25 Aralık 2017 Pazartesi

Mini Test:

1-Aşağıdakilerden hangisinde bir yazım yanlışı mevcuttur?
a- Adı geçen kitabı Ahmet’te gördüm.
b- Adı geçen kitabı Ahmet’de gördüm.
c- Bu toplantıya Ahmet de katılacak.
d- Ahmet de mi bu toplantıya katılacak?


2- Aşağıdaki cümlelerden hangi ikisinde mecaz anlam yoktur?
1- Haberi kesince buz kestim.
2- Bakkala buz almaya gitti.
3- Gözlerinden ateş fışkırıyordu.
4- Birden bire ateşi yükseldi.

a- 1-2 b- 1-3 c- 1-4 d- 3-4

3- Beş duyu organımızdan en az biri ile algılayamadığımız varlık ya da kavramlara soyut isim denir. Aşağıdakilerden hangisi soyut bir isimdir?
a-Atatürk’ün “ Nutuk” adlı yapıtı b- rüzgar c- aşk d-asker

4- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sebep (neden) - sonuç ilişkisi vardır?
a- Kaliteli bir insan öfkesine hakim olabilen insandır.
b- Öğretmenini dinlemediği için konuları anlayamıyor.
c-Yanlış yaptığını kendi de kabul ediyor.
d- Başkalarına saygı kendine saygıdır.


5--Aşağıdakilerden hangisinde bilgi yanlışı vardır?
a- Duygu ve düşüncelerimizi mısralar halinde anlatan, okuyanda ve dinleyende değişik duygular yaratan yazı çeşidine şiir denir
b-Olmuş ya da olabilecek olayları ayrıntılara girmeden kurgulayarak anlatan birkaç sayfalık olay yazılarına öykü ya da hikaye denir.
c- Duygu ve düşüncelerimizi sözlü yahut yazılı olarak anlatmaya kompozisyon denir.
d- Türkçemiz, Ural- Altay dil ailesinin Ural koluna bağlı sondan eklemeli bir dildir.

6- İyi bir cümlede gereksiz sözcük yer almaz. “ Turgut, toplantıdan derhal ayrılmak istediğini yavaşça kulağıma fısıldadı.” cümlesinde yer alan sözcüklerden hangisi gereksiz kullanılmıştır?
a- Turgut b- derhal c- kulağıma d- yavaşça


7-“ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Sözündeki kelimeleri sözlük sırasına göre dizseniz ikinci sıraya yazacağınız sözcük hangisi olur?
a- Hayat b- en c- hakiki d- ilim

8-Aşağıdakilerden hangisinde geçen “perde” sözcüğü tiyatro terimi olarak kullanılmıştır?
a- Anneannemim gözüne perde imdi.
b- Evimizin perdelerini yeni değiştirdik
c- Oyun üç perdeden oluşuyor.
d- Bu perdeleri tiyatromuzda kullanabiliriz.

9- Vanilya Kokulu Mektuplar yapıtında yer alan Sava’nın müşterileri arasında yer almayan meslek grubu aşağıdakilerden hangisidir?
a- balerinler b- müzisyenler c- tiyatrocular d- şoförler

10- Vanilya Kokulu Mektuplar yapıtında yer alan Sava’nın babasının mesleği aşağıdakilerden hangisidir?
a- müzisyen b- tıp doktoru c- işçi d- tiyatrocu

11- Aşağıdaki yapıt-yazar/şair eşleştirmelerinden hangisi doğru değildir?
a- Vanilya Kokulu Mektuplar- Sevim Ak
b- Ziya’ya Mektuplar- Cahit Sıtkı Tarancı
c- Sohbetimsi Hikayeler-Naci Aydoğan
d- İnce Memed- Kemal Tahir



CEVAP ANAHTARI

1-B
2-B
3-C
4-B
5-D
6-D
7-C
8-C
9-A
10-A
11-D

16 Aralık 2017 Cumartesi

BİR KÜÇÜK ALTIN

Bir sabretti iki sabretti, sabrı tükendi, Kocasına, azarlarcasına söylendi:
— Ne dönüp duruyorsun Akif? Uyku tutmadıysa kalk, salona falana git.
Akif Bey bir şey söylemeden yavaşça kalktı. Terliklerini giydi. Salona geçti. Salon perdesini aralayıp dışarıya baktı.
Nevruz Hanım'ın canı sıkıldı. Uykusu da kaçtı. Söylenerek doğruldu, yataktan indi. Kapıyı örtmeden dışarıya çıkmıştı yatak odasından kocası. O da öyle yaptı. Salon elektrikleri yanık değildi, yaktı. Etrafına bakındı. Kocası pencerenin önündeydi. Dudakları kıpır kıpırdı, dışarıya bakıyordu.
Nevruz Hanım, koltuklardan birine oturdu. Geldiğini fark ettirmek için birkaç kez öksürdü. Kocasının, özre bab bir şeyler söylemesini bir süre boşuna bekledikten sonra yanına gitti, koluna girdi, kanepenin yanına götürdü.
Kanepeye oturdular. Kocasının elini, orada, yanında olduğunu hissettirmek istercesine tuttu:
— Problem ne hayatım? Kaç gündür hep böyle.” dedi. Sesi sevecendi. Sıcaktı.
Nevruz Hanım, aklına ilk gelen olasılıkları ardı ardına sıraladı kocasından tepki gelmeyince sordu:
— İşlerin mi bozuldu? Ekonomik kriz dedikleri şey seni de mi vurdu?
- ...
— Kızın meselesi mi?
- ...
— Kefil olduğun o adam mı borçlarını ödemiyor?
- ...
— Bir sağlık sorunun falan mı ortaya çıktı?
- ...
— Sende bir şey var. Bir şey var. Ben senin karın değil miyim?
- ...
— Başka bir kadın mı?
- ...
Nevruz Hanım uzun süren cevapsızlığa sinirlendi. Bağırdı:
-Bir….girdin de çıkamıyor musun?
- ...
Nevruz Hanım ayağa kalktı. Ellerini beline dayadı. Biraz eğildi. Kocasının gözleri içine bakarak değişik bir ses tonu ile önce sorusunu sordu sonra emrini verdi:
— Öyleyse ne? Bir şey söyle be adam!
Akif Bey, asabının bozuk olduğu zamanlarda yaptığı gibi birkaç kez burnunun ucuna hızlı hızlı elini sürdükten sonra buz gibi bir sesle:
— Sizin köyde hiç tanıdık kaldı mı hanım? dedi.
Nevruz Hanım soruya bir mana veremedi o an. Yüzünde değişik bir ifade belirdi.
— Pardon, dedi. “ Anlayamadım.”
— Yaaa, senin bir halanın mı dayının mı bir akrabası vardı köyde. Orada mı acaba diyorum?
Nevruz Hanım, ortalıkta duran taburelerden birini altına çekip kocasına yanaştı.
— Orada, Emecen mi?
- ...
Akif Bey’in yüz ifadesinde en ufak bir değişişliğin olmaması, boş boş bakmayı sürdürmesi Nevruz Hanım’ın kaygısını arttırdı. Kocasına biraz daha yanaştı.
— Sorunun hakkında birazcık ipucu versen de ben de yardımcı olsam hayatım hı, dedi.
— Orada mı? Bir bilgin var mı?
Kocasının gözlerinin dolması, sesinin titremesi Nevruz Hanım’ın gözünden kaçmadı. Tabureyi kocasına doğru biraz daha çekti.
— Ne bileyim ben Akif, dedi. “Hem görsem tanımam? Hem bayram değil seyran değil nereden çıktı şimdi bu?”
Akif Bey, karısının sağ elini tuttu başka bir âlemde imiş gibi. Suratını buruş buruş yaptı. Yalvarır gibi konuştu:
—Ya, hani diyorum ki, bizim köye bir inse de bir baksa Dudu orada mı? Ha, olur mu, ne dersin?
Nevruz Hanım, yeniden sinirlenmeye başladı. Ayağa kalktı:
— Dudu da kim şekerim? dedi. Şeker sözcüğünü bir değişik vurgulamıştı.
Akif Bey, cevap vermedi. Nevruz Hanım kalkıp birkaç kez salonun içerisinde dolaştı. Zihnini zorladı. Dudu’yu anımsar gibi oldu. Tabureye oturdu. Sordu:
— Dudu da nereden aklına geldi şimdi?
—Geçen hafta onların mahallesinden geçme durumunda kaldım da.
—Eee!
— Nasıl anlatayım bilmem ki.
-…
— O cami yerinde duruyordu
— Eeeee!

