23 Şubat 2013 Cumartesi

YANİ!


Hani tencere yuvarlanır kapağını bulurdu?

Tencere yuvarlandı

İçindekiler döküldü

Tencerenin sahibi aç kaldı.

***

GÜZEL SÖZ :

Dostunun kusurlarını ona yalnızken söyle, başkalarının yanında ise onu öv. ( Aristo)





16 Şubat 2013 Cumartesi


GAZA GELEN ADAM


Pırıl pırıl gördü

Gaza da geldi

Atladı aldı gözü kapalı

Halıyı toplayınca birde ne görsün

Altı pislikle dolu…

11 Şubat 2013 Pazartesi

BİR MASAL BÖYLE BİTTİ


Sihir oluştu

Tenzih edilenin siniri yatıştı

Sehven de olsa güldü bazıları

Masal dünyasının ışıkları yandı,

Görülmesi gerekenler değil görülmek istenenler görüldü

Ali de Veli de Fatma da Ayşe de işitmek istediklerini işitti

Ortalık yumuşadı, asılan suratlarda gülücükler oluştu

Şans oyunlarında paralar birikti, hayaller kuruldu

Bir rüya başladı bir masalla

Hülya rüyaya eşlik etti

Soğukkanlı insanlar sıcakkanlı insanlarla ortaklık kurdu

Sarı Çizmeli Mehmet Ağanın kime yazdığını bilmediği mektup

Çalar saatinin “ kalk artık” uyarısı ile nihayete erdi.



9 Şubat 2013 Cumartesi

PROZODİ BOZUK



Ne zaman huzuruna çıksam da

Önerimi sunsam Türkçe kelimelerle

Hep aynı şey der:

“Proje iyi de

Prozodi bozuk.”


Başımı sallarım

Ne demek istersin diye

Anlar, anlatmaya başlar

Bir saate yakın sürer sunumu

Tüylerim diken diken olur

Hayran kalırım bilgisine de

Anladığım kelime sayısı

Belki üç belki beş…


Korkum bir gün patlamasından

Anlatamadığından.



8 Şubat 2013 Cuma

EVLADA SUAL



Teğet geçtik bayağılığı

Banallığa uğramadık

Boş veri sevseydik

Üç beş dostumuz, kafa dengimiz olurdu belki ama evladım

Göçünce bu dünyadan ben

Sevmeyenler bile

Adam gibi adamdı diyecekler. Bilmem yeter mi sana?


***

Güzel Söz:

Unutma, her şeyi kaybettiğin anda dahi en azından elinde gelecek vardır.( Bob Goddard)

6 Şubat 2013 Çarşamba


İDDİA

Oluyor bazen işte. Rakıp ile iddiaya girdik: Kaliteli takım elbisesine.

Laf lafı açtı, mevzu Feyyaz Bey’e gelip dayandı.

- Yürütemez, dedim ben.

- Nasıl yürütemez, dedi kendinden emin.

Düzelttim:

- Yani yürütür de sağlığından olur. Bu yaştan sonra değmezdi bence.

Onun için, yıllardır bugün için yaşadığını söyledi Rakıp. İtiraz etmedim sözüne. Pek çok insanın amiyane bir söylemle balıklama üzerine atlayacağı bir görevdi üstlendiği görev ama herkes de her işi sağlıklı yapamaz ki.

Emekli adamız. Vakti nasıl öldüreceğiz.

Tutturduk meselenin ucundan: yapardı yapamazdı, yapardı yapamazdı derken kahvehanedeki birkaç kişi de katıldı aramıza, konuyu öğrendiler gaz verdiler.

İddiaya tutuştuk. O kazanırsa ben ona bir takım kaliteli elbise alacağım ben kazanırsam o bana bir takım kaliteli elbise alacak.

Tam “ tamam” derken karşılıklı yan masadan itiraz geldi. Samimiyetimiz yok, hatta konuşmuşluğumuz yok. Belli ki bir taraftan çayını yudumlarken bir taraftan da bize kulak misafiri olmuş:

- Ucu açık iddia olmaz.

Sanki ona soran oldu. Sanki iddia uzmanı. Korktuğumdan değil, üzerine vazife olmayan insanlardan pek hazzetmem de bu sözlerim ondan.

Masamızdakilerden Berrak Bey söylenileni anlamadı:

- Ucu açık iddia da ne?

Adam, ciddi bir havaya büründü bir anda, çok mühim bir şey söyleyecekmiş, tarihi bir karar açıklayacakmış gibi, yerinden kalktı genzini temizleyerek yanımıza geldi, havalarda hepimizi bir süzdü sonra,

- Üç ay, beş ay bir ay beş sene, her neyse bir zaman koymazsanız iddia havaya gider.

Masadakiler sözü makul buldular. Herkes, ben ve Rakıp hariç, bir süre önerdi, birinin önerdiği bir süreye bir diğeri karşı çıktı, karşı çıkanların içinde nedenini söyleyenler oldu, yükselen alçalan sesler, hararetli tartışmalar masamızı ve masamızın çevresini, ayaktakileri kastediyorum, bir hayli arttırdı hatta öyle ki birkaç kişi dışında tüm kahve müşterisi aramız katıldı.

Hatta öyleki masadakilerden biri Selami Bey’ i çok iyi tanıdığını, müsaade buyururlarsa Selami Bey’i takip edip iddiayı kimin kazandığını kendisinin söyleyebileceğini ifade etti.

Sözün özü biz bir anda devre dışı kaldık, konuşuldu, tartışıldı, kararlar alındı ve de bize de usulen sorulup onaylattırıldı: “ Tamam mı beyler, sözümüz söz mü?”

