27 Kasım 2018 Salı

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI- 38- Yanağımdan bir makas aldı-

—Yok yok canım, dedi. “Acil değil.”
Öğretmenim, küçücük bir çocukmuş gibi yanağımdan bir makas
aldı. Gülümsedi.
—Ne zaman uygunsan o zaman gelirim ben, dedi.
Telefonumu kapatırken:
— Şu akıllı telefonlar ne nimet be hocam, dedim. “Ben
programıma baktım.
Bir kâğıda randevu verdiğim günü ve saati ve adresimi yazdım. Kağıdı hocama uzatırken,
—Buraya yazdım hocam, dedim. Sizce de münasipse.
Gözlüğünü taktı. Okudu. Düşündü.
— Sağ ol, dedi. Ben on yıllık her şeyi toplar gelirim sana.
Artık bana bir yol gösterirsin.
Kalktım.
— Sözü mü olur hocam, dedim. “Yarım saat sonra çok mühim
bir toplantım var da. Müsaade ederseniz ben gideyim.
Hocamın elini öptüm. Hesabı ödeyip hızlı adımlarla oradan
uzaklaştım.
Bir süre sonra ısrarla çalınan bir korna asabımı bozdu. Adamın biri yolun kenarına park etmiş sürekli korna çalıyordu. Belli ki yan taraftaki binalardan birinde oturan birini çağıyordu. Oraya doğru yaklaştım, yavaşça arabamın kapısını açtım. Aracın sürücüsü ne diyeceğimi tahmin etmiş olmalı ki, insanı deli edecek o çirkin küfrünü ettikten sonra pisliğini yaptı: “ Korna çalmak içim senden mi izin alacağım hırbo”
Belli ki adam insanlıktan nasibini almamış bir zavallıydı. Bulaşmanın bir anlamı yoktu. Cevap vermedim, döndüm. Tam bu sırada karşı taraftan gelmekte olan bir taksiye işaret ettim. Otele dönmek için taksiye bindim. Otele varınca da üzerindeki kıyafetlerle birlikte kendimi, ayakkabılarımı dahi çıkarmadan yatağa fırlattım. Bir süre sonra da uyuyakalmışım.
Uyandığımda saat kaçtı bilmiyorum ama kendimi son derece kötü hissediyordum. Üstelik de ter içindeydim. Uzun süreden beri hayır hayır uzun süreden beri değil yaşamım boyunca hiç böyle olmamıştım. Ter içindeydim, hafiften midem bulamıyordu ve de anlamsız bir biçimde içimde acayip bir korku vardı. O anda yanımda biri olsa “Çabuk bir ambulans çağırıp hastaneye götürün beni, bana bir şeyler oluyor “derdim.
Zar zor yataktan kalktım, tutuna tutuna lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp geri döndüm. Telefonu elime aldım. Resepsiyonu arayıp yardım isteyecektim. Kötüydüm ve de biraz sonra öleceğimi düşünüyordum.
Sanırım resepsiyonu arayamadan yatağa düşmüşüm. Gözlerimi açtığımda yataktaydım. Telefon da elimdeydi. Muhtemelen telefon edemeden kendimden geçmiştim. Sıkıntılı halimi atlatmıştım. Saate baktım. Sabah olmak üzereydi artık. Biraz sonra da ezan okunmaya başladı. Yatağa uzandım, televizyonu açtım.
Gündüz programlarından birinin tekrarı vardı. Telefonlarla sorular soruluyor konuk da soruları cevaplıyordu. İlgimi çekti. izlemeye başladım.
Yani, bu konular her zaman bana şey gelir. Sorunun biri vasiyet üzerineydi, konuk önce vasiyetin dinimizdeki yerini açıkladı sonra da soruyu soranın merak ettiği konuyu.