—Hatırlıyor musun Nevruz? Yılbaşından birkaç gün sonraydı. Geç vakit nefes nefese gelmişti. " Abi “demişti “Bizim oradaki caminin hemen yanı başında bir ev var. Satılıkmış. Adama yalvar yakar oldum. İsteyeni çok ama yarın akşama kadar beni bekleyecek. Kurban olayım yardım etsen de bana ben o evi alsam. Çocuklarımla oraya yerleşirim, borcunu da sana elime geçtikçe öderim. " Hatırladın mı? Sen de vardın.
Nevruz Hanım hadiseyi hatırladı. Akif Bey gözlerini salonun en uzak noktasına dikti. Sözlerini ağlamaklı sürdürdü:
— Nasıl da heyecanlıydı o akşam. O kışta kıyamette terliklerle gelmişti. Yarın uğrarım ben, bakarız deyince ne kadar da çok sevinmişti.
— Uf be Akif! Yıllar sonra nereden aklına geldi şimdi bu?
— Canım benim! Giderken “ Evimi belki hatırlayamazsın abi caminin biraz üstünde camları kırık bir ev var. Ben orada oturuyorum ” demişti.
Nevruz Hanım Akif Bey’e duyurma gayesi gütmeden söylendi:
—Duygu sömürüsü en çok sevdiğimiz şey
Akif Bey’in içi yanıyordu. Duygu ve düşüncelerini sonucunu önemsemeden dillendirmek istiyordu. Yere bakarak başını bir aşağı bir yukarı sallayarak sözlerini sürdürdü:
— Biliyorsun anası Sebahat Hala, uzaktan da olsa bizim akraba olur. O son zamanlarında bir gün rast geldik de sokakta.
Akif Bey gülmekle ağlamak arasında bir duyguya kapıldı. Duygusu ses tonuna da yansıdı:
—Bana küçük bir altın vermiş, “Dudu’ya göz kulak ol ben ölünce. Sizden başka kimsesi yok .” demişti. “ Senden başka kimsesi yok. Ne olur başı bunalırsa yardımını esirgeme ondan. Biliyorsun bebeleri de var.”
Nevruz Hanım, sordu:
— Köye mi gitmiş?
— Dul bir kadın. Biri engelli dört çocuk. Nereye gidecek?
Nevruz Hanım, kocasını rahatlatmak istedi:
— Evlenmiştir belki, dedi.
— Kaç gündür Sabahattin Hala’yı görüyorum rüyamda. Küçük bir altın uzatıyor ve diyor ki…
Akif Bey daha fazla kendine hâkim olamadı. Ağlaması gerekiyordu. Ağlamaya başladı. Nevruz Hanım’ın eli birkaç kez kocasının başına doğru uzandıysa da o el onun başına değmedi.
Akif Bey ağlamayı birden kesti. Ayağa kalktı. Keskin bir bakışla karısına çıkıştı.
— Sen de demedin ki kapıcı dairesi boş, al şunları oraya. Hem binaya bakarlar hem de kanatlarımızın altına alırız diye. Ne biçim karısın sen be!
Adeta ağzından köpükler saçarak son cümleyi sarf etmeseydi Akif Bey, Nevruz Hanım güzel sözlerle kocasının acısını hafifletmek için her şeyi yapacaktı ama son sözleri onu da çıldırttı. Ellerini yumruk yaptı, yüz rengi değişti, sesim komşuya erişir diye düşünmeden avazı çıttı kadar bağırdı:
— Gene suç benim oldu. Gene gitti geldi kabak benim başıma patladı öyle mi Akif Bey?
Nevruz Hanım, ses tonunu değiştirmeden bir şeyler daha söyleyecekti dışarıdan gelen bağrışmalardan bir ses buna mani oldu. Bağrışmalar arasında Yavuz’un sesi de var gibi gelmişti ona. Pencereye koştu. Baktı. Zaman zaman şahit oldukları bir manzara vardı yine sokakta. Duran iki otomobil otomobilden inen insanlar, tartışıyorlardı yol için.
Nevruz Hanım balkona çıktı. Olanları daha iyi görebilmek için balkonun uygun yerine gitti. Biraz da sarktı. Kavga edenlerden biri bir silah çıkarttı. Biri atıldı, silah tutan eli tutmaya çalıştı. Adam’ın “ Ne yapıyorsun?” tepkisi balkona kadar geldi. Ve silah iki el patladı. Nevruz Hanım vuruldu balkondan aşağı düştü.



