29 Ağustos 2015 Cumartesi

ÇAYLI SOHBET

—Çayını içsene, soğudu.
—Kusura bakma. Hiç canım istemiyor.
—Vallahi olmaz. İçeceksin.
—Israr etme.
— Ne demek ısrar etme? Senin için demledim ben.
—Sağ ol da, dedim ya hiç içesim yok ya!’
—Canını sıkan bir şey mi var senin?
—Aslında belli bir şey yok.
—Öyleyse?
—Ne bileyim işte, hani derler ya iyi de değilim kötü de değilim.
- ( Çayından bir yudum alır) Oh be, vallahi elime sağlık, çay da pek güzel olmuş.
—Afiyet olsun.
—Haydi, götür sende.
—Biraz soğusun, belki sonra.
—Canım çay soğuk içilir mi, haydi…
—Dedim ya, biraz sonra.
—Madem öyle peki. Ya, takma kafana gülden başka diye bir söz vardır ya. Kötüyü at bir tarafa, iyiyim de iyiyim. Bak bana.
—Maşallah…
—Ha işte. İyiyim de sana da maşallah diyelim.
—Şimdi demiyor musun?
—İyi de değilim kötü de değilim diyene maşallah denir mi? İyiyim diyeceksin kötü de olsan. İyiyiyim dersen iyi olursun.
—Öyle de, bazen de denilmiyor hani.
—Dersen denir. Sahi ya, senin o boşanma işi ne oldu?
—Karara kaldı.
—Canııım benim! Tabii ondan böylesin değil mi?
—Yok yok, hiç de düşündüğün gibi değil. O işi bitirdim kafamda ben.
—Yeme şimdi beni.
—Anlamadım?
—Yeme beni diyorum yeme. O işi sen bitiremezsin. Öyle dersin dilden de gönülden nanay…
—Yok, yok öyle değil.
—Bak ben ikinciyi dolduracağım. Haydi.
—Dedim ya, canım pek istemiyor.
—Haydi, anlat biraz.
—Ne anlatayım?
—Canını sıkanı.
—Vallahi hiçbir şey canımı sıkmıyor. Yok, yok yani canımı sıkan bir şey.
—Bak dinle beni.
-…
—Anlat… ra-hat-lar-sın. Sonra da keyfin yerine gelir, götürürsün malı.
—Ne diyorsun sen ya?
—Ne oldu şimdi? Niye yükselttin sesini.
—Yani ne demek istiyorsun sen “şimdi götürürsün malı” diyerek.
- Oo
-…
—Ben, götürürsün malı diyerek espri yollu önündeki çayı kastettim de sen ne anladın?
—Bana müsaade etsen artık diyorum.
—Ellerimle demlediğim çay, böyle mi kalacak?
—Hiç içmediğimiz yer mi be dostum. İnan bugün canım hiç istemiyor. Hem ben buraya çay içmeye değil, iki çift laf etmeye geldim.
—Otur, otur attırma benim kafamın tasını. İki çift lafsa iki çift laf. ederiz eyvallah.
—Yaaaa, kalkayım ben.
—Mümkünatı yok bırakmam. Neyse anlatacaksın derdini. Bilirin ki buraya destursuz gelinir ama destursuz kalkılmaz. Kalkılırsa da o dostluk biter.
—Yani, şu şey huyundan bir türlü vazgeçemedin be. İnan bazen hiç çekilmiyor.
-…
—Ne demek yani destursuz gelinir de destursuz kalkılmaz. Konuşası varsa da konuşası yok oluyor insanın. Yani bak mesela çay işi.
—Yanındaki saksıya dök onu, yenisini dolduracağım. Ben dördüncüyü götürüyorum.
—İçmiyorum.
—İnsan zehir olsa içer.
—Kardeşim ben içmiyorum.
—Ama ben bunu kendime hakaret telakki ederim.
—Niye?
—Ne demek niye?
—Ben şu dakikalarda burada bir şeyler yiyip içmek zorunda mıyım?
—Evet!
-…
—Seni adam yerine koymuşuz, bir şeyler ikram edelim diye çay demlemişiz.
—Bana sordun mu çay demleyelim de içelim diye?
-…
—Madem bu kadar alıngansan bu konularda işe girişmeden icazet isteseydin.
-…
—Çay demlesem içer miyiz deseydin.
-…
—Hem sen bana az evvel ne dedin?
—Ne dedim?
—Sesini yükseltme Yüksel. Evet, söyle bakayım ne dedin?
—Hatırlamıyorum.
—Şimdi ben sana hatırlatacağım.
—Sen kalkıyorum demiştin az evvel.
—Şimdi de kovuyorsun yani.
—Sen de görüyorsun hava tatsızlaştı, şimdi art niyetsiz başlayan sözlerimiz her şeyi tadından yenmez yapacak. Böyle bir hava seziyorum.
—Bunu ben mi yarattım? Çay çay diye ben mi tutturdum?
—Ayfer tamam.
—Destursuz gelirsin ama destursuz gidemezsin diye ben mi tehdit ettim.
—Tamam dostum. Amacını aşan sözler olarak kabul et.
—İki çift laf etmekten başka gayesi olmayan bir insana seni adam yerine koyduk diyen ben miyim?
—Tamam dedik ya Ayfer. Belli ki bugün patlamaya hazır bir bombasın.
—Ben!
—Bak sustum. Daha ne yapayım. Sus-tum.
Yüksel de uzatmadı. Tatsızlık bitti.

