29 Haziran 2011 Çarşamba

CUK DİYE OTURMAK


Yeise kapılmak için sebep yok demek
Kafasına odunla vurmak gibi bir şeydi
Ona yakışır öyle bir sözcük söylemeliydim ki
Omzunu tutmadan sıkıca,
Artı güç olmalıydı ona…

Üstat, dedim
Elini sıkıca tuttum
Sustuk sonra saniyelerce
Zamanı durdurduk mu kurduk mu bilmem…

Asır gibi gelen saliseler geçti
Gözlerimiz birleşti
Okuduk yüreklerimizi
Ve işte bu,
Kelime de el de cuk oturmuştu yerine
Artı güç alınmıştı

Aslan İsmet’im
Sen busun işte!

27 Haziran 2011 Pazartesi

EVLİLİK PROGRAMLARI ÜZERİNE

Televizyondaki evlilik programları çok izleniyormuş. Bence de izlenmeli. Hem de çok dikkatle izlenmeli. Eğlenmek için de izlenmeli, ibret almak için de.
Bakmakla yetinmeyip görenler için, duymakla yetinmeyip mütalaa edenler için her bir evlilik programından öğrenilecek çok şey var.
O programlar birer ibret abidesi.
O programlar “ Bir musibet bin nasihatten iyidir.” sözünü kanıtlayan birer belge.
O programlar, “ Ata evladına bağ bağışlamamış, evlat arasına bir salkım üzümü çok görmüş.” ün birer kanıtı.
0 programlar kafa dağıtmak için de elzem.
Evlilik programlarının karşısına zaman zaman oturulmalı, izlenmeli akabinde de “ Bu anlatılanlar benim için geçerli değil “safsatasından vazgeçilmeli.
Evlilik programları izlenmeli, izlenirken de eğri oturup doğru düşünülmeli.
Bu programların müdavimleri bu programlarda nelere şahit olmamışlardır ki:
İşte yaşlı başlı bir adam ya da kadın… Ekran başındakiler manalı manalı baş sallıyor: “Bu yaştan sonra evlenilir mi be? Kırkından sonra azanı, tövbe yarabbi!”
Adam neşeli, oynuyor, dans bile diyor. Dışı kalaylı yani.
Sunucu bir soru soruyor, kamera seyirciler arasında dolaşıyor. Seyircilerin yüz ifadeleri her şeyi anlatıyor.
Yaşlı adam, ağlıyor. İnsan olanın içinin yanmaması mümkün mü?
“ Ben ölünce, çocuklarım mal kavgasına girmesin diye her şeyimi onlara pay ettim. Yıllardır duvarlar bana ben duvarlara bakıyorum. Bürgünden bir güne çağırmazsam kapımı çalmıyorlar… Ne haldesin diye sormuyorlar.”
Bir gün bir saatte, evlilik programlardan birinde şöyle bir enstantaneye de rastlayabilirsiniz. Genç bir bayan evlenmek istiyor. Halk deyimi ile eli yüzü de düzgün.
Sohbetin bir yerinde o da boşalıyor. “ Hak etmişsin be kızım” demek kolay. Kız anlatıyor.
“ … aşık olduğum adama kaçtım. Ailem istemedi. Yalvardılar yapma kızım bu adamdan sana koca olmaz dediler. Dinlemedim. Evlenince çok değişti o. Bir sene dayanabildim. Ailem de geri istemedi. Bir de çocuğum vardı. Sokakta kaldım. Biri sahip çıktı, evlendim onunla. Şiddet gördüm. Sonra çocuğumu da istemedi. Evden attı beni… “
Öykünün gerisi daha da iç acıtıcı.
Sunucu dayanamayıp soruyor:
— Her gün buna benzer pek çok olay dinliyoruz televizyonlarda, çevremizde görüyoruz. Hiçbirinden mi ders almadın be kızım?
Cevap gözyaşlarında… Yapmacık değil, içten. Anlaşılıyor.
Büyüklerin kullandığı bir sözü bu merhalede bir kez daha düşünmek gerekmez mi acaba :”Cicim ayları bitince anne babanın haklı çıktığını görürsen ama iş işten geçmiş olur.”
Bir başka gün şuna da rastlayabiliyorsunuz evlilik programlarından birinde. Bazıları gülüyor bu hadiseyi duyunca, bazıları düşünüyor, bazıları aklından geçenleri ifade etmede isteksiz davranıyor.
- Evlendiğin kişi… ziyneti ve de… parayı aldı gitti ha?
- Evet.
- Bulamadın mı?
- Şikâyet etmedim.
- Şikâyet mi etmedin?
- Evet etmedim.
- Ne kadar evli kaldınız?
- On beş gün.
Yorumları geçelim. Müstahak görenleri de geçelim.
Adamın cümlesi değerlendirmeye ve düşünmeye değer:
- Şikâyet etmedim çünkü onunla beraber olduğunuz süre içerisinde çok mutlu oldum… Bana insan gibi davrandı. Hep anlamaya çalıştı beni. Bana değer verdi.
Soyulduğu söylenen adamın yaşı yetmişin üzerinde… Görmüş geçirmiş, iyi yaşamış kötü yaşamış…
Onu bu hareketinden ve kararından dolayı yargılamak ne derece kadar doğru?
Evlilik programları dizi filmler gibi kurgu değil. Yaşamın ta kendisi… Onlardan ibret alınması gerekli çok şey var.
Akıllı insan sadece kendi deneyimlerinden değil başkalarının deneyimlerinden de çıkarım yaparmış
Başka düşündürücü olaylar da var anlayabilene, görebilenlere bu programlarda
Mesela, bu programların klasik sorularında biri şu:
- Evleneceğiniz kişinin nasıl olmasını istersiniz?
Düşündürücü cevap da şöyle:
- Dürüst olsun. Ahlaklı olsun.
Normalde, herkesin dürüst ve herkesin ahlaklı olması gerekmez mi? Bunun aksinin olmasının dürüstlüğün dışına çıkılması ahlakın göz ardı edilmesi sapkınlık değil mi?
Yani, dürüstlüğün ve ahlak sahibin olunmasının bu kadar vurgulanması düşündürücü değil mi?
Ve başka bir komedi:
Kadın adamı ya da adam kadını yirmi dört saattir bilemediniz birkaç gündür tanıyor. Bir bilemediniz beş bardak çay içmişler karşılıklı.
Sunucu “ Oldu mu, anlaşabildiniz mi?” diye soruyor.
Cevap:
- … Hanım ya da Bey, çok iyi bir insan. Çok dürüst, çok mükemmel… Yani harikulade özelliklere sahip… Lakin…
İnsan kırk yıllık karısını ya da kocasını ya da arkadaşını tam keşfedemezken, onun için bu sözleri sarf edemezken, bir çay içimlik zaman dilimi sonrasında bu sözleri milyonlarca insanın gözleri içine bakarak sarf edebilen insan ne kadar güvenilir acaba? Ne kadar dürüst bu sözleri sarf eden? Böyle bir insanla evlenmek mutluluk getirir mi?
Şimdi, bu sözler nezaketen sözlenmiş sözler denilebilir ama bunun da bir ölçüsü olmamalı mı?
Hiç kuşku yok ki her insan bir muamma.
Nice insanın içi başka dışı başka…
Gülüyor gibi görülen gözlere sahip insanların pek çoğunun kalpleri acı içerisinde.
Fırsat bulunca gümbür gümbür gürleyen pek çok insanın içi boş… Ya da boş dediğimiz pek çok insan birer bilgi deryası.
Televizyona evlenmek için çıkan, ilerlemiş yaşlarına rağmen kilometrelerce yolu kat ederek bu programlara çıkanı yargılayan, hatta “benim böyle bir akrabam yok artık, sildim defterden” diyen bir kişi, bu akrabanın böyle bir istemi olabileceğini niçin saptayamadın? Saptadı isen bir şeyler yaptın mı ona yardımcı olabilmek adına?
Evlilik programlarının örf ve adetlerimize uygun olmadığını düşünerek bir an önce kaldırılması gerektiğini düşünenlerle devam etmesi hatta geliştirerek devam etmesi gerektiğini düşünenleri bir masada toplayıp konuşturulan bir program yapılsa reyting rekorları kırar mı acaba?
Bu arada eş arayan adayların birbirlerine eğitim üzerine, okudukları kitaplar üzerine, kültür ve kültür etkinliklerine katılım üzerine hiç soru sormamaları da ülkemiz adına son derece düşündürücüdür.

