30 Mayıs 2017 Salı

BİR PROJESİ VARDI


Bir projesi vardı.
İlk olarak Abbas Bey’e gitti, açtı.
Abbas Bey, başını uzun uzun olmaz böyle şey anlamında yukarıya kaldırdı. Defalarca kaldırdı.
***

Abdullah Bey’e gitti anlattı.
Yapmayı tasarladığı iş, Abdullah Bey’inki ile aynıydı.
Abdullah Bey’den “Bu işe başlamadan evvel neler çektiğimi ben bilirim ama şimdi Allah’a çok şükür, arzu ettiğim her şeye fazlasıyla sahibim.”sözünü kaç kez işitmişti.
Konuşmaya başladı Abdullah Bey. Anlattı, anlattı, anlattı... Abdurrahman Bey’in içinden, çıkarıp sadaka vermek geldi.

***

Abdulbaki Bey’e gitti...
“Böyle böyle bir iş var, yapmak istiyorum, siz ne dersiniz?” dedi.
“Beni karıştırma da” dedi Abdulbaki Bey. “ Ne yaparsan yap.”

***

Abdülcabbar Bey, can kulağıyla dinledi onu. Zaman zaman sözünü kesti, sualler sordu; aldığı her cevaptan sonra da:
“Emin misin bunun böyle olduğundan Abdurrahman Bey?” dedi...

***

Abdulgaffar Bey’den:
“Sen hiç adam olmayacak mısın Abdurrahman Bey?” cevabını aldı.

***

Abdulgafur Bey, gönül koymuştu ona:
“ İşin düşünce ararsın hep beni...” dedi.

***

Babür Bey:
“ Vallahi ne söylesem bilmem ki Abdurrahman Bey.” dedi. “ İyi mi olur desem kötü mü olur desem...”

***

Cabir Bey:
“ Bana danışma gereğini hissetmeniz benim için iftihar vesilesi olmuştur.” dedi.
Teşekkür etti. Defalarca teşekkür etti.

***

Dadaş Bey, “ Kulağını çekerim senin.” der gibi eliyle masaya vurdu: “ Kırkından sonra azan ne olur bilirsin.” dedi.

***

Ebubekir Bey:
“Paran o kadar çok ise getir bana ver, niye toprağa gömüyorsun, niye sokağa atıyorsun dostum.” dedi. “ İlahi!” dedi.
Gözlerinden yaş gelinceye kadar, kahkahalarla güldü.

***

Projesini gerçekleştirebilirse Hakan Bey’le meslektaş olacaktı...
Hakan Bey:
“Güzel iş.” dedi. “ Ben memnunum.” dedi. “ Korkma gir, bir mesele çıkarsa da çekinme bana gel.” dedi.

***

Irmak Hanım:
“ Karı kısmının saçı uzun aklı kısa olur diyenler, gelsinler birde seni görsünler...” dedi.
İktisat tahsili görmüştü kadın:
“Çıkacak kan nasıl ki damarda durmuyorsa, çıkacak para da cepte durmuyor demek ki…” dedi.
Ona, parasını en iyi şekilde nasıl değerlendirebileceğini anlattı. Uzun uzun anlattı.

29 Mayıs 2017 Pazartesi


AĞLANACAK HALİMİZE GÜLERİZ
Hoşça kal ciğerim, Allahaısmarladık, dedim
Bye-bye (bay bay) demek için açtıysa da ağzını
Asılan çehremi görünce, belki korktu
Belki Türk olduğunu anımsadı Türkçeden utandı
Bayyy çirkinliğinden vaz geçti, güle güle ciğerim dedi.
Aklıma geldi celallendim gene bak
Dün de biri bir şeye merci (mersi) diyecek olmuştu amma
Çatınca kaşlarımı ben
Teşekkür etti, sağ ol dedi, güzelleşti.

"Yaşa" yı " yaşasın"ı unuttu çocuklar
İspanyol'muş gibi her biri varsa "ole" yoksa "ole",
Birde" tamam ya da oldu" yerine
Öyle bir " okey" demeye başladı ki birileri
Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık...

Eşin yerini de partner almaya başladı neden bilmem
Televizyonlarda varsa partner yoksa partner, moderatör
Kerli ferli insanların ağzında
Partner aşağı partner yukarı, moderatör cabası
Sanırsınız ki partner de moderatör de bulunmaz Bursa kumaşı
... Efendim, niye mi gülüyorum?
Biz böyleyiz, ağlanacak halimize güleriz

27 Mayıs 2017 Cumartesi

BİR KOMŞULUK HİKÂYESİ

Mademki komşuydular
Komşuluk hukukuna
Çalabilirdi gecenin bir yarısı da olsa kapısını
Merhabalaşmışlıkları da yoktu pek amma,
Komşuluk hatırına çaldı kapısını


Toparlandı komşu,
Bayramdı da, bayramda gelene ne oldu denilmezdi
Bayramda olmasa fark etmezdi insan gibi insandı komşu
Gülümsedi,
— Hoş geldiniz, buyurun efendim, dedi.


Ağlamaya ihtiyacı vardı komşunun
Ağlamanın da ötesinde başını koyacağı bir omuza
Sarıldı komşusuna, koydu başını göğsüne
Dakikalarca ağladı içini çeke çeke
Komşu, ne oldu diye sormadı
O anlatmadıysa da o anladı

26 Mayıs 2017 Cuma

KEM KÜM

Belki hava atmaktı gayesi
Belki de samimiydi
Fırsatını bulunca
Vurdu yumruğuna masaya
Ben, ben dedi
Attı tuttu gürledi yağdı
Bir alkış bir alkış!

Kısmet işte
Gün oldu devran döndü
Gülme komşuna gelir başına misali
Geldi başına
Aşağı tükürse sakal
Yukarı tükürse bıyık
Söyledikleri ortada…

Boşa dememiş atalar
Bekâra eş boşamak kolay
Kem küm etmemek için
İki düşün bir konuş…

