EFENDİM?
Her gün “on” dedi
Bir oldu
İki oldu
Üç ile dört de oldu
Dörtte bir oldu
Beş de on oldu
Devamı geldi de gelmedi de
Altıda altı
Yedi de yedi
Sekiz de sekiz
Dokuz da dokuz
Oldu da olmadı da
Onda yedi oldu
Devamı geldi
İyi oldu
***
GÜZEL SÖZ:
Zaman her şeyi alır ve her şeyi verir.
( Glordano Bruno)
30 Aralık 2012 Pazar
29 Aralık 2012 Cumartesi
KONUŞ, AĞZIN YORULSUN.
Hazret koymuş teşhisi (!)
Ne desek boş
Yok
Odaklanamıyormuşum da yaptığım işe
Yok, kaide ve kurallar sıkıyormuş da beni
Yok, yeknesak bir yaşamla sarmaş dolaşmışım
Yok
Organizasyon kim ben kimmişim
Yok o yok bu…
Dediklerinin biri Hanya
Biri de Konya olmasa
Etmeyeceğim belki kulak ardı amma,
Laf söylemek para ile mi misali…
Konumum icabı
Konuşup adını anılır hale getirmeyeceğim
Cevap vermeyeceğim sana
Çatlasan da patlasan da
Çatla patla,
Konuş ağzın yorulsun
Hazret koymuş teşhisi (!)
Ne desek boş
Yok
Odaklanamıyormuşum da yaptığım işe
Yok, kaide ve kurallar sıkıyormuş da beni
Yok, yeknesak bir yaşamla sarmaş dolaşmışım
Yok
Organizasyon kim ben kimmişim
Yok o yok bu…
Dediklerinin biri Hanya
Biri de Konya olmasa
Etmeyeceğim belki kulak ardı amma,
Laf söylemek para ile mi misali…
Konumum icabı
Konuşup adını anılır hale getirmeyeceğim
Cevap vermeyeceğim sana
Çatlasan da patlasan da
Çatla patla,
Konuş ağzın yorulsun
24 Aralık 2012 Pazartesi
23 Aralık 2012 Pazar
VARSAYALIM Kİ
Varsayalım ki,
Objektif değilim
Varsayalım ki
Sübjektifim
Ben diyeyim, iddiadır
Sen de
Realitenin ta kendisidir dediğim...
Gülüp geçeceğimize
Boş bir tartışmaya;
Yaka paça girelim birbirimize
Tövbe yarabbi diyenler olsun
Kahkahalarla gülenler olsun
Nasihat verenlere bakın diyenler olsun
Benim kaşım yarılsın meselâ kavga sonunda
Senin, haydi diyeyim ki sana bir şey olmasın
Bak bundan da alınırsın sen şimdi
Ve dersin
İnayetine hacet yok;
Benim kaşım yarılsın
Sana bir şey olmasın.
20 Aralık 2012 Perşembe
KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI
14.BÖLÜM
Birden, değişik bir şekilde burnunu çekti:
- Ne iş yapıyorsun sen, dedi.
Sesi yumuşak çıkmıştı. Biraz rahatlar gibi oldum.
- Avukatım, dedim.
- Dava mı kaybettin, dedi.
- Yok, dedim.
- Bir avukat bu saatte burada ne arar dedi.
- Öylesine, dedim.
- Uyuyordun ulan.
- İçim geçmiş.
- Bu masalları sen benim dedeme anlat.
Birden bir büyük şefkatiyle, elini cebinden çıkartıp omzuma attı.
- Otur, dedi.
Oturduk mecburen.
- Anlat dedi, rahatlarsın.
Bir şeyler anlatmalıydım bu adamdan kurtulmak için de ne? Çenem düşüktür. Edebiyatım da kuvvetlidir. Kuvvetlidir de aklıma anlatacak bir şey gelmiyor. Adam da gözlerimi suratına dikmiş konuşmamı bekliyor.
- Yahu dedim, belki inanmayacaksın ama bir karpuz işine bulaştık başımıza gelmedik kalmadı.
İlgisini mi çekti, rol mü yaptı bilmem, heyecanlanır gibi oldu, yanıma biraz daha sokuldu:
- Nasıl yani dedi.
Benim de anlatma ihtiyacım vardı belki:
- Bir gün dedim…
Başlattım anlatmaya.
Ben anlattıkça “ ha!” dedi, ben anlattıkça “hı!” dedi bazen güldü bazen “ yapma yahu!” dedi “ eee sonra” dediği de oldu, yan, ben anlattım o anlattıklarımı masal dinler gibi zevkle dinledi.
Ve sonra doğal olarak:
- İşte böyle dedim, dedim.
- Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun dedi.
- Bilmem dedim. Sen olsan ne yaparsın? Ne önerirsiniz bana.
Ellerimi tuttu.
- Estağfurullah halaoğlu, dedi. Ben kim koskoca avukata akıl vermek kim. Böyle olduğuma bakma ben haddimi bilirim.
Böyle olduğuma bakma, ben haddimi bilirim sözü bir anda içimi acıttı. Kendime hâkim olamadım sordum:
- Sen ne iş yapıyorsun?
- Arkadaşlar serseri der, birkaç hısım akraba var bazen sülalemin yüz karası derler bazen “ pislik” diye bahsederler. Kendimize göre bir yol tutturduk, kendimize göre bir düzen kurduk gidiyoruz işte.
Bir an sustu.
- Bazı şeyleri kanıksadık. Kanıksayınca işler daha iyi kolay oluyor.
Kanıksadık sözcüğünü ben bile kullanmam. Sözcük adamın hiç de boş olmadığını göstergesi. Biraz daha kaşısam mı ki?
- Bir kâğıt bir de kalem versene bana, dedi.
Sesi inanılmaz değişmişti. Biraz da titrer gibiydi. Ceblerini karıştırdım. Bankamatik fişi buldum. “ Bu olur mu? “ dedim.
Az evvelki ses tonu ile
- Kalem, dedi.
Yanında her zaman kalem bulunurdu uzattım.
El fenerinin de yardımıyla bir şeyler yazdı. Önce kaleni uzattı. Sonra kâğıdı verdi.
- Kaybetmeyeceğin bir yere koy, dedi.
- Kaybetmem ver, dedim.
- Nereye koyacağını görmeliyim, dedi. Sesi ürkütücüydü.
Cüzdanını çıkardım.
- Arasına koyarım, dedim. Kaybolmaz.
Kağıda göz atacak gibi oldum,
- Yarın oklu, dedi.
- Tamam dedim. Cüzdanıma koydum. Cüzdanı cebime koymak üzereyken:
- Bir çorba parası varsa dedi. Biraz ilerde işkembeci var da.
Böyle kişilere de dilencilere de para vermek adetim değildir. Cüzdanda biraz para var. Yok desem diye aklımdan geçirdim.
Lüzumsuz efeliğin bu aşamada ve bu yerde bir manası yoku. Cüzdanıma baktım. On liralık da vardı, elli liralık da yüz liralık da.
Bir onluk aldım cüzdandan, uzattım:
- yeter mı, dedim.
- Eyvallah, dedi. Parayı aldı siftah yapan esnaf havası ile yüzüne sürdü.
Ayaktaydı:
- O kâğıttaki herife git, beni zirzop Hüsnü gönderdi de.
Adama bak, resmen dalga geçiyor. Utanmasa Karpuzcu Hüsnü diyecek.
Döndü, birkaç adım yürüdü.
- Gitmemezlik etme, dedi. Bana anlattıklarını aynen o herife de anlat. dedi. Sana bol bol akıl verir o.
Manasız bir söz işte.
Birkaç adım daha gitti durdu. Döndü. Yanıma geldi. Burnumun dibime kadar iyice sokuldu.
- Bak gitmemezlik etme dedi. Dua edersin sonra bana. Beni…
Belli az evvel isminin başında söylediği lakabı unuttu. Sarhoş işte.
- Beni…
Hatırlamaya çalıştı, olmadı gene. Sıkmak için elini uzattı. Elimi vermesem olmaz. El sıkıştık
- Sadece Hüsnü gönderdi desen de olur. Tahmin eder benim gönderdiğimi. Tamam.
Tamam demedim. O anlama gelecek şekilde beşimi salladım. Birden ani bir hamle ile ensemden tuttu kendine doğru çekti yanaklarımdan “ oh!” diyerek öptu. Sonra geri çekildi. Yürüdü birkaç adım sonra dengesini kaybetti düştü, kalktı. Belki de bozuntuya vermemek için “ Oy farfara farfara /ateş düştü şalvara/ ağzım dilim kurudu kız yalvara yalvara” diyerek uzaklaştı.
O gözden kaybolur kaybolmaz da arkama bile bakmadan ben oradan ayrıldım.
***
Otel odasındaki yatağımdan kalktığımda öğle ezanı okunuyordu.
Devamı var
17 Aralık 2012 Pazartesi
UKDE
Hayat mektebi mezun etti beni
Zirveye de çıkarttı, verdi ödülünü
Ama içimde öyle bir ukde var ki:
Keşke sıralarla tanışsaydım zamanında
Tarih öğrenseydim, coğrafya belleseydim
Varsın az çalışanlardan olsaydım da
Mekteple tanışsaydım.
İmtihan heyecanları yaşasaydım
Azarlar işitseydim gerektiğinde muallimlerimden
Gözyaşı dökseydim çocuklarım gibi
Bir kademeden öteki kademeye geçerken.
Hayat mektebi mezun etti beni
Zirveye de çıkarttı, verdi ödülünü
Ama içimde öyle bir ukde var ki:
Keşke sıralarla tanışsaydım zamanında
Tarih öğrenseydim, coğrafya belleseydim
Varsın az çalışanlardan olsaydım da
Mekteple tanışsaydım.
İmtihan heyecanları yaşasaydım
Azarlar işitseydim gerektiğinde muallimlerimden
Gözyaşı dökseydim çocuklarım gibi
Bir kademeden öteki kademeye geçerken.
16 Aralık 2012 Pazar
VAKTİM OLMADI
Yarım saatlik bir zamanda yapılabilirdi dediği
Bir gün, bir hafta, on yedi gün bekledi
Sonra, utana sıkıla dedi:
“Ağabey verdiğim yazıyı inceleyebildiniz mi?”
Aldığı cevap yıktı onu
Demek bu kadar değersizdi onun gözünde
Demek ki insan yerine konulmuyordu hiç
Keşke, beğenmediğini söyleseydi
Keşke, vazgeç bu sevdadan deseydi
Keşke, yazdıkların kötünün de kötüsü deseydi de
Keşke, vaktim olmadı daha, bakamadım demeseydi.
13 Aralık 2012 Perşembe
KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI
13 BÖLÜM
Bu hali ruhiye yi yaşayan birkaç kişi tanıyorum. Onlarla dalga geçirdim. Bu ne menem şeymiş böyle.
Vazgeçtiyse sorun değil de.
Ama ya, eniştem gelmeden bir duş alayım deyip de banyoya girdiyse mesela, ve de ayağı kayıp düştüyse şu anda beyin kanaması varsa ve acilen doktora gitmesi gerekiyorsa…
Yoksa bu oyunu oynayıp beni tuzağa mı düşürecekler?
Evet evet bu da bir olasılık. Ablası orada. Kapı açılmadı. Beni meraklandıracaklar.
Kapıyı kırıp içeri girince de, sonuçlarını tahmin etmek için avukat olmak bile gerekmez.
Öf, gel de çık işin işinden.
Telefona bir kez daha sarıldm. Evet, telefon çalıyor, çalıyor da açan yok. Ev telefonunu arayacağım ama geçen ay kapattığını biliyorum Neymiş efendim cep telefonu varken ev telefonuna ne hacetmiş… Boşuna masrafmış. Tasarruf ettiği şeye bak.
Başımı kaldırıp bakıyorum. Işığı yanıyor. Perdeler kapalı. Koşuyorum, alttan bir kere zile basıyorum cevap yok. Çıldırmamak elde değil.
