31 Mart 2021 Çarşamba

 

***************************************                  

   SINIF MÜMESSİLİ

Bir varmış bir yokmuş. Ülkelerin birinde var olan mekteplerin birinde bir sorun varmış. Talebelerden biri hariç her talebe sınıf mümessili seçilmek istiyor, seçimde oyu kendine veriyor  mümessil olmak istemeyen o talebe de boş oy verdiğinden  sınıf mümessilli  bir  türlü seçilemiyormuş.

Bir gün sınıf muallimi bu sorunu gündeme getirmiş “ Bu sorunu nasıl halledebiliriz?” diye sormuş sınıfa.  Sınıf  da “ Öğr etmenim siz de oy kullanın hem de sizin oyunuz 2 oy sayılsın” demiş.  Bu öneri alkışlarla kabul edilmiş. 

Bir hafta sonra yapılan mümessil seçiminde Füngör öğretmenin verdiği iki oyla  sınıf mümessili seçilmiş. Bu durum sınıfın  hoşuna gitmemiş tabi. Talebeler açık açık söylemeseler de öğretmenlerine çok kızmışlar hatta ona kızmışlar, tavır koymuşlar. Füngör’in mümessil olmasının sebebi yani müsebbibi biziz dememişler.

Mümessilliğe  seçilen Füngör  bu işe çok şaşırmışsa da   hiç belli etmemiş.  Eve gidince önce karnını doyurmuş sonra odasına çekilmiş, “ Öğretmenimiz bu görevi bana verdi ama ben bunu yapabilir miyim acaba?”diye düşünmüş. Yapabilirim çünkü yapamam çünkü  arasında gidip gidip gelmiş. Sonra da dedesinden akıl almaya karar vermiş.

Dedesi kendine danışılmasına dünyalar kadar sevinmiş. Torununu yanına oturtmuş ve sormuş:

- Sen bunu istiyor musun?

- Yapamam ki ben.

Dede, aklaşmış sakallarını sıvazlayarak demiş ki,

-Niçin böyle düşünüyorsun?

-Arkadaşlarım beni dinlemez. Hem beni sevmiyorlar da

- Başka.

- Bi de

-Evet, bir de.

-Bi de ismimle dalga geçiyorlar.

Dede, gülümsemiş. Torunun saçlarını okşamış.

-Senin isminden onlara ne demiş. gül geç.

Füngör, ağlamaklı olmuş sık sesini de minnacık  yükselterek

-Dünyada isim mi kalmadı ki bana  böyle bir isim koydunuz ? demiş.

Dede, cuma namazına gideceğinden konunun dağılmasını istememiş

-Onu sonra konuşuruz şimdi konumuza gelelim  biz,

diyerek sözlerine  devam etmiş,”Sen  sınıf mümessili olmak istiyor musun istemiyor musun onu söyle bana.”

-Herkes  ister.

Dede itiraz etmiş.

- Hayır herkes istemez. Mesela ben olsam istemem.

- Niye dede?

-Çünkü ben, idare  etmeyi değil idare edilmeyi severim. Füngör, böyle bir şeyi hiç düşünmediğinden şaşırmış Birkaç saniye dünmüş ve,

-Yarın öğretmenime istemiyorum diyeceğim demiş.” Başkasını şey yapsın.”

- Ama  öğretmenin  bu işe üzülecek.

- Niye ki?

- Çünkü senin bu işi yapabileceğini düşünmüş. Sen

verdiğin bu kararla onu hayal kırıklığına uğratmış oluyorsun

-Ama arkadaşlarım beni sevmiyor, beni dinlemezler.

Dede kaşlarını çatmış:

-Seni sevmiyorlar mı? Öyle mi söylediler?

-Demediler ama ben biliyorum. O kadar salak değilim.

-Hade öyle kabul edelim. Seni niye sevmiyorlardır sence? Sevmiyorlar diye yakınacağına niçin sevmediklerini bir kâğıda yazdın sonra da bunları düzeltmek için bir şeyler yaptın mı?

-Aman dede sen de. Kim uğraşacak bunlarla. . Sevmiyorlar işte.

-Tamam da bunun bir sebebi olmalı. Öyle değil mi? Önce durumu saptamalı sonra çözüm yollarını aramalısın. Sevmiyorlar diyerek kestirip atmak meseleyi halletmez ki? Sen bunları bilecek kadar akıllı bir çocuksun.