12 Aralık 2017 Salı





TUDOR MU FATİH TERİM Mİ?
BU İŞTE BİR İŞ VAR.

Tudor kimdir bilir misiniz?
Futbolla fazla ilgilenmiyorsanız söyleyeyim, Galatasaray’ın teknik direktörü. Şu anda 32 puanla Süper Lig’in lider takımının hocası.
Spor basınını izlemeyenler mutlaktır ki şu an, “Ne güzel!” diyeceklerdir. Onu, başarısından ötürü kutlayacaklardır. Ya izleyenler?
Spor basınını izleyenler ya suratlarını buruşturacaklardır ya da Tudor için “ O da hoca mı?” diyeceklerdir ve ekleyeceklerdir:” Onun yaptığını ben bile misli misli yaparım.”
Atalarımız boşa dememiş, “Bir adama kırk gün deli desen deli olur.” diye
Son olarak Okan Buruk Süper Ligin lideri olana Galatasaray’ın hocası için “ ikinci sınıf hoca” nitelemesinde bulundu. Yazık!
Tudor ( Tanımam etmem, Galatasaray taraftarı da değilim) kime ne yaptı bilinmez ama spor basının büyük bir kesimi ağız birliği etmişçesine Tudor’u ağzına sakız yaptı. Takımdan gönderilmesi için yerden yere vuruyorlar adamcağızı. Hemen akabinde de Fatih Terim adını telaffuz ediyorlar. Bazen alenen bazen de üstü kapalı. Son günlerin moda söylemi ile Tudor’un yerine Fatih Terim’i getirmek için algı operasyonu yapıyorlar. Neden acaba?

10 Aralık 2017 Pazar

BİR PROJESİ VARDI


Bir projesi vardı.
İlk olarak Abbas Bey’e gitti, açtı.
Abbas Bey, başını uzun uzun olmaz böyle şey anlamında yukarıya kaldırdı. Defalarca kaldırdı.
***

Abdullah Bey’e gitti anlattı.
Yapmayı tasarladığı iş, Abdullah Bey’inki ile aynıydı.
Abdullah Bey’den “Bu işe başlamadan evvel neler çektiğimi ben bilirim ama şimdi Allah’a çok şükür, arzu ettiğim her şeye fazlasıyla sahibim.”sözünü kaç kez işitmişti.
Konuşmaya başladı Abdullah Bey. Anlattı, anlattı, anlattı... Abdurrahman Bey’in içinden, çıkarıp sadaka vermek geldi.

***

Abdulbaki Bey’e gitti...
“Böyle böyle bir iş var, yapmak istiyorum, siz ne dersiniz?” dedi.
“Beni karıştırma da” dedi Abdulbaki Bey. “ Ne yaparsan yap.”

***

Abdülcabbar Bey, can kulağıyla dinledi onu. Zaman zaman sözünü kesti, sualler sordu; aldığı her cevaptan sonra da:
“Emin misin bunun böyle olduğundan Abdurrahman Bey?” dedi...

***

Abdulgaffar Bey’den:
“Sen hiç adam olmayacak mısın Abdurrahman Bey?” cevabını aldı.

***

Abdulgafur Bey, gönül koymuştu ona:
“ İşin düşünce ararsın hep beni...” dedi.

***

Babür Bey:
“ Vallahi ne söylesem bilmem ki Abdurrahman Bey.” dedi. “ İyi mi olur desem kötü mü olur desem...”

***

Cabir Bey:
“ Bana danışma gereğini hissetmeniz benim için iftihar vesilesi olmuştur.” dedi.
Teşekkür etti. Defalarca teşekkür etti.

***

Dadaş Bey, “ Kulağını çekerim senin.” der gibi eliyle masaya vurdu: “ Kırkından sonra azan ne olur bilirsin.” dedi.

***

Ebubekir Bey:
“Paran o kadar çok ise getir bana ver, niye toprağa gömüyorsun, niye sokağa atıyorsun dostum.” dedi. “ İlahi!” dedi.
Gözlerinden yaş gelinceye kadar, kahkahalarla güldü.

***

Projesini gerçekleştirebilirse Hakan Bey’le meslektaş olacaktı...
Hakan Bey:
“Güzel iş.” dedi. “ Ben memnunum.” dedi. “ Korkma gir, bir mesele çıkarsa da çekinme bana gel.” dedi.