Çilingir çağırsam… Babamın oğlunun evi değil ki. Elin kapısı çilingirle açtırılır mı.. En iyisi polisi durumdan haberdar etmek. Ölür mölürse Allah korusun, keşkeler fayda getirmez.
Birden, telefonum mesaj iletisi verdi. Gecenin bu saatinde. Baktım, mesaj baldızdan.
“ Ya enişte birden çok özel bir misafirim geldi. Kapıyı açamıyorum. Kusura kalma.”
“ Allah senin…Hem özel misafir de ne demek? Böyle olmuş olsa bile bunu bana duyurmanın manası ne şimdi ?”
Baldızın evini penceresine bir kez daha baktım. Bir de saatime baktım.
Sıkıntı içerisinde başımı sallaya sallaya oradan uzaklaşırken, başıma gelenler diye düşünüyordum.
-Hay senin de karpuzunun da Allah belasını vermesin.”
Cep telefonum elimde. Bir mesaj daha geldi. Gene baldızdan. Fırça da sıkıştırmış araya
- Şu anda banyoda. Ne olur arama, az evvelki zillerinden zor kurtardım zaten. Banyoda olmasaydı sen de ben de hapı yutardık. Allah korudu.
Mesaja bak. Lafa bak. Ciddi mi söylüyor, söylüyorsa bu ne cüret? Benimle kafayı mı buluyor? Tövbe yarabbi. Nereye çekersen çek.
Yok yok bugün, bu gece benim imtihan günüm. Suçlu telefonmuş gibi kaldırdım yerle fırlatacakken kendime telkini verdim.
- Ne yapıyorsun karpuzcu Hüsnü. Öfke ile kalkan zarar ile oturur. Pire için yorgan yakılır mı?
İlk defa bu dakikalarda kendim için Karpuzcu Hüsnü diyorum ne alakaysa. Kızgınlıktan… Düşünün ne haldeyim.
Farkında olmadan bir parkın yanına erişmişim. O an ne kadar yorgun olduğumu hissettim. Parktan içeri girdim. Banklardan birine oturdum. Beş on dakika dinlenip kendime gelmek için Başımı geriye attım, gözlerimi yumdum.
Uyuyakalmışım.
Zil zurna sarhoş bir adamın dürtüklemesi ile uyandım. Dili ağzının içinde zar zor dönüyordu adamın:
- Ne arıyorsun lan burada? Dedi.
Silkinip kendime geldim. Sarhoştan deli bile korkmuş derler.
- Oturmuştum uyuyakalmışım, dedim. Af ederseniz.
Birden elime sarıldı.
- Ne haddime amca, dedi. Ben kimim ki…
Görebildiğim kadarıyla. otuz yaşlarında ya vardı ya yoktu. Genç yani. Zavallı! Bu yaşta bu halde olmak.
Zorla elimi öptü:
- Bu saatte burada ne arıyorsun, dedi. İçkili miçkili de değilsin benim gibi.
Cebinden bir el feneri çıkardı, üzerime tuttu. Tepeden tırnağa süzdü:
- Benceğiz gibi serseri merseri de değilsin, dedi. Derdin ne?
Bu kadar görmüş geçirmişlik var. Adam, sarhoş marhoş ama kötü biri değil belli. Korkum gitti biraz. Zararsız.
- Boş ver, dedim.
Yanıma ilişti.. Sigara paketini çıkardı. Uzattı:
- Sağ ol, dedim. İçmiyorum.
- Ben yaksam mahsuru var mı dayı, dedi.
Az evvel amcaydık, şimdi dayı olduk.
Sigarayı ağzına aldı. Ateşi yakmak üzereyken.
- Şunun kimseye faydası yok dedim. Bırak. İçkiden bile zararlı derler.
Birden neye uğradığımı şaşırdım. Hay dilim tutulsaydı da söylemez olsaydım. Birden ayağa fırladı. Gözlerini gözlerimi dikti. Gayri ihtiyari sindim. İçimden “ Sana ne elin adamının sigarasından migarasından Hüsnü ” dedim. Göz ucuyla çevreyi de süzüyorum ama gecenin bu saatinde. Park cadde üzerinde de değil.
Gözleri hala gözlerimde. Ya sinirden titriyor ya karanlığın da etkisinden bana geliyor.
Korka korka:
- İçebilirsin dedim. Beni yanlış anladın. Bana dokunmaz.
Cevap vermedi. Burnundan soluyordu işte. Elini de dişlerini sıkarak cebine attı. Şimdi ben sana gösteririm der gibi der gibisinden başını sallamaya başladı.
Devamı var…
Güzel Söz:
İnsanların var oluş amacı sadece mutluluk olsaydı Allah ona diğer varlıklardan farklı olarak bir de akıl vermezdi. ( Kant)
13 BÖLÜM
Bu hali ruhiye yi yaşayan birkaç kişi tanıyorum. Onlarla dalga geçirdim. Bu ne menem şeymiş böyle.
Vazgeçtiyse sorun değil de.
Ama ya, eniştem gelmeden bir duş alayım deyip de banyoya girdiyse mesela, ve de ayağı kayıp düştüyse şu anda beyin kanaması varsa ve acilen doktora gitmesi gerekiyorsa…
Yoksa bu oyunu oynayıp beni tuzağa mı düşürecekler?
Evet evet bu da bir olasılık. Ablası orada. Kapı açılmadı. Beni meraklandıracaklar.
Kapıyı kırıp içeri girince de, sonuçlarını tahmin etmek için avukat olmak bile gerekmez.
Öf, gel de çık işin işinden.
Telefona bir kez daha sarıldm. Evet, telefon çalıyor, çalıyor da açan yok. Ev telefonunu arayacağım ama geçen ay kapattığını biliyorum Neymiş efendim cep telefonu varken ev telefonuna ne hacetmiş… Boşuna masrafmış. Tasarruf ettiği şeye bak.
Başımı kaldırıp bakıyorum. Işığı yanıyor. Perdeler kapalı. Koşuyorum, alttan bir kere zile basıyorum cevap yok. Çıldırmamak elde değil.
