KÖYLÜ KIZI
Simsiyah bir
çift göz
Kadife bir
gülüş
Çikolata
rengi bir ten
Örgülü
saçlar
Nineden
kalma şalvar üzerinde
Dili tatlı,
gönlü zengin
Türkülerle
yoğrulmuş
Büyüğünü
sayan küçüğünü seven
İşte size
bir insan
BİR GARİP HİKÂYE
Dünyada öyle olaylar vardır ki insanın inanası gelmez.
Bunlardan biri de geçen gün gerçekleşti Muhtemelen bu da tarihe
geçecek.
İkisi
de saat tam beşte uyandı. İsminde
U harfi geçen ki biz buna U diyeceğiz.
U, 7’ ye kadar yatakta bir sağa bir sola döndü durdu. Bu esnada kaşındı,
esnedi, yorganı başına kadar çekti bazen, bazen ayaklarının da yardımıyla
yorganı yere fırlattı. Üşür gibi olunca da söylene söylene attığı yerden aldı
İsminde Z harfi de bulunan- ki biz ona Z diyeceğiz
uyanır uyanmaz fazla oyalanmadan yataktan kalktı. Elini yüzü yıkadı,
Bir bardak
ılık su içti, mutfağa gitti ocağa çay koydu. Çay demleninceye kadar da bir
şeyler yaptı:
Evi topladı,
Çiçekleri
suladı, sularken onlarla konuştu,
Okumayı
düşündüğü kitabı masasının üzerine koydu
………………………………………………………………………………………………
A
da Z de saat tam 9.15’te radyoyu açtı. A kanallar
arasında dolaştı arabesk şarkılar çalan bir radyo buldu. Dinledikçe “ah,” çekti
“of” çekti. İçine bir hüzün çöktü. Hatta
bir aralık gözleri doldu, ağladı. Bir aralık da ellerini yumruk yapıp oturduğu koltuğun yan
tarafına vurdu.
Z de kanallar
arasında dolaştı. Hareketli türkülerin, şarkıların çaldığı bir radyo buldu. Dinledikçe
keyiflendi. Zaman zaman parçalara eşlik etti. Aynanın karşısına geçip oynadı.
Oynadıkça açıldı. Uzun zamandır eline almadığı çalgı aletini aldı. Dinlediği
parçalardan birini çıkartmaya çalıştı. Çıkartır gibi olunca da neşelendi. “ Vay be, aferin bana “ bile dedi.
…………………………………………………...…………………………………….
Saat 11.28’te ikisi de öğle yemeği için hareketlendi.
U‘nun gözüne ilk
olarak yemek masası çarptı. Masanın üzeri ıvır zıvar ile dolu idi. Masanın üzerinde
bir çanak koyacak yer bile yoktu. “ Allah kahretsin ya, bu ne böyle ya” dedi
sanki başkası masayı o hale koymuş gibi.
Büyük bir paket cips aldı U. Bir de meşrubat aldı. Salona
geçti. Televizyonu açtı. Cipsle meşrubatı bitirinceye kadar televizyon seyretti. Sonra da cep telefonu ile oynamaya başladı.
Bu durum saat 13.10’da son buldu.
Z önce mutfağa sonra buzdolabına baktı. İçine konulması gereken
malzemelerden eksik olanlara takmadı, var olanlardan “ oh, mis gibi diyerek bir
salata yaptı. Akşamı da düşünerek evde ne varsa bir şeyler hazırladı. Masayı
donattı.
“ Ellerime sağlık” diyerek
tadına vara vara yemeğini yedi. “ Afiyet olsun” diyerek masadan kalktı.
Salonun eşiğine gelince birden durdu,
döndü, yemek masasının üzerini topladı,
bulaşık kapları sudan geçirip bir yerde topladı. Sonra salana geçti.
Divana oturdu, ayaklarını uzattı, televizyonu açtı. Kafa yapısına uygun bir
kanal buldu. Program bitince de geçen gün kitapçıdan aldığı basit hikâyelerden
oluşan İngilizce kitabını okuyarak anlamaya çalıştı. Bu durum 13.10’a kadar
sürdü.
ŞÜKÜR
ALLAH’A
Âşık olduk
düştük yola
Beden burada
gönül orada
Aldık haberini
kaldık darda
Bunu da gördük
şükür Allah’a
Seviyorum
derdin dilde imiş
Yaşadıklarımız
sözde imiş
Verdiklerin sahte imiş
Bunu da
gördük ya şükür Allaha
Bu gözler
neler gördü
Geleceği
dünden bildi
Dil söyledi
el yazdı
Bunu da
gördük ya şükür Allah’a
HİİİİİÇ!
-Bugün ne mi yapacağım?
Melis, gülümseyerek
-Evet, dedi
Halası, biraz düşündükten sonra sordu:
-Niye sordun ki bugün ne yapacaksın
diye?
Melis soruyu sorma sebebini söylemedi.
-Hiç, dedi aklıma geldi birden.
-Valla hiçbir şey yapmayacağım, dedi
halası
-Hiçbir şey mi?
