29 Ağustos 2020 Cumartesi

ZAFER BAYRAMI VE DENİZ

Deniz, hiçbir şey sormadan dedesini ve babaannesini izliyordu.
Babaannesi dedesinin de yardımıyla sandıktan bir bohça çıkardılar. Bohça tertemizdi, özenle hazırlanmıştı.
Deniz anımsıyordu, zaman zaman bu bohça sandıktan çıkartılır, içinden bayrağımız alınır, gururla balkona asılırdı. Deniz anladı ki bugün de anlamı olan özel bir gündü.
Bohça açıldı. İçinde Tür bayrağı vardı. Yıkanmış ütülenmiş oraya özenle yerleştirilmişti.
Babaanne bayrağı çıkardı, öptü. Dede de öptü. Deniz heyecanlandı,
— Ben de öpeceğim, dedi.
Babaanne de dede de izlendiklerini fark etmemişlerdi. Torunlarının isteği onları heyecanlandırdı. Dede, “ gel, gel!”
dedi. Deniz gitti, bayrağı öptü alnına koydu.
—Bugün bayram, balkona asacağız değil mi? “dedi Deniz.
Babaanne e, “ Şeker yavrum ” dedi. Torunun yanaklarından
öptü. “Bayram ya dedi. Zafer Bayramı”
—Zafer Bayramı ne babaanne?
Deniz, henüz beş yaşlarındaydı. Babaanne bir an düşündü, bunu
en basit şekilde ona nasıl anlatabileceğini düşündü. Dedesi araya girdi.
Davudi sesi ile:
—Bugün 30 Ağustos, dedi. “Bu tarih hiçbir zaman unutmamız
gereken tarihlerden biri. Bak, biz unutmadık, sen de unutma.”
— Niye?
— Bazı tarihleri unutmamız ve unutturmamamız gerekir. Bak
atalarımızın bizler için 26 Ağustos’ta düşmanlara karşı başlattıkları bir büyük mücadele 30 Ağustos’ta Türk askerlerinin zaferiyle bitiyor. Ve bu tarih bizim için çok önemli. Başkomutanlık Meydan Muharebesi ya da Dumlupınar Muharebesi adını verdiğimiz bu muharebe ile Atatürk Mehmetçikleri ile beraber düşmanlarımızı hezimete uğratarak ülkemizden kovuyor.
— Hezimet ne demek? Muharebe ne? Dumlupınar nerede?
Dede, öksürdü torununu sualini cevaplamak için hazırlanırken
babaanne Deniz’e seslendi:
— Gel benim yanıma. Şimdi deden bir anlatmaya başlarsa bir
saat bunları anlatır sana. Ben kısaca söyleyeyim.
Deniz, babaannesinin gözleri içine baktı.
“ Hezimet, ağır yenilgi demek. 30 Ağustos’ta
düşmanlarımızı beklediğimiz gibi çok ağır bir yenilgiye uğrattık. Çünkü biz haklıydık. Muharebe ise savaş demektir. Savaş istenilmez ama bazen de kaçınılmaz oluyor.
Babaanne bir an Dumlupınar’ın nerede olduğunu anımsayamadı. Kocasına döndü, sordu:
—Dumlupınar nereye bağlıydı?
— Nerede okuyor bizim büyük torun. Oradan hatırla. Kütahya
Dumlupınar Üniversitesinde okumuyor mu?
Deniz’in aklı başka yerdeydi. Biraz da karışıktı:
— Dede, dedi. Biz 3O Ağustos’ta düşmanları yendik mi?
Dede, kendine mukayyet olamadı, güldü
—Atatürk’ün önderliğinde yendik ki bugünü kutluyoruz
evladım, dedi. “Bu savaşla Yunanlıları ülkemizden kovduk gitti.”
Deniz, bir şeyler anımsadı. Daha iyi anımsayabilmek için
kaşlarını çattı, başını kaşıdı. Hatırladığının doğru olup olmadığından emin değildi. Bir kez daha dedesine döndü: Atatürk, bu savaştan sonra “ Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” diyerek son noktayı koymuş değil mi?
Babaannenin heyecanı arttı. “ Yaaa yavrum dedi. 26 Ağustos’ta başlayan ve 30 Ağustos ’ta biten bu savaşın sonrasında Atatürk “ ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir demiş ordularımız da İzmir’e doğru hareketlenerek 9 Eylül’ de düşmanı denize dökmüş.”
Babaannenin cümlesinde geçen deniz sözcüğü Deniz’i keyiflendirdi. Hareketlendi, bayrağı aldı, babaannesini ve dedesini de yanına alarak balkona çıktı, onlarında yardımı ile bayrağı balkona astı. Karşısına geçti, esas duruşa geçti. Asker selamı vererek İstiklal Marşı’nı okumaya başladı. Babaannesi ve dedesi de gözleri dolu dolu halde Deniz’e eşlik etti.

26 Ağustos 2020 Çarşamba

HER SABAH HER AKŞAM SORDUM SORUYU
BUGÜN NE YAPACAKSIN BUGÜN NE YAPTIN?

N.Aydoğan’ın didaktik şiirlerinden biri şöyle başlar:

Her sabah her akşam sordum soruyu
Bugün ne yapacaksın bugün ne yaptın?