***

Irmak Hanım:
“ Karı kısmının saçı uzun aklı kısa olur diyenler, gelsinler birde seni görsünler...” dedi.
İktisat tahsili görmüştü kadın:
“Çıkacak kan nasıl ki damarda durmuyorsa, çıkacak para da cepte durmuyor demek ki…” dedi.
Ona, parasını en iyi şekilde nasıl değerlendirebileceğini anlattı. Uzun uzun anlattı.

8 Aralık 2017 Cuma


İYİ OLDU

İzin verdi kendine bugün
Bir demet papatya aldı çiçekçiden
Bir de kahve yaptı, koydu termosa

Kendi kendine bir söz vermişti geçen ay
Ağlamayacaktı artık mezarı başında onun
Ağlamadı bugün.


Mezarı başında yudum yudum yudumladı kahveyi
Şık da giyinmişti, kravat da takmıştı
O, onu öyle görmek isterdi hep
Öyle yaptı.

Her mezar dönüşünde perişan olurdu
Bugün öyle olmadı

İyi mi oldu derseniz
İyi kötüden iyidir her zaman
Bir değişiklik yaptı ya yaşamında olumlu manada
İyi oldu iyi
Aferin ona.

7.7.2017


Güzel Söz:
Cesur adamın inancı da vardır.( çiçero)

