25 Ağustos 2019 Pazar

OKULLAR AÇILIRKEN, ÖNCE VELİLER EĞİTİLMELİDİR!

Okulların açılmasına az bir süre kaldı. Yapılması gereken bir iş var. Hiç yapılmayan ama mutlaka yapılması gereken bir çalışma.
Okullar açılmadan mutlaka öğrenci velileri okullara davet edilmeli ve de onlar bazı konularda bilgilendirilmeli bazı konularda da hatırlatmalarda bulunmalıdır. Bunlardan bazıları şunlardır:
1- Her öğrenci kendine özeldir. Öğrencinizi bir başka öğrenci ile kıyaslamayınız.
2- Her öğrencinin yeteneği ve kapasitesi farklıdır. Bu nedenledir ki öğrencileriniz bazı konularda sizin hayal ettiklerinizi yapamayacaklardır. Onun yapamadığını belki komşunuzun çocuğu belki bir akrabanızın çocuğu yapabilecektir. Bunun için çocuklarınıza “ O nasıl yapıyor? “demeyiniz. Şunu unutmayınız ki örnek gösterdiğiniz öğrencinin yapamadığı bazı şeyleri de sizin çocuğunuz yapıyordur.
3- Bu toplantıda okulun öğrencilerden beklentileri açık açık anlatılmalı, okulun kuralları net bir şekilde velilere izah edilerek onlar da okul kuralları hakkında bilgilendirilmelidir
4- Not önemli değil bilgi önemlidir. Bilgi varsa not alınır. Bilgi olmadan alınacak notun hiçbir geçerli faydası yoktur. Bundan ötürü çocuğunuzun notlarına değil elde ettiği kazanımlara ve bilgiye önem veriniz.
5- Bilgi kadar davranışlarda önemlidir. Bunu unutmayınız. Öğretmenlerle konuşurken ders durumu yanında davranışları hakkında da öğretmenlerinden bilgi alınız.
6- Kitap okumak önemlidir. Siz kitap okumuyorsanız, çocuğunuz sizin elinizde kitap görmüyorsa çocuğunuza “ “oku !kitap oku! demenin fazla bir anlamı yoktur.
7- Veli ya da öğretmen öğrenci ile arkadaş olamaz. Anne anne, baba baba, veli veli olmalıdır.
8- Ödül ve ceza tüm canlılar için gerekli iki olgudur, yerinde ve doğru kullanılırsa. Öğrencinin görevi çalışmaktır. Görevini yaptığı için insan ödül beklememelidir Çocuğunuza matematikten 100, Türkçeden 80 alırsan ya da takdir getirirsen seni tatile götüreceğim, sana yeni bir cep telefonu alacağım diyerek onları motive etmeye çalışmayınız. Çocuk ödül için çalışmaya başlarsa bunun sıkıntılarını siz yaşamaya başlarsınız.
9- Çocuğunuz okulda öğretmenleri ile ya da arkadaşları ile sorunlar yaşarsa onun hoşuna gidecek davranışlar içerisine girmeyiniz. Soruna soğukkanlı yaklaşınız, sorun yaşananlarla da görüşerek sorunun kaynağını öğreniniz ve alınması gerekli önlemler konusunda gerekiyorsa okulun rehber öğretmenleri ile de görüşünüz.
10- Çocuğuna güveniniz, onların söylediklerini dikkate alınız. Lakin soğukkanlılığınız da hiçbir zaman yitirmeyiniz. Çocuğunuzun da bazı şeyleri abartabileceğini, gerçek olmayanları gerçek gibi yansıtabileceğini unutmayınız. Fevri davranışlardan kaçınınız. Çocuğunuz ilettiği sorun üzerine soğukkanlılıkla gidiniz.

Okullar açılmadan mutlaka velilerle toplantılar yapılmalı onlar çeşitli konularda bilgilendirilmeli ya da hatırlatmalarda bulunmalıdır. Yukarıdaki konular deryada sadece birer damladır.
Unutulmamalı ki eğitim her şeyin temelidir. Öğrencilerden önce veliler eğitilmelidir.

