28 Eylül 2009 Pazartesi

BİLGİ DAĞARCIĞIMIZI ZENGİNLEŞTİRELİM
1
SORU: SORU NEDİR?
CEVAP : Bir şeyi öğrenmek için birine(birilerine) ya da bir yere yöneltien ve de karşılık beklenen söz ya da yazı. Eş anlamlısı: sual.
***
SORU : CEVAP NEDİR?
CEVAP : Sorulan bir soruya verilen karşılık. Eş anlamlısı: yanıt.
***
SORU : “ Evdeki hesap çarşıya uymaz.”
“ Evdeki gitmiş mi?”
“ O ev ki benim her şeyim...”
“ Oysaki severdi o, o evi. “
YUKARIDAKİ “Kİ/-Kİ” LERDEN HANGİSİ(LERİ) EK HANGİSİ(LERİ)
BAĞLAÇTIR? YAZIMLARI VE ÇEŞİTLERİ KONUSUNDA SÖYLENEBİLECEKLERDEN BAZILARI NELERDİR?
CEVAP : Birinci cümledeki -ki eki sıfat yapan “-ki” ekidir. Tıpkı sıfatlarda olduğu gibi kendisinden sonra gelen isim ile birlikte sıfat tamlaması kurar (evde-ki hesap ). Getirildiği kelimeye örnekte de olduğu gibi bitişik yazılır. Sonuna- ler eki çokluk eki getirilemez. Cümledeki “ hesap” ismine “ neredeki ( hangi) sorusu yöneltilirse cevap alınır.( Hangi(neredeki) hesap? Evdeki)
İkinci cümledeki – ki zamirdir. Bir ismin yerini tutar. Mesela ikinci cümle şöyle olabilirdi: Evdeki adam gitmiş mi? “Evdeki gitmiş mi?” cümlesindeki -ki eki örnekte verdiğimiz “adam “ kelimesinin yerini tuttuğu için zamirdir. Buradaki -ki ekine ilgi zamiri de denir.
Zamir olan -ki eklerinin sonuna -ler eki çokluk eki getirilebilir( Evdekiler gitmiş mi?).
Üçüncü cümledeki “ki” bağlaçtır. Cümleden çıkartılırsa cümlenin anlamında fevkalede bir bozukluk olmaz. Oysa sıfat yapan”-ki “eki ile ilgi zamiri”-ki “ cümleden çıkartılamaz çıkartılırsa cümle anlamsızlaşır ( Evde hesap çarşıya uymaz./ Evde gitmiş mi?/ O ev benim her
şeyim.)
Dördüncü cümledeki “ki” de bağlaçtır ama kalıplaşmış bir söz olduğundan “Bağlaç olan ki daima ayrı yazılır “ genellemesine aykırı olarak “ çünkü, mademki, halbuki, meğerki, oysaki “ gibi bazı kelimelerde olduğu gibi getirildiği kelimeye bitişik yazılmaktadır.
Türkçede şüphe ve pekiştrme ifade etmek amacıyla kullanılan “ki” ler de ayrı yazılır:” Gelen o mu ki Şevket? “ örneğinde olduğu gibi.
***
SORU : İLETİŞİM NEDİR?
CEVAP :Duygu düşüce ve haberlerin söz ya da yazıyla ve muhtelif yollarla ( radyo, televizyon, dergi, gazete , mektup vb.) başkalarına aktarılması
***
SORU : İLETİŞİM KURMAK NEDİR?
CEVAP : Bilgi, haber alışverişi yapmak için ortam oluşturmak
***
SORU : JEST NEDİR?
CEVAP : Konuşurken ( sözlü iletişim) konuşmamızın daha etkili olabilmesi için el, kol,baş hareketlerinde bulunma. Fransız kökenli bir kelimedir. Beklenmedik güzel hareketlere de jest denir. ( Jest yaptı, bir buket çiçek aldı.)
***
SORU :MİMİK NEDİR?
CEVAP : Mimik, konuşurken yapılan yüz hareketleri, yüzde meydana geln ufak çaplı değişikliklere, kırışıklara verilen addır.
***
SORU : GÜNLÜK (GÜNCE NEDİR? GÜNLÜK HAKKINDA SÖYLENEBİLECEKLERDEN BAZILARI NELERDİR?
CEVAP : Bir günde yaşananların gün bitiminde kaleme alınmasına günlük denir. Latincedeki “dies “ kelimesinden gelir ki bu kelimenin manası “gün” dür. Günlüğün önemli özelliği günü gününe olması yani olabildiğincesürekli olmasıdır. Yani, ayda yılda bir o gün yaşanılanların yazılmasına günlük demek doğru olmaz. Günlük önemli bir edebi yapıt olup yazıldığı günden geleceğe bir köprü oluşturu. Günlük yazmanın pek çok getirisi vardır. Bunlardan bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür.
1- Olabildiğince hergün yazılmak zorunda olduğundan kişiyi bir işin zamanında yapılması konusunda disipline eder.
2- O günün muhasebesini yapma olanağı tanır kişiye,
3- İçindekileri yazarak da olsa boşalttığından kişinin psikolojik olarak rahatlamasını sağlar.
4- Gerçekler yazılacağından tarihi belge niteliği taşır, gelecekte bugünün kaynağı olarak kullanılır.
Günlük içten yazılmalı, yazarken fazla abartıya kaçılmamlıdır. Yazılanlar zaman zaman muhtelif belgelerle de ( gazete kupürü, fotograf vb.) desteklenebilir. Günlük yazılırken o günün tarihi yazılmalı hatta günlüğün yazıldığı saat ve yer ile ilgili not düşülmelidir.
Hiç şüphe yok ki günlük hatıra ile günlüğü birbirinden ayıran en önemli özellik günlügün adı üstünde günü güne yazılmış olması gereğidir.
Oğuz Atay( Günlük), Cemal Süreyya( Günler), Nurullah Ataç( Günce 1-2), Oktay Akbal , Salah Birsel( Günlük), Franz Kafka (Alman- Günlük 1-2), Andre Gide ( Fransız- günlük) günlük deyince akla gelen ilk isimlerden bazılarıdır. Hikayeci olarak tanıdığımız Ömer Seyfettin'in Ruznameler adlı yapıtı da ( Ruzname : Günük olayların yazıldığı defter)günlük türüne bir örnektir.
Ali Bey'in Seyahat Jurnali adlı yapıtı Batılı anlamda bizde yayınlanan ilk günlük diye bilinir.
***
SORU :ATASÖZÜ NEDİR?
CEVAP :Uzun yaşam deneyimlerinin sonunda elde edilen bilgilerin bir cümle ile en öz olarak söylenmesine atasözü denir. Anonimdir. Yani çok beğenildiği ve benimsendiği için kuşaktan kuşağa aktarılır. Daha çok öğüt verici niteliği vardır. Muhakkak bir ilk söyleyeni vardır ama zamanla ilk söyleyeni unutulmuş ve halka mal olmuşlardır. Bir ulusun geçmişi ile ile ilgili de bize ip uçları verir. Eş anlamlısı “ darbımesel” dir.
***
SORU : VECİZE (özdeyiş) NEDİR?
CEVAP : Bir düşünceyi kısa ve etkili olarak anlatan söz dizgesi (cümle)dir. Atasözünden en büyük farkı vecizeyi üreten kişi bellidir. Elbette ki her söylenen kısa ve etkili söze vecize demek mümkünse de sözlük tanımı olarak , kalıcı olabilmesi için halk tarafından da benimsenmesi ve çeşitli vesilerle kullanılır duruma gelmesi gerekir.
Örnek : İlim Çin'de de olsa gidip öğreniniz (Hz. Muhammed )
Hayatta en hakiki mürşit ( doğru yolu gösterenn, kılavuz) ilimdir. ( Atatürk)
***
SORU : DEYİM NEDİR ?
CEVAP : Duygu ve düşüncelerimizi daha etkili anlatmak için konuşmalarımızda yer verdiğimiz yazılarımızda kullandığımız söz kalıplarıdır. En az iki kelimeden oluşur, başka dillere anlamını yansıtacak şekilde çevrilemez. Kesin bir yargı ifade etmezler yani ilk kullanılışları-mek/mak'lıdır( Ağzı kulaklarına varmak vb.) Çoğu zaman mecaz anlamlıdırlar, çağunun bir çıkış öyküsü de vardır. Bazen pek çok cümle ile bile doğru dürüst anlatamayacağımız bir durumu bir deyimle anlatıveririz. “ İçeri girdiğinde etekleri zil çalıyordu. “ gibi.
***
SORU : BULUNMA (KALMA) DURUM (HAL) EKİ “-DE “NASIL YAZILIR? BAĞLAÇ OLAN “DE “ NASIL YAZILIR?
CEVAP : Durum eklerinden -de ile dahi anlamındaki de'nin yazımı çoğu kez karıştırılır. İsmin sonuna gelerek bulunma başka bir ifade ile kalma ifade eden – de eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır. Örneğin “ Kalemler çocukta gitti.” cümlesinde kalemlerin çocukta bulunduğu ve çıcukla beraber gittiği anlatılıyor. Yükleme yani “ gitti” ye” Kalemler nerede gitti? DİYE SORLIM cevap çocukta olur. Deemekki “ Kalemler çocukta gitti.” cümlesindeki -de ( ünsüz benzeşmesinden dolayı – de eki “te” ye dönüşmüştür) bulunma hal ekidir. Diyelim ki işin içinden çıkamadık, “ de”yi bulunduğu kelimeden ayırırız cümle anlamsızlaşırsa o “de “kelimeden ayrı yazılamaz. Yani bitişik yazdı isek doğrudur. Atalım: Kalemler çocuk gitti. Cümle anlamsızlaştı demek ki “de (te)'yi bitişik yazarak doğru yapmışız.
Dahi anlamındaki de, yani bağlaç olan her zaman ayrı yazılır. Ve de isimden sonra geliyorsa kesme işareti ile ayrılmaz, ünsüzlerin benzeşmesi de yapılmaz.
“Kediler gitti, çocuk da( dahi) gitti.” cümlesindeki “de” bağlaçtır bu nedenle de ayrı yazılmıştır. Ve de görüldüğü gibi ünsüz benzeşmesi gerçekleştirilmemiştir yani “ k” ünsüzünden ötürü “ d” harfi “t” ye dönüştürülmemiştir. Oysa ilk örnekte “ çocukta” bu yapılmıştı. Bağlaç olan de cümleden çıkartılırsa ( sağlama yapma açısından) cümlenin anlamı az çok değişse de cümle bulunma halinin çıkartılmasında olduğu gibi anlamsız hale gelmez. Çıkartalım: Kediler gitti, çocuk gitti.”
SORU : Mİ'NİN YAZIMI NASILDIR?
CEVAP : Mİ soru edatı ( ünlü uyumuna göre mı/mu/mü/mu olabilir) daima getirildiği kelimeden ayrı yazılır. Mi'ye ek getirilirse de mi'ye bitişik yazılır:
Örnek : Her zaman olduğu gibi gene sakin miydi?
Soru edatı “mi” sadece soru görevi ile kullanıldığında değil her zaman ayrı yazılır: Mesela
“Ben mi ders çalışmamışım?” dediğimiz de iddianın red edildiği ifadesi vardır. Yani “mi” soru amacıyla kullanılmamsına rağmen ayrı yazılmıştır.
Olumsuzluk eki -me/-ma 'da bulunan ünlüler - yor ekinden önce gelirse darlaşır. ( gez-mi yor) Buradaki mi yukarıda bahsettiğimiz mi ile ilgili değildir bu nedenle de ayrı yazılmaz. Karıştırmamak gerekir.
SORU : FİİL NEDİR? FİİLDE ANLAM ÖZELLİĞİ DEYİNCE NE ANLAMAMIZ GEREKİR?
CEVAP : İş,/kılış , oluş, durum, hareket bildiren kelimelere fiil yani eylem denir. Sonlarına -mek/-mak eki getirildiğinde anlamsızlık ortaya çıkmaz (koşmak, yitirmek vb.)
Fiiller zaman ve kişi eklerini alarak cümle içinde kullanılır duruma gelir ( koşmuşsun, yitirdi vb.)
Fiillerde anlam özelliği deyince tanımdaki “ iş, oluş, durum, “ kelimelerinin anlamlarını düşünmek gerekir. Bunlardan “ hareket” fiilin temel anlamı olup üçünü de kapsar
İş ve kılış fiilleri nesne alabilen fiillerdir. Yani fiil kimi ya da neyi sorusunu sorduğumuzda bize cevap verir.
Mesela anlatmak fiili iş fiilidir çünkü neyi (kimi)anlatmak dediğimizde cevap bulunur. ( Maslı anlatmak, Ali'yi anlatmak vb.)
Oluş fiillerinde bir durumdan başka bir duruma geçiş vardır. Daha çok tabiat ya da yaradılış olaylarıdır. Biz istesek de istemesek de gerçekleşir, kendiliğinden oluşur.
Sararmak, acıkmak vb.
Oluş fiilleri nesne almaz. Neyi sararmak, kimi sararmak dediğimizde cevap alamayız.
Durum fiillerinde oluş fiillerinden farklı olarak öznenin isteği ile gerçekleşir. Çoğu kez nesne almazlar.Öznenin içinde bulunduğu hali anlatır. Bir durumun başlaması için başka bir durumun nihayetlenmesi gerekir. Mesela: uyumak, uzanmak vb.

25 Eylül 2009 Cuma

TEKERLEMELER
Birbiri ile uyumlu kalıplaşmış sözlere tekerleme denir. Pek çok çeşidi vardır tekerlemenin Pek çok amaçla da söyenir. Aşağıdaki tekerlemeleri hızlı hızlı ve de birkaç kez art arda söylemek hoşça vakit geçirmemize yardımcı olabileceği gibi teleffuzumuzu güçlendirmemize de katkıda bulunabilir
Cılız cılız cılk cımbızcı cır cır cırlayan cırlak cırcırı cımbızla cızırdattı.
***
Aç at yol almaz aç it av almaz
***
Bilmeyenler bilmediklerini bilselerdi bilirlerdi.
***
Sizin damda var beş boz başlı beş boz ördek, bizim damda var beş boz başlı boz ördek, sizin damdaki beş boz başlı beş boz ördek bizim damdaki beş boz başlı beş boz ördeğe,” Siz de bizcileyin beş boz başlı beş boz ördek misiniz?” demiş.
***
Üç tunç tas kayısı hoşafı.
***
Gül dibi bülbül dili gibi
Gül dibi bülbül dili
***
Bu ekşi eski ekşi.
***
Sarımsaklamasak da mı gelir zamanı
Sarımsaklamasak da gelirse zamanı
Niye sarımsaklayalım o zaman biz şu samanı
***
Edebi edepsizden öğren.
***
Babasının benekli bıldırcını bitişik bostanda böceklerden bunalarak büzüldü.
***
Lüpçüler, lütfen lüzumlu lüzumsuz lakırdıları bırakın da lüferlerinizi yiyin.
***
Nankör nalbant nalları nallamalı mı, nallamamalı mı?
***
Dım dım da dım dım, dım dım da dım dım, ben de bu dım dımdan bir şey anlamadım.
***
Abana'dan Adana'ya abarta abarta apar topar ahlatlıdaki ahlatlarla ağdalı avuntucu Ahmet'in avadanlıklarını aparanlardan Abdullah ile Avni amcanın Avni'si akşam akşam bize geldi.
***
Olmaz olmaz deme, okudun tekerleme örneklerini; biraz beyin cimnastiği yap; tekerleme dünyamıza iki tekerleme de sen kat; Hoca Nasrettin ne demiş; ya tutarsa.
***
Hade (haydi)bir dene bakalım:
1- ….....................................................................................................
2- …....................................................................................................
---------------------------------------------------------------------------------------
KESİNLİKLE SAYGI DUYUYORSUN
Son günlerde özellikle televizyonlardaki söyleşi programlarında sıkça kullanılan bir kelime bir de kelime grubu var:
Bunlardan birincisi “ kesinlikle “ kelimesi. Mesela;
“ Spor yapar mısınız Ayşegül Hanım, ya da şöyle sorayım, spor sever misiniz?”
“ Kesinlikle”
Evet, sorulara mutlaka kesinlikle ile cevap vermek zorunluymuş gibi, herkesin ağzında kesinlikle kelimesi. Kesinlikle aşağı kesinlikle yukarı...
Kesinlikle kelimesi” kati “ lik anlamında kullanılır. Kesinlikle kelimesi şüpheye yer bırakmayacak manasındadır ama sorulan soruya cevap olarak sadece “ kesinlikle” derseniz anlatım bozukluğu olur. Beni dinleyen ya da dinleyenler ne demek istediğimi anladı(lar) diyemezsiniz.
“ Recep bey burada.............. mı demek istediniz?”
“ Kesinlikle “
Kesinlikle ne?
Demek istediniz mi istemediniz mi?
Kesinlikle kelimesini pek seviyorsanız ve mutlaka kullanmak zorunda hissediyorsanız kendinizi kesinliklenin sonunu getirmek zorundasınız anlatım bozukluğu yapmamak için.
Kesinlikle diye bir cevap olmaz.
Kesinlikle öyle söylemek istedim, olabilir.
Kesinlikle öyle söylemek istemedim de olabilir.
Ama, cevabı “kesinlikle” de kesmek olmaz.
….
Saygı kelimesini sözlükler aşağı yukarı şöyle tanımlar: bir kişiye, bir düşünceye verilen değerden ötürü duyulan özel duygu.
Tanımdan anlaşıldığı gibi saygıda müspetlik vardır. Değer vardır. Yani saygı iyi bir şeydir.
Her söze her kişiye saygı duyulmaz. Saygı ayağa düşürülmez. Saygı kelimesinin bir saygınlığı vardır.
Kesinlikle kelimesi gibi saygı duymak kelime grubunu da olur olmaz duyar olduk.
Bu arada şunu da göz ardı etmemek lazım, sen her şeye saygı duyarsan saygınlığını ve güvenilirliğini yitirebilirsin.
Bir süre olumsuz söz, bir süre hoşa gitmeyen davranış. Muhatabına ne düşündüğü soruluyor ortaya çıkan durum karşısında, alınan cevap ; “ Saygı duyuyorum.”ya “ Saygı duyarım.”
Birileri seni hedef alarak menfi anlamda bir şeyler söylüyor ve sen ona saygı duyuyorsun. O zaman sormazlar mı sana “ Bu davranışların, bu kelamın nesine saygı duyuyorsun?” Büyük bir olasılıkla “ saygı duyuyorum” sözünü kullanan kişi bu sözü ile “ demokrat “ olduğunu yani herkesin her şeyi söyleme özgürlüğüne sahip olduğunu, hoşgörü sahibi olduğunu ifade etmek istiyor ama bu saygı duyuyorum kelime grubu ile değil başka kelime ya da kelime grupları ile de ifade edilebilir elbette.
Şöyle bir beyin cimnastiği yapalım, hangi cevabın daha yakışır olduğuna siz karar verin.
Örneğin, adam ( kadın, çocuk, genç her ne ise) anatıyor:” Bana şunu şunu yaptı, şunu şunu da söylemiş.( ya da sunucu biraz da ortalığı kızıştırmak için “ Size şunları söylemiş (olumsuz anlamda) size şöyle davranmış vb. dedikten sonra) sunucu soruyor:“ Peki bu konuda sen ne söylemek istersin ( Sizin(senin) cevabınız ne olacak)? “
ŞİMDİ, SİZCE BURADA , hoşgörüyü, altını çizerek ( bu da çok kullanılmaya başladı) ifade ediyorum düşüncelere saygı göstermeyi anlatmak için cevap:“Ne söyleyeyim, saygı duyuyorum...” mu olmalı yoksa, örneğin, “ Çok olumlu karşıladığımı söylemem mümkün değil. ; “ “Sanırım amacını aşan bir konuşma yapmış(davranışta bulunmuş), sakin bir kafa ile düşündüğü zaman kendisi de bunun böyle olduğunu görecek “; “ Söyledikleri onun düşünceleri ama benim onun söylediklerine kabul etmem olanaksız ; aralarında gerçek olanlar varsa da abartılar da bir hayli çok “ vb. mi olmalı? Ne dersiniz?

21 Eylül 2009 Pazartesi

KELİME HAZİNEMİZİ ZENGİNLEŞTİRELİM
1


teessüf etmek : Kınamak, üzülmek, acımak.

yayık yayık : Heceleri uzatarak konuşmak.

cebbar : Açık gözlü kadın.

yayçizer : Pergel.

meşum : Uğursuz.

langur lungur : Dikkatsizce.

müşavir : Danışman.

