YALANCI
Dedi
Yarın size
geleceğim
***
Gitmedi,
Yalancıya çıktı
adı
Güven de
kaybetti üstelik
**
Oysa saatler
ilerlemeden
Bir telefon
etseydi
Şu sebepten
ötürü gelemiyorum deseydi
Bu hale
düşmeyecekti.
BABANIN KİTAP SEVGİSİ
Baba, dedi çocuk kitap alacağım on lira verir misin?
Kızdı babası, dedi:
Geçen sene aldık
ya bir tane yine ne kitabı bu böyle?
Çocuk anlatmaya çalıştı, babası tıktı sözü ağzına çocuğun
Para yok şimdi dedi olunca veririm alırsın
Sonra da bir alışveriş mağazasına girdi baba” iki paket
sigara aldı
ÖZGÜRLÜK
Üniversite adayları tercihlerini yaptılar ya da yapıyorlar. Okumak istedikleri dört yıllık ya da iki yıllık okulların adlarını yazıp gönderdiler, sonuçları bekliyorlar heyecanla. Pek çok genç aşikâr olmasa da yaşadıkları şehrin dışında bir şehir olması için dua ediyor.
Başka bir şehir. Bu bile bazı üniversite adaylarını heyecanlandırıyor. Heyecanlandırıyor çünkü meseleyi kendi gözü ile değerlendiriyor. Ve de şimdiden kulis yapıyor ailesine : " Ben yurtta murtta kalamam... olursa ev tutarım oradan, ona göre.
Ailelerin büyük bir kısmı, eve karşı. Anne, baba çocuklarına niçin yurdu eve yeğlediğini dilleri döndüğünce onu kırmadan anlatmaya çalışıyorlar. Ev beklentisine girmemesi için şimdiden hazırlıyorlar Biliyorlar ki yurt özgürlüğü ev özgürlüğünden farklı bir özgürlüktür. Evde olduğu gibi yurtta her şeyi rahat yapamazlar.
Genç niyetini ailesiyle değil ama arkadaşları ile paylaşıyor:
" Ah, bir İzmir ( Adana, Ankara her ne ise ) olsa"
" Puanın orayı tutarsa burayı da tutar."
" Geç burayı..."
".... "
" Şöyle kendime göre de bir ev tutarım. Ondan sonra gelsin özgürlük..."
Gencin amacı belli oldu( istisnalar kaideyi bozmaz).Ailesinden uzaklaşmak ve de aklınca özgür olmak istiyor.
Başka bir şehre giderse ve de bir ev tutmayı becerebilirse ne olacak?
Olacaklar beş aşağı on yukarı, öğrenci adayının aklından geçenlere göre belli:
Canı istediği zaman evden çıkacak istediği zaman eve gelecek, nereye gidiyorsan, bu saatte nereden geliyorsun demeyecek kimse.
O sinir bozucu (!) anımsatmayı yapamayacaklar, " Derslerini bitirdin mi ya da çoktan beri ders çalışmıyorsun gibi geliyor bana..."
"Kızım ( oğlum) geçen gün yanında gördüğüm o adam ( kız) kim idi? " denilmeyecek. Denilmeyi geç, eve bile davet edebilecek; onunla kalınabilecek belki de.
Geçen sene, evde doğum günü parti vermesine " içki olmamak koşulu " ile izin veren ailesine inat içkinin su gibi akacağı bir parti verebilecek, bundan büyük özgürlük mü olur?
Her aile üç aşağı beş yukarı çocuğunun kafasından geçenleri okur. Ve her anne baba yaşam tecrübesi ile olası gelişmeleri değerlendirir, alınması gereken önlemleri de almaya çalışır, çalışmalıdır da. "Saldım çayıra mevlam gayıra "derseniz yaşayacaklarınız karşısında fazla da şikâyet etmeye hakkınız yoktur, hakkınız varsa da iş olduktan sonra yapacak fazla bir şey olmayabilir.
Muhtelif vesilelerle ikamet ettiğimiz şehrin dışında bir üniversiteyi kazanan evladımıza gitme deme lüksüne sahip değiliz. O veya bu şekilde kuş, yuvadan geçici ya da daimi olarak uçacak. Veli olarak görevimiz çocuğumuzun neyi niçin yaptığına doğru teşhis koyabilmektir
Hiç kuşku yok ki sizin çocuğunuz ne yapacağını bilir. Yalan söylemez. Kendisini maceraya atmaz. Akıllıdır, kendisi için hazırlanan tuzakları fark eder önlemlerini alır. Her yüzüne gülene kucağını açmaz.
İçiniz kararmasın. Çocuğunuz bilirse ki gözünüz, onu boğmadan onun üzerindedir , siz de rahat edersiniz o da. Bu başarılabilirse pek çok mesele kendiliğinden halledilmiş olur.
HOBİ
Ayıp değil ya boş boş oturacağına
Merak saldı geçmişin bir koluna
Divit, hokka, şilte aldı
Canı sıkıldığı her yerde şilteyi serdi yere
Kafasını zorladı,
Diviti ile bir şeyler karaladı kağıtlarına
Kendini aştı gün gün, güzel yapıtlar oluşturdu zamanla
Hayatı değişti müspet
Ayıp değil ya boş oturmadı, boşa çalıştı
Meyvesini toplamaya başladı gıdım gıdım
Dedi, kendi kendine aferin bana
Bizden de aferin ona.
AŞK ŞİİRİ
Nefesler tutuldu
Gözler onlara çevrildi
İzleyenler tedirgindi
Ağızlardan çıkacak bir sözcük
Ya barışı getirecekti
Ya ortalığı savaş alanına çevirecekti
Yumruklar sıkıldı an an
Yüzler gerildi saniye saniye
Korkudan zangır zangır titreyen de
vardı
El ovuşturup için için gülen de
Leblebi ustası Kayra,
Bugün bir aşk şiiri amma
Sökükler ilhamı yendi
Neye niyet neye kısmet işte
HİÇ CANI SIKILMADI
Kimse duymadı onun ağzından
Bugün canım sıkılıyor dediğini
Sıkılmadı canı hiç
Kitap okudu,
Örgü ördü,
Resim çizdi,
Balkonda çiçekleri vardı
Onlarla konuştu
Hayal kurdu gülümsedi
Ümitsizlik anlarında dahi geleceğe
umutla baktı
Yaşıyordu ya her şeye rağmen
Bu yetti ona her zaman
Bir de yazarken keyif aldığı şiirleri
vardı.
BİR BABANIN HİKAYESİ
Mutsuz gibi idi
Amacına erişemiyordu bir türlü
Dertleşmeye ihtiyacı vardı,
Gafur'u denk geldi, altı yaşındaydı
Gafur, anlattı
Ukala çocuk; babası yaşındaki adama
dedi:
“Metodun yanlış olmasın emmi?”
Sıfırlandı moral adamda,
Ne parkta oturabildi her zaman olduğu
gibi
Ne de bir şey içebildi bir yerde
Patlayacak biri de denk gelmeyince
yolda
Eve gitmek kaçınılmaz oldu.
Anahtarla açtı kapıyı girdi içeri
Hanım mutfaktaydı, hol ışığı yanık
Salonda televizyon, kendi oynar kendi
seyreder
Oğlanın odasındaki tüm ampuller görev
başında
Oğlan teftişe gitmiş olsa gerek, yok
ortada
Kız uykuda, bilgisayar mesaide
La havle çekerek ceketini çıkartırken
salonda baba
Elektrik faturasını gördü masada
Aldı baktı geçen ayınkinden değildi çok
Vaziyet bu iken
Az evvelki yaşlı kadın geldi gözlerinin
önüne
Otobüs durağında
Kucağında engelli bir delikanlı
Hastaneden çıkmıştı bekliyordu bir
otobüs
Cebinde evine gidecek bir taksi parası
vardı belki de
O parayla o beş kuruşun hesabını
yaparak
Belli bir süre geçinmek zorundaydı.
Anlamsız bir keyifsizlik vardı adamda
Keyfi iyice kaçtı anımsayınca duraktaki
o kadını
Son damla bardaktaydı
Bardak doluydu
Kaçınılmazdı taşması...
Yıkıp dökmeden
Tamiri imkânsız adımlar atmadan
Vurmalıydı yumruğunu masaya...
İlk adımı atmak sonuca erişmekten daha
zordur.
Sen seni bil sen seni,
Sen seni bilmezsen
Keser döner sap döner
Gün gelir hesap döner misali
Topladı tüm faturaları
Topladı tüm aileyi
Ailenin bir arada olduğu bir günde
Oğluna kızına sen sen demedi
Baktı karısının gözleri içine
Kızım sana söylüyorum
Gelinim sen anla misali
Bu faturalar düşecek dedi,
Kızına döndü:
Bu sene bu okul bitecek dedi
Oğluna döndü kükredi:
Yarından tezi yok
Akşam yemeğinde sofrada olacaksın...
