26 Nisan 2020 Pazar


MÜMKÜNATI YOK ARTIK

Mümkünatı yok, dedi
“Bu iş burada bitti.” de dedi
Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz,
Canına minnet oldu karşısındakinin
Öyleyse sen sağ ben selamet, dedi
“ Olamaz böyle bir şey” deyip
Aklında olasılıklar da üretip
Yalvar yakar olacağımı düşünmüş olmalı ki
Gözleri fal taşı gibi açıldı yanıtını duyunca
Gözlerinin güldüğünü de görünce yalansız
Benzi sarardı
Nutku tutuldu
Dişi dili kilitlendi yani
Hesabı yanlış olmuştu bu kez
Oku yaydan çıkmıştı bir kez
Yapılacak bir şey yoktu artık
Blöfü ters tepti garibimin
Bir kez tutturmuştu şansına
İkinci kez de olunca
Hep öyle olacak sanmıştı
Karşısındaki de aptal olmayınca,
Elleri boş kaldı.
Arkasındandan bakakaldı.
**************************************
güzel söz : DERS ALINMIŞ BAŞARISIZLIKLAR,BAŞARI DEMEKTİR- MALCOLM FORBES-

25 Nisan 2020 Cumartesi

VİRÜSLÜ HİKÂYELER/MASALLAR/ŞİİRLER-1-


Ü

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde bir ülke varmış. Herkes kendi halimde gece demeden gündüz kendi işlerini yaparlarmış.
Günlerden bir gün bu ülkede bir şeyler olmuş. Nereden geldiği bilinmeyen gözle görülmeyen küçük bir canlı bu ülkeye, yapacağını yapmaya başlamış. Buna virüs demişler adını da korana koymuşlar.
Adı virüs olan gözle görülmeyen bu canlı bir şekilde insanların vücuna girmeye o insanları hasta etmeye hatta öldürmeye başlamış.
İnsanlar paniklemiş korkmuş. Evden çıkmamaya başlamışlar.
Bu ülkede yaşayan ailelerden biri de” z “ailesiymiş. Bu ailenin fertlerinin isimleri de sadece bir harften ibaretmiş. Bu ailede tamı tamına on kişi yaşıyormuş.
Günlerden bir gün bu evin bir fertlerinden Ü yine oflayıp puflarken ona buna sataşırken öğretmeninin bir gün kendisine söylediği bir sözü anımsamış. Öğretmeni o gün ona şöyle demişmiş.
“Bak Ü, başkalarını değiştirmeye uğraşmaktan vazgeç önce sen kendin değiş. “
Ü, çok hareketli dışarıya düşkün aile fertlerinden ziyade dışarıdaki insanlara içli dışlıymış. Zorunlu olarak evde kalmaya başladıktan sonra canı en çok sıkılan O imiş. Vaktinin çoğunu “of”layarak “ puflayarak” söylenerek geçirmeye başlamış U.bu durumun sorumlusu ailesiymiş gibi onlara karşı kırıcı da oluyormuş Sinirini her fırsatta onlardan çıkartıyormuş.
Okul günlerinde genelde öğretmenini söylediğini kulak ardı eden Ü bu sözün ne anlama geldiğini düşünmeye başlamış. Düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş. Düşünürken birden aklına öğretmeninin okuduğu bir masalda geçen bir sözü anımsamış. Orada bir bilge kişi kendisine akıl danışan birine şöyle diyormuş:
“ Oflayarak puflayarak bir yere varamazsın güzel insan. Oflamak puflamak bir çözüm değildir. Çözümü bir başka yede aramalısın.”
Ü bu iki sözden bir anlam çıkartmış Önce oflayıp puflamayı kesmiş sonra da “ var olan bir durumu kabullenip neler yapabileceğini “düşünmeye başlamış.
Okulda öğretmenlerinin zaman zaman kendilerine verdiği ödevleri düşünmüş. Okuduklarını aklına getirmiş. O, düşünüş ki bunlardan bazı şeyler çıkartabilir belki de bu zorlu günleri daha kolay atlatabilirrniş.
Günlerden bir gün Ü’nün gözleri büyük büyük babasına odaklanmış. Büyük büyük babası evin bir köşesine oturmuş. Sanki korkuyormuş. Gözleri donukmuş. Kendi kendine adeta şu komutları veriyormuş
“Sakın ola ki ağzını açma. Sakın ola ki kımıldama. Millet var mı yok mu olduğunu fark etmesin, rahatsız olmasın senden. Sen işe yaramaz bundan sonra kimseye bit faydan dokunmayacak bir durumdasın artık.”
Ü’nün dedesi ile diyalogu pek fazla da iyi değilmiş. Zaman zaman o bir sual sorarsa ya da bir mevzuda kendisini tutamayarak bir ikazda bulunsa ya da bir istekte yasak savma babından ağının ucuyla ona cevap verirmiş.