5 Aralık 2017 Salı

DUA

Tarihini de saati de unutmam mümkün değil.11 Mart! Saat 11.30 ile 12 arası. Günlerden cuma.
Adam, kelimeleri cümleleri art arda sıralıyor. Doktorun önüne çekler uzatıyor, rakamlar yazıyor.
Ağlıyor, yalvarıyor. Zaman zaman ellerine sarılıyor, zaman zaman da ayaklarına kapanıyor.
Adamın gözyaşları sel! Doktor çaresiz. Ben ve yanımdaki dostum şaşkın.
Zaman zaman telefona sarılıyor, doktor mani oluyor.
— Yarım saate kadar helikopter indireyim bahçeye, diyor. “Bir saate kadar özel uçağı beş doktorla hava alanında hazır duruma getireyim “
Belli ki pek çok şeyi gerçekleştirebilecek durumda.
— Yapabileceğimiz bir şey mutlaka olmalı Rauf, diyor doktora. Yalvarıyor, yakarıyor, ağlıyor bağırıyor, belli ki yüreği yanıyor.
Doktorun insanüstü gayretleri biraz olsun etkisini gösteriyor. Adam sakinleşir gibi oluyor
- Ragıp, dostum, inan hastanemizin en iyi cerrahları en iyi hemşireleri ameliyathanede. Ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.
—Amerika’ya götüreyim
- Ragıp, kardeşim yani, şu an beklemekten başka yapacak bir şey yok
-Yaşayacak ama değil mi?
- Bilmiyorum, hastanemize getirildiğinde durumu pek iyi değildi. Bunu bilmen gerekiyor. Yani, yani Allah'tan ümit kesilmez denilen bir durum.
— Yapılabilecek hiçbir şey yok mu?
— Arkadaşlar ellerinden geleni yapıyorlar inan bana.
— Avrupa’nın en iyi doktorlarını birkaç saatte buraya yığabilirim.
— Biliyorum.
— Öyleyse niye tamam demiyorsun?
— Bak, sağ çıkarsa ameliyattan
Çıldırmışa dönüyor adam:
- Sağ çıkarsa ne demek Rauf? Kalbime mi indireceksin benim?
- ...
— Özür dilerim ama.
Bir şeyler söylemeye çalıştım, sesimi duyuramadım.
— Durumu çok ağır Zaten yani arabadan çıkartıp buraya gelinceye kadar birkaç kez kalbi durmuş. Doktor arkadaşlar bir şeyler yapmış.
— Peki, kaza nasıl olmuş? Altındaki cip dünyanın en iyi cipiydi. Yepyeniydi daha.
— Boş ver bunları şimdi dostum.
— Yalnız mıymış?
— İki kişi deha getirdiler, onları yaşatamadık.
— Yapılabilecek bir şeyler olmalı ama.
— Var.
— Söyle o zaman. Para pul, dünyanın en iyilerini buraya getireyim. Yetmezse isim ver, tüm servetimi önüne sereyim.
— Dua...
— Ne?
— Biz çıkalım arkadaşlarla, sen içinden geldiği gibi oğlun için dua et. Şu an yapabileceğin tek şey bu.
Dışarı çıktık. Rauf Doktor, derin bir iç çekti, kapıyı kapattı. Sözün tükendiği andı artık. Söyleyecek bir sözüm de yoktu gücümde. Allahaısmarladık der gibi Rauf'a dokundum. O da bir şey demedi, başını salladı "güle güle" manasında.
Dışarı çıkınca, arkadaşımla göz göze geldik. İkimizde konuşacak durumda değildik belki. Belki ikimizin de yalnız kalmaya gereksinimi vardı. Ayrıldık.
Bir cankurtaran geldi hastaneye. Onun arkasından bir tane daha geldi...
Elimde olmadan derin bir iç geçirdim. Nasıl bir iç geçirmiş olmalıyım ki yanımdan geçmekte olan biri, yüzüne baktı, kim bilir neyin var der gibisinden baş salladı.
Belgin'in uçağı on beş dakika kadar önce Avustralya'ya gitmek için havalandı İstanbul'dan. Şu anda onun için dua etmekten başka yapabileceğim hiçbir şey yok.
Babaannemi iki yıl evvel kaybettik. Rahmetli olduğunda 108 yaşındaydı. Kendimi bildim bileli, babama, anneme, kardeşlerime özellikle de biz kapıdan çıkarken dua eder " Güle güle gidin güle güle gelin güler yüzler bulun." derdi. Bunu duyardık da, kim bilir başka neler derdi:
Belki, Allah kötüye denk getirmesin, derdi.
Belki, Rabbim görünmez kazalardan belalardan korusun derdi.
Belki, verdiğin sadakalar yüzü gözü hürmetine ayağın taşa takılmasın, derdi.
Belki zihin açıklığı dilerdi, belki her şeyimizin yolunda gitmesini isterdi.
Dualarının faydası bize mi yoksa ona mı oldu bilmem ama en basit ifade ile dini inancı pek de olmayan Rauf arkadaşımın hiç tanımadığım yüreği kavrulmakta olan o babaya söylediği kelime bir gerçeği mi yansıtmakta yoksa öylesine ağızdan çıkan bir söz müydü?
— Dua!
Otobüs durağına iki bank koymuşlar. Hayret, bomboş. Kendimi çok yorgun hissettim birden. Oturdum birine.
Hay Allah. Arabam da hastanenin otoparkında kaldı. Daha doğrusu yaşadıklarım unutturdu. Arkadaş da anımsatmadı.
Elinde iki koltuk değneği ile epeyce de bir zorlanarak yürüyen yaşlı bir adam köşeden döndü. Gençken görsem, bu halde niye sokağa çıktın be adam der söylenir miydim acaba? O adam yerine başka biri çıksaydı şu anda önümden geçmiş olurdu. Onun buraya erişmesi belki yarım saati bulacak...
Hastaneye mi gidiyor acaba? Niye bir taksiye binip gelmemiş ki? Bunun oğlu kızı yok mu, girselerdi koltuğuna?