Zaman zaman hep derdi adamcağız bunları
Belki gönlü bunu isterdi,
Tamam tamam merak etme dedi kadın
Bitecek babacığım dedi kız
Dışarının yemekleri pek iyi olmuyor
zaten dedi oğlan
Adam, söyleyeceklerini söyledi, kalktı
masadan
Kadın, bu adam da her gün çekilmez
oluyor dedi,
Bu demekti ki çocukların gözünde:
Bakmayın bu adamın dediklerine.
NO
ŞARKI BU TÜRKÜ
İnsanoğlu
değişik bir varlık. Bir bakıyorsun bir insandan bir anda soğuyabiliyor ya da
birine bir anda bir insana kanı kaynayabiliyor onu çok sevebiliyor. Bu hadise
onun ondan soğuduğu dakikalar.
Geçen
günkü televizyon programının sunucusu pek çok kişinin idolüdür. Kendisini seven
çoktur. Programa katılan Türk Halk Müziği sanatçısını da öyle. Türkülerimizi
ondan dinlerken, kâh duygulanır kâh ağlar kâh oynar pek çok insan.
İnsanoğlu
her zaman sürçülisan edebilir de bu bir olur, iki olur üç olunca işin tadı kaçmaya başlar.
-Şimdi
de sanatçımızdan güzel bir şarkı dinleyeceğiz anonsunun akabinde sanatçımızdan
buram buram Türkiye kokan bir türkü dinledi seyirciler, kulaklarının pası gitti.
Biraz
hasbıhalden sonra bu karizmatik ve ünlü sunucu şöyle dedi:
-Sanatçımızdan
bir şarkı daha alalım.
Sanatçıdan şarkı alınmaz. Sanatçı söyler. İcra
eder. Haydi, bunu geçtik diyelim, bu ünlü sunucu bu sanatçının şarkı değil
türkü söylediğini bilmiyor muydu acaba? Bilmemesi olanaksız öyleyse bu neydi
böyle? Bunu nasıl adlandırılmalıydı? Laubalilik mi, ciddiyetsizlik mi, cahillik
mi?
Sanatçının
türküsü bitince sunucunun suali şöyle oldu:
-Bu
dinlediğimiz şarkı kime ait? Elbette ben biliyorum da bir de sizden alalım.
Sanatçının
“ türkü” kelimesini vurgulayarak “Bu
türkümüz Pir Sultan Abdal’a aittir “diyeceğini tahmin etti oradakiler ama öyle
olmadı, sanatçı “ Pir Sultan Abdal’ın efendim” demekle yetindi maalesef. ( İçinden bir şeyler
de söylemiş olabilir)
Not:
Sunucu bu arada aptal ile Abdalın anlamını karıştırdı bununla ilgili bir söz
söyledi, burada bahsetmek olmaz.
Ve
programın sonuna doğru” Âşık Veysel’in Uzun İnce Bir Yoldayım “ şarkısını benim
için söyler misiniz?” ricasında bulununca orada bulunan, müzikle uzaktan
yakından alakası olmayan kişiler bile “ pes yani” demekten kendini alamadı
Bu kadar ünlü bir sunucunun şarkı ile türkü
ayırımını yapamaması çok şaşırtıcı idi. Şimdi diyeceksiniz ki ha şarkı ha türkü
bunda ne var?
Kimine
göre bir şey fark etmeyebilir elbette de buram buram Anadolu kokan, çoğunun bir
oluşum öyküsü bulunan Türk kelimesinden türetilen bağlama ile çalınıp söylenen
türkülere Türkiye’de yaşayan birinin hele hele böyle ünlü bir sunucunun şarkı deyip
durması orada bulunan pek çok kişiyi üzdü, onları ondan soğuttu.
Bundan
yıllar evvel yapılan bir müzik yarışmasında yabancı bir yarışmacı güzel bir
türkü söylemişti. Jürideki bir sanatçı da bu türküye şarkı deyince o, bu jüri üyesine
dönerek şöyle bir cevap vermişti:
-No
şarkı. Bu türkü. Sen bilmiyo bunu?
Keşke,
o güzel türkülere şarkı deyip duran bu sunucuya o sanatçı yabancı yarışmacının
verdiği cevabı vererek ona “ benim icra ettiğim
eserler şarkı değil türkü denir efendim “ diyebilseydi.
ÖYKÜLER DÜNYASI
Öyküler dünyasına gitti bugün
Memduh’un kapısını çaldı
Çehov’a daldı
Ömer ile çocukluğuna gitti
Öteki Ömer ile Osmanlı’nın içine girdi
Falih Rıfkı’nın Eskici öyküsü ile ağladı
Reşat Nuri’nin Feride’sinden çok
etkilendi
Tıpkı Atatürk gibi.