Böyle bir soruya hiç muhatap kaldınız mı ya da kendi kendinize sordunuz mu bilmem ama kaldınızsa ya da kendi kendinize sordunuzsa verdiğiniz cevaplardan biri şu olabilir:
- Hiiiç!
- Bugün ne mi yapacağım? Bilmem bir planım yok. Bakacağız.
- Valla ne yapacağım cep telefonum ya da bilgisayarım yeter bana.
- Bizim eski komşu vardı, Sadık Bey. Hastanedeymiş. Onu ziyaret edeceğim.
- Haddizatında çoktandır yapmayı düşündüğüm bir şey var ama bir türlü başlayamıyorum. Bir başlasam gerisi gelecek amma velâkin
Şiirde yer alan soruya yüzlerce, binlerce cevap verilebilir.
Sahi siz bugün ne yapacaksınız?
Cevabınız yoksa ki -aynı zaman da var da oluyor- ( Bunun ne olduğunu anımsayamadıysanız bir anda aşağıdaki bir yerlerde bunun cevabı var) yoksa da olabilir geleceğe bir başka güzellikte bakmak için bu sualin üzerinde biraz düşünmekte fayda vardır.
Bu yazının anacı düşündürmektir, Cümlelerin bazılarının sade olmamasının nedeni de budur. Düşünen insan fikir üretir, güzel olumlu fikirler üretirse geleceği geçmişinden daha güzel olabilir.
“Hiiiç”sözcüğünü sözlükler şöyle açıklıyor:
1-Yargısı (yüklemi) olumsuz olan cümlelerde eylemim anlamını güçlendiren bir kelime
2-Bir soruya açık cevap verilmek istenmediği zaman kullanılan bir sözcük
3-Boş, değersiz (kişi)
4-Soru tümcelerinde belirsiz bir zamanı anlatan bir kelime

Bu mevzu hakkında binlerce sayfalık yazı yazılabileceği gibi saatlerce üzerinde konuşulabilir, tartışabilir, düşünülebilir, mütalaada bulunulabilir. Bunları yapmak kolaydır da çünkü konu müsaittir. . Zor olan ise bu konuda sayfa ya da zaman sınırlaması yaparak gayeye erişebilmektedir. . Çünkü böyle olunca (kısıtlama) ifade edeceklerinizin pek çok elemek zorundasınız, bizde burada bunu yapacağız Sizde yazılanlar hususunda kendinizce düşünmek zorunda kalacaksınız, düşüneceksiniz ya da çoğu zaman yaptığınız gibi düşünmemeyi düşünmeye yeğleyeceksiniz. ( Şu an yeğlemek de ne demekti diyorsanız anlamını ya cümleden çıkartmaya çalışınız ya da lügate başvurunuz.)
Sahi “ Bugün ne yapacaksın sorusuna bugün şunu/şunları şunları/şunları yapacağım diyebilen kaç kişi vardır dünyada?
Yaşı ve eğitim durumu ne olursa olsun “ yapacaklarım” var diyenler “ hiiiiç” diyenlere göre daha mı mutludur ya da mutsuzdur?
Soruya “ hiç” cevabı verenler bir daha böyle bir soruyla muhatap olurlarsa “ bugün….. …..şunu yapacağım. Bunları planladım” aşamasına az bir gayretle gelebilirler mi? Gelmeliler mi yoksa “ hiç” demeye devam mı etmeliler? Bu cümleyi bir yönlendirme sorusu olarak algılayanlar için “ planlarım var” diyenler “ hiiç” diyenler arasına mı katılmalıdır?

Nasihat vermeyi ya da akıl sevmeyi, istenmediği sürece” vermeyenlerin sayısı verenlerin sayısına göre önemsenemeyecek kadar azdır. Hocanın dediği gibi “ Hocanın dediğini yap yaptığını yapma”. Nasihat ve akıl vermek kolay ancak bunları yaşama geçirmek zordur. Düşünmeyi gerektirir, fikir üretmeyi gerektirir, istemeyi gerektir, kolları sıvayarak harekete geçmeyi gerektirir, ilk etapta başarısızlığa ulaşılamaması halinde küsmemeyi göze alabilmeyi gerektirir.

Her sabah her akşam sordum soruyu
Bugün ne yapacaksın bugün ne yaptın?

Yazıyı okuyan ve üzerinde düşünenlerden bazıları “yarın böyle bir soru ile karşılanırlarsam eğer “ hiç” yerine “ Bugün yapmayı planladıklarım var sözcükleri ile başlayan bir cümle kurma aşamasına geleceklerdir. Bunu derken dümyanın haline düşünerek şunu nasihat olarak algılanmaması temennisiyle hatırlatmakta var. Bu planlar başta kendirline olmak üzere yasalara aykırı ve topluma zararlı, başka insanların canını acıtacak planlar olmamalıdır.

27.8.2020
*****

KATKIDA BULUNARAK MÜSPET YA DA MENFİ GÖRÜŞLERİNİZİ, ÖNERİLERİNİZİ VEB ADRESİMİZDEN YAZABİLİRSİNİZDEN YAZABİLİRSİNİZ.

21 Ağustos 2020 Cuma


BABA, ANNEM KAFAMI KIRACAK

İşe dalmışım. Üst üste çalan telefonla kendime geldim. Arayan Şevval ’dı.
“ Efendim yavrum” diyecektim yumuşak bir ses tonu ile, olmadı. Ağlıyor. Hem de ne ağlama. Yüreğim ağzıma geldi. Telaşla sordum:
—Ne oldu kızım?
Daha çok ağlamaya başladı.
—Annene mi bir şey oldu, dedim.
—Yok, dedi.
—Yangın mı çıktı? dedim.
—Yok, dedi.
—Evi mi bastılar, dedim.
Kızarak:
—Yok yaaa, dedi.
— Öyleyse ne? diye bağırdım.
— Annem kafamı kıracak dedi. “Çabuk eve gel!”
Herhalde dedim canı sıkıldı benimle biraz eğlenmek istiyor, diye
düşündüm . Bizim kızın öyle rol yapma kabiliyeti de olmadığından:
— Saçmalama, kuzucuğum, dedim.” Ne demek annem kafam kıracak.”
— Evet baba, dedi burnuna çekerek.” Annem kafamı kıracak. Az evvel halama
gitti giderken de işaret parmağını adeta gözüme sokarak , “ Şimdi beş dakikalığını halana gidiyorum, halandan geleyim, senin kafanı kıracam.”dedi.
Gayri ihtiyari gülerek
—Annen şaka yapmış evladım, dedim. “Annen semin kafanı niye kırsın?”
Ağlamasına devam ederek, yorum da yaparak, kaygılı konuştu:
— Halama belki de keser almaya gitti. Gelince kafamı o keserle
Kıracak. Belki de halamı da alıp gelecek. Beraberce kafamı kıracaklar.
Ne desem yatıştıramadım kızı. Bağırıyor çağırıyor, çabuk gel diye yırtınıyor.
“Annem gelmeden gelmezsen evden gidecem. Kafamın kırılmasını istemiyom ben diyor.”
Son bir ümit:
—Şevvalim dedim. “Annen şaka yapmış sana. Anneler çocuklarının kafalarını
kırmaz.”
—Annem yalan mı söylüyor? diye sordu.
—Yalan değil de dedim. Şaka yapmış . Belli ki bir şeye kızmış Bunda bir şey
yok. Öylesine çıkıvermiş böyle bir söz ağzından.
—Ama anneler yalan söylemez. Öğretmenimiz öyle söyledi. Anneler
çocuklarına hiçbir zaman yalan söylemez çocuklar, dedi. “Anneler bir şey söylerse o şeyi yapar.”dedi.
“ Hay senin öğretmeninin de senin de ” diyecektim vazgeçtim.
Neyse efendim uzatmayayım. “ Ne olur ne olmaz diyerekten “ Ben izin alıp geleyim kızım .” dedim. “ Bir delilik yapma, evden ayrılma!” diye de ekledim.
Erkan Bey’in odasına gittim hemen. Kapıyı çalıp içeriye girdim.
— Efemdim, dedim. “Benim acele eve gitmem gerekiyor. Müsaade
ederseniz iki saatliğine izin isteyecektim.”
Erkan Bey, kibar adam. Kaygılandı:
— Hayırdır Durmuş Bey, dedi. “ Bir şey mi oldu?”
— Efendim, dedim. “Halasıyla annesi bizim kızım kafasını kıracakmışlar da
biraz sonra keserle. Onun için şey yaptım.”
Adam kulaklarına inanamadı. Sanırım kendisiyle dalga geçtiğini sandı. Yüzü
kıpkırmızı oldu sinirden. Ayağa fırladı, elini masaya vurarak kükredi:
—Sen benimle kafa mı buluyorsun be adam? Çık dışarı!”
Ne yapacağımı şaşırdım. Erkan Bey’i hiç böyle görmemiştim. Açıklamaya
çalıştım, dinlemedi. Kolumdan tuttu. “ Kovdum seni” diyerek beni kapının önüne fırlattı. Sinir insanı ne hale getiriyor. Ben en az yüz doksan kiloyum. Erkan Bey elli kilo ya var ya yok. Ben otuz yaşındayım onun yaşı yetmiş beşin üzerinde. Az evvel de başka şekilde ifade ettiğim gibi öyle bir adam böyle bir adamı kolundan tuttuğu gibi fırlattı dışarı. Normal zamanda olsa üflesem uçar.
Ben, kapının önünde şaşkın ördek gibi şaşkın şaşkın biçare bir vaziyette
sağa sola bakınırken Vaziyet Hanım adeta yanımda bitti. Bir şey gelince üst üste gelir söylemini kanıtlamak istercesine bana önce bir omuz attı ( belki de bana öyle geldi) Sanırım yine sinirimi bozacak o cümleyi söyleyecekti ama iç acıtıcı halimi görüp acıdığından sordu:
— Durmuş Bey, bir şey mi oldu?
İnsan bazen paylaşmak istiyor sıkıntısını. Hızlı hızlı özetleyerek anlattım.
Kadın, birden gülmeye başladı. Ama ne gülüş. Kahkahalar atıyor, ellerini
dizlerini vuruyor Odadakiler odalarından çıktılar. Etrafımızı sardılar. Olup biteni anlamaya çalışıyorlardı.
Vaziyet Hanım, toplananlara beni göstere göstere niçin gülme krizine
girdiğini izah eti:
“Karısı kızının kafasını keserle kıracakmış, Hem de halasıyla bir olup. Bu akıllı da dedi Erkan Bey’i bunadı sanarak kızının oyununa gelmiş, izin istemiş.”
Erkan Bey de bunu kapının önüne koyuvermiş.”
Toplananlara öykü ilginç belki de komik geldi. Onlarda “ yok ya!” “ Cidden mi?” gibi sözler söyleyerek gülmeye, eğlenmeye, dalga geçmeye başladılar.
Ömer Bey’i elimden gelse bir kaşık suda boğarım.Amladınız.Sevmem. O da beni sevmez. Kendine has bir ses tonu da vardır, onun sesini duyan bir daha unutmaz. O da oradaymış. Birden onun sesini duydum.
—Yeter ya, bu ne!
İlginçtir, herkes sustu, o konuştu.
—Ne var bunda ya. Niye gülerek abuk sabuk konuşuyor yorumlar
yapıyorsunuz. Annesi kızına “ kafanı kıracağım” demiş çocuk da bir şekilde korkmuş. Kız da babasını aramış. Bunun komiklik neresinde? Durmuş Bey de doğal olarak kızını sakinleştirmek için eve gitmek istemiş Erkan Bey’den doğruyu söyleyerek izin istemiş. Erkan Bey de inanmamış amacını aşan bir tepki vermiş. Siz olanız böyle bir durumda be yaparsınız ki? Ha ha, hı hı yapıp duruyorsunuz.
Söyledikleri etkisini gösterdi. Oradakilerden bazıları yanıma yaklaştı. Özür
diledi. Bazıları odasına çekildi. Bazıları,
-Yaa sana değil biz Vaziyet Hanım’a güldük dediler.
Bu esnada Utku Bey, kulağıma eğildi.
—Erkan Bey’le konuştum dedi. Akşama kadar izinlisin.
Ne zaman Erkan Bey’e gitti ne zaman durumu izah edip izin aldı ama bu izin bana iyi geldi.
Ural Bey’e Belli belirsiz Sağ ol dedikten sonra odamdaki ceketi bile almadan
dışarıya fırladım. Şans bu sefer yanımdaydı. Bir taksi göründü köşede. İşaret yaptım durdu. Tam taksinin kapısını açıyordum ki bir ses duydum. Bu Şevval’lin sesi idi. Bana sesleniyordu. Belediye otobüsünden iniyordu.
Bakkala giderken bile ne olur olmaz diye elinden tuttuğum, elinden tutarak
okula götürüp götürdüğüm kızım büyümüş de iki otobüs değiştirerek buraya gelmişti.
İnsanoğlu garip bir varlık. Bir anda çok çok büyümüş gibi geldi bana,
İçimden ağlamak geldi. Ben de öyle yaptım. Teselli etmek de kızıma kaldı.

18 Ağustos 2020 Salı

GOOD BYE

Sadece bizde var sanırdı
Gördü ki insan insanmış
Her yerde varmış
Muhatap kaldı soruya hemen
Dedi karşısındaki
What are you from?

Haz etmezdi böyle sorulardan
Goof bye, dedi çekti gitti.

****

BUNU BİLSEK NE OLUR BİLMESEK NE OLUR DEMEYİN:

NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜNÜ KAZANANLAR ARASINDA BİRİ DAHA VARDIR Kİ O DA BİR TÜRK’TÜR: ORHAN PAMUK

17 Ağustos 2020 Pazartesi

HERKESİ SUSTURAN ÇOCUK

Laf lafı açtı, Semiha Hadımların evindeki sohbetin mevzu şiddet artan şiddet olaylarına geldi. Televizyonda da aynı konu tartışılıyordu. Herkes artan şiddet olaylarının nedeni konusunda fikir beyan ediyor herkes “ buna kim ur diyecek” sorusuna yanıt bulmaya çalışıyordu.
Merve görünürde sohbetin dışındaydı. Minderin üzerinde bir taraftan kitap okuyor, bir taftan ikram edilenleri yiyor, içiyordu. Birden
—Bu şiddet bitmez, dedi.
Altı yaşlarındaki bir çocuğun bu saptaması herkese iyi geldi. Onun bu
savını destekleyen sözler arda ardına sıralandı.
Bu durum kendisine destek verem kendisine onaylan sözler Merve’nin
hoşuna gitmedi. Sesini yükselterek:
—Neden diye sorun, dedi.
Üniversite hocası Sami Bey’in hoşuna gitti bu çıkış. Kara kaşlarını çatarak
kaytan bıyıklarını sıvayarak sordu:
—Neden?
Merve görmüş geçirmiş gibi konuştu:
—Dizilerin başından ayrılmayan sizlere soruyorum şimdi iki kişi ya da iki
iki grup ya da toplum aralarında bir sorun çıktığı zaman yapmaları gereken neyi yapmıyorlar?
Ev sahiplerden de misafirlerden de anında cevap gelmedi. Sorunun
yüklemi olumsuz olduğundan onlara biraz karışık geldi, Ekiz soruya soru ile karşılık verdi genelde yaptığı gibi:
—Ne?
Merve ayağa kalktı. Miting meydanına çıkmış bir hatip gibi sorusuna
yanıt verdi,
—Oturalım sorunumuzu ortaya koyalım aklımıza gelen değişik
alternatifler, önerileri ya da çekinceleri konuşalım sonra da bu meseleyi çözelim demiyorlar.
Merve’nin babası kızının söylediklerinden pek bir şey anlamadı, karısına
döndü yavaşça
—Bak bu kız avukat olacak dedi. Ne konuştu ama. Ben bile kuramam
böyle cümleleri .
Annesi başını sallayarak “ İnşallah! “ dedi.
Selma Hanım, emekli öğretmendi. Kendini bir ana televizyondaki bir açık
oturuma katılan bir konuşmacı gibi farz etti: Merve’ye hitaben:
—Yani, dedi.
—Bakın dedi Merve, “Ben akıllı bir kız olduğum için verilen mesajlara
sadece sinirleniyorum.
Merve bir an sustu.
— Mesaj kelimesini sanıyorum yanlış kullandım ama neyse dedi.
Büyüklerin hatalarının yanında benimkisi bir hiç.
Merve, elini arkada bağladı. Salonun içerinde dolaşarak sözlerini tane tane konuşarak sürdürdü:

—Şimdi hepiniz her gün defalarca televizyonlarda, filmlerde
görüyorsunuz.İki kişi arasında bir sorun çıkınca taraflardan kuvveti olan ya da kendisini öyle sanan sorunu halletmek için hemen şiddete başvuruyor. Karşısında kim varsa ya tokatlıyor ya yumrukluyor ya eline silah alıyor. Ve de çoğu kez de amacına da erişiyor, istediği neticeye erişiyor.
Merve sustu. Orada bulunan herkes “anladık” der gibi başını sallıyordu. Merve babasına döndü, onu bir şekilde onurlandırmak için “ Babam hep der ki dedi” birine kırk gün delisin dense o kişi deli olur.” dedi.
Merve” nin konuşmasına” yani” diyerek vesile öğretmen aynı sözcüğü yineledi:
— Yani
Yanisi şu dedi Merve. “Sorun yaşayan insanlar oturarak konuşarak sorunu halledeceklerine seyirciye bu mesaj verileceğine şu mesaj veriliyor. Kuvvetliysen yumrukla, rüşvetle, tehditle karşındakine istediğini yaptırırsın, sorununu istediğin gibi halledersin.”
Musa öğrenciydi. İşaret parmağı ile Merve’yi işaret ederek
— Kız doğru söylüyor dedi. “pek çok insan maalesef sorununu böyle çözüyor. Okulda her gün neler neler görüyoruz biz.”
Birden bir sessizlik oldu. herkesin çok sevdiği ….. dizisi başladı. Herkes pürdikkat kesildi.
Merve kanıtlarla konuşmayı severdi. İleride kullanmak üzere hemen notlar aldı. Dizin ilk yarım saatinde dört tehdit vardı, yedi kere yumruklaşma oldu, Bir kere cezaevinden çıkan bir kişi Nobel Edebiyat Ödülünü” almış gibi alkışlarla omuzlara alındı. Üç kere genç bir adam “ seni seviyorum ulan var mı ötesi” diyerek kız arkadaşını tokatladı. Kız da “ Ben de seni seviyorum” diyerek ona karşılık verdi.

15 Ağustos 2020 Cumartesi


YUMUŞAK

Oğuz Bey, Ayağa kalktı Şaziye hanım’ın yanına gitti. Elinden
tuttu. Koltuklardan birine oturttu:
-Çıkart şu baklayı ağzından Şasiye Teyze, dedi.” gündür bir
şeyler söylemek istiyorsun sonra yutkunuyorsun.”
Oğuz Bey, koltuğuna oturmadı. Sandalyelerden birini Şaziye Hanım’ın yanına çekti. Dostça sevgiyle elinden tuttu:

—Söyle bakalım sıkıntın nedir? dedi.
Şaziye Hanım kendini bileli burada çalışıyor, temizlik işlerine
bakıyor, gerektiğinde getir götür işleri yapıyor, gerektiğinde çay yapıyordu.
Şaziye Hanım zor da olsa cesaretini topladı, söyleyeceğini
söyledi:
—Sen buraya müdür olduktan sonra işler pekiyi gitmiyor
diyecektim. Ben birkaç gün sonra seni işten kovarlar diye korkuyorum .
Oğuz Bey böyle bir şey beklemiyordu. Şaşırdı. Şaziye Hanım’ın ellerini bıraktı:
— İşler iyi gitmiyor, derken dedi. Yutkundu, ekledi:”Biraz açsan.”
Şaziye Hanım,
-Sen çok iyisin. Okumuşsun böyük adam olmuşsun bak Bura
nüdür olmuşsun amma, dedi, sustu. Bir kelime söyleyecekti ama söyleyemedi.
— Eeee, dedi Oğuz Bey.
— Çok yumuşaksın
— Çok mu yumuşağım? Ne demek o?
— Senden önce Enver Bey vardı burada. Bir kükreri hepimiz
yerimizden ayağa fırlardık. Sen de kükre biraz. Sen yenisin bilmiyorsun ama ben gidişi hiç iyi görmüyorum. Bana govucu movucu deme ama ben seni kendi oğlum gibi seviyom onun için bunları diyom. Enver Bey gibi ol. Yoksa benden söylemesi birkaç gün sonra seni büyük patronlar ya kovar ya da kulağını çeker.
Oğuz Bey, makam odası içerinde birkaç kez gezindi. Şasiye
Hanım gitmek için hareketlendi ama Oğuz Bey buna müsaade etmedi. Bir süre sonra makam koltuğuna oturdu: Şaziye Hamım’a sordu:
- Enver Bet, ne yapardı?
Soru Şaziye hanım’ı heyecanlandırdı. Heyecanı sesine de
yansıdı.
—Saat dokuza çeyrek kala dış kapının önüne gelir, ellerini
beline dayar, suratını asar elemanları teftiş ederdi Sonra, öğleye kadar çay kahve içilmesine tost yenilmesine izin vermezdi. Yine mesela siz izin isteyen herkese soru bile sormadan izin veriyorsunuz. Enver Bey de izin verirdi ama izin isteyen izni isteyip istemediğine bin pişman olurdu. Birde mesela burası günde en az dört kez paspas yapılırdı şimdi ise bir kez ya süpürüyor ya süpürülmüyor. Müşterilerin şikayetleri de arttı. Bana yakınıyorlar, oradan biliyom.

Oğuz Bey çay bardağına kalan son yudum çayı da aldı ağzına. Ağzının içerisinde biraz dolaştırdı. Sonra yuttu. Sonra da Şaziye Hanım “ Bana Mualla Hanım”ı gönder dedi.
Şaziye Hanım Oğuz Bey’in dileğini emir kipi ile vermesinden rahatsız oldu. üstelik yüz ifadesi de hiç görmediği kadar setti. Şaziye Hanım “ Çizmeyi aştık galiba” diye içinden geçirdi ve odadan ayrıldı.

Mualla Hanım geldiğinde Oğuz Bodasından çıkmak üzereydi. Mualla Hanım,
-Beni emretmişsiniz efendim, dedi.
Oğuz Bey
— Evet, dedi ve emrini verdi. “ Şaziye Hanım’ın iş yeri ile
ilişiğini bu akşamdan geçerli olmak üzere kesin. Tazminat falan filan da düşünmeyin.”


