29 Ekim 2015 Perşembe

GÜZEL SÖZ: Güzel sözü güler yüzle tamamlamak felaket kapısına zincir vurmak demektir. ( Naci Aydoğan )

27 Ekim 2015 Salı


BESTELİ TÜRKÜ

Gün oldu devran döndü
Külah öne düştü
Sildi günahını
Yazdı sevabımı
Dünü geçti
Yarınları seçti.

Her sabah her akşam; sordu soruyu:
“Bugün ne yapacaksın bugün ne yaptın?”

Hatır sordu hatırı soruldu
Yüzler güldürdü şen oldu gönlü.

Aşama aşama aştı yolları
Doldurdu heybesini tuttu yükünü

Bir eli verdi öteki bilmedi
Hep bana hep bana diyenler nerede şimdi?
0 TL for 5 krş

Once upon a time, there was man called Ova in a country in which all dress had a diamond button hole. One day, after walk around the down town Ova with his marvelous dress bought from Spain entered into a street. He took up his handkerchief to clean his noises made from pure silk. But, a 5 krş had dropped from his handkerchief. Some of the people witnessed this said that krş would be taken and some would not.
Ova just looked around to see a child. If he saw, he would say “hey folk just gave this money to me but did not see any child. Even himself did not try to got his money back from the street.5 krş resented not to be taken from the street and just said that
- Ova, you forget me on the street,
by thinking that saying why did you ignore me and why were you not to take me was very rude.
Ova looked back to 5 krş and smiled by thinking that it just behaved (arrogant) knowing it all and not taking into account its worthless, and put his food on him and sunk him into the mud. After that, - Stand here my darling by adding that one day I came back and took you out my little sugar.
At that time, a little fly just winging over there saw all the events and heard all said. Then pointing to Ova, said that “you had to came back and take him my sweet”
after saying that he flied towards a taxi with a open window and entered inside then stand on the taximeter said something to the driver.
Ova walked a long and saw his friends. He just walked towards them by saying hello but they did not enjoy this because they thought that Ova either resent or insult them or implied he was much more superior than themselves by his words and his attitudes as he had always done it.
They replied with hello but did not invite him into their places. After Ova waited for a while he said that I was going to eat fish and invite them go with him by saying I'll paid all.
Friends looked each other and said OK by encouraging each other. Ova just called for a taxi and they got into taxi and went for dinner.
In a short time they arrived where they go. Ova asked the driver with an arrogant manner
-What I ll pay for the drive.
Driver was a very soured men and pointed to the taximeter directly by not saying anything. Taximeter displayed 100 Tl 5 krş.
Ova just cough by intently and take his valet up saying it was from France and picked a 100 Tl and gave it to the driver. Driver got the money and pointed to the taximeter and said angrily as you saw “it was 100 Tl 5 krş. You had to give 5 krş more”
Ova was surprised both drivers attitude and his demand for 5 krş more. He thought that “look at him he even try to get just 5 krş.”. But he did not have any more money in his valet. Took his credit card angrily and said very rude manner by implying what you done for just 5 krş
- give back 100 Tl and take it all from my card.
Driver put a chewing gum in his mouth, and waited just for second and by ignoring the card said that
-credit card was not valid here.
Ova was getting angry and even his nose went into red. Just put his hands into the his pocket with the hope trying to find any more 5 or 10 krş but he did not. And he said
- How could I find 5 krş. Do you think that I have it by showing the driver his empty pockets.
Driver ballooned his chewingum said again “taximeter displayed 100 Tl 5 krş”. And ask taximeter if it cleaned up 5 krş then I accept it surely. But if taximeters said “I knew your kind of people very well so I will not cleaned” then it was not my problem you had to pay it.
“We knew your kind of people” the sentence was familiar to Ova and he sometimes used this with great pleasure.
Driver was a tall and wide man with a strong body even most dangerous people did not want to go against him. By aware of this, he began to show his dissatisfaction by increasing his voice and got more reassurance when Selim's face changed its color. Even if, try to prove “you will get what you do”.
Driver also said
-before you got into the taxi why did not check your money, taxi was not mine, the boss will ask for the money, why will I pay 5 krş for you
Your dress form Spain, valet from Italy God knows your shoes may be from Germany, but when it comes to poor driver you did every thing not paying the just 5 krş. Because of your kind of people, our country did not go anywhere.
- Look driver, I swear I do not have 5 krş now. Ask my friends I am rich man. I ll give you 5 thousand tomorrow.
- I did not need your 5 thousands. Just needs 5 krş.
Every region has its own rules. Here fare for taxi had to be paid from the one who invent the others.
If others pay the fair or add any amount it was shameful. For that reason friends of Ova can not give 5 krş even if they are very said to the situation Ova face.
Over that time, fly saw all the things from its hidden place and though that it was enough for Ova then by thanking driver and taximeters flapped its wing out of taxi by not taking any attention.
The driver also thought it was enough then open the doors.
- OK get out of the car 5 krş is yours
In that country it was said that A person with a set habit won't change and one practice much better than thousands words. So Ova did not change all his negative habits as a whole by taking lessons from what he lived but cutting a little bit and than have a better manner. Later on Ova found that 5 krs and frame it and put it on the wall of his big office
After fifty years, Ova tell his friend I walked on a way to became better person with the help of you very god people. Because his friends did not tell any time any thing to any one what happened in the taxi.

