30 Haziran 2022 Perşembe

 

ARİF

        

         Alışveriş yapan İsmet Bey dükkâna döndüğünde saat tam 10’du.

Şükran ile Arif dükkânın önünde onu bekliyorlardı. İsmet Bey’i görünce Şükran, toparlanır gibi yaptı. Oğlunu sertçe İsmet Bey’in önüne itti:

-Öpsene ulan  it  İsmet Baba’nın elini, dedi.

İsmet Bey bu tavra sinirlendiyse de bir şey demedi. Elini öpmek için elini uzatan Arif’e elini uzattı.

-Sağ ol yavrum, dedi. “El öpenlerin çok olsun.”

Şükran,  İsmet Bey’in elindeki küçük paketi aldı. İsmet Bey, dükkânın kapısını açtı.

-Buyrun dedi, buyurun. Hoş geldiniz.

İçeriye girdiler.

Şükran:

 

-Dün konuştuğumuz gibi baba dedi.” Bu bizim ipe sapa gelmez, yaramaz hergele.  Eti senin kemiği benim. Tutturdu okumayacağım ayakkabı tamircisi olacağım, diye. Ben de görmüş geçmiş ihtiyar bir adamsın diye sana da yardım eder diye getirdim. Bu eşeği al sen, semeri de üzerine vur ne istersen yap.

İsmet Bey, Şükran’ı azarladı:

-Dün ben sana alkolü iken bu dükkâna girme demedim mi? Elindekini bırak, çık dışarı be adam dedi ve ekledi,” Kapının önünde bekle.”

Arif’e, kızgınlığım sana değil mesajı vermek için sesini yumuşatarak devam etti sözlerine. “ Biz Arif’le konuşalım, sonucu sana bildiririz.”

Şükran,

-Emrin olur baba,  Sen kızma yeter ki ben senin eşeğin olurum, dedi. Dışarıya çıktı. İsmet Bey, Arif i tepeden tırnağa süzdü. Arif ufak tefek bir çocuktu. Saçları sıfıra vurulmuştu. Gözlerine bir çekingenlik, bir korku vardı.

İsmet Bey,

-Babanın anlattıkları kadarıyla hakkında biraz bilgim var oğlum, dedi. “Ben seni çırak olarak kabul ederim tabi ki sen de istersen. Ne dersin?

Arif Bey, dükkânın dışında kendilerine camdan bakan babasına baktı. Babasının tehditvari el işaretini gördü. Bu durum İsmet Beyin de gözlerinden kaçmadı.

İsmet Bey,  Arif’i elinden tuttu ağır adımlarla kapının önüne gitti:

-Sen git artık, dedi”. Biz Arif oğlumla anlaştık.”

Şükran:

-Parasını günlük mü haftalık mı aylık mı verecen? Bide kaç lira?

İsmet Bey bir an “ al git oğlunu “ diye avazı çıktığı kadar bağıracak gibi olduysa da

-Bunları sonra konuşuruz, dedi. “Şimdi sen git, bir görelim bakalım.

İçeri girdiler. Arif  Bey tabureyi gösterdi:

-Otur bakalım şuraya dedi ve ekledi.” Hoş geldin.”

 Belli belirsiz” hoş bulduk” dedi Arif.

-Sana ne diye hitap edeyim.

Arif başını öne eğerek:

-Eşek demeyin de ne derse deyin.

- Yok yok ben istiyorum bunu. Oğlum mu diyeyim, çırak mı diyeyim , Arİf mi diyeyim, evladım mı yoksa yavrum mu diyeyim?

- Eşek demeyin de ne derseniz deyin.

-

- Ben size diyeyim?

İsmet Bey:

Sen , bana   İsmet Usta bazen de usta de. Duruma göre.

-Tamam

-Kahvaltı yaptın mı?

-Yok

İsmet Bey, çaydanlığı ve ocağı kapalı bir kabı gösterdi:

-Hade Arif, çaydanlığı ocağa koy da sabah kahvaltısını yapalım. Kapta da peynir zeytin falan filan var.

Arif kalktı. İsmet Usta’nın gösterdiği yere gitti. Çaydanlıkta su yoktu:

-Çaydanlıkta su kalmamış dedi. Su nerede?

-Testide olacak. Yoksa  sokak başındaki çeşmeden doldur gel.

-Tamam İsmet Usta.  

Kahvaltıyı havadan sudan konuşarak bitirdiler. Son bardak çayları doldurduktan sonra İsmet Usta,

-Eline sağlık Arif, dedi. “Çok güzel olmuş. Çoktan beri böyle  çay içmemiştim.”

-İltifat Arif’i sevindirdi.