Birden babam geldi aklıma. Babam dediysem üvey babam. Ölmeden birkaç gün evvel ki sağlık durumu iyice bozulmuştu. Hastanede yalnızdık.
— Hiç olmazsa bayramlarda ayda yılda mezarıma uğrayıp bir fatiha okursun değil mi, demişti.
Üvey babamı sevmezdim ama iyi bir adamdı. Yaptığım bütün olumsuz şeylere rağmen bana hoşgörü ile yaklaşırdı. Zaman zaman annemin kızmalarına bile karşı çıkar “ Gençlikte olur böyle şeyler hanım. takma kafana, üzme çocuğu” derdi.
Aradan bilmem kaç yıl geçti, Bir kez bile mezarına gitmedim. Onun o söylediği vasiyete girer mi diye aramak için telefonu elime aldığımda bunun tekrar programı olduğunu anımsadım.
Üvey babam kötü bir adam değildi. Ne üvey babalar ne üvey anneler var. O, imkânları dâhilinde annem ve bana ve kız kardeşim Hümeyra’ya sahip çıkmış, zor şartlar altında beni ve kardeşimi okutmuş evlendirmişti.
İçin daraldı birden. Balkona çıktım. Geçmişe gittim. Babamın bana çektirdikleri değil benim ona çektirdiklerim aklıma geldi. Sırf annemi üzmek sırf o adamı üzmek için pek çok şey yapmıştım. O onların hepsine katlanmıştı.
Ona çok ama çok haksızlık yapmıştım.
Zaman zaman fevri davranışlarım olmuştur. Çoğu kez de bu davranışımın sonucu benim için sıkıntı yaratmıştır.
Otelden çıktım. Hedefim kabristandı. Sanmayım ki bir adımlık yer.
Otelin çıkış kapısında birkaç kez derin derin nefes aldım. Sonra da yola koyuldum. Sallana sallana değil hızlı adımlarla yürümem gerekiyordu. Sabahın çok çok erken saati olduğu için bunu yani hızlı adımlarla yürümeyi, gerçekleştirebilirdim. Daha evvel de yapmıştım.
Yürüyüşümün ilk dakikalarında aklıma bir şeyler geliyor, bazı mevzuları yorumluyor gelecek için bazı kararlar alıyorsam da zaman içerisinde bunların hepsi geçiyordu.
Bir süre sonra düşündüğüm oldu, beynim durdu. Bir şey düşünmez oldum.
Mezarlığa öğleye doğru vardım. Mezarlığın kapısından girdim Yürüdüm, yürüdüm hiçbir şey düşünmeden. Ve bir mezarın önünde durdum. Mezar taşına baktım. Taşın boyası silinmişti ama taşın yazısı okunabiliyordu. Bu benim babamın mezarıydı. Mezar iyice çökmüştü. Üzerinde bir tek ot dahi yoktu.
Yıllar yıllar yıllar sonrası aramadan taramadan bu mezarın başına gelmem bir mucizeydi. Bunun nasıl gerçekleştiği de benim izah etmem mümkün değildi.
Bir süre mezarın başında durdum. Aklımdan neler geldi neler
geçti. Dakikalar dakikaları kovaladı, biraz kendime geldim.
Önce, onun o zamanlar isteğini yerine getirdim. Fatiha okudum. Bu bana da iyi geldi. O kadar çok dolmuş olmalıyım ki babamla konuşmaya başladım. Ben anlattım o dinledi. ben anlattım o dinledi. Bu da bana iyi geldi. Zaman zaman da bazı şeyleri anlatırken ağlamıştım. Boşa dememişler ağlamak insanı rahatlatır diye.
Söylediklerim bitince etrafıma bakındım. . O an gözüm ona takıldı. On bir yaşlarında bir çocuk elinde bir parçası kırık su bidonu olduğu halde biraz ötemdeydi. Göz göze geldik.
—Su dökeyim mi abi, dedi.

DEVAMI VAR

22 Kasım 2018 Perşembe


KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI- 37- BÖLÜM- UTANARAK SÖYLÜYORUM-


Utanarak söylüyorum, aklım sıra sizi tehdit ettim:
— Eğer o kız mezun olamazsa yemin ediyorum demiş ve sonra
da size küfür etmiştim.

Sultan Hoca sanırım o anları hatırladı. Özlediğim o tebessümü ile “Küfrün ve tehdidin işe yaradı mı bari” dedi.
Hocamın ellerine sarıldım.
— Hocam bu konuyu kapatsak, dedim. “Çok utanıyorum. “
Hani bazen bir söz vardır, bazen bir mimik bazen bir davranış
bazen susmak. Anlayana çok şey mana eder…
Hocam öyle bir, nasıl söz söyleyeyim öyle bir iç geçirdi ki o an,neler geldi gözlerimin önünden neler geçti. Mesela yukarıdaki sözünü ettiği olay bile okuldan kovulmama ya da ailem tarafımdan okuldan alınmama kadar gidecek bir sürecin başlangıcı olabilirdi.
Şimdi belki siz “ Ben Sultan Hoca’nın yerine oldaydım en ağır şekilde cezalandırtman için her şeyi yapardım.” diyebilirsiniz. Bu da bir görüş tabi. “
Konuyu dağıtmak için:
—Hocam sizi çok iyi gördüm sağlığınız iyi maşallah, dedim.
Duymazlıktan geldi söylediklerimi. Sonra da kendi söyleyeceklerini üzerine basa basa tane tane söyledi:
—Senin o tehdidin ve halen ağzına yakıştıramadığım küfrün
olmasaydı parantez içerinde söylüyorum, parantezin içine de ünlem işareti koyuyorum, evet o güzel sözlerin ve davranışların olmasaydı kanaat kullanarak Zeliha’ya geçer not verecektim, dedi.
Hocamın sözleri sertti.
—Kızcağız senden böyle bir istememiş. Konuştum. Üzerine ne
vazifeydi senin? .
— Hocam, dedim yalvarırcasına.
Aklıma havayı yumuşatacak bir söz geldi.
—Ama hocam siz de bana kızmışsınız kızcağızı cezalandırmışsınız.