Kahvehaneden keyifsizce ayrıldıktan sonra, açılışı yapıldığında pek beğenilen ama şimdi bakımsızlıktan mezbeleye dönen parkta bir süre oturdum.

Yok, Selami Bey’e göre bir iş değil o. Hiç yoktan keyfini kaçıracak. O, o işin adamı değil çünkü… Şimdi, ona kafayı takacak, buna kafayı takacak, onu düzelteyim derken berikini bozacak, berikini düzeltiyim derken birini kızdıracak. Maazallah sağlığından olacak. Benim korkum bazılarının bıyık altından gülerek ima ettikleri gibi onu kıskandığımdan mıskandığımdan değil. Tamam, o görev bana verilmek istenseydi ben de kabul ederdim ama ikimizin karakterleri farklı. Ben Hoca’nın bilinen hikâyesini benimsemişim, başkalarının dediği, doğru ya da yanlış, bana vız gelir tırıs gider ama Selahattin için bu geçerli değil. Herkes her şeyi söyleyecek o da her şeyi kafasına takacak. Akabinde de yani yeme de yanında yat olacak.

3 Şubat 2013 Pazar

ALTIN ANAHTARLAR


Alçak günülü olmaya hacet yok. Başarılıyım ve de çevremde, sevilen biraz iddialı olur ama yiğidi öldür hakkını teslim et tezini onaylar için saygı gören bir insanım demişti bir gün. Çünkü Atasözleri ile aydınlanıyor onların verdiği mesajları mürşit olarak değerlendiriyormuş. En çok da şu üç atasözünü severmiş

1- Zararın neresinden dönersen kardır.

2- Öfke ile kalkan zarar ile oturur.

3- Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir

İleride atasözüne dönüşür mü bilmem ama bir de kendi ürettiğim ve de bana getirisi çok olan şu sözü seviyorum demişti hasbıhalin bir yerinde: “ En ümitsiz olduğun bir anda bile gülümse. O gülümseme sana yeni bir kapı açacaktır.”

Atasözleri herkesin malum olduğu gibi atalarca üretilmiş ve de geniş bir kesimce benimsenip onaylandığı için söylene söylene kuşaktan kuşağa aktarılmış sözlerdir.

Atasözleri yılların birikiminin bir anda bir cümle ile ifade edilmesidir. İfade edilmesinin de ötesinde söylenen sözün toplumca kabul görmesi ve de kullanılmaya başlamasıdır.

Zararın meresinden dönersen kardır.

Bırakın sayfalar dolusu ciltler dolusu söz söylenebilir, yazı yazılabilir üzerinde.

Hani bir söz vardır, bakmak önemli değil görmek önemli.

Zararın neresinden dönersen kardır… Anlayan için ne bir müthiş bir söz. Anlayan için mürşit, anlayan için frene basma, anlayan için uçurumun kenarından dönme, anlayan için…

Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.

Ne kadar bilgili olursak olalım ne kadar ulvi olursak olalım ne kadar derya olursak olalım yaşamımızın bir yerinde kendimizi bazen bilmeyerek bazen de bilerek bazen de oyuna gelerek bir yanlışın içerisinde buluyoruz.

Şöyle bir düşününüz, en iyisini, iyinin de iyisini düşünerek bir adım atıyorsunuz ve biri size diyor ki: “ Yanlış yapıyorsun, zarara gidiyorsun.”

Yaptığın kime göre yanlış, kime göre zarar?

Toplumun kabul ettiği değerlere göre cevabı bir dereceye kadar doğru ama toplumun her kabul ettiği doğru mu? Kızını dövmeyen dizini döver sözü mesela, doğru mu?

Bu konuda lehte ya da aleyhte ağzı lafı eden kişiler konuşsa konuşmaları bitince pek çok kişi şunu diyebilir:

- Bu söz bana göre çok doğru idi amma…

- Bu söz, onaylanması mümkün olamayan atasözlerimizden idi ama bana göre amma…

Konu dağıldı değil mi?

Şu anda yapılacak tek şey herhalde, yattı balık yan gider deyip konuyu sürdürmek değil, zararın neresindensen kardır deyip frene basmak, asıl konuya dönmek.

Zararın neresinden dönsen kardır.

Güzel bir söz değil mi? Felsefi, yol gösterici. Beyaz bir sayfaya dönüş için bir fırsat. Sahi, herkesin bildiği bu harika sözü destur olarak yaşama geçirdiğiniz ve sonuç aldığınız bir olayı anımsıyor musunuz hiç? Ya da çoktan beri kendi isminizi andıktan sonra zararın neresinden dönersen kardır diyor musunuz? Yoksa diyorsunuz da bir ümit diyerek ya da yapması zor geldiği için son noktayı koymakta mı müşkülat çekiyorsunuz? Ya da zararın neresinden dönersen kardır deyip zarardan döndünüz de real anlamda kara geçmekte mi zorlanıyorsunuz?

İnsanı en çok yıpratan insan için ömür törpüsü olan kararsızlık herhalde. Onun için demiş olmalı yaşayanlar, en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir. Bazen, alenen kötü giden kötü gitme olasılığı da kuvvetli olan uygulamada pek de kar getirmeyen getirmeyeceği de belli olan bir iş içten vaz geçmek belki de en büyük kazançtır.

Haddizatında başarılı ve de mutlu olmak Kaf dağının ardına erişmekte daha kolay. Atalar, yaşamış, yaşadıklarından deneyim kazanmış sonra da gelecek nesillere ışık tutsun diye sonucu bir cümle özetleyivermiş. Bu özetten pay alabilen ve de yaşam felsefesi olarak faydalanabilenlere ne mutlu!