30 Ağustos 2018 Perşembe

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI – 15-

Bir, iki, üç… Kapı açılmadı. Ceketimin cebinden evin anahtarını
çıkarttım, işlevini yerine getirmesi için gereni yaptım ama, anahtar kapıyı açmadı. Dönmedi bile. Anahtarımı kontrol ettim anahtar evin anahtarı. Kilidi değiştirmiş düşüncesi aklıma geldi “ ya sabırla” zile daha sıkı ve daha uzun basmaya başladım.
Bir, iki, üç… Tık yok. . Tahammülüm azaldı, konu komşuya
rezil oluruz düşüncesi ile kapıya kadar gelir ve yaptığı bu eylemin bir açıklamasını yapar düşüncesi ile kapıyı bir taraftan elimle yumruklamaya bir taraftan da ayağımla vurmaya başladım.
Karşı komşu gürültüye olsa gerek kapıyı açmış, farkında
değilim.
— Hüsnü Bey, Hüsnü Bey diyerek omzuma dokundu, kendime
geldim
Elinde dörde katlanmış bir de kâğıt vardı.
- Nazan Hanım gitti, dedi. Kâğıdı uzattı “ Bunu da size vermemi
söyledi.”
— Kapı açılmıyor.
Acıyarak bana baktı, çiçeklere baktı:
- Kilidi değiştirdi, dedi.
- Peki anahtarı?
- Bana vermedi. Yanında götürmüş olmalı.
- Peki, nereye gitti?
- Bana bir şey söylemedi. Sadece bu kâğıdı size vermemi
söyledi.
İsterseniz içeriye buyurun, bir soluklanıp kendinize gelin
demesini bekledim bunca yıllık komşuluk hatırına, demedi. Gözlerimin içine baka baka kapısını kapatıp içeriye girdi.
Elimde çiçekle çaresiz bir şekilde orada öylece kalakaldım,
kağıdı okumayı da 30 saniye kadar sonra akıl edebildim.
“ Senden boşanıyorum, sakın ola ki mahkeme gününe kadar
beni rahatsız etme. Avukatım, Mürsel Bey’le ( Avukat arkadaşlarımdan biri) irtibata geçecek ve de sakın ola çilingir çağırıp kapıyı açtırmaya kalkma. “
Derin derin birkaç kere nefes alıp iç geçirdim, of çektim. Bu
arada üst komşular yanımdan selam vererek ve de merakla bakarak geçtiler.
Çiçekleri havaya attım, topa vurur gibi birde tekme vurdum,
merdivenlerden aşağı gittiler. Kapıcı aşağıdaymış. Şaşkın şakın bana baktı. Kızdım:
- Ne bakıyorsun öyle. Topla at çöpe…
Cevap verdi mi bilmiyorum, hızlı adımlarla merdivenlerden
indim, amaçsızca yürümeye başladım.
Epeyce bir süre hiçbir şey düşünmeden yürüdüm. Bu yürüyüş iyi
geldi. Duran beynim yeniden çalışmaya başladı.
Etrafıma bakındım. Nerede olduğumu çıkartamadım. Tekrar
etrafıma bakındım, biraz ileride bir lokanta vardı. Kaliteli bir yere benziyordu. Kalabalık da sayılırdı. Oraya gittim, köfte, ayran, salata siparişi verdim.
Siparişin gelmesini beklerken, gözlerim hoş kokulu birinin elleri
tarafından kapatıldı.
- Hüsnü Bey…

DEVAMI VAR
KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -14-

Kavileştirdiğim yere geldiğimde herkes ortadaydı. İki kamyonet
de hazırdı. Ayarladıkları kamyon, anlattıklarına göre, iş çıkınca oraya gitmiş, arkadaşlar da o büyüklükte bir kamyon bulamadıklarından iki kamyonet ayarlamışlar.
Oraya varır varmaz, tüm hırsımı onlardan almak için çıkıştım:
—Bana bakın dedim, sırf söz verdiğim için geldim, bu benim
için son. Ben karpuzcu muyum? İyi ki birine bir karpuz seçtik.
Sen hele bunları kan kırmızı karpuzlarla bir doldur da dediler,
bakarız.
Keyifsizdim, arkadaşlar da hissetti:
-Bir şey mi, oldu dediler.” Canın sıkkın.”
-Yok dedim, soğuk bir sesle.
Ne anlatayım onlara. Böyle böyle oldu, karım da böyle mi dedi
diyeyim ama Saaddin ( huyunu hiç sevmem )
— Karıdan fırça yemiştir, dedi.” Ne yaptın da kızdırdın yengeyi?
Söylediği lafa bak, der gibisinden gülümsedim, Allah da yardım
etti, yol kenarında kavga eden iki kişi gördük, mevzu dağıldı sonra da karpuz pazarına varıncaya kadar hiç konuşmadık.
İkindiye kadar orada kaldık. Arkadaşlar kamyonetlerle ve de
heyecanla pazara, ben de çiçekçiye gittim. Karımın sevdiği çiçeklerden büyükçe bir buket yaptırdım. Bir an evvel eve erişmek heyecanı ile taksiye bindim.
Merdivenlerden heyecanla ve de adeta koşarak çıktım. Kapının önünde biraz soluklandım. İlk defa karşı cinsten biri ile buluşacakmış gibi üstümü başımı düzelttim, ellerimle saçlarımı taradım ve de zile bastım.