— Çocuğum Zeliha kalacaktı. Ama ben kanaat kullanıp onu
geçirecektim. Senin o davranışın kıza iyilik değil kötülük oldu. Eğer onu geçirseydim tehdidim işe yaradı, diye düşünecektin. Sağda solda hava atıp kötü örnek olacaktın.
Açıklama yapmak istedim:
—Ama hocam yine de…
Yılların hocası tabi. Bu konuya dönmemin tartışmanın artık
hiçbir anlamı olmadığını biliyordu. İşaret parmağını dudaklarına doğru götürdü,
—Öğretmenin karşısında bu kadar konuşulmaz dedi. “Ne bu
çene?
Ve akabinde sorunsunu sordu:
— Eee, söyle bakalım, ne yapıyorsun şimdi?”
Kasıldım, gururla:
— Avukat oldum hocam, dedim.
Sevindi. Bir şey söylemesini bekledim:
-Evet, hocam, dedim.
— Cidden mi avukat oldun?
— Evet hocam. Hem de sıradan değil iyi bir avukatım.
— Desene atalarımız iyi olacak hastamın doktor ayağına gelir
diye.
Tam aradığım bir soruydu. Yapmacık da olsa kaygılanır gibi
yaptım, heyecandım:
—Hocam bir sorun mu var?
Varmış:
—Hem de nasıl Hüsnü, dedi. On senedir iliğimi kemiğimi
sömürdü. On avukat değiştirdim gene de sıfıra sıfır elde var sıfır.
Kaşlarımı çattım. Bilgiçlik tasladım. İyi avukat demiştim ya, onun da havası var tabi:
—Birde ben bakayım hocam, dedim.
Sevindi:
—Cidden mi? Bakar mısın hakikaten?
—Lafı mı olur hocam?
—Ama bak, bende para mara kalmadı ha.
Ellerinden tuttum. Saygıyla öptüm:
—Paranın lafı mı olur hocam, dedim. “Sizleri ölünceye kadar
sırtımızda taşısak hakkını ödeyemeyiz. Mesele nedir hocam?
Çantasını açtı. Bir parça kâğıt çıkardı. Kalem de çıkardı. Uzattı:
—Sen şuraya adresini yaz, dedi.” Yarın ben sana bütün
dosyaları kararları onları bunları toplar getiririm, Saat kaçta geleyim.”
İşten başımı kaldıramıyorum havasına girmek için
— Randevularıma, duruşmalarıma bir bakayım hocam, dedim.
Cep telefonumu çıkardım. “
“ Evet, evet, o gün mahkemem” var diyerek bir süre telefonuma
baktım. Sonra kendimi büyük göstermek için öğretmenimin gözleri içine bakarak konuştum:
—Hocam çok acilse davaları randevuları hatta vereceğim
konferansları iptal edebilirim!

19 Kasım 2018 Pazartesi

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI - 36 BÖLÜM- LİSEDEN HÜSNÜ


Zihnimi tam kapasite ile çalışması için zorladım. Ve bir yerden yakalar gibi oldum. Bu benim lisedeki tarih öğretmenim Sultan Hanım olabilirdi. Tüm cesaretimi topladım, yanına gittim:
— Sultam Hocam, dedim.
Uzun uzun baktı, baktı Belli ki tanımaya çalıştı. Gülümsedi
-Evet dedi. “Benim.”
Elini öpmek için davrandım, müsaade etti, saygı ile öptüm. Epeyce bir yaşlanmıştı.
—Ben liseden Hüsnü, dedim, Anımsamasına yardımcı olmak
için. numaramı da söyledim soyadımı da.
—Otur biraz, dedi.
Oturdum.
Anımsamasına yardımcı olacak bir şeyler bulmaya çalıştım. Kendimce buldum da. Buldum da… Niye bulduğumu değişik
bir tarzda söylediğimi şimdi anlayacaksınız.
Gözlerini içine bakarak:
“ Anımsayın Hocam, dedim. “Okulun son günleriydi. Bir gün siz
tam okuldan çıkmıştınız ki ben,dudağımda bir de sigara olduğu halde yanınıza gelmiştim.
Şaşırdı:
- Liede mi yaptın bunu?
Utandım.
- Karıştırmayın orayı hocam, dedim.
— Eeeee!
Aklım sıra gözünüzü korkutmak için
—Zeliha’yı bırakmıyorsun değil mi? “dedim.
— Eeee!
Bir şeyler hatırlamaya başladığını anladım.