20 Ağustos 2015 Perşembe

OKULLARIN AÇILIŞ TARİHİ ERTELENDİ

Daha düne kadar okulların 14 Eylül’de açılacağını biliniyordu. 2015–2016 eğitim -öğretim yılının 14 Eylül 2015’te açılacağı bir yıl evvelden planlanmıştı.
Dün ilgili bir öğrenciye okullar ne zaman açılıyor deseydiniz vereceği cevap belliydi:
-14 Eylül
Millet olarak plansızlıktan programsızlıktan, keyfilikten yakınırız. Devlet dairesinde bir işimiz varsa son güne bırakırız. Çünkü son dakikada süre uzatılabilir. “Burası Türkiye her şey olur .”söylemini kullanmaktan zevk alırız.
Okulların açılmasına az bir zaman kala birileri çıkıyor,
—Okullar 28 Eylül’ de açılsın diyor.
Sebep?
Turizm canlanacakmış.
Turizm beldelerine gidecekler zaten gitti. Okullar 28 Eylülde açılınca milyonlarca öğrenci ailesini alıp turizm beldelerine mi gidecek?
Meselenin bir de başka yönü var tabi, bayramlar tatil oldu, insanlar büyüklerini, eşlerini dostlarını ziyaret etmiyor artık diye şikâyet ediyoruz. Alınan bu karar söylemlerle uygulamanın örtüşmediğinin bir kanıtı değil mi?
Bir yıl önceden okulların 14 Eylül de açılacağı belliydi. Bu tarihin olağanüstü bir durum olmamasına rağmen değiştirilmesi demek, çocukların, gençlerin, kafalarında devletin verdiği bir tarihin sudan bir sebeple kolaylıkla değiştirilebileceği fikrini oluşturacaktır ki bütün mesele buradadır.
Bir sabah kalkıyorsunuz bir sene önceden belli olan bir tarih birileri istedi diye değiştirilivermiş.
Okulların 28 Eylül’de açılması bazılarını mutlu edebilir de 14 Eylül için hazırlanan öğrencilere, velilere, esnafa yapılan bir haksızlık değil mi bu?
Mesele okulların erken ya da geç açılması değil daha önceden belli olan bir takvimin birdenbire değiştirivermesidir. Ben yaptırırım ya da ben yaptım oldu zihniyetinin daha fazla vakit yitirmeden değişmesinde fayda vardır.

***

güzel söz:Bilginin edendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak larttır. (Balzac)

19 Ağustos 2015 Çarşamba

FUTBOL HAKEMLİĞİ ZOR İŞ


Bazı anlar vardır donar kalırsınız. Bir şeyler söylemek isterseniz söyleyemezsiniz. Acımanız mı gerektiğine, gülmeniz mi gerektiğine karar veremezsiniz. Kendinizi, haydi o sözcüğü kullanmayalım, kötü hissedersiniz. Söz söyleyenlere bakarsınız, ağzı bir karış açık dinleyenlere bakarsınız. Öfkelenenlere, küfür edenlere, yorum yapmaya çalışanları izlersiniz.
Yazının başlığından anladınız. Futbol hakemliğinden bahsediyoruz.
Hakemlik değişik bir tutku değişik bir sevda olmalı ki bu kadar saldırıya göğüs gerilebiliyor. Kora halinde yapılan küfürlere gülüp geçilebiliyor.

Hakem, saniyeler içinde karar verecek düdük çalacak. Her babayiğidin harcı değil.
Televizyondaki yorumcular da rahat koltuklarında şöyle diyecekler:
- Bir kez da pozisyonu görelim.
- Yan kameradan alalım.
- Yavaş çekim yapalım.
- Metin’in ayakucuna bir de sol elinin hareketine dikkat edelim. Görüntüyü yaklaştıralım. Durduralım.
- Sağ elinin üçüncü parmağına bir dikkat edelim. Orayı göstersin yönetmenimiz.
Ve karar:
Pozisyon penaltıydı ya da fauldü ya da değildi her neyse işte. Anlamak isteyen anladı.
Sonra mı?
- Bu hakem derhal düdüğünü duvara asmalı.
- Topçuların alın teri bu kadar gasp edilemez kardeşim.
- Böyle hakem olmaz olsun.
Bu tür programların reytingi yüksekmiş genelde. Demek ki dinleyen de konuşanda şunu diyemiyor şunu düşünemiyor:
— İyi güzel de yerden yere vurduğunuz bu zavallı(!) hakem – verdiği karar gerçekten hatalı olmuş olsa bile- sizin gibi pozisyonu dakikalarca önden, arkadan, üstten izleyip de mi karar veriyor?
Ya, yenilen takımların antrenörlerine , futbolcularına ne demeli?
- Hakemler hakkında ben konuşmak istemiyorum ama bu hakem…
- Resmen puanımız çalan ve kendisini hakem sanan
- Pozisyonu az evvel elli kere kameradan izledim. Pozisyon… Böyle bir hakem seyirciyi tahrik etti, futbolcu arkadaşlarımızı…
Statlardaki şiddetten herkes şikâyetçi.
Herkes, ailece maçlara gidememekten şikâyetçi.