Çilingir çağırsam… Babamın oğlunun evi değil ki. Elin kapısı çilingirle açtırılır mı.. En iyisi polisi durumdan haberdar etmek. Ölür mölürse Allah korusun, keşkeler fayda getirmez.
Birden, telefonum mesaj iletisi verdi. Gecenin bu saatinde. Baktım, mesaj baldızdan.
“ Ya enişte birden çok özel bir misafirim geldi. Kapıyı açamıyorum. Kusura kalma.”
“ Allah senin…Hem özel misafir de ne demek? Böyle olmuş olsa bile bunu bana duyurmanın manası ne şimdi ?”
Baldızın evini penceresine bir kez daha baktım. Bir de saatime baktım.
Sıkıntı içerisinde başımı sallaya sallaya oradan uzaklaşırken, başıma gelenler diye düşünüyordum.
-Hay senin de karpuzunun da Allah belasını vermesin.”
Cep telefonum elimde. Bir mesaj daha geldi. Gene baldızdan. Fırça da sıkıştırmış araya
- Şu anda banyoda. Ne olur arama, az evvelki zillerinden zor kurtardım zaten. Banyoda olmasaydı sen de ben de hapı yutardık. Allah korudu.
Mesaja bak. Lafa bak. Ciddi mi söylüyor, söylüyorsa bu ne cüret? Benimle kafayı mı buluyor? Tövbe yarabbi. Nereye çekersen çek.
Yok yok bugün, bu gece benim imtihan günüm. Suçlu telefonmuş gibi kaldırdım yerle fırlatacakken kendime telkini verdim.
- Ne yapıyorsun karpuzcu Hüsnü. Öfke ile kalkan zarar ile oturur. Pire için yorgan yakılır mı?
İlk defa bu dakikalarda kendim için Karpuzcu Hüsnü diyorum ne alakaysa. Kızgınlıktan… Düşünün ne haldeyim.
Farkında olmadan bir parkın yanına erişmişim. O an ne kadar yorgun olduğumu hissettim. Parktan içeri girdim. Banklardan birine oturdum. Beş on dakika dinlenip kendime gelmek için Başımı geriye attım, gözlerimi yumdum.
Uyuyakalmışım.
Zil zurna sarhoş bir adamın dürtüklemesi ile uyandım. Dili ağzının içinde zar zor dönüyordu adamın:
- Ne arıyorsun lan burada? Dedi.
Silkinip kendime geldim. Sarhoştan deli bile korkmuş derler.
- Oturmuştum uyuyakalmışım, dedim. Af ederseniz.
Birden elime sarıldı.
- Ne haddime amca, dedi. Ben kimim ki…
Görebildiğim kadarıyla. otuz yaşlarında ya vardı ya yoktu. Genç yani. Zavallı! Bu yaşta bu halde olmak.
Zorla elimi öptü:
- Bu saatte burada ne arıyorsun, dedi. İçkili miçkili de değilsin benim gibi.
Cebinden bir el feneri çıkardı, üzerime tuttu. Tepeden tırnağa süzdü:
- Benceğiz gibi serseri merseri de değilsin, dedi. Derdin ne?
Bu kadar görmüş geçirmişlik var. Adam, sarhoş marhoş ama kötü biri değil belli. Korkum gitti biraz. Zararsız.
- Boş ver, dedim.
Yanıma ilişti.. Sigara paketini çıkardı. Uzattı:
- Sağ ol, dedim. İçmiyorum.
- Ben yaksam mahsuru var mı dayı, dedi.
Az evvel amcaydık, şimdi dayı olduk.
Sigarayı ağzına aldı. Ateşi yakmak üzereyken.
- Şunun kimseye faydası yok dedim. Bırak. İçkiden bile zararlı derler.
Birden neye uğradığımı şaşırdım. Hay dilim tutulsaydı da söylemez olsaydım. Birden ayağa fırladı. Gözlerini gözlerimi dikti. Gayri ihtiyari sindim. İçimden “ Sana ne elin adamının sigarasından migarasından Hüsnü ” dedim. Göz ucuyla çevreyi de süzüyorum ama gecenin bu saatinde. Park cadde üzerinde de değil.
Gözleri hala gözlerimde. Ya sinirden titriyor ya karanlığın da etkisinden bana geliyor.
Korka korka:
- İçebilirsin dedim. Beni yanlış anladın. Bana dokunmaz.
Cevap vermedi. Burnundan soluyordu işte. Elini de dişlerini sıkarak cebine attı. Şimdi ben sana gösteririm der gibi der gibisinden başını sallamaya başladı.
Devamı var…
Güzel Söz:
İnsanların var oluş amacı sadece mutluluk olsaydı Allah ona diğer varlıklardan farklı olarak bir de akıl vermezdi. ( Kant)
12 Aralık 2012 Çarşamba
ÇOCUK AKLI İŞTE
Kim tutar artık beni
Ben, keşfedilmemiş bir fevkalbeşermişim
Aferin aldım koskocaman öğretmenimden dün
Şiirimin, kapıyı çalan sen miydin, dizesinde
Tecahül-i arif sanatı varmış
Sevgiliye hitap etmişim amma
Bildiğimi de bilmemelikten gelmişim
Farkında değilim
Meğer ben neymişim?
Mademki ben bir fevkalbeşerim
Mademki şiirimde sanat da var
Mademki şairim deyip salınan da
Dokuz ay on günlük, ben de öyle
Mademki farkına da varıldım artık
Aferin ile tescillendim de hocamdan
Kim tutar artık beni,
Şiirinde sanat var mı buba,
Şiiri herkes yazar
Sen, sanatın kadar konuş!
Kim tutar artık beni
Ben, keşfedilmemiş bir fevkalbeşermişim
Aferin aldım koskocaman öğretmenimden dün
Şiirimin, kapıyı çalan sen miydin, dizesinde
Tecahül-i arif sanatı varmış
Sevgiliye hitap etmişim amma
Bildiğimi de bilmemelikten gelmişim
Farkında değilim
Meğer ben neymişim?
