28 Şubat 2018 Çarşamba


ÖKÜZ AYHAN DERLER BANA

Cevher kardeşimle tesadüfen parkın girişinde karşılaştık. İki laflarken bir altmış boylarında kaytan bıyıklı bir adam geldi yanımıza. Epeyce de bir göbeği vardı ki ben özellikle göbekli insanlara hep özenmişimdir. Laf aramızda biraz da pasaklı bir bir görünümü vardı. Cevher’i tanıyordu, Ona “merhaba” dedikten sonra onu kucaklayıp öptü. Birkaç dakika onunla konuştuktan sonra beni anımsadı:
- Kusura bakmayın, dedi. Cevher’le biz bebeklik
arkadaşıyız. Uzun zamandır görüşmüyorduk görünce şey oldum işte. “ Merhaba”
- Ziyanı yok efendim, dedim. “ Merhaba”
Cevher’e döndü, bize tanıştırmayacakmışım der gibi bakmış olmalı ki ona o , beni göstererek,
- Dostum Mesut, dedi. Yüksek Makine Mühendisi. Adamın hasıdır.
Sonra da onu bana tanıştırdı.
- Adnan Bey. Seçkin esnaflarımızdan.
Adnan Bey, elini uzattı
— Kibar adam dedi Cevher’i kastederek Ve devam dedi. “ Kibar olduğu için de öküzü atladı. Bana Öküz Adnan” derler.
Şaşırdım. Anladı şaşırdığımı:
- Vallahi öyle, dedi. “Elin bildiğini kuldan ne
saklayayım. Yüzüme demezler ama arkamdan Öküz Ayhan derler. Yanlarında yoksam Adnan’ı da kullanmazlar çoğu zaman. Öküz deyip geçerler.
Belli belirsiz” estağfurullah” dedim ama duyduğunu sanmıyorum.
Konuşkan şen şakrak bir adamdı Adnan Bey.. Birkaç dakika sonra
kahvehaneye çay içmeye davet etti bizi. Davetin de ötesinde kollarımıza yapıştı zorla götürdü.
Kahvehaneden ayrılırken adresini tarif etti bana. Yolun düşerse mutlaka beklerim dedi. Bununla da yetinmeyip ekledi:
- Olur ya kafan mafan döner bulamayacak olursan birine soruver. “ Öküzün dükkânı nerede? “ de. Gösterirler.
Ertesi günü yolum o tarafa doğru düştü. Anlayın, düştü… Bulamayacağımdan değil sırf merakımdan birkaç kişiye sordum:
— Af edersiniz, öküzün dükkânını biliyor musunuz acaba?
Bildiler. Tarif ettiler.
Küçük bir nalburiye dükkânıydı.
Ayhan Bey, samimi karşıladı beni. Kırk yıllık ahbabımmış gibi kucakladı öptü. Makam sandalyesine oturttu. Kendi de tam karşıma tabure çekti, başladı konuşmaya.
Konu bulmakta konudan konuya atlamakta zorlanmıyordu. Sadece kendi de konuşmuyor bana da öyle sualler soruyordu ki ben de çok konuşkan biri olmamama rağmen bol bol konuşuyordum. Hatta zaman zaman espri bile yapıyor onu güldürüyordum.
Vakit su gibi geçmiş. Öğle ezanı okunmaya başladı.
— Oooo, öğle olmuş, dedi. Ne yeriz?
— Yok, dedim. Sağ ol.
— Yok olmaz, dedi. “Öğle yemeği yemeden bırakmam seni. “
Birden duraksadı. “ Bizin karı evdeyse ya da bir işi yoksa gelsin beş on dakika dursun biz şu köşedeki köfteciye gidip karınlarımı doyuralım” dedi. Benim bir şey söylememe olanak bırakmadan da telefona sarıldı.
Bizim karı. Lafa bak. Tövbe yarabbi. Rasim yanımızda olsaydı şimdi, bu söz üzerine neler söylerdi.
Aradan beş dakika ya geçti geçmedi kapıda albenisi yüksek bir bayan girdi. Otuz yaşlarındaydı. Boyu aşağı yukarı bir yetmiş beşti. Var olan bir şeye güzel demekte müşkülpesent davranan birinin bile “ çok güzel” diyeceği bir kadındı. Halk arasında derler ya manken gibi.
Ansan Bey, yerinden kalktı,
—Hanım da geldi dedi.
Elimde olmadan bir kadına bir Adnan Bey’e baktım. baktım. Şaka yapıyorum diyeceğini
ummuştum olmadı.
Kadın, yanımıza geldi. Gülümsedi. Gülümsemesi onu daha da güzelleştirdi.
Adnan Bey, tanıştırdı:
—Cevher, karım Nisa!
Kadın bakımlı, elini uzattı.” Hoş geldiniz” dedi.
Boşa dememişler, dünyada olmaz diye bir şey yoktur diye. Bu adamın böyle bir karısı olsun. Ya da tam tersi böyle bir kadın böyle bir adanı koca diye alsın. Ne diyeyim, böyle düşündüğüm için de Allah beni affetsin. Demek ki böyle yazmış.
Sesim duyuldu mu ya da sözcüğüm anlaşıldı mı bilmem ama,
—Hoş bulduk, dedim.
Adnan Bey, kırk yıllık dostummuş gibi koluma girdi,” Haydi gidelim” dedi.
Tam kapıdan çıkarken karısına döndü:
— Bir saate kadar dönerim anam dedi. Aşağıdaki köftecideyiz bir şey olursa hani.
Köfteciden içeriye girerken göremediğim- görsem tanıyacağım sanki- Salih’e seslendi:
—Donat bizim masayı Salih. Mahcup etme beni şu herife.
Herif dediği de ben. Sen kime herif diyorsun diyeceğim ama korkarım herif değil misin diyecek cevap veremeyeceğim.
Salih Garson oturduğunuz masayı mükellef donattı.
Yani, ne demeliyim ki şimdi. Adamı tanıyalı daha yirmi dört saat olmamış. . Anamı tanımaz babamı tanımaz. İş ilişkimiz de yok ki benden bir beklentisi olsun.
Adam Bey gördüğüm kadarıyla biraz pasaklı ama şeker gibi bir adam. Ne bön, ne kaba, ne anlayışsız ne de beceriksiz. Sizin anlayacağınız öküze benzer bir tarafı yok .
Hiç beklemediğim bir anda kalktı. Elini uzattı,
—Çık özür dilerim Cevher, dedi. Şimdi anımsadım. Bir iş için benim hemen gitmem gerekiyor.
Hemen de gitti.
Anlamıştım. Anlamıştım da bu davranışını karşılayacak
sözcük “ öküz” mü olmalıydı?
Belli ki masanın hesabını- tuzlu bir hesabın geleceği aşikârdı- bana ödetecekti. Oturduğum sandalyeye kaykıldım. Bir süre bekledim, sonra da enteresan duygular içerisinde kalkltım, hesabı ödemek için kasaya doğru yürürken Salih Garson yanıma
geldi:
—Afiyet olsun efendim, dedi.
—Hesap ne kadar, dedim.
Ne söyleyeyim, suçlu olan garsonmuş gibi sesim dövecek gibi çıkmıştı.
Garson Salih, altın kaplama olan dişlerini göstermek istercesine gülümsedi.
—Ayhan Bey hesabı ödedi efendim, dedi. Her zaman olduğu gibi yüksek bir bahşiş de bıraktı. Afiyet olsun.
Ertesi günü şirketim adına çok önemli bir görüşmem vardı. Erkenden yattım
Fatih Bey ile yüz yüze hiç konuşmamıştık ama hakkında biraz malumat sahibiydim. Konusunda bilgili, tıpkı Öküz Ayhan gibi rahat tavırlı bir adamdı. En azından ben öyle biliyordum ki ertesi günü kavilleştirilen saatte geldi.
Dünden beri provasını yapmıştım. Kendimi zorlayarak da olsa kasılmayacak resmiyetten uzaklaşarak mümkün olduğunca rahat davranacak hatta ortam doğarsa espri bile yapacaktım. Ne yalan söyleyeyim kemdi kişilik özelliklerimi azıcık aşacaktım.
Kapıda karşıladım, gülümsedim, elimi uzattım:
—Hoş geldiniz Fatih Bey, dedim.
—Hoş bulduk, dedi.
Birden aklıma Öküz Ayhan geldi. Onun o rahat tavırlarından , kendi ile barışık olmanın göstergesi
olan o sözden ilham alarak, elimi çekmeden kendimi tanıttım:
-Cevher, dedim. Şarlatan Mesut derler bana.
Şaşırdı.
—Şarlatan Mesut mu derler?
—Çoğu zaman Mesut da demezler dedim. “Şarlatan” derler
geçerler. Siz de şarlatan diyebilirsiniz. Size ne derler?
—Bana da Beyefendi Fatih derler ama!
Böyle bir cevap beklemiyordum. Cevaba hiçbir mana veremedim.
Görüşme hiç beklemediğim kadar soğuk geçti. Kısa da sürdü.
Bunun niçin böyle olduğunu düşünürken…
Aman Allahım!
Hemen elime bir sözlük aldım. Dualar ederek “ şarlatan” sözcüğünün
anlamına baktım. Beynimden kaynar sular döküldü. Ben gibi bir adam böyle bir ciddi görüşmede kendime “ şarlatan” sözcüğünü layık görmüştüm. Şaklaban- bu niteleme bile benim gibi bir adama yakışmazken- diyeceğime şarlatan demiştim.
Ben böyle bir şeyi nasıl yaparım deyip dövünmenin bir manası yoktu artık. Küp bir şekilde kırılmıştı- Bu söz dedeme aittir- Yapılacak olan önce yere saçılan pirinçleri toplamak akabinde de pirinin taşlarını en kısa zamanda ayıklamaktı. Ayıklamaktı da nasıl?

26 Şubat 2018 Pazartesi

ADAM YERİNE KONMAK

Hep kötü şeyler üst üste gelecek değil ya. Bugün de iyi şeyler üst
üste geldi. Halk söylemi ile keyfim gıcır.
Kapı çaldı. Mühsin Efendi içeri girdi. Misafirlerimi görünce “ sonra geleyim” der gibinden bir hareketle dışarı çıkmak üzere iken müdahale ettim:
— Gel Muhsin Efendi, gel!
Kapının önünde durdu. Boynunu büktü. Belli ki bir şey isteyecekti. Yardımcı olmak istedim. Keyfimin yerinde olduğunu göstermek ve de onu cesaretlendirmek için gülümsedim.
— Buyur Muhsin Edendi. Bir şey mi isteyecektin?
— Şey efendim, dedi.” İzniniz olursa bugün biraz erken çıkmak istiyorum.”
İlgilenmiş görünmek için:
— Hayırdır, dedim. “Kötü bir şey yok değil mi?”
— Hediye alacağım da.
— Hayırdır? Ne hediyesi bu?
— Vasfi Bey’in düğünü var ya akşam efendim. Onun için
çam sakızı çoban armağanı.
Haberim yoktu. Sordum:
— Bizim Vasfi Bey’in mi?
— Evet efendim. Bu akşam evleniyor ya.
— Vay be. Bu yaştan sonra ha!
İnsanoğlu işte. Bazen boşboğazlık ediyor. Amacını aşacak bir şey söylüyor. Ben de öyle yaptım.
—Sen de mi gideceksin?
Boynunu büktü:
— İnsan yerine koydu davetiye verdi, dedi. “Gitmesek olmaz şimdi. Eli boş da gidilmez. Parayı ancak denkleştirebildim.”
Cevahir ” şak şak” adamdır. Ağzının kaytanı yoktur. Zaman zaman işin tadını da kaçırır. Muhsin Efendi odadan çıkınca,
— Ulan sana “ Sen adam mısın?” derim de inanmazsın dedi. “Bak,Vasfi Bey bile senin adam yerine koymamış.”
İnsanoğlu, günü güne saati saatine havası havasına uymuyor. Başka zaman olsaydı, Cevahir’in bu sözlerine “ haydi be sen de!” der güler geçerdim ama o an o sözler çok gücüme gitti.
Adam yerine konulmamak (!) hem de Vasfi Bey tarafından, bir anda tüm keyfimi kaçırmıştı. Haddizatında kötü bir şey olacağını hissetmiştim. Ne zaman iyi bir şeyler olsa hemen akabinde asap bozucu bir durum ortaya çıkardı.
Ortamda bir an hoş olmayan bir sessizlik oluştu. Bir, iki, yirmi saniye derken telefonuma gelen “mesaj var “sesi sessizliği bozdu.
Gözlüğümü takıp telefona baktım. Almanya’daki kardeşimden. Yılbaşımı kutluyor. Hazırlanmış güzel bir yılbaşı kutlama metni bu da. Belli ki cep telefonuna yüklemiş, bir düğmeye basınca herkese aynı mesaj. Yasak savma cinsinden.
“Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” sözü mü yoksa “ Al öküzün yanında duran ya huyundan ya tüyünden” sözü mü uygun olur bilmem ama gözüm bir an Cevahir’e kaydı. Gülümsedim. O da aklımdan geçeni anlamaya çalışarak, belki de gayri ihtiyari gülümsedi.
Misafirlerim gidince telefonumun başına geçip tüm tanıdıklarıma isimleri ya da unvanları ile hitap ederek birer yılbaşı mesajı çekeceğim. Mesajıma cevap vermeyenlere de en kısa zamanda bir görünecek ve de bir fırsatını bulup şöyle diyeceğim:
— Adam yerine koyup mesaj çektim yılbaşında. Cevap bile vermedin Ne iş?
Verecekleri cevaplar çok eğlenceli olacak. Neyse, keyfim biraz yerine geldi. Bir olumsuzluktan bir hayırlı iş daha çıkarttık ya. Onlar hatırlanmanın mutluluğunu yaşayacaklar ben de ben de mesajıma cevap vermeyenlerin soruma verecekleri cevapları bekleyeceğim.
***
Güzel söz : En büyük hata hata diye bir şey tanımamaktır.( Thomas Caekyle)

24 Şubat 2018 Cumartesi


BİR KÜÇÜK ALTIN

Bir sabretti iki sabretti, sabrı tükendi, Kocasına, azarlarcasına söylendi:
— Ne dönüp duruyorsun Akif? Uyku tutmadıysa kalk, salona falana git.
Akif Bey bir şey söylemeden yavaşça kalktı. Terliklerini giydi. Salona geçti. Salon perdesini aralayıp dışarıya baktı.
Nevruz Hanım'ın canı sıkıldı. Uykusu da kaçtı. Söylenerek doğruldu, yataktan indi. Kapıyı örtmeden dışarıya çıkmıştı yatak odasından kocası. O da öyle yaptı. Salon elektrikleri yanık değildi, yaktı. Etrafına bakındı. Kocası pencerenin önündeydi. Dudakları kıpır kıpırdı, dışarıya bakıyordu.
Nevruz Hanım, koltuklardan birine oturdu. Geldiğini fark ettirmek için birkaç kez öksürdü. Kocasının, özre bab bir şeyler söylemesini bir süre boşuna bekledikten sonra yanına gitti, koluna girdi, kanepenin yanına götürdü.
Kanepeye oturdular. Kocasının elini, orada, yanında olduğunu hissettirmek istercesine tuttu:
— Problem ne hayatım? Kaç gündür hep böyle.” dedi. Sesi sevecendi. Sıcaktı.
Nevruz Hanım, aklına ilk gelen olasılıkları ardı ardına sıraladı kocasından tepki gelmeyince sordu:
— İşlerin mi bozuldu? Ekonomik kriz dedikleri şey seni de mi vurdu?
- ...
— Kızın meselesi mi?
- ...
— Kefil olduğun o adam mı borçlarını ödemiyor?
- ...
— Bir sağlık sorunun falan mı ortaya çıktı?
- ...
— Sende bir şey var. Bir şey var. Ben senin karın değil miyim?
- ...
— Başka bir kadın mı?
- ...
Nevruz Hanım uzun süren cevapsızlığa sinirlendi. Bağırdı:
-Bir….girdin de çıkamıyor musun?
- ...
Nevruz Hanım ayağa kalktı. Ellerini beline dayadı. Biraz eğildi. Kocasının gözleri içine bakarak değişik bir ses tonu ile önce sorusunu sordu sonra emrini verdi:
— Öyleyse ne? Bir şey söyle be adam!
Akif Bey, asabının bozuk olduğu zamanlarda yaptığı gibi birkaç kez burnunun ucuna hızlı hızlı elini sürdükten sonra buz gibi bir sesle:
— Sizin köyde hiç tanıdık kaldı mı hanım? dedi.
Nevruz Hanım soruya bir mana veremedi o an. Yüzünde değişik bir ifade belirdi.
— Pardon, dedi. “ Anlayamadım.”
— Yaaa, senin bir halanın mı dayının mı bir akrabası vardı köyde. Orada mı acaba diyorum?
Nevruz Hanım, ortalıkta duran taburelerden birini altına çekip kocasına yanaştı.
— Orada, Emecen mi?
- ...
Akif Bey’in yüz ifadesinde en ufak bir değişişliğin olmaması, boş boş bakmayı sürdürmesi Nevruz Hanım’ın kaygısını arttırdı. Kocasına biraz daha yanaştı.
— Sorunun hakkında birazcık ipucu versen de ben de yardımcı olsam hayatım hı, dedi.
— Orada mı? Bir bilgin var mı?
Kocasının gözlerinin dolması, sesinin titremesi Nevruz Hanım’ın gözünden kaçmadı. Tabureyi kocasına doğru biraz daha çekti.
— Ne bileyim ben Akif, dedi. “Hem görsem tanımam? Hem bayram değil seyran değil nereden çıktı şimdi bu?”
Akif Bey, karısının sağ elini tuttu başka bir âlemde imiş gibi. Suratını buruş buruş yaptı. Yalvarır gibi konuştu:
—Ya, hani diyorum ki, bizim köye bir inse de bir baksa Dudu orada mı? Ha, olur mu, ne dersin?
Nevruz Hanım, yeniden sinirlenmeye başladı. Ayağa kalktı:
— Dudu da kim şekerim? dedi. Şeker sözcüğünü bir değişik vurgulamıştı.
Akif Bey, cevap vermedi. Nevruz Hanım kalkıp birkaç kez salonun içerisinde dolaştı. Zihnini zorladı. Dudu’yu anımsar gibi oldu. Tabureye oturdu. Sordu:
— Dudu da nereden aklına geldi şimdi?
—Geçen hafta onların mahallesinden geçme durumunda kaldım da.
—Eee!
— Nasıl anlatayım bilmem ki.
-…
— O cami yerinde duruyordu
— Eeeee!