Son bardak çay içilince İsmet Bey, Arif’e para verdi “ ilerde bir gazeteci var çıkınca sağda. Hemen görürsün,  dedi kalınca bir defter istedi. Bu esnada saat 8 olmuştu. Göz açıp kapayıncaya kadar koşarak gitti geldi Arif.
-Buyur ismet Usta dedi.

İsmet Usta, defteri inceledi.

-Tam istediğim gibi bir defter dedi.”Aferin sana”.

Arif sevindi. Bu sevinç gözlerine yansıdı. İsmet Bey ayağa kalktı. Defteri niçin aldığını fazla teferruata girmeden açıkladı:

-Bu deftere dedi o gün buraya geldikten sonra burada yaşadıklarını, yapıklarını güzel bir yazı ile yazacaksın, dedi

-Her şeyi mi?

-Evet, her şeyi. Şu saatte dükkâna geldim. Zamanında gelemediysen niçin gelemediğini. Buradan başlayacaksın ve de her şeyi her gün yazacaksın. Yapabilecek misin?

-Yaparım.

-Bak ben burayı daha yeni açtım. Şimdiye kadar da henüz hiç iş yok.

-Hiç mi?

-Hiç ama merak etme bir süre sonra yavaş yavaş ufak tefek şeyler gelmeye başlayacak inşallah.. Onları memnun kılarsak o ona o ona söyler yavaş yavaş iş yürür gider. Ben de seni yetiştiririm. Sen bu işi çok istiyordun değil mi?

-Arif,  başını öne eğdi. Bir şey demedi.

İsmet Bey, güldü:

-Anladım, dedi. Mecburiyetten.

-…

- Yıllar yılı öncesi ben de mecburiyetten başlamıştım bu işe  ama rahmetli ustam  sayesinde iyi bir usta oldum. Ev bark araba sahibi oldum. Çoluk çocuk sahibi oldum, büyüttün Sen de sebat edersen  zengin olmazsın belki ama geçinecek kadar para kazanırsın. Zanaat altın bileziktir.

Arif bu konu için de bir şey söylemedi. İsmet Bey,  köstekli saatine baktı. “Ben bugün akşama kadar yokum” dedi. “ Dükkân sana emanet”dedi. Sonra da oradan ayrıldı. Akşam 17’ye doğru döndü. Biraz oturup dinledikten sonra Arif’ten defteri istedi sonra da sordu:

-Yazdın mı bir şeyler.

-Yazdım usta dedi. Defteri uzattı.

İsmet Bey, defteri şöyle bir karıştırdı

-Ne kadar çok şey yazmışsın, dedi ve açıklama getirdi” Tabi her şeyi yaz” dedim. Sen de su içsen yazmışsın. Ama ben bu kadar teferruatlı istemedim. Neyse birkaç gün sonra neleri yazacağını ya da yazamayacağını öğrenirsin. İsmet Bey, defteri bir kenara bırakmadı. Gözlüklerini taktı. Hızla göz atmaya başladı, bir yerde durdu. Orada, “ gözlüklü, uzun boylu bir amca geldi. Selam verdi. Bende selamımı verdim.. Sonra poşetten iki terlik çıkardı” Bunları tamir ediyor musunuz? “ diye sordu. Ben de yok dedim. Sadece ayakkabı tamir ediyoruz. Dedim

İsmet Bey, gözlüklerini çıkardı:

-Terlikleri tamir etmiyoruz deyip almadın mı?

-Almadım usta?

-Peki niye

Arif camın önüne gitti Camdaki yazıyı heceleyerek okudu.

-Buraya , ayakkabı tamir ediliri diye yazmışsınız..

-Ee ne var bunda?

-Bu, ayakkabıdan başka bir şey tamir edilmez demek değil midir?

-Değil tabi evladım. Bu her şey tamir edilir demek.

-Ama bu yazı o zaman gereksiz.

-Gereksiz mi? Niye?

-Tabela da zaten ayakkabıcı diyorsunuz. Siz yufkacının camına yufka bulunur yazmak  gibi bir şey.

-Pek ne yazmalıydım?

-Eğer ayakkabıcının yanına v.b. yazsaydınız olurdu.

Açıklamalar İsmet Bey’in hoşuna gitti. Verilen cevaplar da ona ilginç geldi. Gülümseyerek, düşündüğünü söyledi:

-Sen bayağı zeki bir çocuğa benziyorsun be Arif, dedi.

Arif güldü.

-Babana kafam almıyor demişsin okula gitmemek için ama bana hiç de öyle gelmiyor. Şu söylediklerini her yerde görüyoruz. Sen bu yanlışlığı fark ettin.