DEVAMI VAR

28 Ağustos 2018 Salı


KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI – 13-

Karpuza gideceğini herhalde unuttu, ya da o günün bu gün
olduğu aklından çıktı. Haddizatında ikisi de değildi. Nereye niçin gideceğimi pekala biliyordu. Bunu bilmeme rağmen sevinçliymiş ve de heyecanlıymış gidi de görünerek:
— Karpuza gidiyorum hayatım, dedim.
Ellerini beline dayadı:
-Gidemezsin, dedi.
Bir anda kafamdan kaynar sular döküldü. Karımın gözlerindeki o
bakışlar, yüzündeki o ifade ve ses tonu hiç de hayra alamet değildi.
Birkaç saniye sessizlik oldu. Onun akabinde ağzından şu sözler
döküldü:
— O kapıdan çık seni boşarım.
Yalvarırcasına bir ses tonu ile:
—Arkadaşlar bekliyor, dedim.
—O kapıdan çık seni boşarım.
Gitsem bir mesele, gitmesem bir başka mesele; aşağı tükürsen
sakal yukarı tükürsen bıyık denilen durum. Sıcak bastı birden bedenimin her tarafını.
Alttan aldım. Gülümsemeye de çalıştım.
— Hayatım, dedim.
Ses tonunu hiç değiştirmeden ve de duruşunu bozmadan az
evvelki sözlerini yineledi:
—O kapıdan çık seni boşarım.
Mesele sadece beni ilgilendirse hiç tereddütsüz “
tamam, deyip o kapıdan çıkmayacağım ama kerhen de olsa verilen bir söz var. İlk mektep çocuğu da değilim ki “ karnım ağrıdı gelemedim ya da başım ağrıdı ya da annem göndermedi “ diyeyim.
Sadece karpuz almaya gideceğiz bunun için adam boşanırsa boşa
diyeceğim amma az evvel söyledim ya, karımın tavrı hiç de hayır getirecek gibi değil. Ağzım laf eden biri olmama rağmen nutkum tutuldu bir şey de diyemiyorum.
Saate baktım, vakit de gelmek üzere.
Karım gözlerimin ta içine bakarak, sesini daha da dikleştirerek:
— Bu evin kapısından şu an çık seni boşarım, Hüsnü Bey dedi.
Bununla da kifayet etmedi,” Vallahi de boşarım billahi de boşarım.”
Bir şey için yemin etmekten de yemin edilmesinden de haz
etmem. Onun için karımın böyle bir yemin etmesi kafamın tasını attırdı. Suratımı ekişi terek
—Bazen çocuktan bile beter oluyorsun be Nalan, dedim.
Kapının tam önündeydim zaten. Kapıyı açtım, böyle durumlarda
genellikle kapı çarpılarak bulunulan mekândan çıkılır ama kendime mukayyet oldum, Kapıyı yavaşça kapattım hatta kapatmadan evvel karımın sinirini yatıştırmak için ani bir hareketle yanağına bir öpücük bile kondurdum.
—Akşam görüşürüz hayatım, dedim. Ve de kapıyı kapatırken ekledim: “ Cicilerini hazırla akşam yemeğe çıkarız ha. “