Bu günlerde karşı komşunun büyük büyük annesi ölmüş. Onu bahçedeki koltuğundan yapayalnız oturur-ken çok görmüş Ü.
Ü bir süre büyük büyük annenin oturduğu o yere bakmış. Onu gözlerinin önüne getirmiş.” Artık arasan da göremezsin onu demiş.” keşke gelirken giderken ona bir merhaba deseydim, bir arzun bir isteğin var mı diye sorsaydım.”
O günden üç beş gün sonra boş boş otururken, çatmak için birini ararken Ü’nün aklına öğretmenlerden birinin söylediği bir söz daha gelmiş. “ Yaşlılara güler yüz gösterin çocuklar. Onlarla konuşun. Anılarını anlatmalarına geçmişten bahsetmelerine olanak sağlayın. Emin olun onlardan çok şey öğreneceksiniz.”
Bu anlarda Ü ‘nün gözleri kapının önünde yapayalnız oturan dedesine odaklanmış. Önüne konulan bir bardak çayın bile öylece durduğunu görmüş. Kendi kendine Ne kadar zamandır bu adama “ dede “ demiyorsun Ü demiş. “ Halini hatırını sormuyorsun“ demiş . Dünü hatırlamış içi acımış. Dün sırf öksürdüğü için suratını ekşiterek ağzını kapatmış olmasına rağmen “ Ağzını kapatsana, mikrop saçıyorsun her yere “ diyerek bağırmış Büyük büyük babası da ona özür dilerim bir daha olmaz.” diyerek cevap vermiş.
Ü yavaşça yerinden kalkmış Büyük büyük babasının yanına gitmiş.
— Çayını içmemişsin dede, demiş. “Tazeleyeyim mi?”
Büyük büyük baba kulaklarına inanmamış. Gözleri parlamış.
— Yok, kuzum, demiş “Yorulma sen. Ben böyle de içerim.
Ü, dedesinin dizlerinin dibine çökmüş
— Dede demiş, “Sen çocukken de böyle hastalıklar var mıydı?”
Dedesinin cevap vermesine olanak bırakmadan bir soru daha sormuş
- Siz de hiç böyle eve hapsoldunuz mu??
Bu ufacık ilgi bile büyük büyük babaya çok iyi gelmiş. Tüm hücreleri canlanmış. Sesine can gelmiş. Tüm geçmişi saniyeler içinde gözünün önünden gelmiş geçmiş.
- Olmaz olur mu deminüyük büyük baba.. Hastalıklar
biter mi. ama Allah dert verirse çaresini de veriyor. Arayın bulun diyor.
Ü, Öğretmenlerinin bir sözünü daha anımsamış.
— Büyüklerinize ara sıra “ anlatsana” deyin. “ onların
konuşmalarına olanak verin. Bir de azıcık keyifleri yerindeyse sizin de dinlemeye hazır olduğunuzu hissederlerse inanın ağızlarından ballar dökecektir.
Ü
- Anlatsana dede demiş.
Büyük büyük baba bir kez daha kulaklarına inanamamış. Heyecanlanmış ve sormuş:
- Anlatayım mı? İstiyor musun bunu hakikaten?
- İstiyorum tabi. Haydi dede.
Büyük büyük babın gözleri dolmuş. Biraz
yşadıklarından, biraz dinlediklerinden biraz hayal ettiklerinden alarak başlamış anlatmaya. Anlatmış, anlatmış.
Bu durum Ü’nün çok ilgisini çekmiş. Ağzı açık bir şekilde dedesini dinlemeye başlamış. Hiç sıkılmamamış. Sıkılmanın da ötesinde büyük keyif almış. Yıllar sonra kendini dinleyen birini gören dede de sesin, beden dilini kullanarak çok iyi performans göstermiş.
Böyle bir şey beklemeyen Ü birden heyecanlanmış ve de sormuş: “Buları niye yazmıyorsun ki dede?”
Büyük büyük baba gülerek
- Benim okuma yazmam var mı ki yazım ve
eklemi. “ ama sen bana öğretirsen ben de bunların hepsini yazarım. Hem ben de daha çok hileye var.
Bu öneri Ü’yü heyecanlandırmış:
- Öğretirim tabi, demiş. Hem canım da sıkılmaz. Ne zaman
Başlayalı?
Büyük büyük baba:
— Hemen şimdi, demiş.
Ü büyük bir heyecanla:
— O aman, demiş bir kalem alıp geleyim deyip içeriye
koşmuş.
Büyük büyük baba k bir gayret göstermiş, gece gündüz
çalışarak tez zamanda okuma yazmayı sökmüş. Yaşadıklarını, hayal ettiklerini, düşündüklerini yazmaya başlamış.
Ü ‘deki büyük büyük azim ailedeki, herkese sirayet etmiş. Büyük büyük babanın yaşama adeta yeniden başlaması herkesi heyecanlandırmış onları bir arayış içerine itmiş. Ü’de yeşeren hoşgörü ve sevgi çiçekleri evi ve evdeki insanları güzelleştirmiş.
Gökten üç elma düşmüş, onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