Peştu : Afgan halkı.

yazım: İmla.

asgari : En az

talim: Öğretim, belli bir amaca göre gerekli bilgileri verme.

cebeci : Yeniçeri ordusunda sihan, silah onaran, siah yapan, sihla ilgilene asker.

folk : halk

folklor : Halk bilimi, bir ülkede yaşıyan insanların değerlerini (gelenek göreneklerini, müziğini, yemeğini vb.) inceleyen bilim dalı

halk oyunu : geçmişten günümüze gelen ( çoğu zaman folklor anlamında kullanılan) bir yöreye ait özellikleri yansıtan oyun

kantar ağası : Çarşı pazarda tartı araçlarını denetleyen kişi

beyzade : Özenle büyütülmüş.

canan . Sevgili

fellik fellik : Telaşla, koşarak.

gümeç : Bal peteğini oluşturan gözcüklerden her biri

kalem erbabı :Yazar

karfiçe : Orta boy çivi

meres : Köpekte yaş

tekemmül :Olgunlaşma.

ündeş : Benzer sesle biten söz

yayın : Basılıp satışa çıkarılan , neşriyat

yayım : Okunacak şeylerin basılıp dağıtılması, neşir

tenzih etmek : Bir kişinin veya topluluğun söylenenlerin dışında tutulduğunu ifade etmek için kullanılan bir söz. ( Seni ve küçük kardeşini tenzih ederek söylüyorum, sülale olarak beş para etmezsiniz benim gözümde.)
TEVEKKÜL

İstatistiki bir çalışma yapılmış mıdır bilmem ama hangi yaşta olursak olalım planlayarak ya da planlamayarak hergün pek çok konuda pek çok karar veriyoruz. Önümüzdeki seçeneklerden birini diğerine ya da diğerlerine tercih ediyoruz ya da etmek mecburiyetinde kalıyoruz.
Mesela :
Bir tatil günü, evde mi otursam dışarı mı çıksam? İkisi de bizin için bir muamma aslında.
Evde kalmanız da dışarı çıkmanız da pek çok olumsuzlukları yaşamanıza sebep olabilir. Belki yaşamın nihayetlenmesine de sebep olabilir. Bunu bilebilir misiniz? Tabiki hayır.
Diyelim ki dışarı çıktınız, biraz da gezmek için yeni açılan bir alışveriş mağazasına gideceksiniz. Oraya gidebilmek için çeşitli alternatifleriniz var, birinden birine karar vermek zorundasınız: Dolmuşla gidebilirsiniz, otobüsle gidebilirsiniz, özel otomobiliniz varsa onu tercih edebilirsiniz. Ya da geze geze, sağınıza solunuza baka baka yürüyerek emelinize nail olabilirsiniz. Yürüyerek gidecekseniz de pek çok alternatif vardır, gene birinden birini tercih etmek zorundasınız . 1 nolu caddeden gidebilirsiniz. Yan sokaktan geçip alt caddeye ulaşır oradan geçebilirsiniz. Kestirme bir yer biliyorsunuzdur oradan da oraya ulaşabilirsiniz.
Şimdi, her zaman olduğu gibi %99,999 olasılıkla oraya gidip geleceksinizdir. Ama...
İşte o amalar her zaman insan hayatında vardır. Ölçüsünü kaçırırsanız ruhsal bunalıma girmemeniz olası değil.
Diyelim ki otomobilinizle gittiniz ve bir kaza yaptınız: Ne çok şey söyleyebilirsiniz ya da size ne çok şey söylenir değil mi?

Mesela : “Allah kahretsin!Dolmuşla gidecektim, son anda karar değiştirdim...”
“İki adımlık yere arabayla gideyim dersen olacağı bu olur... “
Ya da, “ Bu tatil günün de evde oturmak varken, dışarıda ne işin var be mübarek.”
“ Madem ki alışverişte yapmayacaktın insan yürür...”

Yürüyeseydiniz de pek çok olumsuz şey yaşayabilirdiniz, mesela bir anda bir sokak kavgasının içinde kalabilir, bir magandanın attığı bir kurşunla ( ölebilirdiniz demeye dilimiz varmıyor) yaralanabilirdiniz. Bu aşamada keşke aşağı sokaktan gitseydim (gitseydin) ya da evden çıkmasaydın ( çıkmasaydım) demenin bir manası yok. Olan olmuştur artık. Atalarımızın da dediği gibi “ Olacak ile öleceğe çare yok.” deyip gerçeği kabullenmekten başka alternatif söz konusu değil. Evden çıkmasaydın bunlar olmazdı deme durumunda da değilsiniz. Evde de pek çok olumuzluklar yaşayabilirdiniz. Gazetelerden zaman zaman evde yaşanan ve de ölümle sonuçlanan, çoğumuzun aklımızın ucundan bile geçirmediği ne kazalar okuyoruz. Yani olacakla ölecek varsa bir şekilde olur veya öyle mi acaba? Bu hep tartışılır. Ne yaparsan yap olacaksa olur ölecekse ölür sözü teselli sözü müdür hakikat midir? Atalarımızdan kalan bu sözün ne olduğuna onlarda nihai bir karar verememiş olmalılar ki bu gizemli sözün yanında şunu da söylemişlerdir: Olacaksa olur ölecekse ölür ama; sen tedbirini alacaksın önce. Önce tedbirini al, sonra bazı şeyleri oluruna bırak. Yani tevekkül. Anlayışa, düşünceye doğru değil demek olanaklı mı? Bu düşünce bir bakıma mutluluğun, huzurun anahtarlarında biri değil mi?
Her şey için ; iyi ya da kötü ihtimalin, tesadüfün sınırlarını saysız sayıda arttırmak olası. Şöyle olursa böyle olur böyle olursa şöyle olur... Gerçekten de öyle midr?
İyi için de kötü için de ihtmallerin sonunu getiremeyeceğimize göre aklımızın erdiğince gücümüzün yettiğince olasılıkları değerlendirip amaçlarımız doğrultusunda yapacağımızı yapmak ,alacağımız önlemleri almak ve akabinde de” benden bu kadar kaderde varsa olacaksa olur “ demekte fayda vardır yaşamımızı kabusa döndürmemek için galiba.

19 Eylül 2009 Cumartesi

BAYRAMLAR


Yaşamışsınızdır ya da duymuşsunuzdur:; açılımı şu : Eskiden insanlar birbirlerine çat kapı giderlerdi.
Dikkat ediniz, aramaktan değil gitmekten bahsediyoruz. Canınız mı sıkıldı, biri ile iki çift laf mı etmek istediniz; konu komşunun hısmın akrabanın kapısını teklifsizce çalıp “ ben geldim” diyebilirdiniz. O kişiyi önceden arayıp “ müsait misiniz; geleyim mi?” diye sormak ayıp kaçardı.
Gün geçti devran döndü, insanlar en yakınlarına bile haber vermeden gidemez oldular neredeyse. Gerekçe çok, rahatsız etme korkusu, görgülü insan böyle yapar düşüncesi. Eski insanlar görgüsüz müydü diye atılmayın hemen, orasını da karıştırmayın.
Eskiden, misafir denilince “ başım gözüm üstünde yeri vardır “diyen insanlardan bazıları şimdi “ Öffff bu da nereden çıktı şimdi” diyor. Belki de bu bilindiği için, çat kapı yapmaktan korkuluyor. Kimse kendisine “ öfffff “ denilmesinden hoşlanmaz. Ve gene kimse bir başkasının keyfini kaçırmasından haz etmez.