23 Ağustos 2019 Cuma



O BİR ŞAİR ŞİMDİ

Zorla öğretmişti öğretmeni o günlerde
Ezberlenecek bu şiirlerden biri demişti
Ezberlememek için bin dereden su getirdiyse de
Çare etmemişti , ezberlemişti o şiiri

Bir gün, bir ortamda, sinirlerin gerildiği bir anda
Geliverdi o şiir aklına,
Bakın şair ne demiş, dedi okudu o şiiri
Ortam yumuşadı, sinirler yatıştı
Zevkten dört köşe oldu, şiire de başladı

O bir şair şimdi

12 Ağustos 2019 Pazartesi





İKİ DEĞİŞİK KAFA



1

Yolda karşılaştılar. Çoktan beri görüşmüyorlardı. Tokalaştılar, öpüştüler. Ayaküstü birkaç dakika şundan bundan konuştular. Ayrıldılar.
Tomris, Evren’e:
- Ne olmuş Derya’a böyle, dedi. “İyice çökmüş.”
Evren, Tomris’e onun dediklerine onay verircesine ona
cevap verdi.
- Yani, sen seslenmeseydim dünyada tanıyamazdım. En
az yirmi yaş yaşlanmış. Vah vah’ üzüldüm bak.
Derya, arkadaşlarından fazla uzaklaşmamıştı. Ortam da sessizdi. Arkadaşlarını söylediklerini duydu. Serin havaya rağmen buz gibi terledi. Kendini kötü hissetti.
Eve otobüsle döndü. Üzerindekileri çıkartmadan yattı. Sabah kadar bir uyudu bir uyandı. Karabasanlar gördü.
Ertesi günü on ikiye doğru kalktı. Eline yüzüne öylesine su serptı. Saçlarını eliyle öylesine düzeltti.. Birkaç saat evde oyalandı, iç karartıcı arabesk şarkılar dinledi, sonra da uzun zamandır yaptığı gibi kahvaltı yapmadan, aynaya bakmadan beş karış suratla evden çıktı.

2

Yolda karşılaştılar. Çoktan beri görüşmüyorlardı. Tokalaştılar, öpüştüler. Ayaküstü birkaç dakika şundan bundan konuştular. Ayrıldılar.
Tomris, Evren’e:
—Ne olmuş Tuna’ya böyle, dedi. “İyice çökmüş.”
Evren, Tomris’e onun dediklerine onay verircesine ona
cevap verdi.
—Yani, sen seslenmeseydim dünyada tanıyamazdım. En
az yirmi yaş yaşlanmış. Vah vah’ üzüldüm bak.
Tuna, arkadaşlarından fazla uzaklaşmamıştı. Ortam da sessizdi. Arkadaşlarını söylediklerini duydu. Aklına …..’nın bir sözü geldi , gülümsedi.: “ Arkadaşlar bir durum saptaması yaptı kendilerinse, dedi, “Doğru mu yanlışlı değerlendirip göreceğiz.”
Tuna, etrafına bakındı. Hemen ileride bir cami vardı. Oraya gitti. Caminin tuvaletine girdi. Aynaya baktı. Sabahleyin evden çıkarken yüzüne su serpmişti ama. Gözlerindeki çapağı gördü. Çoktan beri berbere de gitmemişti Alıcı gözü ile bakınca aynaya saçlarının durumundan kendisi de rahatsız oldu.
Elini yüzünü güzelce yıkadı, gözlerindeki çapakları aldı, bu ona iyi geldi.
Bir geldi tuvalete. Temiz pak giyinmiş aksakallı bir adam: Selam verdi Tuna’ya,
Tuna, “ Aleykümselâm” dedi.
Caminin hemen yanında bir berber dükkânı vardı. Tuna bir an düşündü sonra da berbere dükkânına girdi. Koltuğa otururken “ zor duyulur bir sesle değil canlı ve gür bir sesle, “ saç sakal” dedi. Ve de laf olsun diye ekledi “ Sevgilimle buluşacağım ona göre.”
Berber çıkışında biraz yürüdü Tuna. Bir parkta biraz oturmak istedi. Oturur oturma da elinde bir boya sandığı ile bir çocuk belirdi.
- Boyayalım abi, dedi.
“ Ağabey” hitabı hoşuna gitti Tuna’nın. “ Boya bakalım” dedi.
Çocuk ayakkabılara fırça tarken söyleyeceğini art niyetsiz
söyledi
- Kaç senedir boyatmıyorsun bu ayakkabıları abi?
Tuna kızmadı söze,
— İşine bak, sen dedi. “Çok konuşma hade!”
Eve otobüsle döndü. Soyundu, dökündü rahatladı. Ilık da bir duş aldı.
Ertesi sabah erkenden kalktı Tuna. Aylar sonra ilk defa Ankara oyun havaları eşliğinde güzel bir kahvaltı yaptı. Giyinmesi gerekiyordu, giyeceklerini özenle seçti. Aynanın karşısında saçını başını düzeltti, sonra da kendine güvenen bir insanın yüz ifadesi ile evden çıktı.


10 Ağustos 2019 Cumartesi

KAPICI GÜLLÜ

Hakan Bey, sabırla dinledi. Vehbi Bey’in suçlamalarına Vehbi Bey’in izin verdiği sürece cevap vermeye çalıştı.
Hakan Bey, gür kaşlarını düzelterek:
— En geç akşama kadar bulacağım kapıcıyı dedi.
Hakan Bey, binanın yöneticisiydi. Binaya bir aydır uygun bir
kapıcı bulamamıştı. Vehbi Bey, kötü bir gün geçirmişti. Hakan Bey’le karşılaşınca binanın önünde ona patlamıştı.
Söz ağızdan çıkmıştı. Hakan Bey akşama kadar bir kapıcı
bulmak zorundaydı atık. Yarın sabah Vehbi Bey’in o gizemli gülüşü ile “ Hani akşama kadar bulacaktınız bir kapıcı” cümlesi işle karşılaşmak istemiyordu.
Hakan Bey’in aklına bir fikir geldi. Denenebilirdi,
denemeye karar verdi.
Hızlı adımlarla, önünden geçerken genelde tıklım tıklım
gördüğü kahvehaneye gitti. Kahvehane genelde olduğu gibi yine doluydu. Kendince uygun bir yer buldu:
—Arkadaşlar, dedi. “Acil olarak bir kapıcıya ihtiyacım var.
İçinizde kapıcı olmak isten varsa lütfen ayağa kalksın.”
Neredeyse, kahvehanenin tünü ayağa kalktı. İçlerinden bazıları “
Ben, ben” diye sözle ” bazıları “elini sallayarak” kendilerini daha belirgin hale getirmeye çalıştı.
Recai bir ahbabının adıydı Hakan Bey’in.

Hakan Bey, kahvehanedekileri sakinleştirdi. Oturttu. Kahvehaneyi süzdü. Çoğunluğu gençti kahvedekilerin. Muhtemelen isimleri Cenk’ti, Yağız’dı, Orçun’du. O isimlerden birini söylese en az yirmi kişi ayağa kalkacaktı.
Hakan Bey, açıklama getirdi:
Arkadaşlar, şimdi rastgele bir isim söyleyeceğim. İçinizde o
isimde bir arkadaş varsa onu, o isimde birden fazla arkadaş varsa onlardan birini kura ile kapıcı olarak alacağım. Sorunuz var mı?
Homurdananlar oldu, “ Bu adam bize hakaret ediyor” diyenler
oldu. “ Böyle kapıcı mı seçilir, bu ne saçmalık?” diyenler oldu.
Hakan Bey de yaptığının pek de mantıklı olduğunu düşünmüyordu ama ok yaydan çıkmıştı.
Hakan Bey, “ Satılmış” dedi, “ Durmuş” dedi. “ Hilmi” dedi
Kimse ayağa kalkmadı. Hakan Bey, bunaldı, Vehbi Bey’e kızdı. Az evvelki konuşmayı yapmasalardı böyle bir duruma düşmeyecekti.
Hakan Bey,” son bir isim söyleyeceğim.” dedi. “ Çıkarsa onu kapıcı olarak alacağım. Çıkmazsa da siz sağ ben selamet, kısmetimi başka şekilde arayacağım. Kusura da bakamayın.”
Her şeye rağmen nefesler tutuldu. Bazıları belli belirsiz isim fısıldadı, bazıları bu duruma itiraz etti bazıları sert çıktı” Bu isimleri söyleyemezsiniz artık” dedi. Bazıları “ Ben böyle komediye alet olamam” a benzer sözler söyleyerek kahvehaneyi terk etti. Hakan Bey için “Herifin psikolojik sorunları var herhalde” diye düşünenler oldu.
Hakan Bey birden bir isim daha söyledi:
- Recai!
Bir anda bir uğultu koptu kahvehanede.
- Olmaz olur mu, diyenler oldu, kahkaha atarak
- Recai, nerdesin lan, diye seslenenler oldu.
- Bu adam manyak , diyenler oldu Hakan Bey, için. Aklı sıra
bizimle dalga geçiyor, aşağılıyor, Biri telefon etsin polise
— Aradığını buldun, götür kullan tepe tepe diyenler oldu.
— Şansın da bu kadarı olanlar, ben böyle şansın… diyenler
oldu.
Hakan Bey’in kahvehaneye gelmesi ile oyunlarını bırakanlardan
Bazıları da “ Kamera şakası bu ancak şaka zade olarak Recai’yi seçmeleri yakışmadı ” diyerek oyun arkadaşlarını oyuna davet etti


Hakan Bey ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ki, biri birini çekiştirerek Hakan Bey’in önüne getirdi. Getirdiği kişiyi Hakan Bey’in önüne adeta fırlattı ve kükredi:
- Recai bu. Bunu kapıcı olarak işe alacaksın. Her şeye
rağmen böyle yaparak bir kapıcı bulmak için böyle bir yöntem bulduysan kendine bu adamı işe alacaksın. Yok, bizimle dalga geçiyor bizimle aklın sıra eğleniyorsan bu dünyayı sana dar edeceğim.


Kahvene de herkes sus pus oldu. Hakan Bey, Recai’ye baktı. Recai’nin bir takım zihinsel ve bedensel sorunları olduğunu anlamak için uzman olmak gerekmiyordu.
Recai, Hakan Bey’in yakasından yapıştı, sesi biraz daha yükselterek:
—Bu kadar insanla dalga geçmene müsaade etmem ben. Ya bu adamı işe alacaksın ya da sana bu dünyayı zindan ederim.
Temiz giyimli, kilolu bir adam , Abdullah Bey, hızlı adımlarla oraya geldi:
—Tamam Erkan, diyerek Hakan Bey’e çıkışan adamı
sakinleştirmeye çalıştı. Recai’ye dönerek “Haydi sen Ali amcana git bir çay iç sen dedi.
Recai, sevincinin ifadesi olarak el çırptı, eksik dişlerini
göstererek güldü “ tamam” dedi. “ Çay iççem ben” dedi gitti.
Abdullah Bey, beti benzi atmış bir vaziyette duran Hakan Bey’e
“Haydi beyefendi biz biraz dışarı çıkalım” dedi. Hakan Bey “tamam” manasında başını salladı.
Abdullah Bey’le Hakan Bey dışarı çıkarken kahvehanedekiler de
normal yaşamlarına yavaş yavaş dönmeye başladılar.
Abdullah Bey, kahvehanenin önüne çıkar çıkmaz Recai’yi
kastederek:
—Beyefendi dedi, böyle bir işe niye girdiniz bilmem ama
gördünüz Recai bu işi yapamaz. Ama bunun bir karısı var bir değil beş binanın kapıcılığını aynı anda bakabilir. Bu bir kaderdir, gelin sizi Recai’nin karısına götüreyim bir görüşün.
Hakan Bey, içine düştüğü duruma akıl sır erdiremiyordu. Abdullah Bey’e bir sey söyleyemedi,” pski” manasında başını
salladı.
Birkaç dakika sonra Hakan Bey kendisini biraz daha iyi
hissetmeye başladı.. Abdullah Bey bunu fark etti. bir şeyler söyleme gereği duydu:
- Bu Recai’nin bir karısı var beyefendi. İki de engelli çocuğu.
Anne ve babasıyla yaşıyordu. Annesi öldü. Sonra babası köye gitti bu kızı buldu getirdi Recai ile evlendirdi. Bir süre sonra da kendi bir karı buldu. Güllü’ yü de Recai ile bırakıp gitti. Yarı aç yarı tok yaşıyorlar. Diyeceğim belki de bu bunların bir kaderi.
Hakan Bey durdu, Abdullah Bey’in yüzüne baktı.
-İki de engelli çocukları mı var? dedi.
Abdullah Bey,” evet” dedi. “ Ama dedim ya karısı cin gibi.
Allah bir taraftan atarsa öteki taraftan tutar demişler. Bu kız olmasa bu adamın halini düşünmek bile istemiyorum.”
Pek de bakımlı olmayan bir sokağa girdiler. Birkaç dakika sonra
da bir evin önünde durdular. Abdullah Bey, kapıyı çaldı, seslendi. “ Gülü, Güllü kızım evde misin?”
Saniyeler sonra kapı açıldı. Kapıyı temiz ve güleç yüzlü on beş
on altı yaşlarında gösteren biri açtı.
- Hoş geldin Abdullah Amca, dedi,. Buyur.
Abdullah Bey,
—Hoş bulduk Güllü kızım. iki dakika bir dışarı gel, dedi. “Sana
bir şey söyleyeceğim.”
Güllü, bir Abdullah bey’e bir Hakan bey’e baktı. Korkarak
sordu:
—Recai’ye bir şey mi oldu? Yoksa bir şey mi yaptı?
Abdullah Bey, “ yok yok “ dedi. Recai kahvede. Çay içiyor da,
bak sana ne diyeceğim.”