17 Kasım 2018 Cumartesi

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI – 35.BÖLÜM-

—Yani kusura bakma ama onlardan birini satıp hayrını yapabilirsin. Benim paramla mı hayır yapacaksın?
Doğrusunu söylemek gerekirse bir mazeret üretip veremeyeceğini söyleseydi kendimi o anki kadar kötü hissetmezdim. Yine de soğukkanlı davrandım.
— Tamam da dedim. “Onlar şu an için satmaya uygun değil.”
—Benimkilerin uygun olduğu kanaati sende nasıl hasıl oldu Holding sahibi isem tomar tomar paraları sağa sola satmak için zula mı ettim?
— Borç olarak vereceksin.
— Nasıl ödeyeceksin? Boş gezenin boş kalfasısın.
İçimden “ ya sabır çektim.”
— Abi niye öyle söylüyorsun, dedim.
Daha da ileri gitti:
— Karpuz satarak mı ödeyeceksin o kadar parayı, dedi.
İşte, yine kapıyı çarpıp çıkmak için bir durum ortaya çıkmıştı. Bu sefer öyle yapmadım.
— Tamam ağabey, dedim. “Ben bir şekilde hallederim.”
— Et bakalım, dedi.
Kalktım, daha fazla bir şey söylemeden “ hoşça kal” deyip çıktım.

Hallettim de. Bankadan kredi çektim. O bahsettiğim dükkânı pazarlık etmeden aldım. Tapusunu cebime koydum. Ağabeyimin çalışma ofisine gittim. Sekreterinin karşı koymasına rağmen odasına girdim. Odasında birileri de vardı. Bu da istediğim bir şeydi.
Tapu kâğıtlarını çıkartıp ağabeyimi önüne fırlattım:
— Dünya sadece senin üzerime kurulu değil, dedim. “Hayatında bir kez olsun, birine çıkar beklemeden sırf Allah rızası için bir iyilik yapacaktın be!”dedim. “İstediğim para benim için bir servetti ama senin için çekirdek parasıydı. Vermedin vermenin ötesinde beni bir kez daha ezdin ama artık yok. Beni ezemeyeceksin. Senin gibi bir ağabeyim olduğu için utanç duyuyorum.”
Masanın üzerinden tapu kâğıtlarını aldım. Kapıyı çarparak dışarıya çıktım. Sekretere de bir öğüt vermeyi ya da öneride bulunmayı ihmal etmedim:
—Şuraya bir güvenlikçi alın, hangi çağda yaşıyoruz? Sen dahil içeridekilerin hepsini öldürmüş olarak buradan ayrılıyor olabilirdim şu anda.
Biraz sonra içimde bir acı hissettim. Bir pişmanlık duydum. “ Adamlar, içeride kadın da var mıydı anımsayamadım- ne düşünecekler ağabeyim hakkında. Evet de bu kadar ağır sözleri de hak etmemişti hani. Tam aramız düzeliyor derken…
Yüksek sesle neyse boş ver, dedim kendi kendime. Ölenle olana çare yok dedim. Kendimi teselli ettim. Güzel şeyler düşündüm güzel oldu. Bir iyilik yapmanın hoşluğu ile içime bir neşe geldi. Canın da bir kahve çekti. Etrafıma bakındım kahve içebileceğim bir yer bulmak ümidiyle. Biraz ileride öyle bir yer vardı.
Kahvemden birkaç yudum almıştı ki gözüm birine takıldı. Ben bu kadını bir yerden tanıyordum da, kim?