************************************


GÜZEL SÖZ: Masal okumak insanı stresten uzaklaşmasına yardımcı olur. Masal okuyun, masal yazın.

23 Nisan 2020 Perşembe




BAYRAK SEVGİSİ

Zaman zaman özellikle de arabamla gitmediğim zaman o yolu kullanırdım. Kestirmeydi. O günde öyle yaptım. Bayırdan aşağı inip sola döndüm ki, o evin balkonuna asılmış bir Türk Bayrağı gördüm. Pek çok evin balkonunda bugün bayrak vardı. Bugün Ulusal Eğemenlik ve Çocuk Bayramı idi. Onların hiçbiri dikkatimi çekmemişti. Ama oradaki bayrak çekti.
Yıkılmaya ramak kalmış derme çatma bir evin balkonuna asılmıştı. Biri öylesine asmış demek iyi niyeti fazla zorlamak olurdu. Belli ki bu evde de birileri yaşıyordu. Ama ben bu evde hiçbir zaman ne bir insan görmüştüm ne de bir ışık. Belki de dikkatimi çekmemişti.
28 Nisan’da sırf merak ettiğim için yine oradan geçtim. Bayrak kaldırılmıştı. Yıkılmak üzere olan balkona birkaç giysi asılmıştı. O zaman o eve biraz daha dikkatli batlım. Kapının önünde birkaç leğen vardı Yeşil soğan ekilmişti. Büyümüşlerdi de.
Kapıyı çaldım. Açılmadı. Tam dönecekken ayak sesleri işittim içeriden. Bekledim. Açıldı. Beli bükük yaşlı bir teyze.
Güler yüzlü. Yüzüme bakıyor.
— Buyur evladım, diyor.
Bahanesiz bağa girilmezmiş.
—Ya teyze dedim. “Canım çekti. “
Soğanları işaret ettim:
— Şu soğanlardan bir tane kopartayım mı?
— Bi dene koparmak da ne demek, dedi. “Hepsini al.”
Sesinde mutluluk vardı. Heyecan vardı.
Bir tane kopardım, bizim oralarda yolmak derler. Bir tane yoldum. Oralarda da öyle diyorlar olacak ki:
—Bir kaç tane daha yol,dedi.
Teklif içtendi. Sırf onu mutlu etmek için
—Olur, dedim. “Bir tane daha şey yapayım.”
Rahmetli annem gibi:
— Kurban olayım yol, yol, dedi.
Yoldum.
—Sağ ol, dedim.
— Sen sağ ol güzel kuzum, dedi. “Lafı mı olur iki tek soğanın.”
Çıkartıp beş on kuruş verecektim yapamadım.
Birkaç gün sonra tekrar, birkaç gün sonra tekrar geçtim, Kapıda bacada görsem merhaba diyecektim, biraz sohbet edip bir şeyler öğrenecektim.
Birkaç gün sonra gördüm. Torbasından şişleer, kartonlar çıkartıyordu. Seğirttim.
-Epeyce toplamışsın, dedim.
Tanıdı beni. Gülümsedi.
-Beş on kuruş ediyor işte, dedi. “Allah bereket versin.”
Sordum:
—Kaç yaşında varsın sen?
Söyledi. içim cız etti.
—Soğanların pek lezzetliymiş, dedim.