Mademki ben bir fevkalbeşerim
Mademki şiirimde sanat da var
Mademki şairim deyip salınan da
Dokuz ay on günlük, ben de öyle
Mademki farkına da varıldım artık
Aferin ile tescillendim de hocamdan
Kim tutar artık beni,
Şiirinde sanat var mı buba,
Şiiri herkes yazar
Sen, sanatın kadar konuş!
11 Aralık 2012 Salı
Güzel Sözler:
Ne kadar bilirsen bil söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır.( Hz. Mevlana)
Ne aradığını bilmeyen bulduğunu anlayamaz. ( Hz. Mevlana)
Yalan dörtnala gider, hakikat adım adım yürür, fakat gene de vaktinde yetişir. ( Japon Atasözü)
Herkes öğrenmek ister, kimse bilginin bedelini ödemek istemez. ( Juvenal)
Ders alınmış başarısızlıklar, başarı demektir ( Malcolm Forbes)
Kendi sorumluluğunuzu tümüyle aldığınız ve mazereti bıraktığınız gün, zirveye doğru hareket ettiğiniz gündür.( O.J.Simpson)
Kuru pantolon ile balık tutulmaz ( Cervantes)
Kim gülüyorsa, başkasına gülüyordur
Kim ağlıyorsa, kendisine ağlıyordur.
( Hint Atasözü )
Ne kadar bilirsen bil söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır.( Hz. Mevlana)
Ne aradığını bilmeyen bulduğunu anlayamaz. ( Hz. Mevlana)
Yalan dörtnala gider, hakikat adım adım yürür, fakat gene de vaktinde yetişir. ( Japon Atasözü)
Herkes öğrenmek ister, kimse bilginin bedelini ödemek istemez. ( Juvenal)
Ders alınmış başarısızlıklar, başarı demektir ( Malcolm Forbes)
Kendi sorumluluğunuzu tümüyle aldığınız ve mazereti bıraktığınız gün, zirveye doğru hareket ettiğiniz gündür.( O.J.Simpson)
Kuru pantolon ile balık tutulmaz ( Cervantes)
Kim gülüyorsa, başkasına gülüyordur
Kim ağlıyorsa, kendisine ağlıyordur.
( Hint Atasözü )
10 Aralık 2012 Pazartesi
TAKILMIŞ KALMIŞ GÖZLERİM ADAMA
Takılmış kalmış gözlerim adama
Araya adamlar koymuştu iş için
Zengindi, açmıştı kesenin ağzını
Beşe iki koyup yarım hisse alacaktım
Birden yan çizmeye başladı,
Belli ki
Başıma konan devlet kuş uçmak üzeriydi,
Caydı…
Olur, cayar cayar da nedeni merak ettim
Araya adamlar koydum
Şuydu buydu derken, bir akşam:
Aradı telefonla:
“ Yarın dörtte bürondayım “ dedi
Sevindim
“ Okey mi demek oluyor bu? “dedim
Yanıtı kinayeli oldu
“ Yarın bakarız dedi, okey den anlamam ama
Belki tamam belki devam”
Türkçe aşığıymış,
İngilizce Türkçe karışı dilim mi bozdu bu işi ne?
Saat tam dörtte çaldı kapı
Sımsıcak karşıladım
Oturur oturmaz koltuğuna
Çikolatayı verdim eline
Ve ekledim “ çay, kahve, likör, ne içeriz…
Suratı asıldı gene birden
Bir an yüzüme baktı boş boş
Daha iki çift laf etmemiştik
Neye bozuldu bu derken
Kalktı:
-Kusura bakmayın Haydar Bey, dedi
Bu iş olmayacak
Dedim:
- Fakat niye?
Canlıları ve de çiçekleri sever tüyosunu alınca birinden
İlk geliş öncesi,
Nadide birkaç çiçek almıştım büroma,
İlgilenmişti, keyiflenmişti…
Şimdi algılıyorum,
İkinci gelişinde gözleri hep çiçeklerde olmuştu
Su vermediğimden yaprakları solmuştu,
Laf da dokundurmuştu aslında giderken:
- Bir arkadaş seyahatte, çiçekleri sulamam için anahtarını verdi de…
Medeni insanlarız,
Uzattık ellerimizi kapıda karşılıklı
- Saplık olsun, dedim dostluğumuz baki olur inşallah
Gülümsedi
- İkisi kurumuş çiçeklerden ama, dedi ve yutkundu
Kapının yanındakine bir bardak su verirseniz o canlanır o canlanır belki.
***
GÜZEL SÖZ:
Eğer hayal edebileceğin bir şeyse yapabilirsin. ( Walt Disney)
9 Aralık 2012 Pazar
KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI
12.BÖLÜM
Birden araba durdu.
- Ne oluyor? Dedim.
- Verdiğiniz adres burası, dedi Şoför.
Hakikaten de öyleydi. Ne kadar daldıysam.
Taksimetrenin yazdığı ücreti ödedim. İnerken, tüm kızgınlığıma rağmen:
- İyi geceler, dedim.
Kapıyı yavaşca örtüm. Birkaç metre uzaklaşmıştım ki adam kapıyı açmış sesleniyor.
- Karpuz sergin tarafta. Yolum düşerse…
Daha fazla tahammül edilir mi:?
- Cehennemin dibinde dedim.
Neden bilmem, yani, duydu da tepkimi mazur mu gördü, yoksa duymadı da nasıl olsa bir şey söylemiştir ne şiş yansın ne kebap cinsinden bir şey mi söyleyeyim dedi.
- Canın sağ olsun.
Karşılık vermedim ama gayri ihtiyari eyvallah gibisinde el salladım.
Baldızın ışığı yanıyordu. Beni bekliyordu belli. Adımlarımı hjızlandırdım, kapıya vardım, dış kapının girişinden, daire ziline dokundum. Bekledim. Açılmadı. Bir kez daha dokundum, gene açılmadı. Yanlış bir zile basmış olabilirim paniğini yaşadım bir an. Bu saatte tanımadığın birinin ziline basmak, Allah korusun.