17 Ekim 2015 Cumartesi


HALAM DANSÖZ OLDU


Adım Hürmüz. Ortaokula gidiyorum. Dün, okul çıkışında halam Vadiye’yi kapıda beni beklerken gördüm. Çok sevindim. Sarıldım, Öpüştük. Okulun hemen önündeki otobüs durağına gittik. Otobüs beklerken hareketli bir müzik geldi kulağımıza. Baktım, bizim Cihat. Son aldırdığı cep telefonuna kaydetmiş dikkati çekmek için açmış kendince hava atıyor.
Birden, otobüs durağında bekleyen bir adam hareketlendi. Müziğe eşlik ederek oynamaya. Güzel de oynuyordu. Herkesin ona baktığını gören halam rahatsız oldu bu durumdan. Kıskandı. Elimi bıraktı, kalktı. O da oynamaya başladı. Ama ne oynama. Kelimenin tam manasıyla döktürüyor. Kalabalık gittikçe arttı. Alkışlar ıslaklar. Bu yetmiyormuş gibi adamın beri cebinden çıkardığı paraya tükürdü, dansözlere yapıldığı gibi alnına yapıştırdı. Bu arada pek çok kişinin telefonlarının kameralarını açtığını gördüm: Rehber ve de sınıf öğretmenimizin zaman zaman yaptıkları hatırlatmaları anımsadım, “Etvah!” dedim.
Bu olaydan bir ya da iki gün sonraydı sanırım. Eniştem eve erken geldi. Bilgisayarın başına geldi. Bize seslendi:
— Vadiye, Hürmüz gelin bakayım buraya.
Gittik. Eniştem bir bana bir karısına baktı.
—Bakın size ne seyrettireceğim dedi.
Bu anda da evin telefonu çaldı.
Tavus Eniştem telefonu açtı:
—Alo, dedi.
Beti benzi attı telefonda konuşurken. Ya da bana öyle geldi. Karşısındaki insan bağırıyor, bağırıyor Tavus eniştem de zaman zaman “evet, hayır ya da tamam “ diyerek karşısındakine cevap veriyordu.
Tavus eniştem konuşmasını bitirdi. Derin bir iç geçirdi. Sonra da Vadiye Halama dönüp:
—Arayan babımdı, dedi. “ Vadiye e olacak o karını hemen yarın boşa”, dedi. “ Durakta olanları seyretmiş internetten.”

Babam aklıma geldi birden.

Babam en ufak bir şeyde beni de kardeşlerimi de azarlardı. Konuşmamıza, kendimi savunmamıza asla olanak vermezdi Bağırırdı. ağırırdı yetmezse şiddet de kullanarak belki rahatlardı belki soruna çözüm ürettiğini düşünürdü.

Mesele belliydi.

Eniştem bilgisayarı açtı, Olup bitenleri hep beraber izledik.

Otobüs dışrağında dün yaşananları telefonuma kaydedenlerden bir ya da birkaçı bununla da yetinmemiş bunu internete vermiş.
İki haftadır halamlardaydım. Her şey yolundaydı. Şimdi bir sorunla karşı karşıyaydık.