3 Ağustos 2020 Pazartesi

1.HAFTA ÖDÜLLÜ SORUMUZUN CEVAP ANAHTARI:
1-5-6 8-11
ŞANSLI TAKİPÇİMİZ F.AYAZ GÜVEÇ
Not : 5.Sınıf Türkçe test kitabı adresine gönderilecektir.
******************************
2.HAFTANIN ÖDÜLLÜ SORUSU
Aşağıdaki hikayeyi okuduktan sonra size yöneltilecek soruyu cevaplayarak iletişim adresimizden bize gönderirseniz aşağıdaki kitaplardan birini ödül olarak kazanabilirsiniz.
Kitaplarımız
1- KÜÇÜK KADINLAR
2- KİM TAKAR SALATALIK KRAL!I
3- AFERİNLİ ŞİİRLER –NACİ AYDOĞAN-
4- KELOĞLAN MASALLARI
SORUMUZ ( CEVABINIZI 7 AĞUSTOS AKŞAMINA KADAR GÖNDEREBİLİRSİNİZ. LÜTFEN TERCİH ETTİĞİNİZ KİTAP VARSA BELİRTİNİZ.)
SORUMUZ: Sayın Bey, karısının aksine içmimarın suçlanamayacağını düşünmektedir. Sizce bunun nedeni nedir?
HİKAYEMİZ
ANAHTAR PASPASIN ALTINDA
Şimdiye dek hiç kimse Suat Hanım’ ı böyle görmedi, bundan sonra görmesi de mümkün değil. Suat Hanım, evin içini görünce çıldırdı. Kendini kaybetti. Avazı çıktığı kadar bağırdı:
-Aman Allah’ım bu ne?
Sayın Bey’de en az karısı kadar şaşkındı. O da bir eşek yükü para
harcayarak yaptırdığı evde gördüklerine inanamıyordu.
Suat Hanım, gözüne kestirdiklerini tutuyor sağa sola atıyor, eşyalardan bazılarını tekmeliyor, bazılarını deviriyordu. Suat
Hanım sanki çıldırmıştı.
Sayın Bey, karısının kollarından tutup eşyalara daha fazla zarar vermesine mani oldu. “ Lütfen, lütfen Suat, sakin sakin…” diyerek karısını biraz olsun yatıştırdı. Devrilen eşyaları düzeltti. Kırılan birkaç parçayı çarçabuk temizledi, gözden yok etti.
Suat Hanım, cep telefonunu çıkarttı, kocasına uzatarak:
-Çabuk o herife telefon et, gelsin şu zımbırtıları toplayıp
götürsün aldığı gibi benim evi bana çıplak teslim etsin, paramızı da versin, aksi takdirde elimden bir kaza çıkacak, dedi.” Vallahi de çıkacak billahi de çıkacak.” diye de ekledi.
Sayın Bey
-Hayatım dedi, ilk tepkiler bazen isabetli olmayabiliyor. Anımsasana dişlerini ilk gördüğünde de diş hekimine çabuk bu dişleri sök diye çıkışmıştın. Oysa sonra ne kadar çok sevdin.
Suat Hanım, suratını ekşitti.
-Ne alaka şimdi bu, dedi.
-Ne bileyim birden aklıma geldi işte.
-Hadi Sayın hemen telefon et şu herife çağır ve de şu abuk sabuk, saçma sapan şeylerini kimse görmeden alıp gitsin. Bizim paramı da iade etsin. Ben böyle ev de istemem köy de istemem.
Karsının aksine Sayın Bey, gayet sakindi. Sakin de konuşuyordu:
- Tamam da hayatım “niye? “diye sorarsa ne diyeceğiz?
Suat Hanım alaylı güldü.
-Ne mi diyeceğiz, dedi. Sence diyeceğiz. Sence niye acaba
diyeceğiz. Becerebilirse mantıklı bir açıklama bekleyeceğiz. Bu kadar zevk yoksunu olmaya becerebilmeni neye borçlusun diyeceğiz. Anladı sen.
Sayın Bey, karısını koltuğa da sandalyeye de pufa da benzemeyen ancak oturmaya yarayan gereçlerden biri diye düşünülebilecek bir nesneye oturttu.
-Hayatım, dedi. “Bir sakin ol. Sen kültürlü, mantıklı düşünebilen öfke ile kalkıp zararla oturmayacak kadar akıllı bir kadınsın. Bu adama bu söylediklerini ve de aklından geçirdiklerinin söylemek bize yakışmaz.
- Niye yakışmaz Sayın Bey? Deli saçması, belki de çöpten
topladığı bir sürü şeyi güzelim evimize yerleştirmek ona yakışıyor da bunun hesabını sormak bize niçin yakışmıyor?
-Suat Hanım kocasına burun buruna gelecek şekilde yaklaştı. Ellerini beline dayadı
-Yaaa sayın biz bu adama dünya kadar para vermedik mi?
Sayın Bey soruya cevap vermedi.
Suat Hanım devam etti:
-Şuradan geçen bir hurdacıya “şunları al” desek yeminle şu
evdeki tüm eşyaya on tane mandal vermez.
Sayın Bey, gayri ihtiyarı karısının son cümlesine güldü. Karısı
da kendisine hakim olamadı o da güldü. Sonra da ekledi “ Yalan mı?”
Sayın Bey, görüşünün nedenlerinin gümbürtüye gitmemesi avaş yavaş konuşarak izah etti
İçin “Hayatım bu adamla en az beş kere beraber görüştük. Adam her defasında bize sormadı mı, demedi mi, “ Sayın Bey, Suat Hanım” sizin aklınızdan geçen bir tasarım ne bileyim bir düzen bir model var mı? diye.
- Demeyecek miydi? Sormayacak mıydı? Ev bizim ev değil mi?
Ya şimdi beni yine kızdıracaksın, şu adama şu evi dayayıp döşemesi için yazlık alabilecek kadar para verdik. Hem de pazarlık etmeden hem de peşin peşin verdik. Beynin mi durdu?
- Tamam da kaymağım pazarlık etmemiz onun suçu mu?
Harcamaları ve emeği için O bir fiyat verdi biz de kabul ettik.
- İyi halt ettik. Evi gönlüne göre daya döşe demekle iyi halt
ettik.Dedik de böyle mi yap dedik? Onun zevkine, bilgisine güvendik. O ne yaptı, resmen bizimle dalga geçti, yolunacak tavuk gibi gördü, bizi estetik zevkten yoksun aptallar olarak değerlendirdi.
Sayın Bey, karısına karşılık vermedi.
-Yalan mı? Biz sade bir ev istedik o abuk sabuk heykellerle,
aklı sıra yeni moda kanepelerle, nereden bulduğu belli olmayan eski püskü
Sayın Bey, karısının sözünü kesti, onun kurduğu cümleciklerin birini
onun gözleri içine bakarak tane tane yineledi “ Biz sade bir ev istedik.”
-
-Evet hayatım, ben de sen de böyle bir şey istedik ama sadece istedik.
Ona ,bu isteğimizi söylemedik. Onun da bizim gibi düşündüğünü sandık, onun
aklından geçenlerin çılgınca ve ilginç olabileceğini düşünmedik. Böyle olunca da
o tasarladıklarının en iyisini yaptı. Simdi onu suçluyoruz. Suçlu olan o mu biz mi?