Malüm fıkranın sonunda Hoca Nasrettin'e sorarlar:
Hoca bu ne iş? Ona da haklısın dedin ona da haklısın dedin.
Hoca'nın cevabı malum:
Vallahi sen de haklısın.
En radikal düşünen insan bile aranılıp sorulmaktan hoşlanır. Son yılların moda sözcüğü var ya, empati... Empati kurun, aranılıp sorulmak kimin hoşuna gitmez.
Eşi dostu, hısım akrabayı çeşitli nedenlerle aramayan ya da aramaktan çekinenseniz bayramlar tam zamanı. En duyarsız insan bile kültürümüzün etksiyle bayramda bazı şeylerin beklentisi içerisindedir. Kapısının ya da telefonunun her an çalınabileceği olasılığını düşünür ve de
hiçbir zaman almadığı bazı önlemlerini alır. Mesela evi biraz daha derli topludur, kılılık kıyafeti daha düzgüncedir. Yani, korkmadan birinin kapısını çalabilirsiniz bayramlarda , genelde rahatsız etmemek düşüncesi ile istemenize rağmen başkalarının kapısını çalmayanlardan iseniz.
Ve her insan içinde bulunduğu yaşa kadar özellikle bayram öncelerinde ve bayramlarda “ Bayramlar kırgınlıkları, dargınlıkları yok etme günüdür” söylemini defalarca duymuştur. Bu söz bilinç altına yerleşmiştir. Normal bir zamanda kapımızı çalmışsa kapıyı suratına çarpabileceğimiz ya da ya da “ alo “ deyince telefonu yüzüne kapatabileceğimiz pek çok insana bayramda bunu yapamayız.
Bayramlar önemli, bayramlar yılda iki kez gelen bulunmaz bir nimet...
Bayramlar sayesinde haber vermeden birinin kapısını çalmanın keyfini yaşayarak nostalji yapabiliriz.
Bayramlar sayesinde, soğuyan belki de kopan ilişkilerimizi yeniden ısıtabiliriz.
Bayramlar sayesinde arayan ya da aranılır olmanın doyumsuz tadını yaşayabiliriz.
Bayramlar sayesinde, ziyaret edilmeyi beklemeden ziyaret edebilirsek, eski günleri anar, eskileri , yitirdiğimiz dostları anabiliriz.
Evet amanın ardından inanarak ya da öylesine üretttiğimiz nedenlerden ötürü yapmamız gerekenleri yapamayanlardansak bayramlarda, hiç olmazsa , ki biz onları çok iyi biliriz, anımsanmamız gerekenleri bir mesajla olsun bir telefonla olsun anımsayalım. Yarım elma gönül alma demişler, bir gönül yapmamın mutluluğunu içimizde duymaya çalışalım.
Ve de, çocukluğumuzda yaşadığımız bayram heyecanını bayram coşkusunu çocuklarımıza vermeye çalışalım karınca kararınca da olsa , en azından onlarda oluşabilecek heyecana ket vurmayalım.
Hayırlı bayramlar...

17 Eylül 2009 Perşembe

BİR DEFADAN BİR ŞEY OLMAZ


“ Bir defadan bir şey olmaz “ sözü hergün pek çok insan için sıkıntı veren günlerin başlangıcı olmakta ya da art niyetlilerin emellerine kavuşmalarına yardımcı olmaktadır.
Bir defadan bir şey değil çok şey oluyor.
Aklı olan herkes “ Bir defadan bir şey olmaz” sözünün tuzak sözlerden biri olduğunu bilir ama gene de pek çok insan “Bir defadan bir şey olmaz” aldatmacısına kanar.
O “bir şey” denilen şey gerçekleştiği zaman büyük olasılıkla devamı geliyor, ya da getirilmek zorunda kalınıyor. Veya o bir şeyi yapan psikolojik sıkıntı yaşayabiliyor. Ve bir de biri size bilerek “ Bir defadan bir şey olmaz “ aldatmacası ile “o bir şeyi “yaptırmışsa mesele daha ciddi bir hal alabiliyor. O bir şey, bazı şeylerin kutsiyetini kaldırabiliyor bazı şeylerin sorumluluk duygusunda zaafiyet yaratabiliyor bazı şeylere bağımlılığın ilk adımını oluşturabiliyor bazı değerleri yok ederek sizi rahatlatabiliyor(!) bazı değerlerin sihrini bozuyor.
Bir defadan bir şey olmaz
Muhtemeldir muhtelif ülkelerin muhtelif yerlerinde ve muhtelif kişiler arasında ve şu dakikalarda aşağıdakine benzer konuşmalar gerçekleşmekte ve muhtemelen pek çok kişi” bir defadan bir şey olmaz” kandırmacasına kanmazken pek çok kişi de “ o bir şey” i bir şey olmaz diyerekten gerçekleştirmekte ve de bir defanın ardından zaman içerisinde pek çok şey olduğunuğınu canı acıyarak görmektedir.


“ Hade, sinemaya...”
“ Ne sineması? Okul var bugün.”
“ Boşver okulu.”
“... “
“ Yaaa hade, bir defadan bir şey olmaz.”

….

“ Hade şurada iki tek atalım.”
“ Yok sağ ol.”
“ Hade, amma korkak oldun sen.”
“ Bunun korkaklıkla alakası yok. Bana göre değil sizin yaptığınız.”
“ Her akşam mı gel diyoruz sana. Gel bir gör, katıl sohbete...”
“...
“ Bir defadan bir şey olmaz hade.”



“ Abini dinle koçum. Şu haptan bir tane al, sıkıntı mıkıntı kalmaz.”
“ Yok abi, alışırım malışırım.”
“ Alışmazsın... Bir dene.”
“...
“ Bir defadan ne olur ki ya. Dene bir.”




“ Kusura bakmayın ben gelemem .
“ Niye ki?”

“ Her hafta annesini ziyaret eder. Bu hafta bugüne kadar gidemedi. ya.”
“ Nasıl yani?”
“ Bugün hafta sonu. Yıllardır her hafta annesini gider en az bir kez.”
“ Eeeeeeee?
“ Bugün gitmezse, bu hafta gidememiş olacak anla işte.”
“ Oooooo, bunun için mi kırıyorsun şimdi bizi.”
“ Yaaa üç senedir hiç sektirmedim. Bugün gitmezsem, gizem bozulur rahatsız olurum.”
“ Telefon edersin. Bu hafta gelemiyorum anacığım dersin.”
“ Olmaz şimdi, haftaya gideriz. Sağ olun.”
“ Gel limon sıkma .
“...
“ Vallahi bir defadan bir şey olmaz. Hade...”

…...

“ Ne olurki, sadece bir kere. Bir daha istemeyeceğim söz.”
“ Bak, bunu hiç duymamış olayım.”
“ Ne var ki bunda, sabahleyin dört kişi ile öpüşmedin mi?
“ Yaaa saçmalıyorsun onlar başka, senin istediğin başka.”
“ Ama hade, lütfen... .”
“...
“ Hade, bir kere.”
“ Şimdi gideceğim.
“ Ama ben seni seviyorum. Bir kerecik.. Sadece bir kerecik.
“ Sonra.
“ Sonrasına sonra bakarız. Önce biri yapalım da. Tamam mı, bak zorla olsun istemiyorum
“ Anlayamadım. Hayır dersem zorla mı öpeceksin şimdi beni.
“ Öyle demek istemedim de. Ne olur ki... Bir defadan bir şey olmaz ama.