Eniştem, bağırmadı, çağırmadı, küplere de binmedi. Gayet sakin başını iki yana salladı. Bunun anlat bakalım demek olduğunu anladım. Gözlerimi halama çevirdim.
Halam hiç kem küm etmedi. Her şeyi olduğu gibi anlattı. Hatta kalktı bir güzel de oynadı. Sonra da çocuksu bir havaya takınarak
—Yaptığımı yanlış bulanlar da olabilir kocacığım ama kimsenin hakkını gasp etmedin, kimseye küfür etmedim, hakaret etmedim, dedi. “Yani çok da kızılacak bir şey yapmadım. İçinden geldi oynadım.
— Alnına yapıştırılan o para ne olacak?
Halam:
—O durum pek hoş olmadı ama arkamdan geldiği için görüp engelleyemedim, diyerek üzüntüsünü belirtti. Bir an ne yapıyorsun deyip tokat patlatmak içinden geçmedi değil ama… Oldu, yapacak bir şey yok.
Eniştem, tatlı sert
— Of be Vadiye dedi
Sarılmak için halama hareketlendi ama halam öksürünce beni anımsa-
dı.
— Senin halan böyle bir kadın işte, dedi, bana dönerek. “Vazgeçemediğim başımın belası.”
Eniştem gene de halamın yanağına bir buse kondurdu. Benim de saçlarımı okşadı.
—Bu deli dolu tatlı kadından öğreneceğimiz daha çok çok şey var, dedi.
Ertesi sabah okula giderken her zaman olduğu gibi halam sarıldı. Yanaklarımdan öptü.
Gözlerimin içine baktı. Bir şeyler söyledi. Söylediklerinin tamamına yakınını da gerçekleşti.
Bazı arkadaşlarım sinir bozacak şekilde oynadı sınıfta.
Bazı arkadaşlarım hem oynadı hem laf çarptı:
— Hürmüz’ün halası kadar kıvırtabiliyor muyum arkadaşlar?
Bazı arkadaşlarım boyundan büyük laflar etti:
— Bu yaz kardeşime sünnet düğünü yapacağız. Halan da gelsin eğlendirsin bizi. Alnına para da yapıştırırız.
Halacığımız nasihatini dinledim. Arkadaşlarımın yaptıklarına kızmadım, bağırmadım, köpürmedim. Bazen duymazlığa geldim, bazen görmemezliğe geldim bazen de “ Öyle valla” deyip onlara eşlik ettim. Sesimi yükseltmedim, abuk sabuk sorulara yanıt verdiğim de oldu.
Baktılar ki sinirlenmiyorum onlar da eğlence sandıkları söz ve eylemlerini bitirdiler.

Not: Bu arada, Halam izinsiz olarak görüntülerini paylaşım sitelerinde paylaşalar hakkında dava açtı. Bunlardan bazıları da sınıf arkadaşlarım. Şimdi etekleri tutuştu, peşimde koşup yalvar yakar oluyorlar halamın davadan vazgeçirmem içim.


9 Ekim 2015 Cuma


GÜZEL SÖZ:
Kılıçla yaptırılmayan birçok iş güler yüz ve tatlı dille kolayca yaptırılır. ( İmam Safi)

6 Ekim 2015 Salı

İTİRAF VE KORKU

Öfke ile kalkan zararla oturur demiş atalar
Öfke ile kalktım dün gene
Kırdım yardım
Kötü sözler ettim
Çarptım kapıyı çıktım dışarı
Biraz yürüyünce aklım başıma geldi amma
İş işten de geçti
Korkarım, bir buket papatya da
Kurtaramayacak bu kez beni.

