27 Ekim 2010 Çarşamba

Güzel Sözler


Her istediğini yapamıyorsan yapabileceğin şeyleri iste.

TERENCE

Şaka çok ciddi bir sanattır.

GEORGE BERNARD SHAW

Her bildiğini söyleme, her söylediğini bil

CLAVDİUS

Hepimiz için bir dünya vardır. İyilikle kötülük, günahla suçsuzluk bu dünyanın içinde el ele yürür.

OSCAR WİLDE

İnsanın en büyük düşmanı doğrudan doğruya kendisidir.

ÇİÇERO

Talih bilgisizliğimizin ikinci adıdır.

LESLİE STEPHENS

İnsanlar yanlış yapabilirler, yalnız büyük insanlar yanlışlarını anlarlar

FERDİNAND VON KOTZEBUE

İnsan zevkin kölesi değil efendisi olmalıdır.

ARİSTOFANES

Affetmek güçlüyü daha güçlü yapar.

PUBLİLİUS SYRUS

İnsanı büyük ve küçük yapan kendi iradesidir.

SCHİLLER

İtimat edilmek sevilmekten daha büyük iltifattır.

GEORGE MAC DONALD

Kibir insanı mutluluktan uzaklaştırır.

LAMARTİNE

22 Ekim 2010 Cuma

ŞUNDAN ve BUNDAN

-Bak, bir kere, kabul etmek gerekir Sümer, bizden adam olmaz...

—Yahu, biz böyle gelmişiz böyle gideriz... Onun için böyle konuşma.

—Doğrusu... Bilemiyorum.

-Yahu, bilsen ne olacak bilmesen ne olacak bundan sonra? Kabul etmek lazım derim ben... Sende kabul et... Biz, unumuzu elemiş eleğimizi asmış insanlarız.

Çakırkeyif olmuşlardı.

—Evet, öyle öyle belki ama...

-Yoo, bunun aması maması yok; kandırma kendini.

— Ne bileyim hani geçen gün Turgut’u gördüm de.

-???

—Tek dersi kalmış.

—Bırak şimdi şunu... Elli yaşından sonra üniversiteyi bitirip de ne olacak, söyle bana ne olacak?

-...

—Söyle hade... Durma söyle... Ne olacak?

—Evvelsi günde...

—Hı?

-Her şey de beni buluyor (iç geçirerek) Semih Bey’i gördüm.

—Semih Bey?

-Hani canım vardı ya, bir tarihte gelmişti de, bizim almayı düşündüğümüz çiftlik için,”Siz almıyorsanız ben alayım.” Demişti.

-Haaa, o mu? Tamam... Eee?

-İhracata başlamış bu sene. Bilirsin, biz Ercan Ağabey’e ağabey deriz. Ercan Ağabey’de ona ağabey der...

—İhracata başlamış ha?
Gazetelerde resmini görmüştüm geçenlerde, ne yalan söyleyeyim, inanamamıştım.

—İflas eder diyordum ben.

—Turgut’a da bir seneye kalmaz kovarlar okuldan diyordun

Cevap vermedi. Uzandı masanın üzerindeki içki şişelerinden birine. Aldı; açtı. Bıraktı...

Dirseklerini masaya dayadı; eğildi:

—Duydun değil mi? Dedi yavaş bir sesle.” Mümtaz ağabey çıkmış.”

Sürpriz bir haberdi bu Sümer Bey için:

— Yapma yahu?

Sevinmişti.

—Çıkmış ha!

Sordu:

—Geçmiş olsuna gittin mi?

Doğruldu, eski halini aldı Kemal Bey:

- Fakat duyduğuna göre, durumu pek iyi değilmiş, dedi.

Sümer Bey, kendince anlamıştı, uzun uzun başını salladı:

—Tabi ya, yaş yetmiş olmuştur, aşmıştır belki de...

Az evvel açmış olduğu şişeden, bardaklara içki doldururken konuştu Kemal Bey:

—Duyduğuma göre, sıvamış kolları...

-...

— Fransızca kursuna yazılmış...

—Yani, bildiğimiz Fransızca kursuna?

Kemal Bey, içkisinden bir yudum aldı:

-Yaa, dedi.

—Peki ama niye?

-Yahu, sende hani ,bazen bir soru soruyorsun ki...

—Peki Suat ne diyormuş bu işe? Demiyor muymuş kırkından sonra azanı...

—O mühim değil de, iki dirhem bir çekirdek düşüyormuş yola.

—Yazık be... Üzüldüm bak... Tüh be...

—Tabii ki kolay değil ama gene de işte. Kırk sene yat hapislerde... Demek ki şey oldu ha; şey olmuş?

-(Umduğunu bulmuşların haliyle) Bak... Bak sende öyle sandın.

-...

—Selami’yi tanırsın... O da aynı kursa gidiyor.

—O niye gidiyormuş?

—Çalıştığı yer gönderiyormuş onu da ama...

-...

—Ağabey zehir gibi diyor, hepimizi koydu geçti diyor.

—Yapma yahu?

—İçkisinden bir yudum alarak) Etrafına üşüşenlere, hani, nasıl girdiğini falan soranlara, anlıyorsun ya: “Olan oldu geçen geçti diyormuş.” Geçmiş geri gelmez, mühim olan gelecektir” diyormuş.”Ama geçmişten ders alarak” diyormuş...

—Bilirim onu... Güçlü adamdır; yapar...

Telefon çaldı. Sümer Bey’in yanındaydı telefon, uzandı aldı. Kısa konuştu.

-Sümerli’ydi arayan dedi ahizeyi yerine koyarken.”Biri vardı da.” Suratını buruşturdu.” Tüh be...” dedi. Olmamış, ümitliydim hâlbuki.

İçkisinden bir yudum aldı:

— Hanımın kardeşinin bir işi vardı da, diye açıkladı.

—Hanım dedin de, daha çok kalacak mı annesinin yanında?

—Yarın, yarın dönüyor.

—Öyle ise kalkayım ben, dedi Kemal Bey ve kalktı.

—Dur yahu, dedi Sümer Bey. Şaşırmıştı. Bu da nereden çıktı şimdi?

—Gideyim ben.

Yürümüş kapıya varmıştı. Çakmağı aklına geldi, döndü...

—Yarın karın geliyormuş ya.

—Atsana şu çakmağı sen.

Çakmağı attı Sümer Bey...

—Vallahi ömürsün...

— Başka zaman tamamlarız.

Döndü, kapıyı açtı...

18 Ekim 2010 Pazartesi

…MİŞİM HEP




İstanbul’a gitmek istemişimdir deyince
Aldı karşına, dedi, “ Ne yaptın?”
-İstedim, dedim.
-Uçağı denedin?
-Hayır,
-Mazeret istemiyorum, otobüs?
-Vallahi, uçak için para yoktu, otobüs dersen…
-Kaç kere otostop denedin desem?
-O kadar da düşmedik hani…
-Meseleyi saptırma, deniz yoluyla da gidebilirdin.
-Tamam da…
-Hayır, hep istemişimdir dedin de, yürümeyi denedin mi?
-Aaaaa, daha neler !?
-Aaaaa ya. İstemişsin de, onu yapmamışsın bunu yapmamışsın
-? !

İstanbul’un eski efendilerinden olmasaydı,
Öyle iki çift laf edecekti ki muhakkak
Dediğime diyeceğime bin pişman olacaktım…

12 Ekim 2010 Salı

SALTO İLE BALKABAĞI


Park bankalarının birinde oturuyordu. Birden aklına salto ile balkabağı arsında ne gibi bir münasebet olabileceği geldi.

İlk olarak tanımadığı bank arkadaşına sordu:

—Salto ile balkabağı arasındaki münasebet sizce ne olabilir?

—Saçmalamayınız, dedi adam

***
Fazıl Bey’le çay bahçelerinin birinde buluştu.

—Buranın çayına bayılıyorum doğrusu dedi Fazıl Bey.

—Hakikaten öyle, diye onu destekledi Gündüz Bey.

Bir süre sustular. Sonra, Gündüz Bey:

—Sahi dedi, salto ile balkabağı arasındaki münasebet nedir?

-“Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” dedi Fazıl Bey.

Gündüz Bey’in hoşlanmadığı söylemlerden biriydi bu. Surat astı... Ayrılıncaya kadar.

***

Gündüz bey Erdinç Bey’in evine gittiğinde Erdinç Bey, her zaman olduğu gibi koltuğuna gömülmüş kitabını okuyordu.


Gündüz Bey’i buyur etti, bir süre şundan bundan konuştular. Sonra, Gündüz Bey sualini tevcih etti:


—Salto ile balkabağı arasındaki ilişki sence ne olabilir?

Erdinç Bey bir süre Gündüz Bey’in suratına dik dik baktı. Sonra:

—Bana bak Gündüz Bey, dedi. İyi hoş adamsın severim seni ama...

Az evvel bıraktığı kitabı aldı:

—Şu gördüğün kitabı akşama kadar bitirmem lazım. Ama sinirlerim bozuk olmazsa

bitirebilirim ben bu kitabı.

Kalktı odanın içerisinde dolanmaya başladı.

—Salto ile balkabağı arasındaki neymiş. Tövbe Yarabbi... Tövbe... Her şeyde beni bulur be!

Kapıyı açtı.

-Hadeee, yine beklerim yine, müsait bir zamanda gel, dedi Gündüz Bey’e.

***

Zihni Bey, bir süre düşündükten sonra:

—Sen istersen bir hafta sonra gel. Ben bir hafta sonra salto ile balkabağı arasında münasebet varsa, bu münasebetin ne şekilde şey ettiğini söylerim. Yoksa mesele yok zaten, dedi.

-...

—Şimdi söyle Gündüz... Mersinli Musa diye bir ahbabım var benim. Fevkalâde güreşçi... Yarın erkenden ona gider salto ile ilgili ne varsa salto ile ilgili öğrenilmesi icap eden her neyse onu öğrenir, bir kenara not ederim.


-...

—Eve gelir gelmez de, Diyarbakır’da ziraatçı bir arkadaş var, onu arar balkabağı ile ilgili nebiliyorsan hemen bana yaz derim.


-...

—Bir taraftan da ben, kütüphanelere gider bu iki konu ile alâkalı veriler toplarım. Ve...


-...

— Bunları sentez eder...

Gündüz Bey ter içinde kalmıştı. Kalktı...

—Çok teşekkür ederim çok zahmet verdim, dedi

Zihni Bey’in “Dur nereye gidiyorsun “ demesine fırsat vermeden de, Zihni Bey’in evini terk etti.



***
-Salto ile balkabağı arasındaki ilşki bence, Feyzullah Bey’in kedisi ile Ayten Hanımın geyiği arasındaki ilişkidir, dedi Murat Bey.


—Gündüz Bey, böyle bir cevap beklemiyordu. Şaşırdı...

—Ne?

—Evet, salto ile balkabağı arasındaki iliki; Feyzullah Bey’i şeyi ile Ayten hanımın keçisi arasındaki ilişkidir.


—Saçmalıyorsun ama.

—Niye? Niye saçmalıyorum?

Murat Bey’in karısı da oradaydı, araya girdi, kavgayı önledi...

***

Behsat Bey uzun uzun güldü soruyu duyunca.

-İlahi sen çok yaşa emi, dedi Gündüz Bey’e.

Bir süre susutuktan sonra da sürdürdü sözlerini:

-Ömür adamsın Gündüz Bey, böyle şeylerde hep senin aklına gelir...

Gözlerinden yaşlar akıncaya kadar güldü...

Gündüz Bey’i uğurlarken bile güldü.

***

—Abdullah Bey, siz bilirsiniz: Salto ile balkabağı arasındaki münasebet ne olabilir?

—Şimdi Gündüz Bey, salto ile balkabağını arasındaki ilişkiden bahsetmeden önce, Riyazi Mehmet’ten bahsetmek isterim ben. Riyazi Mehmet...

Riyazî Mehmet’i anlattı Abdullah Bey, bir saate yakın Riyazî Mehmet’i anlattı.

***

Serhat Bey’i telefonla aradı Gündüz Bey, karşılık hal hatır sorulduktan sonra Gündüz Bey:

-Sana bir şey soracaktım da dedi...

Her zamanki nezaketiyle Serhat Bey:

—Estağfurullah, dedi. Buyurunuz.

—Şey, salto ile balkabağı...

Sözünü tamamlayamadı.

—Aferin be, dedi Serhat Bey. Sesi bayağı sert çıkmıştı. “Cidden aferin.”

Gündüz Bey gördüğü tepkiye şaşırdı.

— Balkabağı ha, balkabağı...

— Gündüz Bey yanlış anlaşılmaktan her zaman korkardı:

—Şey…

—Yazık sana be! Sensin balkabağı, sen kendin ile bul kafayı...

—Bir dakika Serhat Bey... Beni yanlış anladın galiba.

Gündüz Bey sözünün devamını getiremedi, telefon kapanmıştı.

***

Aynı soruyu Muammer’e sordu.

Muammer altı yaşındaydı.

—Salto ne demek Gündüz Amca?

—Sen boş ver şimdi onu, soruma cevap ver.

—Peki, balkabağı ne demek?

-Eeeeeee,dedi Gündüz Bey.

Çekti gitti.


***

4 Ekim 2010 Pazartesi

ÜVEY ANNE



Öyle bir insandı ki o
Sımsıcaktı içi
Kızardı yeri geldiğinde,
Elinin tersini de gösterirdi zaman zaman
Bilirdi ki ne hâli varsa görsün demek
Sevdiğine yapabileceği en büyük kötülük
Bilirdi ki el bebek gül bebek demek güzel de
Yarın, el insanı öyle demeyecek…

Şirin görünme sevdasında olmadı o hiç,
Sevilmeyi elbette istedi de
Sevilmeyince kırılmadı hiç…

Gün geldi ağlandı göğsünde
Gün geldi sıkı sıkı sarılındı ellerine
Gün geldi haksızlık edildi bile bile

O, üvey anneydi.
Allah rahmet eylesin…

3 Ekim 2010 Pazar

YALAN



Duydum ki münhalmış yüreğin “ Nesrin”im
Derim ki, gel bir kez daha deneyelim
Bir şans daha ver gel bu mütefekkire sen
Sözüm söz, hezimet olmayacak dün gibi bu da(!)

Deryadan da derin olacak sevgimiz bak!
Bir de takviye sözüme, giderse hoşuna bak;
“Kalp neyle doluysa, dudaklardan o dökülürmüş der” Goethe
Benden de imza altına
Bu kaçıncı masal deme ne olur,
“Geçti Bor’un pazarı deme” ne olur

Dersen mi?
Akıllanmışsın derim, alnından öperim…