22 Kasım 2018 Perşembe


KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI- 37- BÖLÜM- UTANARAK SÖYLÜYORUM-


Utanarak söylüyorum, aklım sıra sizi tehdit ettim:
— Eğer o kız mezun olamazsa yemin ediyorum demiş ve sonra
da size küfür etmiştim.

Sultan Hoca sanırım o anları hatırladı. Özlediğim o tebessümü ile “Küfrün ve tehdidin işe yaradı mı bari” dedi.
Hocamın ellerine sarıldım.
— Hocam bu konuyu kapatsak, dedim. “Çok utanıyorum. “
Hani bazen bir söz vardır, bazen bir mimik bazen bir davranış
bazen susmak. Anlayana çok şey mana eder…
Hocam öyle bir, nasıl söz söyleyeyim öyle bir iç geçirdi ki o an,neler geldi gözlerimin önünden neler geçti. Mesela yukarıdaki sözünü ettiği olay bile okuldan kovulmama ya da ailem tarafımdan okuldan alınmama kadar gidecek bir sürecin başlangıcı olabilirdi.
Şimdi belki siz “ Ben Sultan Hoca’nın yerine oldaydım en ağır şekilde cezalandırtman için her şeyi yapardım.” diyebilirsiniz. Bu da bir görüş tabi. “
Konuyu dağıtmak için:
—Hocam sizi çok iyi gördüm sağlığınız iyi maşallah, dedim.
Duymazlıktan geldi söylediklerimi. Sonra da kendi söyleyeceklerini üzerine basa basa tane tane söyledi:
—Senin o tehdidin ve halen ağzına yakıştıramadığım küfrün
olmasaydı parantez içerinde söylüyorum, parantezin içine de ünlem işareti koyuyorum, evet o güzel sözlerin ve davranışların olmasaydı kanaat kullanarak Zeliha’ya geçer not verecektim, dedi.
Hocamın sözleri sertti.
—Kızcağız senden böyle bir istememiş. Konuştum. Üzerine ne
vazifeydi senin? .
— Hocam, dedim yalvarırcasına.
Aklıma havayı yumuşatacak bir söz geldi.
—Ama hocam siz de bana kızmışsınız kızcağızı cezalandırmışsınız.

— Çocuğum Zeliha kalacaktı. Ama ben kanaat kullanıp onu
geçirecektim. Senin o davranışın kıza iyilik değil kötülük oldu. Eğer onu geçirseydim tehdidim işe yaradı, diye düşünecektin. Sağda solda hava atıp kötü örnek olacaktın.
Açıklama yapmak istedim:
—Ama hocam yine de…
Yılların hocası tabi. Bu konuya dönmemin tartışmanın artık
hiçbir anlamı olmadığını biliyordu. İşaret parmağını dudaklarına doğru götürdü,
—Öğretmenin karşısında bu kadar konuşulmaz dedi. “Ne bu
çene?
Ve akabinde sorunsunu sordu:
— Eee, söyle bakalım, ne yapıyorsun şimdi?”
Kasıldım, gururla:
— Avukat oldum hocam, dedim.
Sevindi. Bir şey söylemesini bekledim:
-Evet, hocam, dedim.
— Cidden mi avukat oldun?
— Evet hocam. Hem de sıradan değil iyi bir avukatım.
— Desene atalarımız iyi olacak hastamın doktor ayağına gelir
diye.
Tam aradığım bir soruydu. Yapmacık da olsa kaygılanır gibi
yaptım, heyecandım:
—Hocam bir sorun mu var?
Varmış:
—Hem de nasıl Hüsnü, dedi. On senedir iliğimi kemiğimi
sömürdü. On avukat değiştirdim gene de sıfıra sıfır elde var sıfır.
Kaşlarımı çattım. Bilgiçlik tasladım. İyi avukat demiştim ya, onun da havası var tabi:
—Birde ben bakayım hocam, dedim.
Sevindi:
—Cidden mi? Bakar mısın hakikaten?
—Lafı mı olur hocam?
—Ama bak, bende para mara kalmadı ha.
Ellerinden tuttum. Saygıyla öptüm:
—Paranın lafı mı olur hocam, dedim. “Sizleri ölünceye kadar
sırtımızda taşısak hakkını ödeyemeyiz. Mesele nedir hocam?
Çantasını açtı. Bir parça kâğıt çıkardı. Kalem de çıkardı. Uzattı:
—Sen şuraya adresini yaz, dedi.” Yarın ben sana bütün
dosyaları kararları onları bunları toplar getiririm, Saat kaçta geleyim.”
İşten başımı kaldıramıyorum havasına girmek için
— Randevularıma, duruşmalarıma bir bakayım hocam, dedim.
Cep telefonumu çıkardım. “
“ Evet, evet, o gün mahkemem” var diyerek bir süre telefonuma
baktım. Sonra kendimi büyük göstermek için öğretmenimin gözleri içine bakarak konuştum:
—Hocam çok acilse davaları randevuları hatta vereceğim
konferansları iptal edebilirim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder