28 Temmuz 2018 Cumartesi

HÜSNÜ BEY’İN KARISI -9-
Teklif

Ertesi gün kahvehaneden içeriye girerken seçtiğim karpuzların durımınu merak etmiyor değildim.
Şansıma karpuzların hepsi kan kırmızısı ve de baklava tadında çıkmış. O günkü sohbet karpuz üzerine yoğunlaştı. Ağzım laf ettiğinden nasıl karpuz uzmanı olduğumu anlattım ama tüm ısrarlara rağmen “ iyi karpuzu nasıl seçtiğimi söylemedim.”

Çünkü çocuk da oradaydı. Bir aralık lafa karıştı:
- Ben de iyi karpuz seçebilirimi dedi.
Kimse çocuğun cümlesine karşı müspet ya da menfi bir şey
söylemedi. Çocuk yani Sinan bir kez daha şansımı denemek istedi:
— Ben karpuz üzerine şiir bile yazabilirim.
Ben tam heyecanlanmış gibi görünerek “ sahi mi?” diyecektim
masakilerden bir sert bir ses tonu ile:
— Büyükler konuşurken küçükler susar, dedi. “Sus bakayım.”
Göz ucuyla Sinan’a baktım. Dudakları kıpır kıpırdı. Bakışı da
bir hoştu.
Kahvehaneden ayrılırken “ Bana da bir karpuz seçiver “ diyenler oldu.
Kırmadım, onlara da birer karpuz seçiverdim..
Sonra da bir otobüse binip pek de gitmediğim bir semte gittim. Bir internet kahve buldum. Bilgisayarlardan birinin başına geçip internetten “İyi karpuz nasıl anlaşılır?”ı buldum ama son anda okumaktan vazgeçtim. Biliyordum ki okursam yarın elime aldığım karpuzlarda okuduklarımı arayacak “ yarım bilgi felaket getirir” esprisi dâhilinde her şeyi elime yüzüme bulaştıracak 1000 karpuzun en kötüsünü seçecektim belki de.
Bu olayda birkaç gün sonra semt parkında oturuyorum. Orta
yaşlarda biri yanıma yaklaştı. Kibarca gülümsedi, selam verdi. Ezile büzüle
—Hüsnü Bey, dedi.
—Evet dedim, benim.

DEVAMI VAR

27 Temmuz 2018 Cuma

KARPIZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -8-

Ertesi gün kahvehanede otururken, masada arkadaşlar da var. Nusret Bey geldi. Selamlaştık. Nusret Bey, oturur oturmaz:
—Yaa Hüsnü, dedi. “Unutmadan, Akşam dünürlere gideceğiz
de. Bana dünkü gibi bir karpuz seçsen. Sana zahmet olacak.”
Dün akşamki hadise yüzünden keyifsizim. Hala üzümden de
atamadım. Zoraki gülümseyerek, belli belirsiz:
— Estağfurullah, dedim.
Bekir Bey, meraklı adamdır:
—Hayrola dedi.” Ne seçeceksiniz?
Yan masada oturan Vehbi Bey konuştuklarımıza kulak misafiri
olmuş olmalı ki lafa karıştı:
—Karpuz mu seçeceksiniz?
Ve bana döndü:
—Sen karpuzdan anlar mısın lan?
Nusret Bey, aşkla izah etti:
—Anlamak da söz mü azizim? Sağ olsun dün de ( “de” yi daha
evvel de bu işi yapardıyı hissettirerek beni övmek için söylemiş olmalıydı ) bir tane seçti. Bal, lokum, baklava, offff!
Levent Bey,
—O zaman bana da bir tane seçiver, dedi.” Vallahi bir senedir
şöyle ağız tadıyla bir tane karpuz yiyemedik. Hatta dün ayıp olmasın manavdan aldım, kabak çıktı. Götürüp kafasına vuracaktım bizim karı engelledi.”
— Sizin karı kim?
Soru cümlesini kuran bir çocuktu. Bizim masadaydı üstelik. Fark etmemiştim, şaşırdım. Soydum da:
— Bu kim ya?
Ertuğrul Bey kendi halinde bir adamcağızdı. Zaman gelir bizim masaya da otururdu. Masada varlığı ile yokluğu belli olmazdı.
Seruma cevap verdi:
— Bizim bir akrabanın çocuğu. Birkaç gün benimle kalacak.
Levent Bey’e döndüm:
—Hade cevap ver çocuğa, dedim. “Sizin karı kim? “
Şaka yollu sesimi yükselttim:
—Biraz kibar ol kibar.
Altta kalmadı:
— Kibarlığı senden mi öğreneceğiz avukat bozuntusu.
Levent Bey’le yapmış olduğumuz mini atışma keyfimi yerine getirdi.
Bu arada, Behzat Bey,” Hade o zaman kalkalım arkadaşlar
deyip kalktı., “Akşam ezanı da okunmak üzere bize birer tane karpuz seçiversin Hüsnü.”
Öneri kabul gördü. Eryuğuıl Bey ve küçük misafiri hariç kalktık
Sohbet ede ede, daha çok da karpuz üzerine konuşarak, karpuz sergisine gittik. Sergicinin seçme isteğine mani olarak, karpuzların kâh orasını kâh burasını elleyerek, kâh hoplatıp zıplatarak, kâh koklayarak orada bulunan herkes için birer karpuz seçtim. Hatta daha ileri gittim kendilerine olan güveni arttırmak için kendi yöntemleri ile seçip, “ bu nasıl” diye tarafıma uzatılan karpuzları şöyle bir elleyip uzatan karpuz seçicilerine aşağılayarak bakıp, kelime pek oturmadı ama neyse, “ kabak karpuz istiyorsan al” dedim bazen, bazen de yapmacıktan bozuldum. “ Madem seçmesini biliyorsun beni niye uğraştırırsın.” diyeni yalancılıktan azarladım. “Yenecek karpuz mu seçtiğim şu karpuz?” dedim.


DEVAMI VAR

25 Temmuz 2018 Çarşamba

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -7-

Geçtiğimiz odada bir süre hiç oturacak yer yokmuş gibi hepimiz ayakta bekledik. Karım söylenip durdu. Damadım sırtına duvara dayadı bir müziğine tempo tutuyormuş gibi sol ayağını ritmik bir şekilde kaldırıp kaldırıp indirmesine karımın değişik bir uyarısı ile son verdi:
— İçinden söylediğin şarkı ya da türküyü yüksek sesle söyle de
biz de duyalım dedi.
Damadın bir şey anlamadığını anlayınca da sözlerini
sürdürdü:
—Söylediğin her ne ise biraz da sağ ayağınla tempo tut. Sol
ayağın yorulmuştur.
Sanırım, bundan bir şeyler çıkarttı. Pencerenin yanına gitti.
perdeyi aralayıp zaman zaman dışarıya zaman zaman içeriye bakmaya başladı.
Dakikalar geçiyordu. Damat birden bana hitaben:
— Peder Bey, dedi.
Bana peder demesinden haz etmediğimden sert bir ses tonu ile:
—Efendim, dedim.
“ İçeriye bir balsak mı ki” gibisinden bir şey söyleyeceğini
sanmışım. Öyle olmadı. Öyle bir söz söyledi ki gayri ihtiyari karım benim ben karımın yüzüne baktık.
— Eskidende mi bı böyleydi?
Bu dedi Eza.
Karım öfkelendi.
— Hayır efendim, Eskiden böyle değildi. Kızımı sen böyle
yaptın.
Bu söze karşılık vermeyeceğini sanmıştım, yine yanıldım:
— Benimle konuşmuyordu ki hanımefendi. Eşinizle konuşurken
bu halde geldi. Benimle ne alakası var, rica ederim.
Karım iyice çıldırdı:
—Yahu dedim ben kıza. Anlatamadım ki. Bu herifle
evlenilmez dedim. Garip bir adam bu dedim. Bu adamdan koca moca olmaz dedim ama dinlemedi ki. Babaya peder anaya hanımefendi diyenden hayır mı gelir? “Yok eskidende mi böyleydi bu” diye soruyor birde.
Karımın ses tonu gittikçe yükseliyordu. Sözlerine devam edeceği
aşikardı. Olaya müdahale etmem gerekiyordu. Ettim de. Herkes sustu.
Bir süre sonra Doktor Hanım ile Eza içeri girdiler. Eza
sakinleşmişti.

Doktor Hanım, iyi geceler dileyerek ayrılırken:
—Bir dakika dedim.
İçeriye geçtim. Beş yüz lira alıp geri döndüm. Parayı vizite
ücreti olarak uzattım. Kabul etmedi. Israr ettim,
—Lütfen Hüsnü Bey, dedi. “Burada komşuyuz olur nu böyle şey? Üstelik Eza da benim kızım sayılır.
İçimden,” Ooo, sen bu kafayla gidersen aç kalırsın yarın” dedim.

Devamı Var

20 Temmuz 2018 Cuma


KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -6-


Benim ve dahi damadımın ( Gerçi o donup kalmıştı bir şey de söylemiyordu ama) Eza’yı sakinleştirmek için yaptıklarımızdan burada bahsetmeyeceğim.
Birkaç dakika sonra doktor dediği o hanımla geldi karım. Kadını görünce tanıdım tabi Gerçi konuşluğumuz falan olmamıştı pek ama merdivenlerde falan karşılaştığımız olmuştu. Kızımın düğününe geldiğini de hatırlıyorum.
Nevra Hanım, sakinliği ve güler yüzü ile bizi biraz rahatlattı. Bana Merhaba Hüsnü Bey diyerek damadıma da başı ile selam verdi. Sonra da Eza^ya yaklaştı tatlı bir ses tonu ile, “ Ezacığım merhaba “ dedi.
Not: Bana ismim ile hitap etmesi beni hem şaşırttı hem de kendimi iyi hissetmeme sebep oldu.
Karım akıllı ve de düşünceli bir insan tabi. Doktor Hanım’ın ya da Eza’nın bir şey söylemesine olanak bırakmadan kaş göz işaretleri ile bizi odadan çıkardı Nevra Hanım ile Eza’yı baş başa bıraktı.

Devamı var

18 Temmuz 2018 Çarşamba

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -5-

“EZA”

- İyi iyi, aferin sana dediniz ve de kapıyı çekip dışarı çıktınız.
Seni seviyorum kelamına verilen cevap da davranış da hoş değil
tabi.
Bunu ben yapmış olabilir miyim? Yani. Hatırlamıyorum ama böyle bir şey olmuş olabilir. Lakin olmuşsa bile bu Eza’yı sevmediğim için değildir.
Açıklamaya çalıştım. Dinlemek istemedi. Beki ki çok alınmış, çok kırılmış, içi acımış.
Ben açıklamaya “ yavrum, kızım, çocuğum, canım” diyerek onu sakinleştirmeye çalıştıkça o daha da kötüleşti. Ses tonu yükseldi. Hıçkırıkları arttı. Ben de korkmaya başladım. Küçükken de birkaç kez bu hale gelmiş hastaneye götürmek zorunda kalmıştık.
Aklıma onu güldürebileceğimi düşündüm hoş bir espri(!) geldi. Daha doğrusu ben öyle sandım. Gülerek
— Hem kızım, dedim. “Sen evlenmedin mi? Kocan sevsin seni
artık. Evli barklı kadınsın.
Tepkisi beklemediğim şekilde oldu. Avazı çıktığı kadar
bağırarak:
— O kocam sen babam, dedi. “Sen başka o başka.”
Sesi ve hıçkırıkları odalara kadar da gitmiş olmalı ki önce annesi sonra kocası koşarak geldiler.
Kızımızı o halde gören karım, deliye döndü bana dönerek tüm gücü ile haykırdı:
—Ne yaptın kızıma?
Karımın “ ne oldu?” diye soracağına “ ne yaptın kızıma “
demesi benim de tepemin tasımı attırdı. Ben de avazım çıktığı kadar bağırarak bir şeyler söyledim. Sanırım kimse bir şey anlamadı söylediklerimden, ben dâhil.
Damat, belki, belkisi de fazla oldu Eza’yı ilk defa böyle görüyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir bana bir annesine bir karısına bakıyordu. Nasıl davranacağını, ne söyleyeceğini bilemez bir haldeydi.
Karım:
—Çabuk 9 numara git, Nevra Hanım’ı çağır, dedi.
Sordum:
— Nevra Hanım da kim?
—Kim olacak Doktor. Bunca yıllık komşumuzu bile
tanımıyorsun be adam!
—Bu saatte.
Bu saatte sözü karımı iyice kızdırdı. “ Allah belanı versin senin”
dedi. “ Bunun saati maati mi olur? “ Yanımdan geçerken de sertçe beni itti, bir de burada telaffuz edemeyeceğim bir küfür etti.

DEVAMI VAR

17 Temmuz 2018 Salı

Karpuzcu Hüsnü’nün Karısı -4-



“ Efendim kızım” demedim. Söyle bakalım manasına başımı salladım.
Sordu:
—Sen beni hiç mi sevmiyorsun?
Duvardaki saate baktım. Birde kolimdekine. İkisi de
aynıydı.
—Bu saatte hayırdır, dedim.
—Evlendiğimden beri bir kez olsun seni seviyorum demedin
bana.
Hafızamın ne kadar kuvvetli olduğunu göstermek için,
— Sen evleneli dört yıl oldu, dedim.
Vurgulayarak ve uzatarak:
—Evet, dedi.
—Kızım kocan bir şey mi yaptı?
—Ne alaka şimdi bu?
—Ne bileyim. Bu saatte birdenbire yanıma geliyorsun ve saçma
sapan bir soru soruyorsun:’sen beni hiç mi sevmiyorsun?” diyorsun.”
—Evet babaç evlendiğimsen beri bir kez olsun seni seviyorum
kızım demedim. Saçlarımı okşamadın.
Ortada normal olmayan bir durumun olduğu aşikardı. Kızımı da
tanırım yanlış anlaşılacak bir sözün ağzımdan çıkması halinde kıyameti kopartırdı. Cevap vermek için zaman kazanmak amacıyla sustum
— Ne olur bana ara sıra, seni seviyorum, desen.
— Kızım saçmalama, elbette sen, seviyorum. Bu saatte nereden
çıkarttın bunu?
— Geçen gün hiç olmazsa “ben de seni” sözünü duyabilmek için
“babacığım seni seviyorum” dedim.
. Sustu. Ağlamak üzeydi.
— Sen ne dedin?
Böyle bir olayı hatırlayamadım. Sözün devamımım pek de iyi
olmayacağı gelişinden belliydi.
— Ne dedin baba?
Korkarak sordum:
— Ne dedim?
— İki gün evveldi. Ayakkabılarını giymiş kapıdan çıkmak
üzereydin. El sallayarak ve de aşkla seni seviyorum babacığım, dedim.
— Sağ ol canım. Bende seni seviyorum demişimdir.
— Hayır efendim. Öyle demediniz. Ben de öyle söyleyeceğinizi
ummuştum ama…
Vallahi hatırlayandım. Korkarak sordum:
— Ne dedim?

DEVAMI VAR

16 Temmuz 2018 Pazartesi


KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -3-

Nusret Bey’i, “Hüsnü, sen misin ulan?” sözünü duyar duymaz
beynimden vurulmuşa döndüm. Neler olduğunu ve olacağını tahmin etmiştim o an.
Muhtemelen seçtiğim karpuz kabak çıkmıştı. Şimdi, ondan ağzı açılmamış küfürler işitecektim. “ Madem karpuz seçmesini bilmiyorsun niye karpuz seçmeye soyunursun be adam, diye bir girizgahta bulunacak akabinde de işin ucunun nereye varacağına düşünmeden ağzına geleni sayıp dökmeye başlayacaktı.
Nusret Bey, telefon konuşmasına hep öyle başlardı. Önce aradığı kişinin ismimi söyler ( Hakkını yemeyeyim tanıdıksa ve samimiyse tabi) sen misin ulan derdi.
Biraz şey yapmak için sert bir ses tonu ile:
— Benim, dedim. “Buyur Nusret Bey”
— Nusret Bey diyen ağzını yiyeyim senin, dedi.
Şaşırdım. Sesi korkmuş bir insanın sesi değildi. Adeta şakıyarak
bu saatte niçin telefon ettiğini anlattı.
Misafirleri de karpuzu çok beğenmiş.Ama karpuz da
karpuzmuş hani, tadıyla, rengiyle, kokusuyla. Konuklarının karpuz için övgü dolu sözler sarf etmeleri pek hoşuna gitmiş, teşekkür etmek içinden gelmiş.
—Estağfurullah Nusret Bey dedim. “İyi çıktığına sevindim.”
—İyi çıkmak da ne kelime, dedi. “Ballı kadayıf gibiydi. Kedi
olalı bir fare tutun lan.
Telefonu kapatınca, azıcık da katarak konuşmayı özetledim. Havaya girdim. Biraz daha anlatacaktım lakin karım,oflayıp puflayarak , “Bu saatte koca koca heriflerin abuk sohbetlerini çekemem, diyerek iyi geceler dahi demeden salondan ayrılınca sustum.
Karımdan hemen sonra damadım da salondan ayrıldı. Mutfağa gidip kendime bir çay demlemek için hazırlanırken kızım içeriye girdi Edası pek de hayra alamet değildi. Sandalyelerden birini çekerek karşıma oturdu. Sert bir ses tonu ile:
— Baba, dedi.

Devamı Var

14 Temmuz 2018 Cumartesi


KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -2-


Kendime münhasır huylarım vardır. Bir söz, bir olay aklıma gelir bazen sesli bazen gülerim.
Kızım Eza ile damadım Mısır’da yaşıyorlar. Bir haftadır bizdeler. Yarın ilk uçakla Mısır’a dönecekler.
Karım,
— Hayrola, yine ne oldu? dedi.
Damat da yanımızda ama ortada fol yok yumurta
yokken bıyık altından güldüğümü fark etmemiş. Karım açıklama getirme gereği duydu: Damada hitaben:
—Görmedin, geldiler yine kendine kendine gülüyor, dedi.
Karpuz olayını biraz da abartarak, beden dilini de kullanarak
ballandır ballandıra anlattım.
Karım:
—İlahi Hüsnü, dedi. “ Kocaman herif oldun ama hiç
değişmedin.”
Söze alınmadım.
Damat da sohbete katıldı:
—Ben de görüyorum bazen, Karpuzun “k”sinden
anlamadıkları halde akılları sıra bilgiç bilgiç karpuz seçiyorlar.
Eminim damadın kastettiği ben değildim ama karpuz seçenin ben olduğunu anımsayınca sanırım yanlış anlaşılabileceğimi düşünerek sustu. Onu biraz terletmek, hayat dersi vermek için bir şeyler söylemeye hazırlanırken telefon çaldı.
İrkildik. Saat 23’ü geçeli dakikalar oluyordu. Bu saatlerde telefonla aranmaya da alışık değiliz. Karımın beti benzi attı. Korkuyla:
—Hayırdır inşallah, dedi. “Bu saatte.”
Telefon bana yakındı. Yanlış numara olması olasılığına karşı
biraz bekledim, gene çaldı. Gene çaldı. Heyecanlandım ben de, içimden korktuğum başıma gelmesin diye dua ederek ahizeyi elime aldım, kulağıma götürerek :
—Alo, dedim.

13 Temmuz 2018 Cuma

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -1-
Karpuz sergisindeydim. Bir süre onu izledim. Karpuzlardan birini eline alıyor, eviriyor çeviriyor, tıklatıyor sonra yerine bırakıyordu. Belli ki damağında tat bırakacak bir karpuz arıyordu. İnsaniyet namına yardım etmek istedim. Yanına gittim:
— Selamünaleyküm Nusret Bey, dedim.
Elindeki karpuzu bırakmadan döndü, beni görünce gülümsedi.
— Aleykümselâm, dedi. “Hoş geldin”.
Laf olsun diye sorulan sorulardan birini sordum:
— Karpuz seçiyorsun herhalde.
— Eh işte.
—Ver bakayım şunu.
Elindeki karpuzu kastetmiştim. Uzattı. Attım tuttum Teşhisimi
de kemen koydum:
—Kabak bu, dedim.
Davranışım ve ses tonum, etkisini göstermişti.
— Anlar mısın?
—Adana ‘da karpuz tarlalarında büyüdük biz. Çocukluğum
oralarda geçti.
— Akşam misafirlerimiz var da dedi. “Seçsene bana bir tane.”
Karpuzun tam mevsimi. Yüz karpuzdan doksan dokuzu zaten iyi
çıkar. Ya bismillah deyip, havamı attım:
Hastasını muayene den bir doktor edasıyla, karpuzlardan birini
elime alıyor, kâh bir kaşımı havaya kaldırarak bebek okşar gibi elimde hoplatıyor, kâh karpuzun orasını burasını tıklatıyordum. Bazen de burnuma götürüp kokluyor bir süre bekleyerek de teşhisimden emin olamaya çalıştığım havasını vermek istiyordum. Kolay değil karpuz seçiyordum.
Her şeyi tadında bırakmak gerekir düşüncesi ile , gösteriyi fazla
uzatmadan önce elime aldığım son karpuzu Nusret Bey’in kucağına verdim:
—Tut bakayım şunu, dedim.
Sonra da az evvel ayağımın yanına koyduğum karpuzu elime aldım. Tekrar hoplattım zıplattım tıklattım. Amacım Nusret Bey’e ikisi arasında bir seçim yapma aşamasına geldiğim havasını vermekti.

Elimdeki karpuzu Nusret Bey’e verdim, ondaki karpuzu aldım, Kokladım. Mıncıklar gibi yaptım. Nusret Bey’e baktım. O da dikkatli dikkatli dikkatli bana bakıyordu benden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu. Birkaç saniye düşünür gibi yaptıktan sonra “ Yaratanın inayetine” sığınıp, kendimden emin:
— Elimdekini al, dedim.
Elimdeki karpuzu da arkadaşlarının yanına bıraktım.
Karpuz seçme uğraşımın onu etkilediği ve de memnun olduğu
aşikârdı. İyi bir karpuz seçici olduğuma inanmıştı.
—Tamam, dedi.
— Parasını öde de köşeye kadar yürüyelim, dedim. Çoktan beri
görüşemiyoruz azizim.
Bilmiyorum, belki başka şeylerde alacaktı ama yapmış olduğum bu iyilikten ötürü karpuzun parasını kasaya ödeyip yanıma geldi, neşeli bir sesle:
— Eee daha daha nasılsın Hüsnü Bey, dedi ve de ekledi: “
Demek çocukluğun Adana’da karpuz tarlaları arasında geçti ha.”
— On altı yaşına kadar oralardaydım. Hala da ayağımı eksik
etmem, ara sıra gider karpuzlarla sarmaş dolaş olup eski günleri yâd ederim.
Yan yana yürüyorduk. Durdu:
—Yaa, sen Sivaslı değil miydin, dedi.” Adana nerden çıktı?”
Demek ki bir aralık Sivaslı olduğumu söylemişim.
Övünmek gibi olmasın biraz pratik zekâya sahibim, toparladım:
—Berrin ablam Adanalı Karpuzcu Vehbi ile evli. Çok sık gider
gelirdik. Kalırdım orada. Oradan.
—Hala oradalar mı?
Malum, yalan yalanı getirir. Nusret Bey’de soru sorma gününde
belli. Bir an önce oradan uzaklaşmam gerekiyordu. Klasik kurtulma yollardan birini devreye soktum. Nusret Bey’e göstere göstere saatime baktıktan sonra,
— Ooooo! dedim. Saat de yediye geliyor. Ve gerisini getirdim:
“Size doyum olmaz ama bir arkadaşa uğrayacaktım geç kalırsam ayıp olur.”
Ve Nusret Bey’in sadece gülümsemesine ve karpuz için” sağ
ol” demesine müsaade ederek onun yanından ayrıldım.

Devamı Var

8 Temmuz 2018 Pazar

HOCA DEMİŞ

Ana baba gibi idi ortalık
Vur patlasın çal oynasın diyenler de vardı
Kimin elinin kimin cebinde olduğunu merak edenler de
Kurt puslu havaları sever diyerek harekete geçenler de olmadı değil.

Şimdi diyeceksiniz ki bütün bunlar malumun da,
Nasıl düştün bu hale?


Bize laf düşmez şimdi,
Hoca demiş zamanında diyeceğini
“Sen de haklısın!”

7 Temmuz 2018 Cumartesi



GÜZEL SÖZ :
EIbiseIeriniz eski de oIsa, kaIpIeriniz yeni ve temiz oIsun.
Hz. AIi