26 Ağustos 2018 Pazar

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -12-

—Kimmiş? Ne istiyormuş? Hayır mı şer mi?
—Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete bakalım, dedim.” Allah
sonumuzu hayır getirsin.”
Anlamadı:
—Yarın bana bir kamyon karpuz seçer misin, diye gelmiş diye
açıkladım.
Dalga geçtiğimi sandı, daha evvel yaptığımız karpuz
muhabbetini de anımsadı belki
—İyiki birine bir karpuz seçtin, dedi.
Sohbet belki devam edecek, ben tüm gelişmeleri teferruatıyla
anlatacaktım ama karımın en sevdiği dizi başlayınca, o pek sevdiği minderi alıp televizyonun tam karşısına geçti, bağdaş kurup oturdu.
—Yarın ezanla çıkacağım ben, dedim.” Uyanınca merak etme”.
Anladım manasına başını salladı ama ne yalan söyleyeyim,
toparlanıp o saatte niçin dışarı çıkacağımı öğrenme gayreti içerisine girmemesine bozuldum. Bu ruh haliyle de ona bir şey demeden onu dizisi ile baş başa bırakıp gidip yattım.
Ertesi günü sözleştiğimiz saatte karpuz seçmemi isteyen o adamla buluştuk. Bir kamyonet dolusu karpuzu öğleye kadar seçtim. İşimiz bitince:
—Ben karpuzdan marpuzdan anlamam, dedim. “Öylesine, laf
olsun seçimi yapıyorum. Tekrar gelip beni zor durumda bırakma.”
—Bu iş en fazla birkaç ay yapılır abi, dedi. “Kârı kırışalım”.
—Anlatamadım herhalde, dedim asap dolu bir sesle.
—Eve geldiğim için bozulduysan, telefon numaranı ver ben seni
arayayım, dedi.
Lahavle çekip sustum. O da konuşmadı şehre gelinceye kadar. Kahvehanenin biraz ötesindeki cami kenarına çekti arabayı,
Arabadan iner inmez de bağırmaya başladı.
—Hüsnü Bey’in karpuzları geldi. Hüsnü Bey elleri ile seçti, koş
koş koş.
Başlar bizden tarafa döndü. Beni görenlerden bazıları seğirtip
yanımıza geldi:
—Hüsnü Bey hayırlı olsun…
—Yarı yarıya mı?
—Karpuzculuğa başladın ha. İyi olur inşallah. Şuradan bana
biraz büyüğünden ver bakalım.
Kırk yıldan beri bu mahalledeyiz. Herkes tanır. Bir anda, bana
da, bana da ver diyenler çoğaldı, itiraz edip ayrılamadım da, karpuzları seçip seçip isteyenlere vermek bana düştü, paraları toplamak da karpuzcuya. İkindiye kadar kamyoneti yarıladık. İkindiye doğru da iki üç tane el arabası ile gelenler oldu, Hüsnü Bey’in karpuzlarından almak için karpuzcu ile pazarlık ettikten sonra kamyonetteki karpuzları el arabalarına doldurup gittiler.
Karpuzcu:
—Yarın kaçta buluşuyoruz, dedi.
—Ne buluşması git Allah’ını seversen, dedim.
—Emeğin karşılığını vereceğiz, dedi.
Sağ bileğimden tuttu, elimi para önlüğüne daldırdı:
—Avuçla, dedi.
Çekmeye çalıştım müsaade etmedi.
—Avuçla Allah bereket versin iyi kazandık sayende. Parmağını
yalayacaksın tabi, payını alacaksın. Avuçla avuçlayabildiğin kadarıyla, ne çıkarsa helal olsun.
Madem öyle, işte böyle deyip avuçlayabildiğim kadarıyla
avuçladım “ tamam “ dedim, müsaade buyurdu, elimi çektim, puntolumun cebine koydum, bir şey demeden de hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.
Kısmetim bol olmalı avuçladıklarımın tamamına yakını ya ellilik
ya da yüzlükmüş,
Akşam yemeğinden sonra, kahvehaneye gittim. Herkes karpuzculuğa başladığımı(!) öğrenmiş.
—Yaaa, yok işle bir şey insaniyet namına adamcağıza yardım
ettik, dediysek de kimse inanmadı.
Ellerinde kanıt da var:
—O zaman o paralar ne?
Hayat böyle bir şey işte. Adamın para önlüğünden paraları
alırken çevremizde kimse yoktu, masada bulunanların hepsi o ya da bu şekilde konu hakkında malumat sahibi olmuşlardı.
Biri, merakına daha fazla dayanamayıp sordu:
-Sorması ayıp olmasın ama, kaç lira avuçlamışsın?
O an oradakilerin tümünün nefeslerini tutup benim vereceğim
cevabı beklediklerinden emindim:
Attım:
—Bin beş yüz
Oh oh, dediler, Allah bereket versin günde bin beş yüzden bir
aylık gelirimi hesapladılar…
Yan masada oturanlardan biri yanımıza geldi, selam verdi sonra
da:
—Ağalar dedi,” hani kulaktan dolma bir şeyler duyuyorum,
bakın isterseniz pazaryerinden bir sergi ayarlayayım sizin için, üçü geçmezseniz ayda her birinize bin beş iki bin ek gelir olur. ( Kaşlarıyla beni göstererek) madem arkadaş karpuz konusunda uzman, adı da çıkmış gelin bu fırsatı kaçırmayın.
Bir an masamızda bir sessizlik oldu. Devam etti o
—Benimki insaniyet namına.
Ercan Bey’in esnaflık yaşamı olduğundan, öneri getireni sordu:
—Kaça patlayacak bu bize.
Adam, insaniyetlik namına dedi diyecektik o sözün lafın gelişi
söylediğini anladık:
—Şimdi siz bu karpuz işini en fazla iki ay yaparsınız. İki ay için
beşe ikna ederim herifi, bana sakal diye iki verirsiniz olur.
Söylerlerdi de inanmazdım. Başa gelince anlaşılıyor. Orada
oturanlar coşku ile bir şeyler konuştular ama ben hiçbir şey duymadım. Bizim adımıza Ercan Bey, pazarladığı bitirmek için elini bize pazar sergisi ayarlama önerisi bulunan adamın ile birleşti, eller beş aşağı on yukarı koymak için hızlı hızlı sallandı, bunları gördüm. Anlaştılar, Allahları var ceplerinde ne varsa çıkartıp adamın kaporasını da verdiler. Ertesi gün bu saatte burada buluşmak üzere anlaştılar. Bizim semt pazarı da iki gün sonra idi. Yarın iş bitirilirse ertesi gün bana karpuz seçme işi kalmıştı.
İnşallah olmaz bu iş diye ertesi gün adam gelinciye kadar dua
ettim. Ama olmadı. Adam yanında başka bir adamla geldi, arkadaşlarla konuştular anlaştılar. Son ayrıntıları konuşurlarken de ben oradan ayrıldım.
Sözün özü, her şey yıldırım hızı ile oldubitti, benim cebimden beş kuruş çıkmadan bana karpuzları seçme işi kaldı. Seçme işi kaldı derken karpuza gitmek için gün saptandı. Saat altı da kamyonun başında bululmak üzere ayrıldık.