-Hiçbir şey dedimse bulaşık, çamaşır
temizlik falan işte. Bir aralık da komşuya gider bir kahve içerim belki, belki
de o bana
gelir.
Melis, “Teşekkür ederim halacığım ” dedikten
sonra gitmek için izin istedi. Oradan ayrılırken de açıklama yaptı:
-Öğretmenimiz bir ödev verdi de dedi.” Onun için sordum”
Hala , “ Dur o zaman, dedi.” Cevabı
değiştiriyorum.”
Melis, halası elindeki defteri alacakmış gibi daha sıkı tuttu. Sonra da oradan
ayrıldı. Ayrılırken de” birde bir “dedi içinden.
Melis, aynı soruyu kapıcıya sordu:
-Evrin Teyze bugün ne yapacaksın?
Kapıcı, elindeki süpürgeyi yere
bıraktı
-Ne yapacağım heç, dedi.” Günlük
işler.”
Melis defterine baktı:
-Değişik bir şey?
- Değişik bir şey ne olacak ki.
- Bilmem. Teşekkür ederim bana zaman
ayırdığın için.
Kapıcı, gülümsedi. “ Kibar çocuk.”
Melis saatine baktı. Bir saat on dört dakika içinde
en az dört kişiye daha aynı soruyu sormalıydı. Birden aklına Şevket geldi.
Vakit yitirmeden telefon etti.
Telefon açılır açılmaz da kuzenine:
-Şevket ne yapıyorsun? diye sordu.
Şevket, “ hiç” diye cevap verdi.
-Bugün ne yapacaksın?
- Hiç.
Cevaplar onun için sürpriz olmadı.
Ama onun istediği…
Nurettin Bey, babasının samimi
arkadaşıydı. Her gün erkenden bürosuna gelirdi. Melis oraya gitti.
-Merhaba Nurettin Amca, dedi “ Günaydın.”
Nurettin Bey, Melis’i sıcak karşıladı. Onun istemem demesine rağmen
yeni demlediği çaydan bir bardak doldurdu. Melis sordu:
-Ne yapıyorsun Nurettin Amca?
Nurettin Bey, soruya bir anlam
veremedi:
-Çay içiyorum, dedi.
-Çay içmeden ne yapıyordun?
-Hiiiç. Oturuyordum.
-Bugün ne yapacaksın?
-Bugün ne mi yapacağım? Hiiiç.
--Akşam kendine bir soru soracak
mısın?
-Yoook. Ne soracağım ki?
-Kalktıktan sonra bu saate kadar ne
yaptın?
-Hiiç. Hem,niye soruyorsun ki bunları sen?
- Hiiiiç!
Nurettin Bey, bir süre Melis’e baktı.
Kalbini kırmamak için bir şey demedi. Yeni bir soruya muhatap olmamak için de,
soğuk bir ses tonu ile:
-Çayın soğuyor. Haydi iç çayını, dedi
Melis çayını içti, teşekkür etti.
Kapıdan çıkarken de söylendi, “ Bir kişiye daha sorayım ondan sonra tamam
diyeyim. Nasıl olsa cevaplar hep aynı. Öğretmen kızarsa kızsın.”
***
Öğretmen yoklamayı aldıktan sonra
sınıfa döndü.
-Geçen hafta verdiğim ödevi yapanları
bir göreyim bakayım, dedi.
Sadece Melis parmak kaldırdı.
Öğretmen şaşırdı, sesini yükselterek:
-Sadece Melis mi? dedi.
Herkes Melis’e Melis sınıfa baktı.
Nesimi oturduğu yerden,
-Ama öğretmenim isteyen yapsın
demiştiniz. dedi.
Öğretmen,Nesimi’ye döndü:
-İsteyen yapsın demek bir kişi hariç
hiç kimse yapmasın demek mi?
Nesimi öğretmenine cevap vermek için ayağa kalktıysa
da sıra arkadaşı onu ceketinden çekerek oturttu.
Sınıfa girerken keyfi yerinde olan öğretmenin
keyfi kaçmıştı. Masasına oturan
öğretmen Melis’e dönerek “Yazdıklarını
okumak ister misin?” diye sordu. Melis tek olmanın gururu ile defterini aldı arkadaşlarını süze süze ağır adımlarla tahtaya kalktı,
yazdıklarını okudu.
Öğretmen teşekkür ederek Melis’i oturttuktan
sonra masasından kalktı, sınıfa dönerek, onlara kırgın olduğunu hissettirecek
bir ses tonu ile:
-Size niçin böyle bir ödev verdiğimi
Melis’in yazdıklarını da değerlendirerek bir sayfayı geçmeyecek şekilde yazın,
dedi.
Deniz, ayağa fırladı:
-Öğretmenim ben yazdım, dedi.
Okuyabilir miyim?
Öğretmen,
-Nasıl yazdın, dedi. “ Soruyu daha
yeni sordum.”