19 Mayıs 2017 Cuma


BURNUNDAN TANIDIM

Hava serinceydi. Yağmur da çiseliyordu. Düğün salonunun önü kalabalıktı. Arabası olanlar sağa sola bakınıyor kafalarına uygun birilerini görürlerse arabalarına davet ediyorlardı.
Bu durum Serkan Bey’e hep eğlenceli gelirdi. Birkaç dakika da olsa durur seyrederdi. Araba ile gelmediği zamanlarda davet beklerdi. Arabasına ise nadiren birilerini alırdı.
Mert Bey’i gördü. Karısının akrabasıydı. Jest yapmak istedi:
—Mert Bey, gelin beraber gidelim.
—Rasimlerle şey yapacağız biz. Siz gidin.
Serkan Bey, cevaba bozuldu. Arabasının kapısını sertçe kapattı. Karısına keskin baktı. Karısı:
— Daha evvel sözleşmişlerdir niye bozuluyorsun ki, dedi.
Serkan Beyi homurdandı kızı da karısı da söylediklerinden bir şey
anlamadı.
Serkan Beyi arabayı çalıştırdı, gaza bastı, otobüs durağına yaklaştığı bir
anda aşlı bir kadının önünde durdu. Köylüsüydü. Salonda bir aralık gözüne çarpmıştı. Adını bile bilmiyordu ama göz aşinalığı vardı. Yaşlı kadına, Mert Bey’e de sesini duyuracak şekilde
— Arabada yer var gel, dedi. “Gideceğin yere kadar bırakayım,
otobüslerde sürünme.
Yaşlı kadın kendine söylenildiğine emin olamadı. Etrafına bakındı. Kimsecikler yoktu. Gene de “ben mi” gibinden bir işarette bulundu. .
Yaşlı Kadın, arabaya binince Serkan Bey’in yüzüne dikkatli dikkatli baktı, sonra da sordu:
—Gurban olayım sen Ayfer’in oğlusun değil mi?
Serkan Bey böyle bir şey beklemiyordu. Şaşırdı.” Evet” dedi.
— Adın da Serkan mıydı senin?
Serkan Bey’in şaşkınlığı daha da arttı. İçinden” pes be!” dedi. Sormadan da edemedi.
—Adımı nereden biliyon sen?
Yaşlı kadın güldü.
— Bilmez miyim? Anana çok gider giderdim ben. Sen o zamanlar bebeydin. Burnundan tanıdım.
Erkan Bey’in karısı gülmekten kendini alamadı. Kocasına döndü:
—Bak burnun burada da işe yaradı, dedi.
Yaşlı kadın sordu:
— Garın mı?
Tanınmak Serkan Bey’in hoşuna gitmişti.
— Evet dedi. Kızını da işaret etti.” Bu da kızım. Adı da Ayfer.”
Yaşlı kadın, kızın bacağına dokundu. Kendisine doğru dönünce o:
— Ben bu babanın anasının çok iyiliğini gördüm. Çok iyi kadındı. Mekanı cennet olsun, nurlarda yatsım.
Yaşlı kadın birden bir anısını anımasadı. Duygulandı paylaşmak istedi.
“Hiç unutmam bir gün bönün parasıyla bi beş lira istediydim ondan. Netçeydin diye bile sormadı. Elli lira elime tutuşturdu. İstemem mistemem dedim de dinlemedi. Sonra verirsin dedi. Heç unutmam onu. O para bana zemzem suyu gibi geldi.. O para sayesinde bir ay geçindiydim kinseye avuç açmadan.
Kısa bir sessizlik oldu. Serkan Bey, laf olsun cinsinden konuştu.
— Seni iyi gördüm. Sana bir şey derlerdi köyde.
Yaşlı kadın kıkırdadı. “O aklında kalmış “dedi.
Serkan Bey’in aklında kalan bir şey yoktu. Atmıştı, tutmuştu. Yaşlı kadın:
— He ya, dedi. Bana Nuriye’nin sırıtığı derlerdi.
— Nuriye?
— Annem. beni doğururken ölünce onun adını bana vermişler.
— Bilmez miyim?
Serkan Bey’in kızı meraklandı:
— Niye sırıtık derlerdi ki?
— Aman niye diyecekler işte, köy yeri. O zamanlarda şimdiki gibi değildi. Garılar gızlar az gülerdi. Anam rahmetli çok gülermiş. Onun içim öyle demişler işte.
Serkan Bey, sorma gereği hissettı :
—Sen nerede oturuyon Nuriye Hala? Seni evine bırakayım ben.
Yaşlı Kadın, gözlerini kısarak camdan dışarıya baktı. Çıkartamadı:
— Neredeyiz şimdi?
— Nerede miyiz? Belediye binasının önündeyiz
—Ha o zaman! Belediye binasını bilirim. Şimdi benim ev…
Serkan Bey, arabayı durdurdu. Yaşlı kadının tarifini dinledi, sorular
sordu, tam oturduğu yeri saptamaya çalıştı, aşağı yukarı buldu da.
Yaşlı kadını indiren Serkan Bey, keyifle annesini hatırladı. Karısı da kız
da onu tanımamışlardı. Serkan Bey,
—Anam iyi kadındı, dedi. “Yardım severdi. Kimse üzülsün kimse
bunalsın istemezi. Hem boşa dememişler ya, iyilik yap denize at balık bilmezse halik bilir. Gördünüz aradan kaç yıl geçmiş sevgiyle saygıyla anıyor. Bundan iyi miras mı bırakılır. O beş lirayı vermeseydi…”
Arkadan korna çalındı. Serkan Bey, küfür etti, koskoca yol ne bu dat dat,
dedi. Uysan şimdi…
Karısı,
—Sakin ol, dedi. “Yanaş biraz sağa geçsin.”
—Siz olamasaydınız ben ona gösterirdim de...
Sağa çekti yol verdi. Biraz sonra da arabayı iyice sağa çekti. Cep
Telefonunu çıkarttı. Epeyce bir süre açılmasını bekledi. Nezaket sözlerinden sonra:
— Suzan Hanım, dedi. “ Geçen ay işten çıkarttığımız o üç kişi vardı ya
Hemen şimdi onlarla iletişim kur. Eğer iş bulamadılarsa yarın sabah yeniden işe başlasınlar.
Karşıdan itiraz geldi. Serkan Bey sesini yükseltmemeye çalışarak:
— Bu sefer profesyonel düşünmeyeceğim, dedi. “Ne diyorsam onu yapın.
Karşıdan yine itiraz geldi. Serkan Bey,
—Siz orasını düşünmeyin Suzan Hanım, dedi.”Ne diyorsan onu yapın. On
dakikaya kadar evde olacağım. Yazılı olarak da bu söylediğimi size ileteceğim. Onur yapıp gelmek istemezlerde bir yanlışlık falan olmuş dersin. Gerekiyorsa adıma özür dile, gerekiyorsa da biraz zam da yap.
Serkan Bey, Suzan hanım’ın bir şey söylemesine olanak bırakmamak için
” Hoşça kal.” deyip telefonu kapattı. Sonra da gururla, göğsünü gere gere, “ Anam iyi kadındı” dedi. Keyfi zirve yaptı, bir de ıslık tutturdu: “ Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur…”