—Hatırlıyor musun Nevruz? Yılbaşından birkaç gün sonraydı. Geç vakit nefes nefese gelmişti. " Abi “demişti “Bizim oradaki caminin hemen yanı başında bir ev var. Satılıkmış. Adama yalvar yakar oldum. İsteyeni çok ama yarın akşama kadar beni bekleyecek. Kurban olayım yardım etsen de bana ben o evi alsam. Çocuklarımla oraya yerleşirim, borcunu da sana elime geçtikçe öderim. " Hatırladın mı? Sen de vardın.
Nevruz Hanım hadiseyi hatırladı. Akif Bey gözlerini salonun en uzak noktasına dikti. Sözlerini ağlamaklı sürdürdü:
— Nasıl da heyecanlıydı o akşam. O kışta kıyamette terliklerle gelmişti. Yarın uğrarım ben, bakarız deyince ne kadar da çok sevinmişti.
— Uf be Akif! Yıllar sonra nereden aklına geldi şimdi bu?
— Canım benim! Giderken “ Evimi belki hatırlayamazsın abi caminin biraz üstünde camları kırık bir ev var. Ben orada oturuyorum ” demişti.
Nevruz Hanım Akif Bey’e duyurma gayesi gütmeden söylendi:
—Duygu sömürüsü en çok sevdiğimiz şey
Akif Bey’in içi yanıyordu. Duygu ve düşüncelerini sonucunu önemsemeden dillendirmek istiyordu. Yere bakarak başını bir aşağı bir yukarı sallayarak sözlerini sürdürdü:
— Biliyorsun anası Sebahat Hala, uzaktan da olsa bizim akraba olur. O son zamanlarında bir gün rast geldik de sokakta.
Akif Bey gülmekle ağlamak arasında bir duyguya kapıldı. Duygusu ses tonuna da yansıdı:
—Bana küçük bir altın vermiş, “Dudu’ya göz kulak ol ben ölünce. Sizden başka kimsesi yok .” demişti. “ Senden başka kimsesi yok. Ne olur başı bunalırsa yardımını esirgeme ondan. Biliyorsun bebeleri de var.”
Nevruz Hanım, sordu:
— Köye mi gitmiş?
— Dul bir kadın. Biri engelli dört çocuk. Nereye gidecek?
Nevruz Hanım, kocasını rahatlatmak istedi:
— Evlenmiştir belki, dedi.
— Kaç gündür Sabahattin Hala’yı görüyorum rüyamda. Küçük bir altın uzatıyor ve diyor ki…
Akif Bey daha fazla kendine hâkim olamadı. Ağlaması gerekiyordu. Ağlamaya başladı. Nevruz Hanım’ın eli birkaç kez kocasının başına doğru uzandıysa da o el onun başına değmedi.
Akif Bey ağlamayı birden kesti. Ayağa kalktı. Keskin bir bakışla karısına çıkıştı.
— Sen de demedin ki kapıcı dairesi boş, al şunları oraya. Hem binaya bakarlar hem de kanatlarımızın altına alırız diye. Ne biçim karısın sen be!
Adeta ağzından köpükler saçarak son cümleyi sarf etmeseydi Akif Bey, Nevruz Hanım güzel sözlerle kocasının acısını hafifletmek için her şeyi yapacaktı ama son sözleri onu da çıldırttı. Ellerini yumruk yaptı, yüz rengi değişti, sesim komşuya erişir diye düşünmeden avazı çıttı kadar bağırdı:
— Gene suç benim oldu. Gene gitti geldi kabak benim başıma patladı öyle mi Akif Bey?
Nevruz Hanım, ses tonunu değiştirmeden bir şeyler daha söyleyecekti dışarıdan gelen bağrışmalardan bir ses buna mani oldu. Bağrışmalar arasında Yavuz’un sesi de var gibi gelmişti ona. Pencereye koştu. Baktı. Zaman zaman şahit oldukları bir manzara vardı yine sokakta. Duran iki otomobil otomobilden inen insanlar, tartışıyorlardı yol için.
Nevruz Hanım balkona çıktı. Olanları daha iyi görebilmek için balkonun uygun yerine gitti. Biraz da sarktı. Kavga edenlerden biri bir silah çıkarttı. Biri atıldı, silah tutan eli tutmaya çalıştı. Adam’ın “ Ne yapıyorsun?” tepkisi balkona kadar geldi. Ve silah iki el patladı. Nevruz Hanım vuruldu balkondan aşağı düştü