Öyküler dünyasına gitti bugün
Yeni yeni kapılar yeni yeni öyküler
O da yer edinmek istedi onlar arasında
Okursa hanesine on puan eklenecekti,
Yazarsa artı yirmi puan daha
Okuyordu zaten, yazmaya da başladı
Yeni arkadaşlar, yeni dostlar edindi
Aferin ona!
O BİR CAN
“ Allah
kahretsin” dedi “Her bela da her şansızlık da gelip beni buluyor. “
Vakit gece
yarısına yaklaşmıştı. Şehrin ücra
köşelerinden birinde idi. Hava serinceydi yağmur da çiseliyordu.
Az evvel Melih Bey’in
arabasındaydılar. Hiç yoktan bir tartışmaya girmişler, Burak Bey “ Durdur arabayı
ineceğim” demişti. Mithat Bey de beklenmedik bir şekilde arabayı durdurmuş,
kapıyı açmış, “in” demişti.
Burak Bey sağına soluna bakındı. Aradığını da buldu. Küçük
bir kedi yavrusu “ miyavlayıp” duruyordu. Aradığı oydu.
Burak Bey “ yalpalayarak
kedi yavrusunun yanına gitti, eğilerek “ Ne arıyorsun lan bu saatte burada?” dedi. “Haydi yuvana.”
Yavru kedi miyavlamayı kesti.
“ Kulaklarını çektirme bana” dedi Burak Bey, “Şimdi bir köpek
möpek gelir boğar seni. Söylemedi deme bana. Haydi dön inine. Bu saatte ne
gezmesi bu? “
Burak Bey garip bir şekilde kendi kendine gülerek sözlerini
sürdürdü :” Bu saatte hem de bu havada ne işin var sokakta? Şimdi yola da
çıkarsın sen sarhoş bir şoför maazallah ezer seni. Yazık değil mi haydi
yuvana.”
Yağmur hızlandı. Burak Bey parmakları ile saçlarını tarayarak,
gelen bir araba görme umuduyla yola baktı. Görünürde araba maraba yoktu. Gelip
gelmeyeceği gelse de durup durmayacağı da belli değildi. Morali bozuldu. Islık
çalarak yürümeye başlamıştı ki yolun ortasında bir kedi gördü. Gidip baktı. Bu
bir dişi kedi idi. Araba çarpmıştı, ölmüştü.
Burak Bey, bunun az evvel gördüğü yavru kedinin annesi
olabileceğini düşündü. Yavru kediyi düşündü. O da biraz sonra yola çıkabilir,
onu da bir araba gelip ezebilirdi.
Burak Bey kısa bir tereddütten sonra geri döndü yavru kedinin
yanına döndü. Kedi yavrusu yolun kenarına gelmişti. Sesini birilerine duyurmak istercesine miyavlıyordu.
Belki iyice acıkmıştı, belki annesini arıyordu, belki korkuyordu. O da yaşamak
isteyen bir candı.
Burak Bey, ellerini beline dayandı.
-Ulan, dedi “Şimdi ne yapayım ben seni? Burada böylece
bırakıp gitsem muhtemelen ya kurda kuşa yem olacak ya da bir arabanın altında
ezileceksin. Kucağıma alıp götürsem
kendimi taşıyamıyorum senİ nasıl taşıyacağım. Haydi, taşıyıp eve götürdük diyelim
ben kendi karnımı zor doyuruyorum, senin karnını nasıl doyuracağım?
Kedi yavrusu miyavlamayı kesti. Söylediklerini anlıyormuş
gibi ona bakıyordu. Ona bir şey söylemek istercesine birkaç kez miyavladı ona
doğru birkaç adım attı.
Burak Bey, oflayarak
eğildi yavru kediyi kucağına aldı. Sevdi. Kendine,
Mithat Bey’e şansızlığın, içinde
duruma sayıp dökerek yürümeye başladı. Kedi
yavrusunun titrediğini fark etti, üşümüş olabileceğini düşündü, ceketini
çıkartıp onun üzerini örttü.
Yürürken, kucağında bir kedi yavrusu olduğunu unuttu.
Uzaklardan gelen bir köpek uluması ile irkildi. Yavru kediyi anımsadı. Sesi
sedası çıkmıyordu. Ceketi kaldırdı:
-Öldün mü lan, dedi.
Kedi yavrusu ölmemişti, uyuyordu. Burak Bey kucağında uyuyan
kedi yavruna aşk ile sevgi ile baktı. Adını da Ömür koydu. Bir de türkü
tutturdu:
“Dam üstünde çul serer
Leyli de yar leyli de
yar loy loy loy
Bilmem bu kimi sever
Aleylim leyli de yar loylu da yar loy loy loy…
***