….

“ Bunda korkacak bir şey yok. Ben hiç yakalanıyor muyum?”
“ … “
“ Ama benden yerken kolay.”
“ Ama ben paraları böyle babaannenin cüzdanından aldığını ne bileyim”
“ Bak, şimdi eve git. Annenin cüzdanını aç, sadece yirmi liracık al ve buraya gel.”
“ Annem hemen anlar.”
“ Anlamaz. İki yüz bin olsa anlar da, yirmi lira... Aklının ucuna bile getirmez.
“ Ben yapmam. Hem hırsızlık günah.”
“ Bir defadan bir şey olmaz.... Vallahi olmaz. Hade... “




“ Benim o taraklarda bezim yok. Olamaz da.”
“ Eşinden mi korkuyorsun?”
“ Ne alaka...”
“ O zaman hade. Ufak bir kaçamak yapacağız.”
“..
“ Eşin memlekette değil mi?”
“ …
“ Ruhu bile duymaz.”
“...
“ Bir defadan bir şey olmaz... “


Bir defadan bir şey olmaz mı?
Olmaz deyenlerdensen, dene gör diyeceğim ama o zaman da olan olmuş olacak zaten...

14 Eylül 2009 Pazartesi

BAZI DİNİ KELİMELER VE ANLAMLARI

2


CAİZ : Uygun.

HAŞA : Bir şeyin kesinlikle kabul edilmediğini anlatan bir söz.

KİTAP EHLİ : İslama göre Yahudi veya Hıristiyan olan kimse.

SEHİV : Yanıltı.

AMEL : Bir kişinin dinin emirlerini gerçekleştirmek için yaptıkları.

MUFLİS( müflis) : İflas etmiş, batkın

ŞİRK : Eş koşma.

GAZA : İslam dinini kormak ya da yaymak için Müslüman olmayanlara karşı yapılan savaş.

EYVALLAH : Allaha ısmarladık ya da teşekkür ederim ya da kabul ediyorum anlamında kullanılan bir söz.

GANİ GANİ : Bol bol.

TEKAMÜL : Olgünlaşma, gelişim.

VESVESE : Bir konu ile ile ilgili kötü düşünceleri akla getirip tasalanma, kaygılanma.

TENZİH : Allah'ın bütün kusurlardan uzak olduğuna inanma, arındırma

ELHAMDÜLİLLAH : Allah'a şükür.

DUA : Allah'a bir konuda yakarış, sesleniş.

NUR : Aydınlık, ilahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık.

İMSAK : Oruca başlama zamanı.

SAHUR : Oruç tutanların, oruca başlamadan önceki vakitte yedikleri yemek

HALVET : Issız yerde yalnız kalma.

HURAFE : Dine sonradan girmiş yanlış, asılsız inanç.

CAMİ : Toplayan, bir araya getiren, Müslümanların namaz kılmak için toplandıkları yer.

...

10 Eylül 2009 Perşembe

MEVLANA DER Kİ:

Mevla'nanın asıl adı, Muhanmmed Celaleddin'dir. Mevlana “efendimiz” anlamında olup sonradan kendisine verilmiştir. Rumi ismi de kendisine sonradan verilmiştir. Rumi de “Anadolu, Anadolu'da yaşayan, Anadolu ile ilgili “demektir. .
Mevlana Celalettin Rumi ( 30 Eylül 1207 ?– 12 Ocak 1231 ? )
Eserleri : Mesnevi( 26 bin beyit olup her beyti ayrı kafiyelidir: aa/bb/cc vb), Divan-ı Kebir ( Gazel ve rübaileri içerir, divan edebiyatında şairlerin şiirlerini topladığı deftere(esere)verilen addır. Büyük defter manasındadır. Kebir: büyük ), Mektubat ( Selçuklu büyüklerine yazılan mektupları içerir), Mecalis-i Seba ( Arapça ve Farsça hutbeleri içerir, yedi meclis manasındadır 147 tanedir.), Fihi Mafih ( Düşüncelerinden ve sözlerinden bazılarını içerir, ne varsa içindeir manasındadır.)


Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol

Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol

Hoşgörülükte deniz gibi ol

Her ne olursan ol

Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol

….

Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok
Nice elbiseler gördüm içinde insan yok



Ne kadar zengin olsan ancak yiyebileceğin kadar yersin.
Denize testiyi daldırsan, alabileceği kadar su alır, gerisi kalır.

….

Gel, gel ne olursan ol yine gel
İster kafir, ister mecusi ( ateşe tapanlar) ister puta tapan ol yine gel
Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da gene gel



Pisler pisliklerini yapar ama
Sular da temizlemeye çalışır.




Bilgi sınırı olmayan bir denizdir
Bilgi dileyense denize dalan bir dalgıçtır.



Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu dinleyenin dinlemesinden ve anlamasından ileri gelir.



Kula bela gelmez Hak yazmayınca
Hak bela yazmaz kul azmayınca



Katı taş olsan, mermer kesilsen bile bir gönül insan-ı kamil'e, (yetkin insana, gönül sahibine) ulaştın mı inci olursun.



İnsanın gözü neyi görüyorsa değeri o kadardır.

8 Eylül 2009 Salı

FERHAT



Tarih 27 Aralık'tı. Yıl 1980 de olabilir, 2003 de, 1998 de... 2009 da ..11 'de. Saat de 7.30 falandı.
Rahim Bey az evvelki soruya karşılık verdi:
Efendim.
Yeni gelen komşu diyorum. Ne iş yapar ki?
Evleri şehir dışında idi. Bir gün Suavi Bey'in bir gün de Rahim Bey'in arabası ile şehirdeki
işlerine gidiyorlardı. Bazen de bir hafta onun arabası ile bir hafta ötekinin arabası ile... Üç hafta
evvelsine kadar Ayla Hanım da ortaktı onlara , ama o geçen hafta İzmir'e taşınmıştı.
Akay'da bir kez daha trafik tıkandı.
Yeni gelen komşu hangisi?
Hangisi mi? Birkaç kişi mi geldi ki?
Kornalar çalmaya başlayınca gayriihtiyari vitesi bire aldı Rahim Bey. Öndeki araçlar bir
metre kadar ileri gitmişti, o da öndekilere yanaştırdı aracını söylenerek,” Yarım metre yürüsen
ne olacak yürümesen ne olacak. Ne tip insanlar var hemen dat, dat, dat... “
Hayır, yok benim bildiğim kadarıyla kimse gelmedi de son zamanlarda.
Kimse gelmedi mi?
Ramazan ayıydı ama çıkardı bir sigara yaktı.
Sen oruçsun ama; rahatsız olmazsın değil mi.
Yok yok, bak keyfine sen.
Biliyorsun bu meredi, içmeden duramıyorum.
Açıklama niye yapıyorsun ki?
Oruç vesilesi ile bırakayım diyorum ama olmuyor.