—Al yol birkaç tane, dedi.
—Öyle olur mu, dedim.” Parasıyla verirsen alırım.”
—Üç dört soğanın parası mı olur kuzum, dedi. “Yol istediğin
Kadar”
Sordum:
—Başka var mı?
— Yok, dedi. Ara sıra bunları ekmeğe katık ediyor işte.
— Ben hepsini alıp götürsem ne yiyecen?
Güldü:
— Gene yetişirler dedi. “Iska bulursam ekerim gene”.
— Bulamazsan?
Kayıtsızca elini salladı:
—Şimdiye kadar ölmediysem gene ölmem be oğlum. Allah bir
yerden verir. İki soğan senden kıymetli mi?
— Ben bunları alayım, dedim. “Hepsini ama, parasıynan.”
—Yok, dedi.” Para istemem de…”
Sözünün gerisini getirmesini bekledim.
-Sen bi dakka burada dur, ben gelecem şimdi,dedi.
İçeriye yollandı. Arkasından bakarak,
-Tamam, dedim.
Biraz sonra geldi. Elinde o gün balkona astığı bayrak vardı.
—Önümüzdeki ayda da bayram var ya, dedi.” Bu iyice eskidi,
asarken utanıyom ama asmayınca da yapamıyom, Başka bayrağım da yok.”
—Bayrak istiyon! dedim
Boynunu büktü:
—Alıverirsen istiyom, dedi.
Boğazıma bir şeyler düğümledi. Konuşamadım.
Susmamı kendince yorumladı:
— Çok pahalıysa sen borcun şey oldu deyinceye kadar soğan
yetiştirir veririm sana.
Elini tuttum. Eğildim:
— Benim evde fazla bir bayrak vari dedim. “Onu getiririm sana
anacığım. Benim oğlan ıskacı dükkânında çalışıyor, ondan da sana bir torba ıska getiririm. Şimdi söyle bakalım sen bana. Bu güzel soğanları kaça veriyon?
Durdu, düşündü.
— Sen bana bayrak vercen, ıska da getircem diyon. Birde para
mı para mı alacam senden? İki soğanının parası olmaz.
—Parayla vermezsem yüzüm tutmaz, bir daha gelemem.
Utanırım, dedim.
Güldü,
-O zaman sen bilirsin, dedi. Maden öyle beş on kuruş ver bari.
Cüzdanımı çıkarttım. İki yüz lira çıkartıp verdim.
- Güle güle harca, dedim. Bundan sonra soğanları hep senden
alacağım.
Yüzüme baktı:
— Emme bu çok para, dedi. Ben bunu almam.
— Çok değil, dedim. Az bile. Sen bilmiyorsun belki ama soğan
fiyatları çok arttı. Üstelik hepsi de hormonlu.
—İyi bari dedi. Öyle diyosan sen.
Öpmek için elimi uzattım:
— Hoşça kal, dedim. Yarın bayrakla gelecem. Soğanlarımı o da
zaman alırım.
Ay yıldızlı al bayrağı öptü, alnına koydu. Bana doğru uzatırken
—Eyi dedi.” Allah razı olsan senden.”
Ben de, bayrağı öperek aldım. . Bayrak sevgisi ile dolu olan bu
onurlu ananın yanından gözlerim dolu dolu ayrıldım