İyice yanaşarak kontrol ettim, yanlışlık yoktu. 22 numaralı dairenin ziline basıyordum. Bir kez daha bastım, bir kez daha bastım, uzun uzun bastım. Daire zili mi bozuktu acaba?
Şans işte, hemen ilerimde bir taksi durdu. Genç bir bayan indi. Benden tarafa geldi.
- İyi geceler, dedi.
Koskoca site. Kim kimi tanır.
- Anahtarı almayı unutmuşum da çıkarken dedim. Evdekilerde uyuyakaldı herhalde.
Gözleri ile şöyle bir süzdü beni. Kılık kıyafetim düzgünceydi.
Olur böyle şeyler der gibisinden başını salladı, kapıyı açtı.
- Teşekkür ederim, dedim.
Asansörün kapısını da açacaktım ama belki rahatsız olur düşüncesi ile, merdivenlere yöneldim. İkişer ikişer basamakları atladım. Nefes nefese baldızın dairesinin kapısının önüne vardım. Zile bastım. Zil çalıyordu. Zil çalıyordu da açan maçan yok. Kapıyı tıklattım. İçerde de kim olduğumdan emin olmadığı için kapıyı açmakta tereddüt mü gösteriyor acaba diye düşünerek, ağzımı kapıya yanaştırdım:
- Benim baldız, dedim. Enişten Hüsnü.
Karşılık yok. Bir daha bastım zile, bir daha
Dedim ya, baldız biraz değişik bir kız. Muhtemelen fikrini değiştirdi, ya da fikrini değiştirecek bir şey oldu. Kapıyı açmamaya karar verdi. La havle çekerek aşağı indim. Dış kapıyı yavaşça kapattım, iyice örtülüp kilitlenmemsi içinde kendimce bildiğim bir yöntemi uyguladım.
“ Ya başına bir şey gelmişse.”
Aklıma gelen bu düşünce bir anda beni buz gibi terletti.
Ya başına bir şey geldiyse, şu anda acil olarak yardıma gereksinimi varsa...
8 Aralık 2012 Cumartesi
KELİME DAĞARCIĞIMIZI ZENGİNLEŞTİRELİM…
ŞEMS: Güneş
ŞEM: Mum, balmumu, gümüş
BİTARAF: Tarafsız, yansız
NAME: Mektup, bir kimsenin geçmişi
BİNAEN: Dayanarak, - den dolayı
MANZUM: Şiir biçimde yazılmış
MENSUR: Düz yazı
HASBELKADER: Tesadüfen, rastlantı
MİLİS: Savaşta orduya yardımcı olmak gayesi ile toplanan halk gücü
BİVEFA: Sevgisine bağlı olmayan, vefasız
MÜCEHHEZ: Donanmış
BİNAENALEYH: Bundan dolayı, bunun üzerine
MÜCEHHEZ OLMAK: Kendinde bulundurmak
KELAM: Söz
HEMAN: Hemen
ALENEN: Açık açık, gizlemeden
İKRAR ETMEK: Kabul etmek, açıkça söylemek
ALLAH MANDA ŞİFALIĞI VERSİN: Çok veya ağır yemek yiyenler için söylenen bir söz
***
İTİRAF
Bivefa dedim, iftiraydı
İnsanız hata edeceğiz
Manzumu mensura yeğlemesi
Etmişti beni deli
Aleyhinde edecek bir kelam da bulamayınca
Bivefa dedim ona, hafif gibi geldi bana amma
Kimler varmış meğer dost meclisinde
Kaşla göz arasında duyurmuşlar heman
Gönül koymuş, ikrar etti alenen alo deyip
Ama oda, iki gündür de aramıyordu ki!
7 Aralık 2012 Cuma
BUNA DA ALIŞTIK YA!
Biri geldi bir gün bizim diyara
Çalar oldu kapıları
Gece gündüz, sabah akşam
Olur olmaz demeden
Ivır zıvır ile zırt pırt
Her önlem çaresiz kaldı
Vazgeçiremedik huyundan
Gün gün zırt pırtlarını kanıksadık
Ivır zıvırlarında da hoş şeyler bulmaya başladık
Zart zurtunu da sevdik zamanla
Alıştık be
Demek ki
İnsanoğlu böyle bir şey işte!
5 Aralık 2012 Çarşamba
BİR MASAL BÖYLE BİTTİ
Sihir oluştu
Tenzih edilenin siniri yatıştı
Sehven de olsa güldü bazıları
Masal dünyasının ışıkları yandı,
Görülmesi gerekenler değil görülmek istenenler görüldü
Ali de Veli de Fatma da Ayşe de işitmek istediklerini işitti
Ortalık yumuşadı, asılan suratlarda gülücükler oluştu
Şans oyunlarında paralar birikti, hayaller kuruldu
Bir rüya başladı bir masalla
Hülya rüyaya eşlik etti
Soğukkanlı insanlar sıcakkanlı insanlarla ortaklık kurdu
Sarı Çizmeli Mehmet Ağanın kime yazdığını bilmediği mektup
Çalar saatinin “ kalk artık” uyarısı ile nihayete erdi.
****
GÜZEL SÖZ:
Dört şey insanın ruhunu bozar: Hırs, korku, tenbellik ve borç. ( Gray Anderson)
4 Aralık 2012 Salı
KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI
11.BÖLÜM
Sözde bir şeyler konuştuk. Tek bir cümlesi, tek bir kelimesi bile aklımda kalmadı. Belki biraz sonra anımsayacağım…
Oluyor bu bende bazen. Konuştuklarım ya da konuşulanlar aklımdan çıkıp gidiyor ve sonra bir bakıyorum bazen tamamı bazen bir kısmı, bazen bir cümlesi ya da kelimesi aklıma geliveriyor hiç ummadığım bir anda.
Muhsin Amca, otelden ayrıldıktan sonra ben de otelden çıktım. Epeyce bir süre yürüdüm. Hiçbir şey düşünmedim. Adeta beynimi dondurdum. Belki de pek çok şey düşündüm de farkında değilim… Baldız Binnaz deli dolu değişik bir kız. Günü gününe saati saatine uymaz. Yıllardır tek başına yaşıyor. Annesi ve hanım dâhil kimseye gidip gelmiyor. Yolda izde karşılaşırsak sarılıp öpüşüyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse bazen o bazen de ben görmemezlikten de geliyoruz. Birbirimizi ne kadar sevdiğimizi anlayın artık.