DEVAMI VAR

11 Kasım 2018 Pazar

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI–34-

Dükkânın altında dükkâna ait bir deposu vardı. Orayı gösterdi.
Küçük bir daireye çevrilmişti adeta Mutfağı vardı, tuvaleti vardı. Üstelik de pırıl pırıldı. Arka tarafta da küçük bir yaşam alanı, bahçe mi desem bahçeye benzer bir yer mi desem! Kendimce bir şeyler de ekmiş. Böyle bir şey hiç beklemiyordum. Şaşırdım.
— Söylediğim fiyata sadece o şey kadar dükkân yok ki. Bunlar
da var, dedi.
— Evet, dedim.
Birden aklıma Hatça Hanım, geldi. Heyecanlandım.
— Sen burayı birkaç gün satma, dedim.
Ciddi ciddi:
— İstediğim parayı veren biri çıksın anında satarım dedi.
Bilmem kaç yıldır satılmıyor ama ben talihsiz bir adamım. Delinin biri çıkar alır.
— Murat Amca bak satma burayı sen.
— Biri çıkarsa satarım.
Ceplerime baktım kaparo verecek para yok. Aslında burayı alacak para da yok ama belki ağabeyimi ikna edebilirim. Edebilirim de nasıl?
Altın saatimi çıkardım. Uzattım
—Pazartesi gününe kadar satma burayı sen, dedim.
—Tamam tamam al saatini gelen olursa idare ederim diyeceğini ummuştum lakin hiç de öyle olmadı. Saati aldı. Cebine koydu.
—Saati geri vermek için yüz liranı alırım, dedi.
—Tamam dedim öyle olsun.

Alelacele oradan çıktım. Ağabeyime gittim. Bir solukta olanları anlattım, niyetimi beyan ettim.. Hiç sözümü kesmeden mimikleri ile kopya vermeden soru da sorman beni dinledi. Söyleyeceklerimin bittiği kanaatine varınca da sordu, kısa bir açıklamadan sonra sorusunu sordu:
— Yanılmıyorsam ve satmadıysan senin bir dairen var. Değil mi?
Sesi donuktu.
—Evet, dedim.
—Birde büron var. O da senin tapulu malın.
—Evet.
—-Araban da var Allah’a bin şükür.. Kullanmayı pek sevmediğinden garajların birinde duruyor.Belki de paslandı.
Arabayı zaman zaman kullanıyordum ama bunu söyle gereği duymadım. Sözlerinin sonunun nasıl olacağını merak ederek:
—Evet, dedim
—Yıllardır çalışmadığına göre köşede möşede beş on kuruşun da var.
Bundan sonra söyleyeceklerini bilmek için kâhin olmak gerekmezdi. Tahmin ettim.
Sesini yükselterek biraz da ürkütücü bir ses tonu ile konuşmasını sürdürdü:

DEVAMI VAR

8 Kasım 2018 Perşembe

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI- 33-
Her insan gibi ben de memnun olduğum ( bu konuda emin değilim ama) ya da hiç sevmediğim huylarım vardır. Mesela zaman zaman ani kararlar veririm. Çoğu zaman da bu kararlar neticesinde zarara uğramışımdır.
O gün, karımla olan sorunlara bir çözüm üretmek için kafa yorarken aklıma Sümbül Hanım geldi. Sümbül Hanım karımın teyzesi. Yaşı epeycenin de üzerinde. Aramızda hiçbir zaman samimiyet oluşmadı ama ağırlığı olan bir kadın. Herkese karşı soğuk ve mesafeli ama görmüş geçirmiş uzun yıllar yurt dışında kalmış, eğitimli bir kadın.
Sümbül Hanım’la epeydir yani yıllardır görüşmemize rağmen gitmek konuşmak ve yardım talebinde bulunmak istedim. Bu arada kendi kendime de bir karar verdim. Buradan da bir netice çıkartmazsam karımla olan ilişkilerimi bitirecektim. En iyi müdafaa hücumdur anlayışı ile atağa geçecek boşanma davasını ben açacaktım. Bakalım o zaman ne yapacak? İnceldiği yerden kopsun ne bu böyle.
Oraya giderken ayaklarım kayınvalidemin evinin bulunduğu mahalleye götürdü beni. O mahallede Murat Amca’nın küçük bir manav dükkânı var. Yıllardır satmak ister. Merak ettim, bir aşağı sokağa indim. Manav yerinde. Satılık ilanı hala orada. Sırf biraz rahatlamak için, merhabadan sonra :
—Hala satamamışsın manavı Murat Amca, dedim Kaç yıl oldu?”
Sanırım keyifli bir günüydü:
—Sudan ucuz satıyorum gene de alan yok Hüsnü, dedi. “Gel sen
al. Maden avukatlık da yapmıyorsun karpuzculuk yaparsın.”
Bozulmadım söze. Yaşlı adam. Art niyetsiz. Sordum:
—Kaça satıyon?
—Dedim ya, vallah, sudan ucuz ama… Ama neden bilmem
fiyatı duyan kaçıyor sanki. Bedava mı vereceğim sanıyorlar ne?
—Bana da söyle fiyatı. Alırım belki.
Alacağım falan yok tabi. Laf olsun işte.
—Sana, dedi İstediği fiyatı söyledi.
Küçücük dükkân. Söylediği fiyatı söylemeyeceğim. Dudak
uçurtan cincinden.
—Ama sen de biraz fazla söylüyorsun Murat Amca. Bu fiyata
kimse almaz burayı bence… Sana akıl vermek haddim değil ama inmelisin biraz.
-İyi de Hüsnü oğlum ama daha ucuza da nasıl vereyim?Buradan
alacağım para ile köye bir ev yaptıracağım.
—Köye gitmek için satıyorsun sen ha?
—Tabi. Yoksa niye satayım? Hatıraları var.
—Kaç yıldır buradasın sen?
Güldü:
— Kendimi bildim bileli. Elli yol oldu.
Bu kadarını beklemiyordum. Şaşırdım:
—O kadar ha!
“ yaaa” manasına başını salladı sonra da
—Gel ele gitmesin şurayı sen al, dedi. “Yazın karpuz kışın ıvır
zıvır satarsın geçinir gidersin. Hep böyle şey olacak değilsin ya. Hazıra dağ taş dayanmaz. Ama bak avukatlığa döneceksen o başka.
Tam bir şey söyleyecektim, kolumdan tuttu. “ Gel bakayım
benimle “ dedi.