14 Mayıs 2017 Pazar


Üzerinde düşünülmesi gereken sözler:

Aklını kullananlar için her yanlış bir kazançtır. (Naci Aydoğan)

Silginiz kaleminizden önce bitiyorsa yanlışınız çok demektir.( Jenkıns)

8 Mayıs 2017 Pazartesi


POTUK
Nasıl anlatayım, uyku ile uyanıklık arasında bir durumdu sanki. Bir şey oldu, kendime geldim. Anneannemi gördüm, ya hayal edip gözümüm önüne getirdim ya da bir an daldım rüyamda gördüm.
— Mutlu olmak istiyorsan iyilik yap, derdi hep.” İyilik yap denize at balık bilmezse halik bilir.”
Yüz on yaşında ölmüştü. Bir şeyi de yoktu, yattı kalkamadı.
Bela gelince üst üste gelir derler ya. Bir süredir freni boşalmış kamyon gibiyim.
Kimseyi suçlamayacağım. İflas ettim beş parasız kaldım. Onun yerine ben olsaydım ben de aynı şeyi yapardım diyerek teselli bulayım, kırk yıllık karım evi terk etti. Oğlanın kumar borcundan dolayı evi de sattım, evsiz kaldım. Çok para kazandığım günlerde iyi günlerim kötü günleri de olabilir diye düşünmediğimden köşede üç beş kuruşum da yoktu. Anladınız. Bir anda, ne oldum deme ne olacağım de sözünü kanıtlarcasına sefaletin ve çaresizliğin içine düştüm. Çaresizlik ve mutsuzluk karabasan gibi çöktü üzerime.
Hava soğuk. Hafiften de kar var. Allah razı olsun, bir hayırsever, kendine bir iş buluncaya kadar ya da havalar ısınıncaya kadar kal diye şu anda kalmakta olduğum barakayı bana tahsis etti. İçine bir yatak, bir ocak birkaç da kap kacak verdi. Aranıra da merhaba diye uğruyor her geldiğinde de misafirliğe eli boş gidilmez diyerek yiyecek içecek bir şeyler getiriyor. Konu komşu da fakir, buna rağmen onurumu kırmadan yaşam mücadeleme destek veriyorlar.
Bu durumdan kurtulmak için yapacağım şey açık da canım bir şey yapmak istemiyor. Şimdi diyeceksiniz ki bir şey yapmayacaksan ne halin varsa gör. Öyle değil işte, bir şey yapmama isteğimi ancak benim durumuma düşen bilir. Beynim durmuş, her şeyi inceldiği yerden lopsum diye oluruna bırakmışım. Bir dost elinin elimi tutup, sinirlenmeden, kızmadan, usanmadan bana destek vermesi gerekiyor. Böyle birine öyle bir ihtiyacım var ki!
Biraz daha evde kalsam aklımı oynatabilirim. En iyisi çıkıp biraz dolaşmak, kafa dağıtmak. Üzerime ceket bile giymeden dışarı çıktım. Garip garip bakanlar var. Az evvel de dedim ya hava soğuk kar da hafiften hafiften atıyor. Saç baş da dağınık. Belli ki iyilik yap mutlu olursun düşüncesinde olan sadece anneannem değil. Biri yanıma yanaşıyor elime bir onluk tutuşturuyor
—İçimden geldi, şunla ya bir çorba ya bir çay iç.
Vallahi, çay ya da çorba içmeyeceğim de biraz ilerideki köfteciden bol soğanlı ekmek yiyeceğim. Sanırım o bana iyi gelecek. Epeydir yemiyorum çünkü. Köfteciye doğru yürürken yol kenarındaki derme çatma evlerin birinin önünde onu gördüm. Uzanmış yatıyordu. Bir an göz göze geldik. Ne kadar da çok Potuk’a benziyordu.