20 Şubat 2018 Salı

BU GECE

Aşkın penceresindeyim bu gece
Ellerim mıknatıs gözlerim vantuz
O günkü gibi bir şeyler kopacak içimde
Beynim gözyaşlarım eşliğinde
Ya süpürecek seni ya mahkûm kılacak sevgini



Aşkın penceresindeyim bu gece
Renk renk ışıklar, gözlerim alacalı
Tarayacağım seni sabaha kadar gönlümde
Bulamazsam, bil ki unutuldun

***
Güzel söz: Allah çalışmak istemeyenlere yardım etmez.

18 Şubat 2018 Pazar

BÜLBÜL

Çalı başında bekleyen bülbül
Ne oldu sana, gülün nerede?
Çevir gözlerini bak bu yana
Gör artık ben senim sen de ben

Dağ dağa küsmüşse kim ne bilsin
Lâl olmuş dilin sönmüş göz ferin
Özür dilenmeden af edersen
Büyür sandığın düşer yerlere.

Son pişmanlık fayda getirseydi
Tüm gönüller hurdahaş olmazdı
Bugün bayram günü sen büyü
Gönül kapın açıver gitsin.

17 Şubat 2018 Cumartesi


BUYURSUN KARIŞLASIN

Alnımı karışlayacakmış
Buyursun gelsin
Karışlasın görsün
Bir gülüşüm yeter ona.
***
GÜZEL SÖZ: OKULLARI OLAN BİR MİLLETİN İSTİKNALİ EMNİYETTEDİR.(BİSMARK)

15 Şubat 2018 Perşembe


BESTELİ TÜRKÜ

Gün oldu devran döndü
Külah öne düştü
Sildi günahını
Yazdı sevabını
Dünü geçti
Yarınları seçti.

Her sabah her akşam; sordu soruyu:
“Bugün ne yapacaksın bugün ne yaptın?”

Hatır sordu hatırı soruldu
Yüzler güldürdü şen oldu gönlü.

Aşama aşama aştı yolları
Doldurdu heybesini tuttu yükünü

Bir eli verdi öteki bilmedi
Hep bana hep bana diyenler nerede şimdi?

***

Güzel Söz: Çoban uyudu mu kurt emin olur. (Mevlana)

13 Şubat 2018 Salı

BEKLENTİ

Zararsızım; yararlıyım
Art niyetsizseniz
Öyle olmaya çalıştı diyeceksiniz
Bu yeter



***
GÜZEL SÖZ :
VAKTİNDEN ÖNCE ALINAN KARARLARIN SONU YOKTUR.( vİCTOR hUGO)

9 Şubat 2018 Cuma


ZİNCİR ZİNCİR AKTI GÖKYÜZÜ

Zincir zincir aktı gökyüzü o gün
Yer gök irkildi titredi dağ taş
Leylaklar da kucak açtı sakin
Çağrıda bulundular hep bir ağızdan


Gökyüzü zincir zincir akarken o gün
Saç telleri dile geldi, döküldü gözyaşları
Umut oldu her damla, leylaklara da el salladı
Leylaklar gülümsedi zincir oldu.

***
GÜZEL SÖZ

İnsanı büyük veya küçük yapan kendi iradesidir.( SCHİLLER)

1 Şubat 2018 Perşembe

İŞTE KADIN!

Tek odalı çift bacalı bir evde
Yüz yaşına merdiven dayamış bir kadın
Dimdik ayakta üstelik de tek başına

Tombul tombul elli,
Hem de güler yüzlü tatlı dilli
Sıkı sıkı sarılmış yaşama
Ufacık bir tökezlemede
Yaşama küsenlere ders vermek istercesine

Hayal değil hakikat bu
Komşu kadın Huriye Kadın bu
Heykeli dikilesi
Elleri öpülesi
Hep varsınız
Hep var olacaksınız!