Sigaradan bir duman çekti, camı aralayıp dışarı attı. Arkadaşının, şaşkın bakışını görünce,
belki de ona öyle geldi,
Bu sokaklara izmarit atılır dostum, dedi. Sigara da atılır, balgam da atılır, o da atılır
bu da atılır.
- …
Belediyeler ne zaman ki sokaklrı” bal dök yalaya çevirir, o zaman hiçbir şey atılmaz.”

Bir yerde okumuştum, adını unuttuğum o ülkeye gitmiş, elimdeki kağıdı on beş dakika elimde tuttum da yere atamadım, diyor adam.

O kadar temiz yani.
Evet da, herkes atarsa yere bir şeyler daha da kirli olmaz mı her yan?
Geç bunları...
Havasında değildi. Düşündüğünü söyleyip konuyu uzatmak istemedi.
Kızılay istikametindeki yolda trafik açıktı. Trafik polisi ısrarlı bir şekilde “ geç, geç” diye işaret ediyordu eliyle.
Rahim Bey, gaza biraz daha bastı.
Sende mi tanımıyorsun?
Kimi?
Kimi? Kimden bahsediyoruz ? Yeni taşınandan?
Yeni taşınan?...
Kaç gündür hem gelirken hem giderken karşılaşıyorum kapıda.
- …
- Merhaba diyor sağ olsun, günaydın diyor. İyi akşamlar diyor. Diyor da kimsin diye sormadım işte. Kılık kıyafetinden çıkartabildiğim kadarıyla ya milletvekili ya da iyi bir yerde iyi bir koltuk sahibi ha?
- Milletvekili... Bakanlığı oynuyor.
- Ne diyorsun!
- Halkın içinden gelmiş.
- Adı ne?
- Adını hatırlamıyorum şu anda da, Başbakanın danışmanı aynı zamanda.
- …
- Vay be !
Daha fazla kendini tutamadı. Kahkahalarla gülmeye başladı Rahim Bey.
- Yahu sen Ferhat'tan bahsediyorsun. Bizim yeni kapıcı o.
- Bizim yeni bina sorumlusu ha.?
- Bizim yeni bina sorumlusu ya. İlahi dostum.
- Bulma Allah'ını seversen benim ile kafayı.
- Yeminle.
- Saçı biraz az. Ondan bahsediyoruz.
- Arkaya doğru tarıyor.
-Evet.
- Tamam işte. Bak adını da hatırladım. Ferhat.
- Bizim yeni yardımcımız diyorsun yani.
- Mübarek günde yemin ettirip durma bana. Görüşmeyi yönetici ile beraber yaptık Gazeteye ilan vermiştik ya, gelenlerden biriydi.
- Vay be... Rüyamda görsem inanmam.
- Ama bina bayağı değişti değil mi. Ama tek tek kapıları çalıp kendini tanıttı da herhalde siz evde değildiniz.
- Öyle olsa gerek de. Vallahi, kılık kıyafetiyle bizi pazara götürse satar. Doğru söylüyorsan tabi..
- Ama bak doğruysa doğruysa deyip diyorsun, kırılıyorum.
- Alınma hemen, çok şaşırdım da.
- Ne var bunda bu kadar şey olacak?Kapıcı şık giyinemez mi?
- Elbette öyle değil de.
Araçlar hareket etti. Yarım dakika kadar sonra da trafik beklenmeyecek kadar açıldı. Araçların süratları arttı.
Rahim Bey:
- Kılık kıyafet ne kadar değiştiriyor insanı değil mi? Dedi. Sohbet devam etsin diye sormuştu, öyle olduğunu zaten biliyordu. Alacağı cevabı da.
Beklediği cevap gelmedi:
- N e bileyim, adamı hep öyle görüyorum.
- Servis yaparken ya da temizlikte öyle değili.
- Çok mu şey, yani.
- Hayır hayır. Çok temiz, düzgün. Traşlı. Ter kokusuz.
İş yerlerine gelmişlerdi. Suavi Bey:
- Dur, dedi. Park kapısını açayım.
Hemen arabadan indi, park kapısını açtı. Aklı hala Ferhat'ta idi..
FERHAT



Tarih 27 Aralık'tı. Yıl 1980 de olabilir, 2003 de, 1998 de... 2009 da ..11 'de. Saat de 7.30 falandı.
Rahim Bey az evvelki soruya karşılık verdi:
Efendim.
Yeni gelen komşu diyorum. Ne iş yapar ki?
Evleri şehir dışında idi. Bir gün Suavi Bey'in bir gün de Rahim Bey'in arabası ile şehirdeki
işlerine gidiyorlardı. Bazen de bir hafta onun arabası ile bir hafta ötekinin arabası ile... Üç hafta
evvelsine kadar Ayla Hanım da ortaktı onlara , ama o geçen hafta İzmir'e taşınmıştı.
Akay'da bir kez daha trafik tıkandı.
Yeni gelen komşu hangisi?
Hangisi mi? Birkaç kişi mi geldi ki?
Kornalar çalmaya başlayınca gayriihtiyari vitesi bire aldı Rahim Bey. Öndeki araçlar bir
metre kadar ileri gitmişti, o da öndekilere yanaştırdı aracını söylenerek,” Yarım metre yürüsen
ne olacak yürümesen ne olacak. Ne tip insanlar var hemen dat, dat, dat... “
Hayır, yok benim bildiğim kadarıyla kimse gelmedi de son zamanlarda.
Kimse gelmedi mi?
Ramazan ayıydı ama çıkardı bir sigara yaktı.
Sen oruçsun ama; rahatsız olmazsın değil mi.
Yok yok, bak keyfine sen.
Biliyorsun bu meredi, içmeden duramıyorum.
Açıklama niye yapıyorsun ki?
Oruç vesilesi ile bırakayım diyorum ama olmuyor.

Sigaradan bir duman çekti, camı aralayıp dışarı attı. Arkadaşının, şaşkın bakışını görünce,
belki de ona öyle geldi,
Bu sokaklara izmarit atılır dostum, dedi. Sigara da atılır, balgam da atılır, o da atılır
bu da atılır.
- …
Belediyeler ne zaman ki sokakları” bal dök yalaya çevirir, o zaman hiçbir şey atılmaz.”

Bir yerde okumuştum, adını unuttuğum o ülkeye gitmiş, elimdeki kağıdı on beş dakika elimde tuttum da yere atamadım, diyor adam.