Suat Hanım, adeta acıyarak kocasına baktı.
- Sen her şeye müstahaksın, dedi. “Adam bizi resmen yoldu, bizimle
dalga geçti, sen ise laf salatası yapıyorsun Yok neymiş efendim, aklınızdan geçen nedir diye sormuş da biz size bırakıyoruz, size güveniyoruz bize hiç sorma demişiz. Laf olsun beri gelsin.
Suat Hanım birkaç şey daha söyleyecekti çalan kapı buna mani oldu.
Sayın Bey karısına bakarak sordu:
- Birini mi bekliyorduk?. Evi görmeleri için arkadaşlarına falan mı haber verdin?
Suat Hanım, dalga geçerek, kinayeli ” evet” dedi. Noteri çağırdım. Nasıl kazıklandığımızı ve kocam sayesinde bunu nasıl sineye çekmek üzere olduğumuzu onaylatmak için. Anlayabildin sen?”
Sayın Bey, derin bir iç geçirerek kapıya yöneldi. Kapıyı açtı. Gelen evin dizaynını yapan İç mimar Paşa Bey’di. Eserinden emin Sayın Bey’in elini sıktı, içeriye girdi Suat Hanım’a yaklaştı gülümsersek elini öptü ve sordu:
-Nasıl buldunuz efendim evi? Umarım hoşnut kaldınız?
Bir kez daha Suat Hanım’ın her yerinden soğuk terler boşandı. Karısının aklıselim düşünerek kendine söylediklerini içmimara söylemeyeceğini bilmesine rağmen karısına sözleri ile ihtarda bulundu:
Paşa Bey’in elini sıkıca tutarak:
-Her şeyi en ince ayrıntısına kadar size bırakmakla ne kadar isabetli bir karar verdiğimizi karım da ben de anladık. Emeklerinize sağlık Paşa Bey, dedi.
Suat Hanım, kocasının mesajını aldı. Sustu. Kocasının fikrine sözde katıldığını göstermek için yalandan gülümsedi. Paşa Bey, evden ayrılınca da küçük kardeşi Akar’a telefon etti, kocasının gözleri içine bakarak, Paşa Bey’i özellikle istediğini unuturak-
--Yanına iki taşıyıcı al bizim yeni eve gel ve de evde ne var ne yok al götür, ister çöpe at ister sat ne yaparsan yap anahtar girişteki pas pasın altında dedi ve hiçbir soruya muhatap kalmamak için telefonu kapattı.
///////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////

ANIMSATMA : SORUMUZA CEVAP VERMEK İSTEYENLER CEVAPLARINI "naciaydogan.com) sitemizin iletişim adresinden gönderebilirler.