3 Ekim 2015 Cumartesi


BİR CUVAL ALTIN

Bir varmış bir yokmuş. Ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken dağların çok olduğu bir yerleşim yerinde üç gün tellal çıkmış. Mevsim Dede, elmaları için üç günlüğüne bekçilik yapacak birini arıyormuş Üç gün için görevi üstlenecek kişiye de tamı tamına bir çuval altın verecekmiş.
Duyuruyu duyanlardan bazıları buna pek sevinmiş. Koşa koşa Mevsim Dede’ye gidip, “Talibim ben bu işe .” demiş. Mevsim Dede gösterilen ilgiden çok memnun kalmış. Küçük- büyük, çoluk- çocuk, kız -kızan, kadın -erkek, yaşlı- genç demeden gelen her bir kişi ile tek tek görüşmüş, teşekkür etmiş. Sonra da maddeler halinde mevcut durumu belirtmiş, şartlarını sıralamış:
1- Elma bahçemde şu anda 30065 elma var.
2- Üç gün sonra döndüğümde 30065 elmamı eksiksiz isterim.
3- Bir elma bile eksildiyse ceza olarak karın tokluğuna 11 sene üç ay yanımda çakışacaksın.
4- Söylediğin süre çok, çalışamam ben dersen eğer bana 150 aktın ödeyerek cezadan kurtulabileceksin.
5- İşi kabul edersen şayet, bana 99 altın vereceksin güvence olarak. Ben döndüğümde canım isterse bu altınları sana iade edeceğim canım istemezse güle güle diyeceğim.
İşe alınma şartlarını öğrenenlerin tepkileri değişik olmuş Mevsim Dede’ye. Bazıları teşekkür edip yanından ayrılmış. Bazıları kötü kötü söylenmiş. Bazıları Mevsim Dede’nin hasta olduğunu düşünüp teşhisini koymuş. Bazıları da…
Aradan günler geçmiş. Yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı bir gün Mevsim Dede’nin kapısı çalmış. Kapıyı çalan küçük bir çocukmuş. Kapı açılır açılmaz bir nefeste:
—Ben şartlarınız kabul ediyorum ancak benimde şartların var, demiş.
Mevsim Dede, güler yüzü ile “hoş geldin” deyip çocuğu önce sakinleştirmiş sonra içeriye almış. Kısa bir sohbetin akabinde de “ Söyle bakalım şartlarını küçük hanım.” demiş.
Seher de tıplı Mevsim Dede gibi şartlarını net ifade etmiş:
1- Elma bahçenize hayvan dostlarımla beraber bekçilik yapacağım.
2- Elma bahçenizdeki elmaları hem teslim alırken hem de teslim ederken beraberce sayacağız. Teslim ederken ben sayamam bu ladar elmayı dersen, teslim alırken de saymaya kalkmayacaksın.
3- Yere düşen elmalar zayi sayılmayacak.
4- Anlaşma şartlarımızı benim bozmamam halinde güvence için aldığınız altınları eksiksiz isterim.
Seher’in gösterdiği özgüven Mevsim Dede’nin pek hoşuna gitmiş. Kalkmış, Seher’im yanına varmış. . Alnından öpmüş:
— Aferin sana kız, demiş. Elini uzatmış. Tokalaşmışlar anlaşmışlar.