-Babam eşek deyip durdukça içimden okumak gelmiyor. Kafam da almıyor.Arif Bey, bir şeyler daha  söyleyecekti ama düşündüklerini cümleye çeviremedi. Gözlerini camdaki yazıya çevirdi. Birkaç kez okudu sonra Arif’ e döndü.

-Camdaki yazıyı düzeltebilir misin sen? dedi.

-Kendisiden bir şey istenilmesi Arif’i heyecanlanırdı, coşku ile

--Düzeltebilirim, dedi. Hemen başlayayım mı yoksa akşam evde yapıp yarın mı getireyim? Evde özenerek yaparım da.

-Evet

-Başıma dikilip eşek ne yapıyorsun diye sormazsa.

 

                       son

12 Haziran 2022 Pazar


İSTİFA

Bir varmış bir yokmuş kimsenin adını dahi bilmediği bir ülkenin en saygın en güvenilir şirketlerinden birinin sahibi Ağaç ( Bu ülkedekiler çocuklarına asırlardan beri hayvan, ağaç, meyve isimleri verirmiş) önüne gelen istifa mektubunu bir değil birkaç defa okumuş. Çünkü istifa eden şirketin ikinci adamıymış. Şirketten aldığı maaşla yediği önde yemeği arkasındaymış. Ülkenin en yüksek ücretini alırmış. Kendisinden sonra son sözü hep o söylermiş. Çalışkanmış, güvenilirmiş, demokratmış. Adilmiş. Şirketin menfaatleri kendi menfaatlerinden üstün tutarmış. Yani Ağaç’ın gözü kapalı teslim edeceği biri imiş.

Ağaç. Nehir’in istifası elinde olduğu halde işin işinde çıkamayınca bahçeye çıkmış. Bir saate yakın genişçe bahçeyi dolaşmış.

Bu durum Isırgan Otu’nun dikkatini çekmiş. Kısa bir tereddütten sonra Ağaç’ın yanına gitmiş, sormuş:

-Yardımcı olabileceğim bir şey var m patron? Sizi çok şey gördüm de.

-Isırgan Otu da Ağaç’ın güvendiği, sevdiği elamanlardan( dostlarından) biri imiş. Hemen orada bunan banklardan birine oturmuş. Ona da otur demiş ve hemen konuya girmiş.

-Nehir istifa etmiş.

-Isırgan Otu kulaklarına inanamamış

-Niçin?

-Sormadım ki.

Ağaç, Isırgan Otu gidince, Nehir’i çağırtmış. İstifanın nedenini sormuş. Nehir, yalansız dolansız. istifa nedenini açıklamış.

-Efendim, diye söze başlamış. Bilginiz dahiline kendim için bir asistan aldım geçen gün.

-Evet. Gördüm pek de cici bir bayan.

-İstifamın sebebi bu efendim.

-Anlamadım.

-İki aday daha vardı efendim.

-Eeeeee!

-Adayın birini hemen eledim. Diğer aday hemen tüm okullarını dereceyle bitirmiş. Üç dili biliyor. Leb demeden konumuzla ilgili her şeyi anlıyor.

-Tam sana göre bir asistan. Konuya da vakıf. Aldığın o  bayan mı diyeceğim de.

-Ağaç gözlüğünü takmış. İstifa nedenini az çok anlamış ama hayatı boyunca hiç, yüzde yüz emin olmadıkça konu hakkında fikrini söylememiş.

Odada kısa bir sessizlik olmuş. Ağaç:

-Evet, diyerek Nehir’in konuşmaya devam etmesini istemiş.

-  Ben, özür dilerim, sizin cici hanım diye nitelendirdiğiniz o bayanı yetersiz olmasına rağmen tercih ettim. Boyu postu, cazibesi, ağzının çok güzel laf etmesi, candan davranması nedeniyle onu ötekine yeğledim. Böyle bir hata ve bile yaptığım bu hatayı kendime ve şirketimize yakıştıramadım. İstifa nedenim budur. Liyakati albeniye tercih etmemdir.

Ağaç,  ayağa kalkmış. Nehir’in omzuna hafifçe dokunmuş:

-Bu durum telafi edilebilir; demiş.

Bir süre muhatabından cevap beklediyse de bu gerçekleşmemiş. Bunun üzerine Ağaç emredici bir ses tonu ile:

-Sana cumaya kadar izin demiş. Cuma günü saat on birde odama gel, ya  “ istifamı işleme koyunuz, de ”  ya da“  başka bir şehirdeki başka bir işletmenizde alt kademelerin birinde görevimi sürdürmek istiyorum. de.”

Gökten üç elma düşmüş, biri Ağaç’ın başına biri Nehir’in başına, öteki de sizin uygun gördüğünüz birinin başına.

                    BU MASAL DA BİTTİ