24 Haziran 2011 Cuma

SÖZLÜK DAĞARCIĞIMIZI ZENGİNLEŞTİRELİM Mİ?

Polemik: Söz dalaşı
Enstantane: Anlık
Demagoji: Laf cambazlığı
Versiyon: Sürüm
Stres: Ruhsal gerilim
Komplo: Düzen
Provokasyon: Kışkırtma
Global: Küresel, toptan
Sehven: Yanlışlıkla
Kerhen: İstemeyerek, tiksinerek
Böle: Teyze, dayı ya da halanın erkek çocuğu
İstinaden: Bir düşünceye, bir şeye dayanarak, güvenerek
Emmi: Amca
Dilbaz: Güzel konuşan, güzel söz söyleyen
Realite: Gerçek, gerçek olma
Sam yeli: Çölden esen sıcak rüzgar
Tecahül: Bilmezlikten gelme
Arif: Anlayışlı
Bıldır: Bir yıl önce, geçen sene
Kondüktör: Yolcu trenlerinde bilet kontrol eden ya da vagonlarda görevli olan
Ah etmek: ilenmek
Tamlama: En az iki kelimeden oluşan kelime grubu
İsim tamlaması: İki, veya daha fazla isimden kurulan tamlama
Gramer: Dil bilgisi
İyelik: Sahiplik
Sahip: Herhangi bir şeyi yasalar dâhilinde dilediği gibi kullanabilen
Ünlü ses: Ses yolunda herhangi bir engele uğramadan çıkan ses
Hariciye: Ameliyat işleri ile uğraşan hekimlik kolu, dış işleri
Ole: Yaşa, ulan
Aroma: Hoş koku
Nesir: Düz yazı, mısralardan oluşmayan yazı
Dilay: Ay gibi güzel
Merserize: Kimyasal olarak parlaklık verilmiş pamuk ipliği
Gri: Kül rengi
Koşuk: Şiir
İttihat: Birleşme
Terakki: İlerleme, gelişme
Maval: Uydurma söz
Servet-i Fünun: İlimlerin zenginliği manasında bir edebiyat akımı
Fünun: Fenler, ilimler
Servet: zenginlik
Fecir: Tan
Fecr-i ati: Geleceğin ışığı anlamında bir edebi akım
Ivır zıvır: Küçük önemsiz

23 Haziran 2011 Perşembe

HÜLASA

Derken,
Çatlamaz denilen de çatladı
Sabır taşı idi adı
Boşa dememiş atalar:
“ Fazla naz âşık usandırır amman ha”
Fazla nazdan mı, bahane mi?
Sabır taşı da çatladı
Öfke baldan tatlı oldu
Doğrular eğri edenler oldu, eğriler doğruyu buldu
Gök gürledi, yağmur ıslattı her yanı
Hava zaten serindi
Hülasa,
Tadından yenmez oldu.