Devamı Var

6 Kasım 2018 Salı

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -32-

Saate baktım, 23’tü. Aman Allahım bu kadar saat nasıl uyumuştum? Ben tam bu yaşadığımın şaşkınlığı içerisindeyken tekrar telefon çaldı. Bu arayan da ağabeyimdi. Ondan da bir güzel fırça yedim. Bu fırçanın sebebi karımın avukatı ile görüşememem değildi tabi. Bunu belirteyim. Bunun sebebi başkaydı. Ağabeyim fırçalamakta haklıydı. Özür diledim. Umarım özrümü kabul etmiştir. Kabul etmediyse düzelen aramız yeniden belki de hiç düzelmeyecek şekilde bozulabilir.
Sabaha karşı telefonum bir kez daha defalarca çaldı. Karım ültimatom gibi bir şeyler sıraladı. Bunları bunları yapacaksın ben de zorluk çıkarmadan senden boşanacağım dedi. Duyan da boşanmak isteyen ben sanacak. Siz olaylara şahitsinsiniz bu olayda benim suçum günahım var mı?
Ertesi günü Haçça aradı. Biraz da mahcup bir ses tonuyla
— Bugün için saat ona doğru arayın demiştiniz de, dedi.
—Tamam Hatça, dedim. “Bugün on ikide gel, Temizliği
bitir.”
Tam on ikide geldi. Yanında engelli çocuğu da vardı. Binlerce
özür diledi:
—Bırakacak kimseyi bulamadım dedi ve ekledi:”Ama
istemiyorsanız hemen dönerim. Para falan da istemem.”
Böyle bir söze “ dön “ demek için çok vicdansız olmak
gerekirdi. Sorum hoş değildi ama art niyetli de değildi:
—Duracak mı bu?
Duracak gibi gözükmüyordu.
— Uyutacağım, dedi. “Uyuyunca üç dört saat uyanmaz.”
Aşağıdaki soruyu ben de olsam duymak istemezdim ama sordum
işte:
— Nerede uyutacaksın?
Sanırım sesim de istemeden de olsa biraz sert çıkmıştı.
— Balkonda uyuturum, dedi.
Bu duruma üzüldüm tabi. Kadını rahatlatmak için:
—Olur mu öyle şey Hatça Hanım, dedim. “Uyut, kanepelerden
birine de yatır. Ben, sen çalışırken dikkat ederim.”
Kadını biraz daha rahatlatmak için çocuğun yanına yanaştım. “
Canım benim” diyerek yanağını okşadım. O an inanılmaz bir şey oldu. Sakinleşti çpcuk, Uzun uzun ve dikkatli dikkatli yüzüme baktı. Gülümsedi. O an kendimi çok kötü hissettim. Belki de dolmuştum, gayri ihtiyari gözlerimden yaşlar aktı. Kadına baktım, o da ağlıyordu. Kadınla çocuğunu orada bırakıp odalardan birine geçtim. Bir zaman sonra geri döndüğümde çocuk kanepede uyuyordu. Kadın da salondaki işini bitirmek üzereydi.
—Sana zahmet olacak ama birer kahve yap da içelim dedim.
Kahvelerimizi içerken karşılıklı lafladık. Hatça ile ilgili yeni yeni bilgiler edindim. İçimden de günahlarımın af olması için bu kadına yardım etmeliyim diye geçirdim. Yardım etmeliydim de nasıl?