Abdullah Bey, Hakan Bey’i işaret ederek:
—Güllü kızım, dedi. “Beyin çok acil bir kapıcıya ihtiyacı olmuş.
Belki uygun birini bulurum “diye bizim kahvehaneye gelmiş. Benim de aklıma sen geldin. Bir konuşun, belki anlaşırsınız.
Güllü, Hakan Bey’e baktı. Hakan Bey, birkaç adım atarak
Güllü’ye yaklaştı. Geçimini konuşarak kazanan Hakan Bey, söyleyecek bir şey bulamadı. Soracağı zorunun cevabını bilmesine rağmen , konuya bir yerden girmek için sordu:
—Okuma yazmam var mı senin kızım?
Güllü, bir Abdullah Bey’e bir hakan Bey’ e baktı. Koşarak içeri
girdi. Saniyeler sonra elinde okul karneleri olduğu halde dışarıya çıktı. Hakan Bey’e karnelerini uzatırken de “ Okuma yazmam var” dedi.
Hakan Bey, karneleri aldı. Gözlüklerini çıkartıp taktı. Karneleri
Ciddi ciddi inceledi. Geri verirken de:
—Karnende bir tane bile iyi yok dedi. “Hepsi pekiyi.”
Güllü:
-Orta sona kadar okudum ben, dedi . “Evlendirmeselerdi Ayşe
Öğretmenim gibi öğretmen olacaktım.”
Güllü’nün “ evlenmeseydim” yerine “evlendirilmeseydim”
demesi Hakan Bey’in dikkatinde kaçmadı. İçi sızladı. Dört yaşından beri öğretmen olmak isteyen kızı Şule gözlerinin önüne geldi.
Hakan Bey, Abdullah Bey’in yanına yaklaştı. Eğilerek ona bir
şeyler söyledi. Abdullah Bey, başını salladı sonra da Güllü’ye dönerek:

—Güllü dedi, “Şimdi, biz gidiyoruz. Bey, düşünecek yarın bize
haber verecek tamam mı?” dedi.
Güllü bir Hakan Bey’e baktı bir Abdullah Bey’e baktı. Belli belirsiz gülümseyerek:
—Tamam Abdullah Amca, dedi. “Sap ol. Allah razı olsun.”
Abdullah Bey’le Hakan Bey bir süre hiçbir şey konuşmadan yan
yana yürüdüler. Sonra, Hakan Bey durdu,
—Abdullah Bey, ben buradan ayrılayım. Ben demin de dediğim
gibi bir şey yapayım sizi bulurum. Şu anda kafam biraz şey de, dedi.
-Tamam, dedi Abdullah Bey. “ Siz bir düşünüm. Ben hep
kahvedeyim.”
Hakan Bey, Abdullah Bey’in yanından ayrıldıktan sonra biraz yürüdü. Bakkallardan birine uğradı, bir küçük su aldı, bir dikişte suyu içti. Suyun dibine klanlarını da eline döktü, yüzüne sürdü.
İki saat kadar sonra binasına döndü. Bina kapısına yapıştırdığı “ kapıcı aranıyor” ilanını, Güllü’yü işe aldığı içim değil, gecenin bir vaktinde de olsa Vehbi Bey’in kapısını çalıp “ Ne oldu kapıcı iş. Bulamamışsınız” sorusuna muhatap olma endişesiyle aldı.
Kapıyı kızı açtı. “ Hoş geldin” babacığım dedi. Hakan Bey, salona geçerken Şule de odasına geçti. Üzerindeki rahat ve açık kıyafetleri değiştirdi. Kıyafetleri huşusunda babasının ima yollu bile olsa bir şey söylemezdi ama Şule’de hiçbir zaman ölçüyü kaçırmazdı.
Şule, salon kapısından içeri girerken,
— Baba, dedi “ 20 sene sonra sence ben nerede olacağım?”
Hakan Bey soruya gülümseyerek cevap verdi.
— Hocamız bir kompozisyon ödevi verdi de. Senin de fikrini
alayım, dedim.
—Yazdın mı, yazacak mısın?
—Bir şeyler yazdım, okuyayım mı?
—Haydi bakalım.
Şule, bahsettiği mevzu ile ilgili kâğıdı buldu. Babasının
oturmakta olduğu karşısına bir sandalye çekti. Yazdıklarını okumaya başladıysa da yazısının sonuna gelmeden okumasına son verdi ve sordu:
—Baba bir şey mi oldu?
Hakan Bey “ Yok canım, ne olacak “ falan demedi. Kızının bacağına hafifçe dokunarak:
—Af edersin, kızım dedi. Kötü bir gün geçirdim de.
—Benimle paylaşmak ister misin?
Hakan Bey, kızının elinden tuttu
—Elbette, dedi “ Ama müsaade edersen şimdi bir elimi yüzümü
yıkayayım, biraz da uzanayım. Sonra da hem yazdıklarını dinlerim hem de konuşuruz. Olur mu?
Hakan Bey de Şule de kalktılar. Hakan Bey salondan çıkmak
üzere iken Şule babasına sesledi: Hakan Bey, durdu döndü:
—Baba! Ben annemi çok özledim. Üç haftadır gitmiyoruz, yarın
mezarlığa gidelim mi?
Hakan Bey, geri döndü. Şule ‘ye sarıldı:
—Ben de çok özledim onu, dedi.
Hakan Bey, saniyeler sonra da sağ işaret parmağı ile gözlerini
göstererek Şuleye sordu:
— Söyle bakayım, gözlerim ne diyor sana?
Şule, on iki sene evvel yitirdiği annesine yaptığı gibi kaşlarını
çattı, dudaklarını büzdü,
— Seni çooook seviyorum kız! diyor, dedi.

BİTTİ

9 Ağustos 2019 Cuma

ISKA TÜCCARI

El kadar bir toprak parçası vardı evinin önünde
Betonlaşmıştı
Bir gün canı sıkkındı pek
Sıvadı kolları belledi toprağı
Bir avuç kıska vardı evinde
Komşu vermişti öylesine
Dikti toprağa onları tek tek
Toprağı ıska ile
Iskayı suyla buruşturdu
Amaç kafa dağıtmaktı, kafa dağıldı.

Birkaç gün sonra bir sabah ne görsün
Iskalar soğan olmaya başlamıştı
Semih Ağa pek şaştı, şaşılacak ne varsa bunda
Can buldu, keyfi yerine geldi.

Bir fincan Türk kahvesi yaptı
Yudumlarken kahvesini mütalaada da bulundu

Köye döndü bir süre sonra Semih Ağa
Çalışmaya başladı dededen kalma topraklarda
Gün gün dinçleşti
Yetmiş beş yaşından sonra
Iska tüccarı oldu.

Aferin ona.

4 Ağustos 2019 Pazar




ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ

Demeseydi
Yarın 12’den sonra gelirim
Sorun yoktu, dedi, iş bitti.

Belki gitmedi
Belki gidemedi
Söz ağızdan çıkmıştı
Lütfen dikkat,
Gelebilirim değil, gelirim demişti.

12 olunca saat arasaydı
Gelemiyorum deseydi
Sorun olmayacaktı belki amma
Sağ olsun onu da yapmayınca
Güven kaybetti
Yalancıya da çıktı adı

Gelirim yerine deseydi gelebilirim
Gelemedim ile kurtarabilirdi belki amma
Gelirim demişti göğsünü gere gere
Hülasa,
Kendi etti kendi buldu.

Anlayana sivrisinek saz
Anlamayana davul zurna az.