Birden onun telefonunu anımsadım. Cep telefonumu çıkarttım. Vakit de epeyce geç olmuş ama hani içimden geldi aramak. Ters ve şiddetli bir tepki görme pahasını da göze alarak, inşallah uyumamıştır ya da bir misafiri falan yoktur temennisini de içimden geçirerek aradım.
Allah’ın sevgili kuluymuşum. Hoş bir sesle açtı telefonu: Alo der demez ben,
- Vay enişte, merhaba, dedi.
Biri demiş de benim mi aklımda kalmış yoksa ben mi öyle düşünüyorum sevabı ile günahı ile: olasılıkların sonu gelmez, iyi için de kötü için de…
- Merhaba Binnaz, dedim. Rahatsız etmiyorum inşallah bu saatte.
- Vallahi sıkıntıdan patlıyorum enişte, dedi. Haydi, atla gel.
Bu kadar olur derler ya bu kadar olur. Körün istediği bir göz, Allah verir iki göz.
- Tamam, dedim. Saate baktım, mütalaada bulundum.” Yarım saate kalmaz oradayım.”
- Okey, dedi.
Keyfim bir an için kaçtı. Bir şey demeden telefonu kapattım gayri ihtiyari.
” Tamam ” varken “ oldu” varken okey deyenlere sinir oluyorum ama yapacak da bir şey yok. Son günlerde de moderatör çıktı başımıza. Sunucuyu kendilerine yakıştıramayanlar maderatör diyor. Sanıyorlar ki moderatör onlara erişilmez bir hava verecek.
Telefon ile konuşurken Farkına varmadan ara sokakla sapmışım. Sağıma soluma baktım taksi falan yok.
Kıza da yarım saate kalmaz gelirim dedim. Otele dönüp arabamı almaya kalksam…
Dedim ya kısmet geliyor üst üste. Hemen birkaç metre ötemde bir taksi durdu. İki kişi indi taksiden. Koştum taksiye doğru, koşarken de bağırdım:
- Taksi!
İnenler duydu sesimi. Hareketlerinden “ müşteri” anlamında bir işaret yaptıklarını anladım.
Şoför mahalli kapısı kapanmadan yetiştim.
- Boş mu, dedim alışkanlık gereği.
- Boş Hüsnü abi, dedi. Buyur.
Beni tanımıştı. Arabaya binince,
“ Nerden beni tanıyorsun” der gibisinden de
- Merhaba, dedim.
- Merhaba, dedi.
Sordum da:
- Nerden tanışıyoruz?
- Alt sokaktaki duraktanım ben. Siz de Karpuzcu Hüsnü.
Ne yalan söyleyeyim bozuldum birden. Karpuzcu Hüsnü değil Avukat Hüsnü diyecekken ekledi.
- Geçen gece de sizi otele bırakmıştım.
- Tesadüf işte, dedim.
- Aslında ben sizin Mevlit amcanızı iyi tanırım dedi. Benim kayınçonun karısının bir akrabası onların gelini.
Mevlit amcamın beni nasıl bulduğu anlaşıldı. Demek ki laf lafı açtı, taksici beni adını unuttuğum otele bıraktığını söyledi.
- Karpuz işleri nasıl gidiyor, dayı.
Hiç beklemediğim bir söz idi bu. Bir an nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim. Hani istisnalar hariç saygı ile “ Avukat Bey” hitabına alışmışım.
Adam benden yaşlıca. Dayı sözünde bir art niyet belli. Yoksa benimle dalga mı geçmek istedi.
- Nasıl gitsin işte yeğenim, dedim. İyi.
- İyi de dedi, karıyı kaçırmışsın ama.
Cevap vermedim.
Adam, felsefe yapmak için yaratılmış(!). Devam etti:
- Katırdan inip eşeğe binmek gibi bir şey oldu herhalde ona.
Susmaya devam etim.
- Avukat Hüsnü Bey’in karısı nerede, Karpuzcu Hüsnü’nün karısı…
Susmamı sürdürdüm.
- Avukatlığı tamamen bıraktın mı?
- …
- Karpuzcu mu oldun artık?
- …
- Kışında pırasa işine falan girersin sen
- …
- Akıl vermek gibi olmasın ama, pırasa işine falan girersen karı hiç dönmez sana. Pırasacı Hüsnü.
İmtihanın bin türlü şekli var derler. Bu da böyle bir şey olsa gerek. Tepkimi ölçmek için bir an için suratıma baktığını görünce şoförün aklı sıra yaptığı espriye, güler gibi yaptım.
- Aradık bulduk dedim. Artık pırasacı Hüsnü mü derler, turpçu Hüsnü derler.
DEVAMI VAR.
11.BÖLÜM
Sözde bir şeyler konuştuk. Tek bir cümlesi, tek bir kelimesi bile aklımda kalmadı. Belki biraz sonra anımsayacağım…
Oluyor bu bende bazen. Konuştuklarım ya da konuşulanlar aklımdan çıkıp gidiyor ve sonra bir bakıyorum bazen tamamı bazen bir kısmı, bazen bir cümlesi ya da kelimesi aklıma geliveriyor hiç ummadığım bir anda.
Muhsin Amca, otelden ayrıldıktan sonra ben de otelden çıktım. Epeyce bir süre yürüdüm. Hiçbir şey düşünmedim. Adeta beynimi dondurdum. Belki de pek çok şey düşündüm de farkında değilim… Baldız Binnaz deli dolu değişik bir kız. Günü gününe saati saatine uymaz. Yıllardır tek başına yaşıyor. Annesi ve hanım dâhil kimseye gidip gelmiyor. Yolda izde karşılaşırsak sarılıp öpüşüyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse bazen o bazen de ben görmemezlikten de geliyoruz. Birbirimizi ne kadar sevdiğimizi anlayın artık.