Hakemlere biraz daha hoşgörülü davranmak gerekemez mi? Birilerine hoş görünmek için acımasızca hakemlere saldırmak doğru mudur?


Hakemlik, özellikle futbol hakemliği, bir sevda herhalde. Bu kadar tacize, bu kadar kışkırtmaya, kin dolu bu kadar konuşmaya, acımasızca yapılan bu kadar tenkite rağmen hala dimdik ayakta… Hakemlik her babayiğidin yapabileceği bir iş değil. Kutlamak gerek yapanları...

***

GÜZEL SÖZ: Silginiz kaleminizden önce bitiyorsa yanlışımız çok demektir.( J.JENKINS)



SERT KAYAYA ÇARPAN ZAT

Öyle bir sert kayaya çaptı ki
Feleğini şaşırdı
Oysa o onu
Çantada keklik sanmıştı

Ne demiş atalar
Her kuşun eti yenmez
Aklı sıra masumcaydı yaptığı amma
Neye uğradığını şaşırdı hayta

Anasından emdiği süt burnundan geldi de
Dünyanın kaç bucak olduğunu öğrendi.

16 Ağustos 2015 Pazar

HOBİ
Üst başlıklardan bazıları:
Müzik,
Resim,
Edebiyat,
Takı,
Yemek,
Koleksiyon,
Örgü.
Yukarıdaki üst başlıkların alt başlıkları ve onlardan olası iki tanesi:
Halk müziği, bone,
Kara kalem, yaşayan ressamlar,
Şiir, divan edebiyatı
Ayağa takılanlar, taşlar
Tatlılar, Osmanlı mutfağı
Pul, çakmak
Kazak, dantel
Yukarıdaki örnekler pek çok insanın “ hobi “ deyince aklına gelenler. Kim bilir, klozet kapağı toplama gibi uç örnekler de vardır. Avrupa'da doğup büyüyen, yetişen bir profesörün eşine dostuna bağlama yapması, para konusunda sıkıntısı olmayan birinin takıyla uğraşması, yaptığı takıları para ile satması ve bu takılardan elde ettiği geliri bir hayır kuruma bağışlaması. 95 yaşında bir insanın hiç ara vermeden 85 yıldır günce yazması ve bunun sayesinde yaşadığını iddia etmesi...
Maket gemi yapmak, kol bastı oynamak...
Gazetelerden, fotoğraflı ilginç haber toplamak, bunlara kendince yorum yapmak ve arşivlemek…
Getiri beklemeden, roman yazmak, beste yapmak, kelebeklerin yaşamını incelemek, fotoğraf çekmek
Hobi, kuruntudan kurtarır insanı. Hobi mutluluk anahtarıdır, var olması bile iyidir. Hobi boş bir uğraş değildir bazılarının iddia ettiği gibi ve de hobi pahalı bir alışkanlık da değildir. Evet, para harcatan hobiler vardır ama zaman içerisinde para kazandıran hobiler de vardır. Ruhen dinlendiren hobiler de...
Hobi, stres dolu dünyada ( ki stresin pek çok derdin tetikleyicisi olduğunu konunun uzmanları dile getiriyor) zorluklara göğüs germenin bir aracıdır. Bunun içindir ki ruh hekimleri, psikologlar hastalarına ve danışanlarına “ kendinize bir meşgale bulun” derler sık sık. İşte bu meşgale hobi yani “düşkü” dür.
Aslı İngilizce olan ( hobby) hobinin anlamı uğraşı demektir ki bunun açılımı da şöyledir: Bir kişinin asıl mesleği dışında ya da yapması gereken işi dışında hoşça vakit geçirmek amacıyla yaptığı amatörce çalışma.
Hülasa her insanın en az bir uğraşısı mutlaka olmalıdır Henüz yoksa da kendini sorgulayarak daha da fazla geç kalmadan bir hobi edinmeli, edinmemekle de kalmamalı bu hobisini merhale merhale geliştirmelidir. En azından samimi olarak bunu bir denemelidir.

***

Güzel Söz :Zamanınızı harcama şekliniz paranızı harcama şeklinizden daha önemlidir. ( D.B.Morris)