Füngör, suratını asarak,

-Bilmiyorum demiş. “Sevmiyorlar işte.”

-O zaman sen ne yapacaksın?

-Yarın öğretmenim ben mümessil olmak istemiyorum

diyeceğim.

Dede, davudi sesi ile:

-Onu sormadım, demiş.” Sen sınıf mümessili olmak istiyor

musun istemiyor musun?”

Uzun süredir sobanın köşesinde uyuyan Boncuk kedi birden

kalkmış. Miyavlamış çevresini gözden geçirmiş sonra da Füngör’ün yanına gitmiş, kucağına çıkmış.

Dede,

 -Bak demiş, atalar  ne demiş“ İyi olacak hastanın

doktor  ayağına gelirmiş.”

-Anlamadım ben.

- Söyle bakalım Boncuk niye benim yanıma gelmedi de senin yanına geldi sence.

Füngör kar gibi beyaz dişlerini göstererek gülmüş. Boncuk’un başını okşamış. Okşarken de gururla

-Çünkü beni seviyor, demiş.

Dede, heyecanlanmış  gibi yapmış:

-Ha demiş. “Zurnanın zırt dediği yer burası işte”

-Zurnanın zırt dediği yer mi? O ne dede?

-Kitaplığa git, sözlüğü eline al sözün anlamını öğren, her

şeyi ben mi söyleyeceğim sana. Hep armut piş ağzıma düş olmaz.

Füngör, ayağa fırlamış kitaplığın bulunduğu odaya gitmiş

sözlüğü bulmuş, sözün anlamına bakmış sonra da koşarak dedesinin yanına dönüp:

-Konuşmamızın en can alıcı yerine gelmişiz dede, demiş.

Dedesi de uzatarak “ eveeet “ diye karşılık vermiş torununa.

Dede torununu meraklandırmak için susmuş. Amacına da erişmiş.

 Füngör:

-Dede, zurna o delikten ne diyor şimdi, demiş.

Dede ayağa kalkmış. Torununa yaklaşmış. Onun gözleri içine bakarak

-Şu konuşmayı senin yaşındaki yüz çocukla yapsam belki biri belki de ikisi seninki gibi ilginç bir soru sorar, bu da bir zekâ göstergesidir, demiş. Sonra da torununun başını elleri arasına almış, torununun alnından şap diye  öpmüş, sonra da “ oh” demiş.

Güzel sözlerle alnından öpülmek Füngör’ün gururunu okşamış. Sevinmiş. Ve birden kalkmış “ bi dakka dede”  demiş dışarı çıkmış. Birkaç dakika sonra elinde bir kâğıtla içeriye girmiş. Kâğıtta bir şeyler yazıyormuş. O kâğıdı dedesine uzatmış. Sonra da koşarak oradan ayrılmış. Dede, kağıdı almış, gözlüklerini takmış, okumus, okurken gözleri dolmuş. Kağıtta şöyle yazıyormuş:

Dedecik, seni çok seviyorum. Verdiğin nasihatlar bana ışık oluyor. İyi ki benim dedemsin.

Füngör, o gece sabaha kadar uyuyamamış. Düşünmüş ,taşınmış, öğrendiklerini ve tecrübelerini harmanlamış, sonuçlar çıkarmış kararlar almış.  Ertesi gün de erkenden  Allah ne verdiyse kahvaltısını yapmış  okula gitmiş. Sınıfı temizlemiş, sıraları düzeltmiş,

Sınıfa gelmeye başlayan arkadaşlarını tek tek kapıda karşılayarak  onlara “ hoş geldin” demiş  onları şaşırtmış.

Okulların açıldığı gün sınıfça alınan sınıf kurallarını sıkı takip etmiş, kurallara uymayanları uyarmış bunu yaparken herkese adil davranmış. O kadar ki bir defasında kurarlardan birini ihlal ettiği için öğretmene kendini bile şikâyet ederek ondan yardım istemiş. Çok çok çalışmış derslerde en yüksek puanları alan Ekin’i bile geçmiş, derslerde yeterli başarıyı gösteremeyen arkadaşlarına yardım etmiş. Öğretmenlerinin takdirini kazanmış. Yaptıkları ona şevk vermiş ama onun burnunu büyütmemiş, şımartmamış.

Ve bir ay sonra yinelenen sınıf mümessil seçimini oy birliği ile kazanmış.

Gökten üç elma düşmüş, biri Füngör’ün başına, biri bu masalı okuyanların başına biri de bu masalın ana fikrini bulanların başına.

29 Mart 2021 Pazartesi

 

ÜÇ KOCAKARI/HERİF

Nazlanmadılar kalktılar

Türkü söylediler oynadılar

Salon inledi alkıştan

Ellerinizden öperiz analar./dedeler

13 Mart 2021 Cumartesi

 

ŞİİR NEDİR? ŞİİR YAZMA YÖNTEMLER NELERDİR?

İnsanların duygu ve düşüncelerini dizeler halinde sözlü ya da yazılı olarak ifade etmesine şiir denir. Dize ya da mısra . şiirdeki her bir satırın adıdır. Sözcüklerden dize dizelerden şiir oluşturulur. Bir şiir bir mısradan oluşabileceği gibi yüzlerce mısradan da oluşabilir. Cümlelerde umumiyetle yüklem sonda olduğu halde, mısralarda yüklem sonda bulunmayabilir.

Şiirde yer alan sözcükler çoğu zaman gerçek anlamımda değildir. Şiirlerde yer alan pek çok sözcük bir duygunun bir başka şekilde ifadesidir. Mesela Uzun İnce Bir Yoldayım şiirinde Âşık Veysel han derken dünyayı kastetmiştir.

Şiir ile ilgili bu kısa açıklamadan sonra asıl konumuza gelelim ve şu suallere cevap arayalım:

Şiir yazmak yetenek işi midir?

 Şiir-ilham ilişkisi nedir?

Şiir yazmanın yöntemi var mıdır?

İyi şiir kötü şiir diye bir şey mevcut mudur?

Her şeyden önce şunu söylemek mümkündür ki, şiir yazmak yetenek işi değildir. Herkes şiir yazabilir yeter ki ilgi duyulsun, yeter ki istenilsin.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü ilhamı şöyle açıklamıştır:

Etkilenme, çağrışım veya içe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu,  düşünce, esin

Evet, belli bir sebepten ötürü herhangi bir duygu ve düşüncenin düzyazıdan farklı olarak bir anda ifade edilmesiyle yani ilham gelmesi ile şiir yazılabilir. Bu bir vakıadır. Ancak ilham bekleyerek nereye kadar? Ya o ilham dediğimiz durum hiç olmazsa? Şiir yazmayı istiyorsak ve de hep o ilham adı verilen o gücü beklersek yaşamımız boyunca kaç şiir yazabiliriz? Belki de hiç. Oysa biraz gayretle güzel şiirler vücuda getirebiliriz, kendimizi geliştirebilir,ödüller alabilir  hatta hatta edebiyatta yeni bir ekol oluşturabiliriz.

Şiirin yapı taşı sözcük ya da sözcük grupları olduğuna göre bir sözlükten belli bir sayıda rasgele ya da tercihli kelimeler saptayıp(seçip) bunları bir yere not edebilir,  bu sözcüklerin bize vereceği çağrışımlardan yararlanabilir, sözcükler arasında bağ kurarak bir, beş vb. sayıda şiir yazabiliriz. Olur mu? Olur.

Mesela bir sözlükten rasgele on sayfa açalım ve bu sayfalardan on sözcüğü alt alta yazalım:

1-Toklu: Bir yıllık kuzu

Mesela sadece bu sözcüğün yapacağı çağrışımla çok güzel şiirler yazılabilir. Oysa bu sözcüğü   şu ana belki de yaşamınızda hiç kullanmamış olabilirsiniz.

Örnekler:

A- Ah o köy, ah o toklu

Yaşlandık mı ne

Günlerdir gözlerimin önündesiniz yine

-----

 

     B-  duymamış

 Şehir çocuğu tabi

 Toklu nedir ne bilsin

 Anlattım, betimledim

 O betimlemeden toklumu çizdi

 

……

2- Gaddar: acımasız

3-seksek : bir çocuk oyunu

4-libas: giysi

5-ağzı olan konuşur

6-eşek (mecaz) : inatçı

9- basaklı : merdiveni olan

10-azıtmak : ölçüyü kaçırmak

 

İşte bir soru: ilham bekleyerek şiir yazmak mı kolay yoksa bu on sözcükten bazılarını kullanarak bir şiir denemesi yapmak mı?

Deneyelim bakalım sadece bu on sözcükten iki ya da daha fazla şiir çıkartabilecek miyiz?