Karımın bu işten pek de hoşnut kalmadığı belli oluyordu. Ben
mümkün olduğunca konu hakkında ona bir şey söylemiyordum ama o en ufak ayrıntısına kadar karpuzdaki gelişmeleri öğreniyordu. Belliki içimizden biri her şeyi karısıyla paylaşıyor onun karısı da her şeyi benim karıma anlatıyordu.

Büyük gün öncesi erkenden kalktım. Duşumu yaptım. Bir güzel
giyindim. Tam dışarı çıkıyordum ki, karım kapıda göründü:
-Hayrola! Nereye?

12 Ağustos 2018 Pazar

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -11-

Kapıyı karım açtı. Biraz sonra da salon kapısından bana seslendi:
—Seni görmek isteyen bir adam var,
Kimseyi beklemediğim gibi bu durum alışık olduğumuz bir şey de değildi. Hayırdır inşallah deyip kapıya çıktım.Bizim karpuzcu.
Hanım da peşim sıra gelmiş. Karpuzcu ona bakınca, hanıma
içeri girmesini işaret ettim. Girdi.
Başımı iki yana sallayarak” Ne istiyorsun?” dedim karpuzcuya.
Ne diyebilirdim ki muhabbetimiz yoktu.
—Abi, dedi yanıma sokularak.” Karpuzların hepsini bitirdim.
Sağ ol.”
Bir şey isteyeceği aşikârdı. Sinirlendim:
—Bana ne bundan?
-Yarın!
Perşembenin gelişi çarşambadan anlaşılır misali sözünün
devamını tahmin ettim:
—Yarın işim var, dedim.” Kendi karpuzunu kendin seç.”
—Yarından sonra olur mu?
—Yarından sonra da, ondan sonrasının sonrasın da olmaz.
Beklemediğim şekilde kolumdan tuttu, kapıdan dışarı çekti.
Cebinden bir şeyler çıkardı, şaşkınlığımdan da istifade ederek avucuma sıkıştırdı. Sordum:
—Bu ne?
Avucuma sıkıştırdığı paraydı.
Gülümseyerek “ say” dedi.
Belli ki çeşitli olasılıkları değerlendirmiş alternatif olarak buna
da yer vermişti.
Sırf meraktan saydım. Neredeyse asgari ücrete yakın bir paraydı.
—Yarın biraz daha büyük kamyonla gidersek sen de ben de daha
çok kazanabiliriz, dedi
Mesele açıktı. Avucumda hiç de fena sayılamayacak bir para.
Üstelik rüşvet değil, haraç değil ve de yarınki kredi kartı ekstrama neredeyse denk. Yarın işim de yok.
Adam kurt olmuş tabi. Cümle seçimleri de harika:
— Sabah ezanı okunurken kahvenin önüne geleyim mi?
İnsaniyet namına, garip duygular içerisinde:
—Gel bakalım, dedim.
Avucuma sıkıştırdığı parayı iade edecektim ama, işini
bitirmişlerin heyecanıyla kaşla göz arasında merdivenlerden indi.
Salona geçince karım, merakla soruları birbiri ardına sıraladı:
Devamı