Seher’in hayatta anneannesinden başka kimsesi yokmuş. Her zaman olduğu gibi o akşam da anneannesi “Hoş geldin güzel kızım” diyerek ona kapıyı açmış. Yanaklarından öpmüş. Allah ne verdi ise akşam yemeğini yemişler. Seher, “Eline sağlık anneanneciğim çok güzel olmuş.” deyip onun gönlünü almış. Sonra da bugün yaptıklarını anneannesine anlatmış. Onun söylediklerini dinlemiş. Önerilerini almış. Aldığı önerileri süzgeçten geçirmiş.
Ertesi gün tan ağarmadan kalkmış Seher. Başkaları gibi bir banyomuz bile yok diye söylenmeden leğende banyosunu yapmış, giyinmiş. Allah’a dua etmiş: “ Allah’ım “ demiş. “ Alacağım kararların, yaptığım işlerin hayırlı olması için bana yardım et. . Ben aklımın erdiğince gücümün yettiğince çalışıyor, her şeyin iyi ve güzel olması için elimden geleni yapıyor gerisini sana bırakıyorum. Yardımlarını benden esirgeme.”
Danışan dağ aşmış danışmayan yolda kalmış…
Seher, anneannesinin önerisi doğrultusunda Keramet Dayı’ya danışmak için evden çıkmış. Kapıda bir eşek varmış.
Eşek:
—Adım Zırva, demiş.” Keramet Dayı’ya gitmek istiyorsan gel götüreyim seni.” Göz açıp kapayıncaya kadar Keramet Dayı’nın yanına varmışlar.
Keramet Dayı, güzel karşılamış Seher’i. Anlattıklarını dinlemiş. Söyleyecekleri bitince de:”
— Tamam da güzel kızım, demiş. Benim sana verecek bir altınım bile yok.”
Seher:
—Ben sizden altın istemiyorum ki, demiş. “ Altından daha değerli bir şey var sizde. Siz akıllısınız ve deneyimlisiniz. Bana akıl verip yol gösterebilirsiniz. Ben sizden altın değil akıl ve öneri almak için geldim.”
Keramet Dayı Seher’in sözlerini takdirle karşılamış, Seher’e akıl vermiş önerilerini söylemiş.
Keramet Dayı’nın verdiği akıl da öneriler de Seher’in aklına yatmamış. İtirazını yapmış konu hakkındaki düşüncelerini söylemiş. Keramet Dayı, büyük bir olgunluk içerisinde Seher’i dinlemiş. Önerilerinin benimsenmemesinden alınmamış. Çileden çıkıp, bacak kadar boyunlan bana karşı mı çıkıyorsun, benim önerilerimi değersiz mi buluyorsun, dememiş. Seher’i kovmamış. Ona,
—Senin aklından geçenler ne? diye sormuş.
Seher anlatmış. Keramet Dayı, Seher’in söylediklerini değerlendirdikten sonra:
—Tamam öyleyse.” demiş. “ Bir dene bakalım. Benim görebildiğim kadarıyla aklından geçenleri denemende bir sakınca yok.”
Keramet Dayı’dan alacağını alan Seher düşündüğünü gerçekleştirmek için vakit yitirmeden kolları sıvamış.
Göz açıp kapayıncaya kadar akşam olmuş. Keramet Dayı toparlanırken Seher geri dönmüş. Keramet Dayı daha bir şey sormadan:
—Bir altın bile bulamadım” diye hayal kırıklığını dile getirmiş. “Kapı kapı dolaştım ama kimse değil 99 altın bir arlın bile vermedi borç olarak.
Keramet Dayı:
—Tüm evleri dolaştın mı? diye sual etmiş.
Seher, iç geçirerek “ evet” demiş ama Keramet Dayı’nın bildiği bir şey varmış.
Keramet Dayı, çocuğun gözleri ile gözlerini örtüştürerek:
—Bir ev bile atlamadığından eminsin değil mi yavrum? demiş. Seher önce “Zaten kimse bir şey vermedi.” diye söylenmiş sonra da kime niçin uğramadığını açıklamış:
—Bizim evin yanında yaşlı bir nine var ama o zaten veremez. Onun yemeğini
bile bazen biz veriyoruz. Evinde de doğru dürüst bir şey yok Sadece ona uğramadım.
Keramet Dayı, Seher’in omzuna sevgi ile dokunmuş, tatlı tatlı konuşmuş:
— Fakat demiş “ O şu anda çok üzgün olabilir.”
— Niye?
— Burası o kadar büyük bir yer değil. Senin kapı kapı dolaşıp yardım istediğini duyduysa kendisine uğranılmaması onu kırmış olabilir.
— Tamam da onun parasının da altının da olmadığını ben biliyorum.
— O başka o başka.
— Birde ona mı uğrayıp sorsaydım keşke?
— Onu atlaman onu üzmüş olabilir diye düşünüyorum ben. Beni insan yerine koymadı diye aklından geçirebilir.
Seher, Keramet Dayı’nın bir bildiği olsa gerek deyip:
—Tamam o zaman, demiş. “Şimdi giderken ona da uğrarım ondan da altın isterim.”