Bir tarihte benim fabrikanın oralarda bir köpek vardı. Zararsız bir köpekti. Zaman zaman ona bir şeyler verirdim. Adını da ben koymuştum. Sonra bir aralık duydum ki araba çarpmış. Ölmüş. Sorduğumda öyle dediler. Yıllar evvelki bir olay.
Adını olsun anmak istedim bir an. Göz göze geldik. Dedim ya, onun anısına:
—Ne haber lan Potuk?
Dememle birlikte o yaşlı koca vücut kalktı, buradayım der gibi sesler çıkartarak bana doğru koştu üzerime atladı, dakikalarca elimi yüzümü yaladı. Belli ki bu Potuk’tu.
Heyecanı biraz azalınca, “ Ben köfteciye gidiyorum, haydi gel, “ dedim. Yürüdüm. Gelmez olur muyum der gibisinden kuyruğunu sallaya sallaya benimle yürümeye başladı.
Köfteciden yarım ekmek arası köfte aldım. Eskiden yaptığım gibi lokmaları uzaktan uzaktan ona attım. O da bir kaleci gibi uzanıp uzanıp önce tuttu sonra da çiğneyip çiğneyip yuttu. Bir anda dert kasavet uçup gitmişti. Keyfim yerine gelmişti. Bu keyifle barakamın kırık camını geçenlerde aldığım naylonla kapatabilirdim. Bu heyecanla
—Yürü eve, dedim Potuğa. “Şimdi günlerce bu kırık camla bu evde nasıl oturuyorsun? “ dersin.
Eve doğru yürürken…
Rahmetli babam ilkokula giderken yazları ayakkabıcı Muharrem Amca’nın yanına verirdi beni. Bir keresinde babama çıkışmıştım, “ İstemiyorum oraya gitmek ben ya. Ayakkabıcı mı olacak ben.” demiştim. Babam esnaftı. Hali vakti yerindeydi. Malı mülkü bana kalacaktı, öyle de olmuştu.
Babam mülayim bir adamdı. Saçlarımı okşayarak:
— Oğlum zanaat altın bileziktir. İnsanı aç bırakmaz. Öğren bir yerinde dursun, demişti.
O kadar tatlı söylemişti ki, ertesi günü yine erkenden kalkmış tıpış tıpış Muharrem Amca’nın dükkânına gitmiştim.
Eve doğru yürürken, aylardır kapısında çırak aranıyor ilanı yazan ayakkabı tamircisinin kapısının açık olduğunu fark ettim. Potuk’un başını okşayarak:
—Gel bi şansımızı deneyelim, ekmeğimiz belki de burada dedim.
Dükkân sahibi yaşı seksene merdiven dayamış bir adamcağızdı.
— Çırak ilanınız için gelmiştim de, dedim.
Gözlüklerini çıkardı. Tepeden tırnağa bir süzdü. Potuk’a da baktı. İlgisini de çekti sordu:
—Köpek senin mi?
Evet manasına başımı salladım. Sordu:
— Adı ne?
— Potuk.
Tabureyi gösterdi.
—Otur, dedi.
Oturdum. Sorgu suale geçeceğinden o saniyeler içerisinde olası sorular ürettim onlara cevaplar hazırladım kendimce.
— Ben sana çok bir para veremem, dedi.
— Ne verirseniz, dedim.
Gözlerini kıstı, uzun uzun yüzüme baktı. Kim bilir aklından neler geçirdi.
Bir saniye, beş saniye belki dakika geçti aradan.
—Ne kazanırsak yarı yarıya dedi.
İnsanoğlu işte. Daha ben teşekkür etmeden teklifinde düzeltme yaptı.
— Yok yok yarı yarıya olmaz. Haftalık bir şeyler veririm, Olursa da kazancın yüzde yirmi beşi senim.
— Tamam, dedim kabul
Bu arada çok enteresan bir şey oldu. Yaşlı ayakkabıcı Potuk’un yanına gitti onu okşadı hatta öptü. Şimdi ne var bunda diyeceksiniz belki ama Potuk onun bu sevgisine sadece kuyruk sallayarak cevap verdi. Ne elini yaladı ne de yüzünü. O kadar mutu oldum ki bu duruma. Bu, gerçekten Potuk’tu ve ben onun için özeldim.