Devamı Var

3 Kasım 2018 Cumartesi

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI :-31.BÖLÜM

Öğleye doğu büroya dört karpuzla geldim.
—Bak Hatça kadın, dedim. “Bu karpuzlardan üçü kabak. İyi
karpuzu bulursan sana ödül olarak iddiayı kazandığın için ı için yüz lira vereceğim. Yok bilemezsen bir dahaki temizlik bedava. Kabul mü?
Dört karpuzu da yakındaki karpuz sergisinden seçmece almıştım. Karpuzları seçen karpuzcu çok iddialı konuşmuştu. Kan
kırmızısı çıkmazsa paranı geri al demişti.
—Haydi bakalım, dedim.”Bu karpuzlardan hangisi iyi?”
Karpuzlara baktı. Kendince bir yerlerini elledi havaya attı tuttu. Biri üzerinde biraz durdu. Sonra bana dönüp:
—Bu karpuzların hiçbirinde iş yok abi, dedi “Biraz çokça
ilgilendiği hala elindeydi.”
—Bu ötekilere göre biraz daha iyi ama, dedi.”Bu da benim
gözümde sıfır.”
—Diyorsun yani, dedim.
Elindeki karpuzu diğerlerinden ayrı bir yere koydu. Yüzüme
baktı Biraz da mahcup sordu:
—Siz mi seçmiştiniz?
—Niye sordun? dedim.
—Karpuzcuyum demiştiniz de, dedi.
Anladım, Utandırmamak için
—Yok Yok dedim.” Manav seçti.”
—Karpuzcuyum dediydiniz ama.
—Karpuzcuyum dediysem de ben amatör karpuzcuyum. Manav
profesyonel tabi. Ona seçtirdin diyeceğim ama sen pek beğenmedin.
—Karpuzlar iyi değil abi. Yani belki iyi ama benim için
yetersiz.
—Oooooo! Çok iddialısın.
—Karpuzdan anlarım tabi. Dedim ya karpuzların içinde
büyüdüm ben.
Haydi öyleyse dedim. Aşağı in trafik ışıklarından sağa dön. İlk
yoldan da bir aşağı sokağa in. Hemen solda küçük bir manav dükkânı var Kap gel bir karpuz da görelim marifetini.
Gitti geldi.
Karpuzları mutfak masasının üzerine dizdik. Doğrusunu
söylemek gerekirse ben de merak etmeye başladım. Önce benin aldığım karpuzları kestik. Birini eledik ikisi kırmızıydı, lakin Hatça’nın işaret ettiği karpuz öteki karpuza göre daha tatlıydı. Sonra Hatça’nın getirdiğini kestik. Aman Allahım. O ne karpuzdu. Hani derler ya şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım az daha. Hayranlıkla Hatça’ya baktım.
Bu arada telefon çaldı. Karımın avukatıydı. Beninle görüşmek istiyordu.
Avukatın telefonu keyfimi kaçırdı. Benim keyfim kaçık olunca da hiç çekilmem. Bu huyumu pek sevmem ama bu böyle. Yine böyle oldu. Karpuzları birer poşete doldurdum
—Benim şimdi hemen gitmem gerekiyor Hatça, dedim. “Sen de şimdi git. Bu karpuzları da götür. Yersiniz Burada heder olmasın Ben seni arar ne zaman geleceğini söylerim.
— Ben… dedi.
Sözünün gerisini getirmesine müsaade etmedim. Ne söyleyeceği belliydi. Telefonumu çıkarttım, “ Sen telefon numaranı söyle ben seni arar ne zaman geleceğini söylerim.”
Utandı ya da bana öyle geldi
— Benim telefonum yok, dedi.
Çıkartıp kartımı verdim.
—O zaman sen beni ara, dedim. Yarın akşam ara. Bir yerden ararsın değil mi? Arayabilirsin yani”
Soruyu başımı sallayarak cevap verdi.
Hatça gidince üzüldüm. Niyetim öyle değildi ama adeta kovarmış gibi göndermiştim kadını evden. Biraz kendime kızdım, sonra saate balım. Karımın avukatı ile buluşmaya daha vardı. Ne olur ne olmaz diye saatimi kurdum. Koltuklardan birine oturdum. Ayaklarını uzattım. Gözlerimi yumdum.
Israrla çalan telefonlardan hiç hazzetmem. Telefon sesi ile uyandım. Uyuyakalmışım koltukta. Arayan karımdı. Belli ki çok sinirliydi. Bağırdı çağırdı konuştu. Uyku sersemliği de var ne olup bittiğini tam olarak anlayamıyordum ama… Sanırım oturduğum koltukta uyuyakalmış avukatla görüşmeye gidememiştim. Avukatta durumu hemen karıma bildirmiş karım da…
Gerisini ne siz sorun ne ben söyleyeyim.