7 Ağustos 2018 Salı


HÜSNÜ BEY’İN KARISI - 10-


- Abi, dedi yarın bana elli yüz tane karpuz alabilir misiniz?
Şaşırdım. Cevap vermediğimi görünce samimi olarak anlattı.
Hani derler ya aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık.
Bayram öncesi, bayram harçlığını çıkartmak için karpuz sergisi
açacakmış…
Ben karpuzdan ne anlarım diyemedim. Ben desem de belli ki o anlamayacaktı.
— Nereden alacağız, dedim.
Söyledi. Kamyonla getiriyorlarmış. Oradan alınırmış.
— Ama bak, dedim. “Bir defalık.”
Sevindi.
—Tamam abi dedi. “Bir kere alıverin sizin gibi adım çıkarsa gerisi kolay.”
Espri niyetiyle “ Adın çıkacağına…. “ diyecektim
yanlış anlaşılır diye vazgeçtim
Ertesi sabah için kavilleştik. Gerçekten de tam
sözleştiğimiz saatte küçük bir kamyonetle geldi. Heyecanlaydı. Birkaç kez eşten dosttan para alarak bu işe giriştiğini vurguladı.
O kamyondan beş, bu kamyonda yirmi, şu sergiden üç beş derken kuşluğa kadar ben karpuz seçtim o parasını ödedi, öğle ezanı okunurken de mahallemize döndük. Teşekkür etti, teşekkürü “ Pazar ola” deyip kabul ettim.
Pazar alışverişini severim. Ertesi günü akşama doğru hanımdan da siparişleri alarak pazar yoluna düştüm. Tam pazara girerken bir de ne göreyim. Yol kenarında dünkü karpuzcu. Bir taraftan müşterilerle ilgileniyor bir taraftan bağırıyor:
“ Bunlar Hüsnü Bey’in karpuzu Kalmadı vallah, Hüsnü Bey’in karpuzları bu karpuzlar, bitmek üzere koş koş! Yarına yok vatandaş, sudan ucuz baldan tatlı, Hüsnü Bey’in karpuzları, hay maşallah.”
Yanımdan geçenler vardı. Kadınlardan biri yanındakine :
—Şuradan karpuz alalım mı? dedi. “Bak Hüsnü Bey’inmiş hem de.”
Yanındaki saf saf sordu:
— Hangi Hüsnü Bey’in?
—Herhalde Karpuzcu Hüsnü Bey’in. Baksana millet, Kapış kapış.
—Dönüşte alırız,
—Dönüşe kalır mı? Haydi mızmızlanma. Bir de Hüsnü Bey’in karpuzuna bakalım.
- …
— Ne o, niye güldün?
— Boş ver aklıma bir şey geldi de, haydi…
La havle çekerek duraksamamı bitirip pazara gittim. Dolaşırken Hamit Bey’e rast geldim. Güldü:
— Senden başka Karpuzcu Hüsnü de varmış, gördün mü? dedi.
—Ne, anlamadım? dedim. Hakikaten de anlamamıştım.
— Gelirken görmedin mi?
— Neyi?
— Adamın biri karpuzcu Hüsnü geldi deyip karpuz satıyor.
— Ne yapayım?
— Canım ne yapacan, o Hüsnü benim diyecek halin
yok ya.
Hamit Bey’e de geçen gün karpuz almıştım. Birden aklına gelmiş olmalı ciddileşti. Koluma dokunarak:
— Senin adından yararlanıyor olmasın, dedi.
— Benim adımdan ne yararlanacak, dedim.
Biri, fena çarptı omzuma. Söylendi de:
—Sohbet edecekseniz başka yerde sohbet edin, bu
kalabalıkta yolun ortasında. Koca koca herifler
Adam haklıydı. Hamit Bey
—Haydi, neyse dedi.” Hoşça kal deyip tezgâhlara
baka baka yürümeye başladı.”

Dönüşte, Karpuzcu Hüsnü yoktu yerinde. Ya karpuzları bitirmişti ya da zabıtaların uyarısı ile oradan ayrılmıştı
Akşam yemeğinin akabinde kahvemizi içerken kapı çaldı.

Devamı Var