21 Nisan 2020 Salı


1 NİSAN

“Firkete oyası” gibisin dedi
İlk kez birinden iltifat mı duyurdum ne
“ Oya” var ya içinde Güngör’cüğüm
Yağlarım eridi bir hoş oldum
“ Hayır” ı da sevmem bilirsin
Her dediğini yaptırttı,
Amiyane olacak ama
Adeta posamı çıkarttı
Bir firkete oyası ile
Efendim
“ Bu kadar şey olamazsın mı?” diyorsun
Değilim zaten
Zokayı yuttun
Bugün 1 Nisan

******
güzel Söz : birinden bir şey beklemedikçe asla düş kırıklığına uğramaz insan.( Sylvia Path)

19 Nisan 2020 Pazar


ANIMSANAN BİR GARİP HATIRA

O sabah
Saat 5’ti
Sabahın beşi
Derler ya hani
Olacağı varmış
Çay suyu
Su ocağı
Bardak şekeri sevdi belki
Belki
Her şey tam kıvamındaydı yerli yerince
Belki keyfim bir başka yerindeydi, bana öyle geldi
Öyle bir çay içtim ki bu sabah
Çay buymuş demek ki dedim
Tadı hala damağımda.


*****

güzel söz : sevmek hayatın sevgi olduğuna inanmaktır. ( Shelley)

18 Nisan 2020 Cumartesi

DİNLEMEK VE FİKİR BEYAN ETMEK ÜZERİNE

İnsan olmanın bir gereği de içini boşaltmak isteyen bir insanı onu yargılamadan dinlemektir. Bu, işin bir yönü. Diğer bir yönü ise sürekli olarak hiçbir getirisi olmayan boş sözler sarf etmemektir.
İnsan hata yapar. Yanlış da yapar. Bir eylemi iyi olacak diye gerekleştirir sonu beklemediği şekilde kötü bitebilir. Bunların hepsini çok bilinen şu sözle ifade etmek mümkündür: Hatasız kul olmaz.
İnsanoğlu, eline fırsat geçince konuşur.
- Ah ne o sözü ona nasıl söyledin!
- Ah onu o şekilde nasıl bıraktın?
- Nasıl oldu da son söyleyeceğimi ilk söyledin? Yakıştı mı
sana?
- Onun aklına nasıl uydun? Nasıl kandın?
- Her doğrunun her yerde söylenmeyeceğini bir türlü
öğrenemedin için bu haldesin.
- Kaç kez söyledim sana, senden adam olmaz. Sen
akıllanmayacaksın.
- Bu devirde
Örnekleri çoğaltmak olanaklı.

Atalarımızın her sözünde bir hikmet vardır. Öyle
olmasında da şaşılacak bir şey de yoktur. O sözler binlerce yaşanmışın süzgeçten geçirilerek ifade edilmesidir. Onların söylediklerini pek azını bile dinlesek, gereğini yapsak, yaşama geçirsek hayatımızda o kadar çok şey olumlu yönde değişmez mi?
Geçmiş için hayıflanıp duranlar için şu sözü bir cümle ile anımsatmak gerekmez mi acaba?
“ Ölmüşle olmuşla çare yok.”
Söylenmemsi gereken bir söz söylenmiş, yapılmaması
gereken bir iş yapılmış olabilir. Onun için kişinin kendini ya da bir başkasını suçlayıp durmanın fazla bir anlamı var mı sizce?

“ Her yanlış söz, her yanlış iş geleceğin sermayesidir.”
.
Sorununu paylaşmak isteyen birine sorununu paylaşan
kişinin şu sözleri söylediğine zaman zaman şahit olmuşsunuzdur:
- Sen bunu nasıl yaptın?
- Öfke ile kalkan zararla otur demiş atalar. Bak öfke ile
kalkmışsın sonuç ortada. Ayıkla pirincin taşını şimdi.
Size derdini anlatarak içindekileri boşatmak isteyen kişinin duymak istediği bu ya da buna benzer sözler olabilir mi?
Bazı konular vardı ki “ şu doğrudur ya da bu
doğrudur demek mümkün değildir. Görecelilik yani. bazılarına göre yukarıdaki ifadeler size derdini anlatan insanlara uygun gelebilir. Onların doğru olduğunu söyleyebilirler. Bazıları da o insanlara karşı şöyle konuşulması gerektiğini ileri sürebilirler:
- Olan olan olmuş, boş ver, önüne bak sen.
Söylemesi kolay da uygulaması kolay mı bunu?
Ya şunu söyleyenler:
- Ya üzüldüğün şeye bak. Yıllar geçmiş aradan, hala burada
mısın sen.

İnsanoğlu işte. Herkesin ayrı bir dünyası var.
Acaba derdini anlatan, size içini boşaltmak isteyen bir kişiyi “ Onu dikkatle dinlediğini hissettirerek, mümkün olduğunca az sözcük kullanarak onu suçlamadan fikir beyan etmek ona daha mı iyi gelecektir?”

Sizden akıl istemediği halde ona akıl vermeye kalkmak sizce doğru mu? Atalar ne demiş “ iyi olur Allah’tan kötü olur kuldan”

Velhasıl, bize içini dökerek rahatlamak isteyen bir kişiye “ sana derdini anlatanda kabahat” dedirtmemeliyiz.

******

11 Nisan 2020 Cumartesi


TEDBİRE EVET KORKUYA HAYIR

Soru: Sayın............................, marketten aldığımız ürünler için ne yapmalıyız?