2 Ağustos 2020 Pazar


ANAHTAR PASPASIN ALTINDA
Şimdiye dek hiç kimse Suat Hanım’ ı böyle görmedi, bundan sonra görmesi de mümkün değil. Suat Hanım, evin içini görünce çıldırdı. Kendini kaybetti. Avazı çıktığı kadar bağırdı:
-Aman Allah’ım bu ne?
Sayın Bey’de en az karısı kadar şaşkındı. O da bir eşek yükü para
harcayarak yaptırdığı evde gördüklerine inanamıyordu.
Suat Hanım, gözüne kestirdiklerini tutuyor sağa sola atıyor, eşyalardan bazılarını tekmeliyor, bazılarını deviriyordu. Suat
Hanım sanki çıldırmıştı.
Sayın Bey, karısının kollarından tutup eşyalara daha fazla zarar vermesine mani oldu. “ Lütfen, lütfen Suat, sakin sakin…” diyerek karısını biraz olsun yatıştırdı. Devrilen eşyaları düzeltti. Kırılan birkaç parçayı çarçabuk temizledi, gözden yok etti.
Suat Hanım, cep telefonunu çıkarttı, kocasına uzatarak:
-Çabuk o herife telefon et, gelsin şu zımbırtıları toplayıp
götürsün aldığı gibi benim evi bana çıplak teslim etsin, paramızı da versin, aksi takdirde elimden bir kaza çıkacak, dedi.” Vallahi de çıkacak billahi de çıkacak.” diye de ekledi.
Sayın Bey
-Hayatım dedi, ilk tepkiler bazen isabetli olmayabiliyor. Anımsasana dişlerini ilk gördüğünde de diş hekimine çabuk bu dişleri sök diye çıkışmıştın. Oysa sonra ne kadar çok sevdin.
Suat Hanım, suratını ekşitti.
-Ne alaka şimdi bu, dedi.
-Ne bileyim birden aklıma geldi işte.
-Hadi Sayın hemen telefon et şu herife çağır ve de şu abuk sabuk, saçma sapan şeylerini kimse görmeden alıp gitsin. Bizim paramı da iade etsin. Ben böyle ev de istemem köy de istemem.
Karsının aksine Sayın Bey, gayet sakindi. Sakin de konuşuyordu:
- Tamam da hayatım “niye? “diye sorarsa ne diyeceğiz?
Suat Hanım alaylı güldü.
-Ne mi diyeceğiz, dedi. Sence diyeceğiz. Sence niye acaba
diyeceğiz. Becerebilirse mantıklı bir açıklama bekleyeceğiz. Bu kadar zevk yoksunu olmaya becerebilmeni neye borçlusun diyeceğiz. Anladı sen.
Sayın Bey, karısını koltuğa da sandalyeye de pufa da benzemeyen ancak oturmaya yarayan gereçlerden biri diye düşünülebilecek bir nesneye oturttu.
-Hayatım, dedi. “Bir sakin ol. Sen kültürlü, mantıklı düşünebilen öfke ile kalkıp zararla oturmayacak kadar akıllı bir kadınsın. Bu adama bu söylediklerini ve de aklından geçirdiklerinin söylemek bize yakışmaz.
- Niye yakışmaz Sayın Bey? Deli saçması, belki de çöpten
topladığı bir sürü şeyi güzelim evimize yerleştirmek ona yakışıyor da bunun hesabını sormak bize niçin yakışmıyor?
-Suat Hanım kocasına burun buruna gelecek şekilde yaklaştı. Ellerini beline dayadı
-Yaaa sayın biz bu adama dünya kadar para vermedik mi?
Sayın Bey soruya cevap vermedi.
Suat Hanım devam etti:
-Şuradan geçen bir hurdacıya “şunları al” desek yeminle şu
evdeki tüm eşyaya on tane mandal vermez.
Sayın Bey, gayri ihtiyarı karısının son cümlesine güldü. Karısı
da kendisine hakim olamadı o da güldü. Sonra da ekledi “ Yalan mı?”
Sayın Bey, görüşünün nedenlerinin gümbürtüye gitmemesi avaş yavaş konuşarak izah etti
İçin “Hayatım bu adamla en az beş kere beraber görüştük. Adam her defasında bize sormadı mı, demedi mi, “ Sayın Bey, Suat Hanım” sizin aklınızdan geçen bir tasarım ne bileyim bir düzen bir model var mı? diye.
- Demeyecek miydi? Sormayacak mıydı? Ev bizim ev değil mi?
Ya şimdi beni yine kızdıracaksın, şu adama şu evi dayayıp döşemesi için yazlık alabilecek kadar para verdik. Hem de pazarlık etmeden hem de peşin peşin verdik. Beynin mi durdu?
- Tamam da kaymağım pazarlık etmemiz onun suçu mu?
Harcamaları ve emeği için O bir fiyat verdi biz de kabul ettik.
- İyi halt ettik. Evi gönlüne göre daya döşe demekle iyi halt
ettik.Dedik de böyle mi yap dedik? Onun zevkine, bilgisine güvendik. O ne yaptı, resmen bizimle dalga geçti, yolunacak tavuk gibi gördü, bizi estetik zevkten yoksun aptallar olarak değerlendirdi.
Sayın Bey, karısına karşılık vermedi.
-Yalan mı? Biz sade bir ev istedik o abuk sabuk heykellerle,
aklı sıra yeni moda kanepelerle, nereden bulduğu belli olmayan eski püskü
Sayın Bey, karısının sözünü kesti, onun kurduğu cümleciklerin birini
onun gözleri içine bakarak tane tane yineledi “ Biz sade bir ev istedik.”
-
-Evet hayatım, ben de sen de böyle bir şey istedik ama sadece istedik.
Ona ,bu isteğimizi söylemedik. Onun da bizim gibi düşündüğünü sandık, onun
aklından geçenlerin çılgınca ve ilginç olabileceğini düşünmedik. Böyle olunca da
o tasarladıklarının en iyisini yaptı. Simdi onu suçluyoruz. Suçlu olan o mu biz mi?


Suat Hanım, adeta acıyarak kocasına baktı.
- Sen her şeye müstahaksın, dedi. “Adam bizi resmen yoldu, bizimle
dalga geçti, sen ise laf salatası yapıyorsun Yok neymiş efendim, aklınızdan geçen nedir diye sormuş da biz size bırakıyoruz, size güveniyoruz bize hiç sorma demişiz. Laf olsun beri gelsin.
Suat Hanım birkaç şey daha söyleyecekti çalan kapı buna mani oldu.
Sayın Bey karısına bakarak sordu:
- Birini mi bekliyorduk?. Evi görmeleri için arkadaşlarına falan mı haber verdin?
Suat