Deniz, her zaman olduğu gibi hızlı
hızlı konuştu:
-Öğretmenim ben de ödevi yapmıştım
ama parmak kaldırmadım. Melis yazdıklarını okurken sizin bu ödevi verirken bir
amacınız olduğunu ve bunu bize soracağınızı tahmin ettim Sorunuzla tahminim
örtüşünce yazdığım bir şiirin iki dörtlüğü
hatırıma geldi. Ve cevabımın sorunuzun cevap olabileceğini
düşündüm. Okuyayım mı?
-Arkadaşlarını da beklesek olur mu?
dedi öğretmeni gözlüklerinin camını silerken
Melis’in “ Tamam öğretmenim” demesini
arkadaşları beklemedi. “Okusun öğretmenim” dediler.
Öğretmen saatine baktı. Zilin
çalmasına az bir zaman kalmıştı. Üstelik bu haftanın son dersindeydiler.
-Haydi Deniz oku bakalım, dedi.
Deniz, ayağa kalktı. Defterine bakmadan deftere yazdığı dizeleri
okudu. Şiir biterken de zil çaldı
“ Her sabah her akşam
Sordum soruyu
Bugün ne yapacaksın
Bugün ne yaptın?
Çaldım söyledim
Okudum yazdım
Günaydın dedim
Gün aydın oldu. “
SON
NO ŞARKI BU
TÜRKÜ
İnsanoğlu
değişik bir varlık. Bir bakıyorsun bir insandan bir anda soğuyabiliyor ya da
birine bir anda kanı kaynayabiliyor onu çok sevebiliyor. Bu hadise onun omdan
soğuduğu dakikalar.
Geçen günkü
televizyon programının sunucusu pek çok kişinin idolüdür. Kendisini seven
çoktur. Programa katılan Türk Halk Müziği sanatçısını da öyle. Türkülerimizi
ondan dinlerken, kâh duygulanır kâh ağlar kâh oynar pek çok insan.
İnsanoğlu
her zaman sürçülisan edebilir de bu bir olur, iki olur üç olunca
işin tadı kaçmaya başlar.
-Şimdi de sanatçımızdan
güzel bir şarkı dinleyeceğiz anonsunun akabinde sanatçımızdan buram buram
Türkiye kokan bir türkü dinledi seyirciler, kulaklarının pası gitti.
Biraz
hasbıhalden sonra bu karizmatik ve ünlü sunucu şöyle dedi:
-Sanatçımızdan
bir şarkı daha alalım.
Sanatçıdan şarkı alınmaz. Sanatçı söyler. İcra
eder. Haydi, bunu geçtik diyelim, bu ünlü sunucu bu sanatçının şarkı değil
türkü söylediğini bilmiyor muydu acaba? Bilmemesi olanaksız öyleyse bu neydi
böyle? Bunu nasıl adlandırılmalıydı? Laubalilik mi, ciddiyetsizlik mi, cahillik
mi…
Sanatçının
türküsü bitince sunucunun suali şöyle oldu:
-Bu
dinlediğimiz şarkı kime ait? Elbette ben biliyorum da bir de sizden alalım.
Sanatçının “
türkü” kelimesini vurgulayarak “Bu
türkümüz Pir Sultan Abdal’a aittir “diyeceğini tahmin etti oradakiler ama öyle
olmadı, sanatçı “ Pir Sultan Abdal’ın efendim” demekle yetindi maalesef. ( İçinden bir şeyler
de söylemiş olabilir)
Not: Sunucu
bu arada aptal ile Abdalın anlamını karıştırdı bununla ilgili bir söz söyledi,
burada bahsetmek olmaz.
Ve programın
sonuna doğru” Âşık Veysel’in Uzun İnce Bir Yoldayım “ şarkısını benim için
söyler misiniz?” ricasında bulununca orada bulunan, müzikle uzaktan yakından
alakası olmayan insan bile “ pes yani” demekten kendini alamadı
Bu kadar ünlü bir sunucunun şarkı ile türkü
ayırımını yapamaması çok şaşırtıcı idi. Şimdi diyeceksiniz ki ha şarkı ha türkü
bunda ne var?
Kimine göre
bir şey fark etmeyebilir elbette de buram buram Anadolu kokan, çoğunun bir
oluşum öyküsü bulunan Türk kelimesinden türetilen bağlama ile çalınıp söylenen
türkülere Türkiye’de yaşayan birinin hele hele böyle ünlü bir sunucunun şarkı deyip
durması orada bulunan pek çok kişiyi üzdü, onları ondan soğuttu.
Bundan
yıllar evvel yapılan bir müzik yarışmasında yabancı bir yarışmacı güzel bir
türkü söylemişti. Jürideki bir sanatçı da bu türküye şarkı deyince o, bu jüri üyesine
dönerek şöyle bir cevap vermişti:
-No şarkı.
Bu türkü. Sen bilmiyo bunu?
Keşke, o
güzel türkülere şarkı deyip duran bu sunucuya o sanatçı yabancı yarışmacının
verdiği cevabı vererek ona “ benim icra ettiğim
eserler şarkı değil türkü denir efendim “ diyebilseydi.