Sayın Doktorun cevabı:
Efendim, marketten aldığınız bir üründen size virüsün bulaşabilmesi için bir sürü olumsuzlukların ardı ardına gelmesi gerekir. Yani virüslü kişi sizin aldığınız ürüne virüs bırakacak siz hemen onun ardından o ürünü alacaksınız vesaire vesaire. Ama yine de her ihtimali düşünerek ben size şunu öneriyorum. Marketken getirdiklerini balkona balkonunuz yoksa uygun bir yere bırakın. Sonra da elleriniz 20 saniye sabunlayın. İki saat kadar bıraktıklarınıza hiç dokunmayın. Onların üzeninde virüs varsa bile, artık onların hastalık yapma güçleri yok denecek kadar azalmıştır. Ondan sonra da her zamanki uygulamalarınızı hijyene (temizliğe) dikkat ederek yapın.
Afiyet olsun.
***
Siz A doktorun söyledikleriniz dinledi iseniz bilgilendiniz büyük bir ihtimalle de tatmin oldunuz endişeye kapılmadınız, korkmadınız, psikolojiniz de bozulmadı. Yani, aklınızın erdiğince edindiğiniz bilgiler dâhilinde önlemini aldınız gerisini Allah’a bıraktınız.
***
Aynı soruya Doktor B’nin verdiği cevap da mealen şöyle :

Marketten aldığınız ürünleri önce kapının dışına bırakın. Sonra elinizdeki eldivenleri çıkarın yeni eldiven takın. Hiçbir yere dokunmadan bu iş ayırdığınız odaya gidin çok dikkatli şekilde poşetleri boşaltın. O poşetleri ters çevirin. Onları ayrı bir poşete koyun, Eldiveniniz çıkartınız, ellerinizi en az 20 saniye sabunlayın. Dezenfekte edin.

***
Siz bu doktoru dinlediyseniz korkuya kapılmazsınız? Ter içinde kalmaz mısınız? Paniklemez misiniz? Psikolojiniz bozulmaz mı? Ben bunların hepsini nasıl yapacağım endişesine kapılmaz mısınız?
***

Velhasıl bu günlerde konu ile ilgili paylaşılacak her bilgi çok mühimdir, İnsanları boş vermişliğe de itmemeli onları olasılığın en kötüsünü düşünecek hale de getirmemelidir. Ataların dediği gibi, her şeyin azı karar çoğu zarar; tedbire evet, korkuya hayır.


8 Nisan 2020 Çarşamba

ZOR ŞİİR

Fırsat vermediler konuşmasına konuşarak
Kırıldılar
Sustular “ konuş haydi” dediler, konuştu
Anladılar
İşin ciddiyetine vakıf oldular dinleyince onu
Rahatladılar

Biz bu işi hallederiz dediler, oldular arabulucu
Sonuç da aldılar

Aferin onlara


GÜZEL SÖZ: Testinin iki kulpu vardır önemli olan sağlam kulpundan tutmaktır.

6 Nisan 2020 Pazartesi


BİZ BUYUZ

Hıncahınç doldurduk salonu
Alkışlayacağız biz, şimdi onu
Kim demiş bize kadirbilmezdir onlar
Kadir de biliriz, af da ederiz
Yeter ki o, fethedebilsin gönlümüzü.

******************

GÜZEL SÖZ : KAYBEDİLMİŞ GÜNLERİN EN KÖTÜSÜ, BİR DEFACIK DAHİ OLSUN GÜLMEDEN GEÇİLENİDİR. ( CHAMFORT)

