20 Mayıs 2014 Salı


ÖKÜZÜN ALTINDA BUZAĞI ARAMAK

Bazı insanlar vardır, sürekli öküzün altında buzağı ararlar.
Bilinen bir öykücüktür:
Adamın biri, “ Bugün de hava pek bulutlu” demiş, yanındaki arkadaşı alınmış…
-Sen bana ördek mi demek istiyorsun?
-Haydaaa, bu da nereden çıktı şimdi?
-Ne demek nereden çıktı?
-Hava bulutlu demedin mi?
-Dedim.
-Bulut demek yağmur demek.
-Eee!
-Yağmur yağınca ne olur?
-Ne olur?
-Sağda solda gölcükler oluşur.
-Eee!
-Gölcüklerde de kazlar ördekler yüzer
-Yani
-Sen bana ördek dedin.

Fıkranın sözle örtüşüp örtüşmediğini tartışmak isteyenler olur mu bilinmez ama bazı insanların “ öküzün altında buzağı arayarak” hem kendilerine hem de karşısındaki insanlara zarar verdiği de bir hakikattir.
Öküzün altında buzağı aramanın manası şu:” Olmayacak sebeplerle birini suçlamak, alakasız söz ve davranışlardan şüphelenerek söz ya da davranışlardan değişik anlamlar çıkartmak, olmayacak şeyleri bahane göstermek ve de karşısındakini yani muhatabını zor duruma düşürmek…”
Çevremizde sürekli olarak “ Öküz altında buzağı arayan insanlar mevcuttur. “ Böyle insanlar zaman içerisinde hem dostlarını kaybederler hem de kendiler ile beraber başkalarına sıkıntı verirler. Kimi insanlar da vardır karınları geniştir. Bırakın öküz altında buzağı aramayı, alenen söylenenlerden, şahit olduklarından bile bambaşka bir mana çıkartırlar, hiç üzerlerine alınmazlar.
Hangisi doğru? Sürekli öküzün altında buzağı aramak mı yoksa çok çok geniş karınlı olmak mı? Sahi dünyada doğru diye bir şey var mı?
Ayhan’a göre doğru olan bir şey Suna’ya göre yanlış olabilir mi?
“ Doğru” nun en kabul gören açıklaması “ yasa ve ahlaka uygun olandır ki her ikisi de pek çok süzgeçten geçtikten sonra ortaya çıkan son durumdur.
Öküzün altında buzağı aramayı huy edinenler hem kendilerini hem de çevrelerindekini rahatsız ederler. Belki de kendileri rahatsız olmazlar da bir ilişkiyi nihayetlendirmek, var olan bir olguyu bozmak, havayı germek için öküzün altında buzağı arayarak olası gelişmelerden kendilerini kurtarmaya, kendilerini haklı çıkartmaya delil uydurma gayretidir uğraş:
-Ekmeklikte taze ekmek varken sofraya bayat ekmek getirdin. Ne ola?
-Vallahi değil, elime o geldi dikkat bile etmedim.
-Bilmez miyim etmezsin…
İşte öküzün altında buzağı arayan biri. Keyifler kaçtı.

***
-Konuşurken suratıma bile bakmadı.
Evet bir an için bakmadı ama bakmamasının gayesi onun düşündüğü gibi değil. Gözü gayri ihtiyari birine takıldı, onu takip etti.
İşte o da öküzün altında buzağı aradı, ilişkiler soğuyacak. Değdi mi?

***

-Ucuz diye o elbiseyi aldı bana.
Gerçekten ucuz olduğu için o elbiseyi aldırtmış olabilir ama ona çok yakışmıştı. Ucuz olduğu için değil yakıştığı için onu alması için ısrar etti.
Gel de öküz altında buzağı arayan ona, bunu izah et şimdi.

***
Velhasıl, her konuda olduğu gibi burada da tüm mesele ölçüyü tutturup tutturamamaktan geçiyor galiba… Birde gerçekten alıngan olduğu ıçin mi öküzün altında buzağı mı arıyor yoksa öküzün altında buzağı arayarak yapmak isteyip de yapamadığı bir şey için karşısındakine suç isnat edip kendisini temize çıkartmak mı? Bu ayırımı yapmak da hiç kuşku yok ki olaya maruz kalana kalıyor…

***
-Sen beni aşağıladın.
-Seni aşağıladım mı?
-Evet, onurumu kırdın.
-Nasıl yani?
-Çayı önce Munis Bey’e verdin. Oysa önce bana ikram etmen gerekiyordu.

Evet, çayın kendisinden önce Munis Bey’e verildiği için onurunun kırıldığını söyleyen gerçekten öküzün altında buzağı arayarak alınganlık mı yapıyor, yoksa kavga çıkarmak belki de bir ilişkiyi bitirmek için bahane mi arıyor?



12 Mayıs 2014 Pazartesi


SAĞDUYU

Onurunu bir tarafa bıraktı Numan
Sorunu uzatmaya hacet görmedi Ayfer
Kollar açıldı,
Yaşam yeniden başladı.

***

GÜZEL SÖZ: SÖYLEYECEKSEN BİLEREK SÖZYLE FEYZ AKSINLAR
BİLMİYORSAN SUS DA ADAM SANSINLAR ( ZİYA PAŞA)

1 Mayıs 2014 Perşembe

SERZENİŞ

Yaşımız gençse de kafamız eski(!) bizim
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırını sayarız
En ufacık hır gürde silmeyiz defterden
Yaşımız gençse de kafamız eski(!) bizim.

Büyük, başımızın tacıdır; görünce kalkarız ayağa
Modernliktir deyip sıkmayız elini, öperiz saygıyla
Yaşımız gençse de kafamız eski(!) bizim

Küfre gülüp geçmeyiz; küfür etmeyiz
Küfür doğallıkmış, hicap duyarız
Yaşımız gençse de kafamız eski(!) bizim.

Geçmişi kötülemeyiz, bilmeyiz ahvallerini tam
Ülkem için bir çivi bile çakanı unutmayız; unutturmayız
Yaşımız gençse de kafamız eski(!) bizim.

Korkarız Allah’tan kul hakkı yemekten
Alınterinsiz bir yudum su içmekten
Yaşımız gençse de kafamız eski(!) bizim.

Utanmayız örfümüzden âdetimizden
Utanırız “utanın” diyenlerin utanılacak hâllerinden
Yanlışlığımız kanıtlanırsa özür de dileriz
Yaşımız gençse de kafamız eski(!) bizim.

Siz şöylesiniz biz böyleyiz diyenlerin düşmeyiz tuzağına
Anımsatırız İbni Sinâ’ları, Ali Kuşçu’ları, Yaşar Doğu’ları,
Fatih’leri, Atatürk’ü
Yaşımız gençse de kafamız eski(!) bizim.

Eyvallah!
SORU: TEŞHİS VE İNTAK SANATLARI EN ÇOK HANGİ EDEBİYAT TÜRLERİNDE GÖRÜLÜR? NİÇİN?

CEVAP: Teşhis ( kişileştirme) ve intak( konuşturma) sanatları daha çok olay yazılarında görülür. Bunların başında da masallar ve fabllar vardır. . Çünkü bu türlerde esas olan insan dışı varlıklara insan özelliği vermektir. Ve de amaç bu yöntemle insanları eğitmek, uyandırmak ve de yanlışlıklarını göstererek onları doğru yöne yöneltmektir.
Teşhiste esas insan dışı varlıklara insana ait özellikler vermek vardır. İntak da ise insan dışı varlıkları ( havyan, bitki vb) konuşturmak) esastır