Gerçekten de Seher eve dönerken bahsettiği nineye de uğramış, olup bitenleri anlatmış ve demiş ki:
—Varsa bana doksan dokuz altın yoksa birkaç altın o da yoksa satıp altına çevirebilmem için bir şeyler verebilir misiniz? Elmaları teslim edince borcumu hemen öderim. Söz veriyorum.
Nine, güzlüklerini çıkartmış. Gözlük camlarını silmiş. Bu arada Seher de “Bende altın ne arar, benim durumumu bilmiyor nusun benimle dalga mı geçiyorsun sen? ” diye kızacağını düşünerek korkuyormuş ama çok şaşırtıcı bir şey olmuş. Nine:
—Mevsim Dede’ye git, yarın öğle köy kahvesinin önünde altınları vereceğini söyle. Başka da bir şey sakın ola ki söyleme.” demiş
Seher, duyduklarına inanamamış. “ olur ” deyip oradan ayrılmış Mevsim Dede’ye haberi vermek için koşmaya başlamış Kahvehanenin önünden geçerken Mevsim Dede’yi masalardan birinde çay içerken görmüş. Yanına yaklaşmış. “ Yarın öğlen altınları buraya getireceğim. “demiş, Demesi ile birlikte de oradakilerin şaşkın bakışları arasında onların soru sormasına olanak da bırakmadan oradan uzaklaşmış. Altınların öğle üzeri kahvehanenin önünde olacağı haberini ertesi günü öğleye kadar herkes duymuş. Çoluk çocuk kadın kız herkes kahvehanenin etrafını hınca hınç doldurup beklemeye başlamışlar. Derken köşede sırtında küçük bir çuval olduğu halde nine belirmiş. Ninenin yanında da örgülü saçları ile Seher varmış. Merak doruk yapmış, nefesler tutulmuş.
Nine, kalabalığı görünce çok sevinmiş. Onları ortalayıp durmuş ve demiş ki:
—Çocuklarım, bu çuvalın içi altınlarla dolu. Dedelerden ebelerden bana kaldı ama benim bırakabileceğim kimsem yok. O nedenle ben de düşündüm taşındım bu altınları sizlere dağıtmaya karar verdim. Şimdi hepinize üçer beşer altın dağıtacağım. Helâlı hoş olsun.
Herkes bu habere çok sevinmiş, Altınlar dağıtılmaya başlayınca sevinçleri daha da artmış.
Göz açıp kapayıncaya kadar altınlar dağıtılmış. Çuvalın boşaldığını gören Mevsim Dede bulunduğu yerden öfke ile bağırmış:
—Benim doksan dokuz altınım nerede?
Nine, Mevsim Dede’nin bu anımsatmasından sonra dizlerini dövmüş. Kafasına vurmuş:
—Ah ah ah, demiş. Yaşlılık işte nasıl da unuttum. Önce senin altınlarınım verecek kalanları dağıtacaktım ben amma…
Mevsim Dede, sesini biraz daha yükseltmiş:
— O beni ilgilendirmez. Ben altınlarımı isterim. Söz verdin, haber gönderdin.
Kalabalıktan homurdananlar olmuş. “ Ben bana verileni vermem.” diyenler olmuş. “ Şimdi kadın bu altınları istemesin mi?” deyip bir bahane ile oradan ayrılanlar olmuş.
Nine, koynundan bir kese çıkartınca, ninenin şaka yaptığını sananlar rahatlamışlar. Nine, hemen orada bulunan küçük bir kayanın üzerine çıkmış. Seher’i yanına çağırmış. Keseyi hemen yanı başındaki söğüt ağacının bir dalına asmış. Sonra da orada bulunanlara bir şeyler söyledikten sonra, sözlerini şöyle bitirmiş:
—Şimdi, bu yürekli kızın ve benim sizin yardımlarınıza ihtiyacımız var. Dağılırken içinizden gelir de şu keseye birer altın koyarsanız, 99 altını tamamlayabilirseniz, Seher mutlu olur, ben de yalancı konumuna düşmemiş olurum.

Ve de nine oradan ayrılmak için hareketlenmiş. O anda da bir rüzgâr ortaya çıkmış, her yanı toz bulutu kaplamış göz gözü görmez olmuş. Kısa bir zaman içerisinde de alan boşalmış.

Altınları alanlardan bazıları keseye birer altın atmış mı, attılarsa atılan altın sayısı yeterli sayıyı bulmuş mu bilinmez ama ninenin altınları sihirliymiş. Çoğu zaman olduğu gibi açgözlülük yapanların, almayı bildiği halde vermeyi bilmeyenlerin, hep bana hep bana diyenlerin altınları birkaç saat içerisinde teneke parçasına dönüşerek değersizleşmiş. Keseye altın atmayı becerebilenlerin altınları ise yaptıkları iyilik oranında gün gün artmış. İyilik yapanlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.