O kadar temiz yani.
Evet da, herkes atarsa yere bir şeyler daha da kirli olmaz mı her yan?
Geç bunları...
Havasında değildi. Düşündüğünü söyleyip konuyu uzatmak istemedi.
Kızılay istikametindeki yolda trafik açıktı. Trafik polisi ısrarlı bir şekilde “ geç, geç” diye işaret ediyordu eliyle.
Rahim Bey, gaza biraz daha bastı.
Sende mi tanımıyorsun?
Kimi?
Kimi? Kimden bahsediyoruz ? Yeni taşınandan?
Yeni taşınan?...
Kaç gündür hem gelirken hem giderken karşılaşıyorum kapıda.
- …
- Merhaba diyor sağ olsun, günaydın diyor. İyi akşamlar diyor. Diyor da kimsin diye sormadım işte. Kılık kıyafetinden çıkartabildiğim kadarıyla ya milletvekili ya da iyi bir yerde iyi bir koltuk sahibi ha?
- Milletvekili... Bakanlığı oynuyor.
- Ne diyorsun!
- Halkın içinden gelmiş.
- Adı ne?
- Adını hatırlamıyorum şu anda da, Başbakanın danışmanı aynı zamanda.
- …
- Vay be !
Daha fazla kendini tutamadı. Kahkahalarla gülmeye başladı Rahim Bey.
- Yahu sen Ferhat'tan bahsediyorsun. Bizim yeni bina sorumlusu o.
- Bizim yeni bina sorumlusu mu?
- Yaaaa, ne sandın. İlahi dostum.
- Bulma Allah'ını seversen benim ile kafayı.
- Yeminle.
- Saçı biraz az. Ondan bahsediyoruz.
- Arkaya doğru tarıyor.
-Evet.
- Tamam işte. Bak adını da hatırladım. Ferhat.
- Bizim yeni yardımcımız diyorsun yani.
- Mübarek günde yemin ettirip durma bana. Görüşmeyi yönetici ile beraber yaptık Gazeteye ilan vermiştik ya, gelenlerden biriydi.
- Vay be... Rüyamda görsem inanmam.
- Ama bina bayağı değişti değil mi. Ama tek tek kapıları çalıp kendini tanıttı da herhalde siz evde değildiniz.
- Öyle olsa gerek de. Vallahi, kılık kıyafetiyle bizi pazara götürse satar. Doğru söylüyorsan tabi..
- Ama bak doğruysa doğruysa deyip diyorsun, kırılıyorum.
- Alınma hemen, çok şaşırdım da.
- Ne var bunda bu kadar şey olacak?Kapıcı şık giyinemez mi?
- Elbette öyle değil de.
Araçlar hareket etti. Yarım dakika kadar sonra da trafik beklenmeyecek kadar açıldı. Araçların süratları arttı.
Rahim Bey:
- Kılık kıyafet ne kadar değiştiriyor insanı değil mi? Dedi. Sohbet devam etsin diye sormuştu, öyle olduğunu zaten biliyordu. Alacağı cevabı da.
Beklediği cevap gelmedi:
- N e bileyim, adamı hep öyle görüyorum.
- Servis yaparken ya da temizlikte öyle değili.
- Çok mu şey, yani.
- Hayır hayır. Çok temiz, düzgün. Traşlı. Ter kokusuz.
İş yerlerine gelmişlerdi. Suavi Bey:
- Dur, dedi. Park kapısını açayım.
Hemen arabadan indi, park kapısını açtı. Aklı hala Kapıcı Ferhat'ta idi..

1 Eylül 2009 Salı

BAZI DİNİ KELİMELER VE ANLAMLARI
1
Ramazan ayı dolayısı ile gerek yazılı gerekse görsel basında dini bilgileri içeren yazılar ve sohbetler arttı. Bir yazıdan bir sohbetten gerekli verimi alabilmemiz için hiç kuşku yok ki oralarda kullanılan kelimelerin anlamlarını doğru bilmek gerekir. Bu sohbetlerde ve yazılarda sık sık kullanılan kelimelerden bazılarının anlamlarını anımsamakta fayda var:



RAHMET : Bağışlama.

MAĞRİFET : Allh'ın kullarının günahlarını bağışlaması, örtmesi.

RİYAZET : Nefsin isteklerini kırma, yapmama.

TEVBE (tövbe) : İşlenilen bir günahtan ya da suçtan pişman olunarak bir daha yapmamaya karar verme.

FİTRE : Ramazan ayı içinde verilen, miktarı belirli sadaka.

ZEKAT : Zenginlerin sahip olduğu mal ve paranın kırkta birinin İslamın şartı olarak ihtiyaç sahiplerine dağıtması.

SÜNNET : Hz.Peygamberin sözleri.

FARZ : Müslümanlıkta yapılması zorunlu ibadet.

VACİB : Kur'anı Kerim'de açık olarak bidirilmemiş olmasına rağmen bir sahabinin bildirmesi sonucunda anlaşılmış emir.

MÜSTEHAB : Sevilen, beğenilen; yapılması hoş olan anacak yapılmazsa da günah olmayan

KEFFARET( Kefaret) : Bir günahın bağışlanması umuduyla verilen sadaka veya tutulan oruç.

ZİKR (Zikr) : Anmak, yad etmek Allah'ın adını art arda söylemek.

FİDYE : Bir şeyin yerine geçmek için verilen bedel, kurtulmalık.

NASİB (nasip) :Ele geçen, kavuşulan, birinin payına düşen, kısmet, baht.

MUBAH ( MÜBAH) : Dinimizce yapılması emredilmeyen, men de edilmeyen.

AKİKA KURBANI : Çocuk için kesilen kurban.

MÜBAREK : Kutsal, bereketli, hayırlı.

BİD'AT : Dinde sonradan ortaya çıkartılan, uydurma.

RİVAYET : Söylenti.

HAZRET(i) : Yüce sayılan insanların adlarının önüne getirilen saygı, övme amacı güden unvan.

MEVLİT (mevlid): Hz. Muhammedin doğumunu ve yaşamını anlatan mesnevi ( her beyti ayrı kafiyeli şiir), dünyaya gelme.

İBADET : Dinin emirlerini yerine getirme.

KAZA ETMEK : Namaz gibi oruç gibi bazı ibadetleri vakti çıktıktan sonra yapmak

NAMAZ : İslam'ın şartlarından biri olup kurallarına göre yapılması zorunlu bir ibadet

SAHABİ : Hz. Muhammed'i görmüş, onunla birlikte bulunmuş

AYET : Kur'an surelerini meydana getiren cümle ya da cümlecikler.

SURE : Kur'an'ın yüz on dört bölümünde her biri, her sure en az ayetten oluşur

TAKVA : Allah'tan korkma, yasakları yapmaktan kaçınma.

TEVHİD : Allah'ın birliğine inanma.

İMAM : Cemaata namaz kıldıran, önder

HADİS : Hz. Muhammed'in söz ve davranışları.

MÜCTEHİD : Kur'an'dan hüküm çıkartması derecesinde din alimi.

FIKIH : İslam'da yapılması veya yapılmaması gereken işleri bildiren ilim

TEFSİR :Kur'anı yorumlama.

EHLİ SÜNNET : İnanılacaklarda ve yapılacak işlerde Hz. Muhammed'in ve ondan sonra gelen alim müslümanların izinde giden müslümanlar

ŞİRK : Eş koşma (Allah'a)

VELİ : Ermiş, bir kimseden sorumlu olup, onu takip edecek kişi

MEALEN : Anlamca

ÜLFET : Alışma, tanışma, kaynaşma.

İNŞALLAH : Allah isterse, Allah dilerse olur manasında kullanılan bir kelime.

RİBA : Faiz.

İLAHİ DİN : Allah tarafından bildirilmiş din (İslamiyet , Hıristiyanlık, Yahudilik )

MURDAR : kirli, pis, dini kurallara göre kesilmemiş hayvan.