Aklım hala o sözcükte. "Dua"
Duadan başka yapılabilecek bir şey kalıyor mu bazen?
Yıllar önce bir olaya şahit olmuştum. Belki farkında olarak belki farkında olmayarak binlerce şahit olmuşumdur da belki bu aklıma geldi işte.
Genç bir delikanlı ile genç bir kız yürürlerken yan yana ( üzerlerindeki giysiler liseli olduklarını gösteriyordu.) yanlarında, iki üç gençten başka bir ifade gerekir ama iki üç genç belirdi. Kızın yanındaki gence omuz vurarak kızdan biraz uzaklaştırdılar. Sonra içlerinden biri, net duydum, " Niye bu kadar yakışıklısın lan sen." diye bağırdı. Ve üçü birden delikanlıya saldırdılar.
Saniyeler içinde delikanlı kanlar içinde yere yığıldı.
Babaannemin, " Allah kötüye denk getirmesin." temennisi ve duası, aklımda kalıcı izler bırakacak olan kötü bir olay yaşamama set oldu mu acaba?
İnsanoğlu bazen ne kadar çaresiz kalıyor değil mi? Dua, o andaki çaresizlik durumunda ya da olası çaresizlik anlarında ona kuvvet, kuvvet veriyor mu diyeceğim ama...
Cep telefonum uyarma hatırlatma sinyali verdi. Açıp baktım, üç saat sonraki önemli bir randevuyu anımsatıyordu.
Bu durakta niye kimse yok sahi? Bu durak... Kafamı kaldırdım, durak levhası sökülmüş. Belli ki durak kullanım dışı kalmış.
Ezel Hanım ile buluşacağım. Bürosu on sekizinci katta. Taksiye bineceğim. Şoförün iyi olması için dua etmekten başka çarem var mı? Şoför iyi çıktı diyelim, bu sabah gazete de okudum sarhoş bir şoförün kullandığı bir araç köprüden uçup alt yoldan geçmekte olan bir özel otonun üzerine düşmüş. Biri çocuk iki kişi ölmüş.
Ezel Hanım'ın bürosu on sekizinci katta. Mecburen asansörle çıkacağım. Üçüncü kata vardığımda ya da dördüncü kata binada yangın çıkmayacağını asansörün olduğu yerde kalmayacağını kim iddia edebilir?
Mecburen herkes gibi ben de taksiye bineceğim, asansöre bineceğim, şunu yapacağım bunu yapacağım. İpler nereye kadar elimde olacak. Kişileri, olayları, kendimi nereye kadar kontrol etme olanağı var ki? Direksiyonu başkasına bıraktığım anda yapabileceğim tek şey dua etmek değil mi? Kötüye gidişin durması için, kötüye denk gelmemek için, şansın yanımda, yanında olması için. Kemin def edilmesi için dua etmek, durup beklemekten ya da her şeyi kendi seyri içinde takibini izlemekten az da olsa iyi değil mi?
Genç bir kadınla, yanında genç bir delikanlı yanıma yaklaşıyor. Bir adres soruyorlar. Anımsar gibiyim ama emin değilim. Şuradan yürüyün şöyle dönün ışıkları geçin diyeceğim ama dedim ya emin değilim. " Kusura bakmayın anımsayamadım." diyorum. Büyük bir olasılıkla biraz sonra birisine daha soracaklar, sordukları kişi belki bilmediği halde aklınca bir yeri tarif edecek... Bu kadın ve bu delikanlı için doğru kişiye adres sormaları için dua etmekten başka yapılabilecek bir şey var mı?
Delikanlı, annesinin koluna giriyor. Şu dakikalarda dünyanın bin bir yerinde kim bilir kaç anne kaç baba oğluna ya da kızına tecrübelerini aktarıyordur. Onlara nasihat veriyordur, aman oğlun şunu yapma aman dikkatli ol.
Oğlan ya da kız da çok asi değilse demeyelim de iyi yetiştirilmişse diyelim şöyle diyordur:
— Merak etme anneciğim.
— Sen hiç kaygılanma baba. Gözün arkanda kalmasın. Ben ne yapacağımı bilirim.
Ben yapacağımı bilirim diyen evladının arkasında her an olamaz ki anne baba.
O anne babanın bazıları günün bir saatinde televizyonun başına geçtiklerinde ya da gazeteyi ellerine aldıklarında " annem söylemişti, babam uyardım " diyerek gözyaşı döken bir kişinin haberi ile karşılaştığında oğlu ya da kızı için dua etmekten başka bir çaresi var mı?
Karşıdan gelen genç adam oğluma ne kadar da benziyor. Birden gözümde tüttü.
Cep telefonunun cebimden çıkartıyorum. Oğlumun telefon numarasını çeviriyorum. İşte açtı, sesini duymak ne güzel.
Havadan sudan konuşuyoruz.
Konuşmamız biterken,
- Kendine iyi bak, diyorum. “Duanı üzerimizden eksik etme.”
Şaşırdı. Belki de ilk defa " dua" sözünü bu anlamda benden duydu. Belkide ilk defa " Babam ihtiyarlamaya başladı galiba" diye aklından geçirdi.

1 Aralık 2017 Cuma


TÜRK MİLLETİ TÜRK ASJERİ


Millet içinde bir milletsin sen
Asker içinde bir askersin sen
Türk milleti Türk askeri

Mangal gibi yürek sende
Onur sende güç sende
Türk milleti Türk askeri

Açık oldu alnın hep
Pak oldu yüzün hep
Türk milleti Türk askeri

Tarihini unutmazsın
Güçlüklerden yılmazsın
Türk milleti Türk askeri

Dostun güç alır senden hep
Düşmanın ürker senden
Al yıldızlı al bayraklı
Türk milleti Türk askeri