 

GÜZEL TEPKİ

 

Gaddar dedi, eşek dedi

Bunları bana dedi

Sandı ki bineceğim küplere

Tavrımı gördü

Sukutu hayale uğradı garibim

Ağzın vardır konuşursun dedim

Güldüm geçtim.

Aferin bana!

 

****

Ah o günler

Seksekli günler

( gerisi gelmedi. Ama gelebilir. çünkü bir şey yakalandı)

 

****

 

YAŞAM SEVİNCİ

 

Beş yaşlı biri kadın dördü erkek

Üzerlerinde bayramlık libaslar

Seksek oynuyorlar vallahi sokak ortasında, hava da yağmurlu

Alkışlayan da var, dudak büken de

Bıyık altından gülen de  

Biri de fırlatmış bunlar diyor, ambulansı arıyor acele acele

 

***

 

Bu çalışmayı kitap, dergi, gazete okurken de yapabiliriz. Oralarda gördüğümüz bir teşbihi, bir kelimeyi, bir tasviri, bir cümleyi bir deftere yazabilir, onlar üzerinde düşünebilir, çalışabilir akabinde de bir şiir yazabiliriz. Bu veya sözcük kümelerinden esinlemek onları çalmak demek demektir.

 

Şiir yazmanın bir yolu da bir mevzu üzerinde düşünmek, bu mevzu hakkında araştırmalar yapmak, düşündüğümüz konu  ile ilgili sanatsal (şiir, öykü, roman vb.) ya da bilimsel. yazıları bulup okumak ve bu konuyu en iyi şekilde ben nasıl anlatabilrim mütalaasını yapmaktan geçer.Zor bir çalışmadır.ha bilinçli şiirler yazabilir, okuduğumuz şiirleri daha ş

 

Şiir yazarken ve okurken bazı terimleri bilmekte fayda vardır. Bunları öğrenirsek daha güzel şiirler yazabilir okuduğumuz şiirleri de daha iyi analiz edebiliriz. Edebi sanatları bilmek ve şiirlerimizde zaman zaman da olsa bu sanatlara yer vermek şiirlerimize değer kazandır. Bu sanatlardan bazıları şunlardır: teşbih, intak, mecaz, tecahülü arif bildiğini bilmezlikten gelme sanatı),leff ü neşr ( sıralı açıklama sanatı), tezat, mübalağa vb.

 

Şiir yazma yöntemlerinden biri de bir şairin şiirine nazire yapmaktır. Yani  bir şairin bir  şiirinin bir başkası tarafından  aynı kafiye  ve vezinle yazılmasıdır.

11 Mart 2021 Perşembe

 

DELİ BUNLAR(!)

Koskoca altı adam

Hepsi de şen şakrak

Seksek oynuyorlar bak

Bak gör yaşama küsen!

5 Mart 2021 Cuma

 

DOĞRU YOL-YANLIŞ YOL

 

KÖŞE OLMAK İSTEYİNCE KISA VE KOLAY YOLDAN

DOĞRU YOLDAN SAPIP YANLIŞ YOLA GİRDİ

SENDELEDİ DE KAÇ KEZ O YOLDA YÜRÜRKEN AMMA

FELEK YARDIM ETTİ NEDENSE, DÜŞÜRMEDİ BATAĞA ONU

 

O, GÖRMEK İSTEMEDİ BU HAKİKATİ

VE BİR GÜN FELEĞİN DE TAK ETTİ CANINA

DEDİ

KÖŞE OLMAYI VE DAHİ

ENSE YAPMAYI SEVEN SEN

MADEM USANMIYORSUN

ALMIYORSUN AKLINI BAŞıNA

BENDEN BU KADAR DOSTUM

NE HALİN VARSA GÖR!

 

4 Mart 2021 Perşembe

 

İŞTE O ÇOBAN

Kıvırcık saçlı tıknaz bir çoban

Elinde kaval yanında can dostları

 Bir de kitap elinde hiç düşürmediği

Atatürk’ün Söylev’i, hem de orijinal baskı

Umutsuz değil gelecekten, gözleri ışıl ışıl

 

Kepeneği sırtında kepeneği çobanlığın mührü

Başarının nişanesi olacak, yarınlara miras kalacak

Mürşit olacak ümitsizlere o

 

Bir de heybe var eşeğinin sırtında

Bir baş soğan bir parça ekmek üç beş defter yaprağı

Kâh birkaç dize yazacak kâh not düşecek geleceğe

İşte bir çoban, ama ne çoban!