3 Nisan 2020 Cuma

LEMAN TEYZE
Adam yer verdi, " Buyurun teyze" dedi.
Laman Hanım, sözün kendisine olduğuna anladı ama algılamak istemedi. Bir ümitle etrafına bakındı. Kendisi dışında hiçbir bayan olmamasına rağmen herhalde, adamcağız teyze dediği anda teyze dediği kişi kapıdan çıkmak üzereydi ve de çıktı diye düşündü.
Bankadaydılar.
En uçtaki koltukta oturmakta olan adam, yanında oturmakta olan yaşlı adama bir şeyler söyledikten sonra, duymadı ya da fark etmedi herhalde diye düşünerek Laman Hanım'ın yanına gitti. Biraz mahcup, biraz mutlu, biraz centilmen, kalkmış olduğu sandalyeyi göstererek:
-Buyur teyze dedi. Ayakta kalmayın sıra çok.
Leman Hanım buz oldu. Her şey açıktı işte. Arkasındaki kalorifer peteğine yaslanarak da düşmekten kurtuldu.
Adam, art niyetsiz, kendisine yer gösteriyordu. Israrcıydı da:
-Buyur Teyze.
Leman Hanım boğulacak gibi oldu. Bu sözü elbette duyacaktı, belki da zaman zaman çoluktan çocuktan da duymuştu ama orta yaşta bir adamdan, duymaya henüz hazır değildi.
Bir gayretle:
- Teşekkür ederim, dedi.” Çok naziksiniz.”
Ayakları birbirine dolaşarak dışarıya çıktı.
Bir dolmuş belirdi önünde. Durdu. Birileri indi. İş yerinin hemen önünden geçerdi dolmuş. Attı kendisini içerisine. Orta sıralardan biri boştu. Oturdu. Dolmuş gene durdu. Biri bindi. Genç bir adamdı binen. Hemen Leman Hanım'ın arkasındaki koltuğun kenarına ilişti. Belli ki birkaç durak sonra inecekti. Ceplerini karışırdı. Beş lira buldu. Leman Hanım'a uzattı:
- Size zahmet teyze, şunu uzatır mısınız?
Bu kötü bir rüya olmalıydı. Haydi, az evvelki, bankada yaşanan bir talihsizlikti ama ya bu? Kavilleştirip kendisine bir kamera şakası mı yapmak istemişlerdi ne?
Genç adam, şoföre doğru uzanmaya ihtiyaç duymuyordu. Az evvelki sözü duymamış olsa gerek diye düşündü belki, Leman Hanım'ın omzuna art niyetsiz dokunarak:
-Teyze uzatır mısınız?
Leman Hanım, döndü.
—Uzatamam amca, diye bağırdı.
Yolcular şaşırıp Leman Hanım'a baktılar.
Leman Hanım, burnundan soluyordu.
—Açar mısın kapıyı şoför bey, dedi.
Kırmızı ışık yanmış, dolmuş durmuştu.
Şoför kapıyı açtı. Leman Hanım indi. Şoför, Leman Hanım'ın ücretini vermediğini hatırladı.
— Bayan ücret, dedi ama Leman Hanım çoktan uzaklaşmıştı.
Şoför, herkesin duyacağı şekilde söylendi:
-Kılık kıyafetine bakan da bir şey sanır. Para vermemek için ne artistlik yaptı be!
***
Leman Hanım bir an soluklandı. Gülümseyip kendine moral vermeye çalıştı. Şansı da yaver gitti. Düzgün giyimli bir bey, kendisinden belki birkaç yaşta büyük, farkında olmadan daracık kaldırımın tam ortasında durmuş bulunan Leman Hanım'a:
- Müsaade eder misiniz hanımefendi, deyip yol istedi.
Leman Hanım, müsaade buyuran adamla göz göze geldi, gülümsedi:
- Affederseniz, dedi. Kenara çekildi.
Adam geçince ağır adımlarla yürümeye başladı Leman Hanım. Birkaç metre sonra da kaldırım genişledi. Biraz ileride S...alışveriş mağazası vardı. Oraya gitti. Biraz dolaşıp kafa dağıtmaktı amacı. Merkeze girince lavabosuna geçti. Lavabonun boş olmasından da istifade ederek dakikalarca yüzünü baktı. " Teyze" sözünün de itmesi ile görmek istemediklerini gördü.
Keyfi kaçmıştı. Asistanı Nurcan Hanım'ı aradı. Kendisini arayıp soran olup olmadığını öğrendi."Biraz işlerim var, bugün gelmeyeceğim" dedi. Ve de ekledi" Çok acil bir durum olmazsa beni rahatsız etme."
Mağazada öylesine dolaşmaya başladı ama kafası dağıtamıyordu. " Teyze, teyze " sözü kulaklarında davul sesi gibi patlıyordu.
Bijuteri reyonuna bakarken, biri seslendi:
- Ne o kız, ne arıyorsun burada?
Hatice Hanım idi seslenen.
Kucaklaştılar, öpüştüler.
Hatice Hanım, tepeden tırnağa süzdükten sonra Leman Hanım'ı:
- Kızım, herkes yaşlanıyor sen gençleşiyorsun, dedi. Ve ekledi: " Uygunsan şurada bir Türk kahvesi içelim. İki de laf ederiz."
— Ama teyze demeyeceksin.
—Teyze demeyecek miyim?
—Evet.
—Kusura bakma ama espriyi anlayamadım kız.
Başından geçenleri anlatacaktı, vazgeçti.
" Leman Teyze" diyecek ilk arkadaşının kalbini kırmaktan korktu belki
Alışveriş mağazasından çıkmadan daha, bir fırsat yaratıp Hatice Hanım'ın ona anlatacaklarını
birkaç arkadaşına ileteceğinden adı gibi emindi. Hatice Hanım'ın arkadaşlarının çoğu aynı zamanda Leman Hanım'ın da arkadaşıydı. Zaten ilk etapta Hatice Hanın, ortak arkadaşlarından birine "teyze" olayını anlatırdı.
Alışveriş merkezinin kahvesine girerlerken Hatice Hanım sordu:
-Kız, teyze demeyeceksin demekle ne demek istedin?
Leman Hanım, konunun açılmasından korktu:
- Daha sen orada mısın, dedi şakaya vurarak.
Hatice Hanım tahmin etti:
-Yoksa ilk teyzeleri duymaya mı başladın sen?
Birer kahve söylediler.
Hatice Hanım, sandalyesini Leman Hanım'a doğru yaklaştırdı.
— Teyze mi diyorlar artık sana.
- ...
— Canın ona mı sıkıldı?
- ...
— Kız sen kaç yaşına bastın?
— Öf be Hatice. Sen çiğnersin de çiğnersin şimdi bunu.
— Anladım.
— Neyi anladın?
Kahveler geldi.
Hatice Hanım, kahve ile gelen sudan bir yudum alırken onu gördü teyze hadisesini o an için unuttu. . Kaşı ile de gözü ile de destekleyerek, Leman Hanım'a biraz sokularak alçak sesle:
-Şu girişteki adama baksana, dedi.
— Niye?
— Bırak şimdi niyesini miyesini. Bir bak.
— Bakmayacağım.
Hatice Hanım, Leman Hanım'ı dürtükledi:
-Tam senin tipin kız. Bir bak.
— Niye bakayım elin adamına durup dururken? Deli misin ne?
. Kahvesinden bir yudum aldı Hatice Hanın:
- İddiasına var mısın, dedi kendinden emin.
— Ne iddiası?
— Geçen gün gördüğümüz o kürk var ya. Sen kazanırsam o kürkü ben sana alacağım. Ben kazanırsam bana bir ayakkabı yok yok ayakkabıdan da vazgeçtim bir terlik al yeter sen. Bak bu kadar da ödün sana. Var mısın iddiasına?
— Ne iddiası şimdi ya? Hem biraz yavaş konuş. Etrafımızdakiler bize bakıyorlar.
— İddia lafını duydular ya ondan bakıyorlardır. Aldırma yani. Var mısın iddiasına?
— Ne iddiası sabah sabah Hatice?
— Ne sabahı öğlen oldu neredeyse kız. Hem, bozuk plak gibi ne iddiası ne iddiası deyip durma. Var mısın yok musun onu söyle?
— Valla kusura kalma ama hiç havamda değilim.
— Ben de havaya gir diye ısrar ediyorum.
Hatice Hanım, kahvesinden bir yudum daha aldıktan sonra
- Ne olduğunu tahmin ettin o zaman, dedi.
Kahve fincanı Leman Hanım'ın elindeydi ama bir yudum bile almamıştı hala. Almaya da niyeti yok gibi gözüküyordu. Masanın üzerine bırakırken:
- Hade kahveni iç de çıkalım, dedi.
— Dur ya. Altımız bile ısınmadı daha. Hem ben bir şeyler de yiyeceğim.
— O zaman kahveyi niye içtin ki? Benim bildiğim önce bir şeyler yenir sonra kahve içilir.
Leman Hanım'ın sert serzenişine, manalı
- Biz de teyze olunca öyle yaparız, diye karşılık verdi Hatice Hanım.
— İyi ki bir şey dedik be Hatice, dedi Leman Hanım. "Şey bulmuş gibi atladın üzerine."
— Gel, girişteki masada oturan adama bir bak. Söz, bir daha teyze meyze demeyeceğim.
— Bakmayacağım.
— Ölür müsün baksan?
— Sesini yükseltme, millet de başka bit şey anlayacak.
Hatice Hanım, fincandaki kahveden bir yudum daha aldı sonra fincanı salladı salladı, sallarken de
- Bir falıma bakarsın artık dedi.
Leman Hanım " olmaz " demedi.
Hatice Hanım fncanı kapattı, kapattığı anda da garsonu yanı başında gördü:
- Fala bakmak yasak efendim.
Hatice Hanım, sesten yana döndü. Başını hafifçe kaldırarak garsonun gözleri içine baktı,
azarlar gibi ya da iyi ki yetiştin ya da sen bizimi gözlüyordun der gibi:
- Biliyoruz herhalde, dedi.