Devamı Var

2 Kasım 2018 Cuma

Karpuzcu musunuz? Avukat değil misiniz siz?
KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI- 30 BÖLÜM-


—Bu sıcakta bu kabalıkta hasta çocuğunuzla otobüs beklemeyin, dedim. “Müsaade edin sizi evinize arabayla bırakayım.”
Böyle bir şey belki de ilk defa başına gelmişti. Şaşırdı.
— Lütfen dedim
-Çok teşekkür ederim Alışığım ben, dedi.
Israr ettim. Cebimden bir yüzlük çıkartıp uzattım.
—Benimle gelmek istemezseniz bir taksiye binip gidin.
Böyle bir şeye şiddetle ihtiyacı olduğu aşikârdı. Çaresizlik içinde
yüzüme baktı.
-Borç olarak kabul edin lütfen,, dedim. Elinize geçince getirir
verirsiniz.
Bir şeyler söylemek istiyordu. Kucağındaki çocuk da
mızmızlanmaya başlamıştı.
Büromum olduğu binayı işaret ettim.
—Şu binanın dokuz numarasındayım, dedim. Elinize geçince
-
verirsiniz.
—O Zaman temizliğe geleyim dedi.
Bu cevap bana piyangodan büyük ikramiye çıkmış gibi
oldu.İyilik yapmanın mutluluğunu duydum.
—Tamam, dedim. “olur.”
-Ne zaman?
Bir an düşündüm. Büro pislik içerisindeydi. Pislik demeyeyim
de yıllardır kullanılmadığından toz içerisindeydi. Temzilenmeye ihtiyacı vardı.
—Senin için uygunda yarın için gel mesela, dedim.
—Olur, dedi,
Sevinmişti
—Gelirim! Kaçta geleyim?
Duraktaki adamlardan biri yanımıza yajkaştı. Kadını rahatsız ettiğimi düşündüğü belliydi. Aldırmadım.
—Onda gel, dedim.
Bu arada da yoldan geçen bir taksi çevirdim. Kadına r yüz
lira verdim. Yarın da yüz lira vereceğim, dedim. Ve ekledim, “ Buralarda büro temizliği iki yüze yapıyorlar. Uygun değil mi?
Gözleri doldu. Bunun kendisine dolaylı yoldan yapılan bir yardım olduğunu anladı.
Ertesi günü saat onda kapı çaldı. Gelen o kadındı. Temiz pak
giyinmişti. Çalışmaya başlamadan adını sordum. “ Hatça “ imiş. Dünkü çocuğu merak ettim.
—Babasına mı bıraktın?
Babası onları terk etmiş. Hatça’nın üç engelli çocuğu daha
varmış.

Konuşkan bir kadındı. Biraz da saftı. Her şeyini açık seçik
anlatıyordu.
Belki de öyle değildi de beni kendisine yakın ya da güvenilir bulmuştu. Bazı şeyleri paylaşmaya gereksinimi vardı. Birkaç kez temizliğe başlamaya kalktı, her defasında ben” Kaçmıyor ya temizlik yaparsın.” diyerek mani oldum.
On altı yaşında kaçarak evlenmiş. Buraya gelip yerleşmişler.
Üçüncü çocuğu da engelli olunca, ” kocası onları terk etmiş.
Kaçarak evlendiği için ailesine dönmemiş .Ailesini de
bu durumdan haber etmeyi onuruna yedirememiş. Tam bir dram.
Bir aralık sordum:
- Nerelisin sen?
Adanalıymış.
Birden aklıma geldi sordum
—O zaman karpuzdan anlarsın sen
Gözleri parladı:
—Anlamaz mıyım, dedi.”Babam karpuzcuydu Karpuz
tarlalarımız vardı. Çocukluğum karpuz tarlaları arasında geçti. Niye böyle bir şey sordunuz ki?
—Ben de karpuzcuyum da.
Birden ürktü. Hİsettim bunu. Nedenini de sorduğu soru ile anladım.
—Karpuzcu musunuz? Avukat değil misiniz siz?
—Avukatım da, aynı zamanda da karpuzcuyum. Bu
semtte karpuz benden sorulur.
Benimde çocuklaşmaya hakkım var. Birden aklıma bir şeytanlık
geldi:
—Bu kadar sohbet yeter, haydi Hatça kadın sen temizliğe başla
ben şimdi gideceğim öğleye doğru gelirim.

Devamı var