Birden onun telefonunu anımsadım. Cep telefonumu çıkarttım. Vakit de epeyce geç olmuş ama hani içimden geldi aramak. Ters ve şiddetli bir tepki görme pahasını da göze alarak, inşallah uyumamıştır ya da bir misafiri falan yoktur temennisini de içimden geçirerek aradım.
Allah’ın sevgili kuluymuşum. Hoş bir sesle açtı telefonu: Alo der demez ben,
- Vay enişte, merhaba, dedi.
Biri demiş de benim mi aklımda kalmış yoksa ben mi öyle düşünüyorum sevabı ile günahı ile: olasılıkların sonu gelmez, iyi için de kötü için de…
- Merhaba Binnaz, dedim. Rahatsız etmiyorum inşallah bu saatte.
- Vallahi sıkıntıdan patlıyorum enişte, dedi. Haydi, atla gel.
Bu kadar olur derler ya bu kadar olur. Körün istediği bir göz, Allah verir iki göz.
- Tamam, dedim. Saate baktım, mütalaada bulundum.” Yarım saate kalmaz oradayım.”
- Okey, dedi.
Keyfim bir an için kaçtı. Bir şey demeden telefonu kapattım gayri ihtiyari.
” Tamam ” varken “ oldu” varken okey deyenlere sinir oluyorum ama yapacak da bir şey yok. Son günlerde de moderatör çıktı başımıza. Sunucuyu kendilerine yakıştıramayanlar maderatör diyor. Sanıyorlar ki moderatör onlara erişilmez bir hava verecek.
Telefon ile konuşurken Farkına varmadan ara sokakla sapmışım. Sağıma soluma baktım taksi falan yok.
Kıza da yarım saate kalmaz gelirim dedim. Otele dönüp arabamı almaya kalksam…
Dedim ya kısmet geliyor üst üste. Hemen birkaç metre ötemde bir taksi durdu. İki kişi indi taksiden. Koştum taksiye doğru, koşarken de bağırdım:
- Taksi!
İnenler duydu sesimi. Hareketlerinden “ müşteri” anlamında bir işaret yaptıklarını anladım.
Şoför mahalli kapısı kapanmadan yetiştim.
- Boş mu, dedim alışkanlık gereği.
- Boş Hüsnü abi, dedi. Buyur.
Beni tanımıştı. Arabaya binince,
“ Nerden beni tanıyorsun” der gibisinden de
- Merhaba, dedim.
- Merhaba, dedi.
Sordum da:
- Nerden tanışıyoruz?
- Alt sokaktaki duraktanım ben. Siz de Karpuzcu Hüsnü.
Ne yalan söyleyeyim bozuldum birden. Karpuzcu Hüsnü değil Avukat Hüsnü diyecekken ekledi.
- Geçen gece de sizi otele bırakmıştım.
- Tesadüf işte, dedim.
- Aslında ben sizin Mevlit amcanızı iyi tanırım dedi. Benim kayınçonun karısının bir akrabası onların gelini.
Mevlit amcamın beni nasıl bulduğu anlaşıldı. Demek ki laf lafı açtı, taksici beni adını unuttuğum otele bıraktığını söyledi.
- Karpuz işleri nasıl gidiyor, dayı.
Hiç beklemediğim bir söz idi bu. Bir an nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim. Hani istisnalar hariç saygı ile “ Avukat Bey” hitabına alışmışım.
Adam benden yaşlıca. Dayı sözünde bir art niyet belli. Yoksa benimle dalga mı geçmek istedi.
- Nasıl gitsin işte yeğenim, dedim. İyi.
- İyi de dedi, karıyı kaçırmışsın ama.
Cevap vermedim.
Adam, felsefe yapmak için yaratılmış(!). Devam etti:
- Katırdan inip eşeğe binmek gibi bir şey oldu herhalde ona.
Susmaya devam etim.
- Avukat Hüsnü Bey’in karısı nerede, Karpuzcu Hüsnü’nün karısı…
Susmamı sürdürdüm.
- Avukatlığı tamamen bıraktın mı?
- …
- Karpuzcu mu oldun artık?
- …
- Kışında pırasa işine falan girersin sen
- …
- Akıl vermek gibi olmasın ama, pırasa işine falan girersen karı hiç dönmez sana. Pırasacı Hüsnü.
İmtihanın bin türlü şekli var derler. Bu da böyle bir şey olsa gerek. Tepkimi ölçmek için bir an için suratıma baktığını görünce şoförün aklı sıra yaptığı espriye, güler gibi yaptım.
- Aradık bulduk dedim. Artık pırasacı Hüsnü mü derler, turpçu Hüsnü derler.
DEVAMI VAR.
3 Aralık 2012 Pazartesi
DİKİZ AYNASI
Yel değirmeni ne ki,
Dikiz aynasıyla kavgam
Filozof forsunu dikmemiş olsaydım gönderime
Olmasaydı tasavvuf felsefesi içimde
Akşama onunla olur muyum bilmem?
O,
Düşmanım desem değil
Sevdiğim desem değil
Benim mi hacmim ondan büyük
Onun hacmi mi benden
Deliriyor muyum olgunlaşıyor muyum bilmem amma
Kavgam dikiz aynasıyla.
Garibim,
Bula bula beni mi buldun deme
Haşpa dedirttirme bana, bak
Gözlerim bir yolda, bir sende
Zaman eskidi
Ben eskidi.
Aman Allah’ ım, oda ne
Çalışmaya başladı silecekler
Boşa mı desem
Gözlerimin feri mi parlasa
Geçip giden trenler mi yansam
Biraz sonra gelecek olan
O, o trene yapışıp
Kompartımanında bir yer mi bulsam.
Kavgam dikiz aynasıyla
Yel değirmeni ne ki,
Dikiz aynasıyla kavgam
Filozof forsunu dikmemiş olsaydım gönderime
Olmasaydı tasavvuf felsefesi içimde
Akşama onunla olur muyum bilmem?
O,
Düşmanım desem değil
Sevdiğim desem değil
Benim mi hacmim ondan büyük
Onun hacmi mi benden
Deliriyor muyum olgunlaşıyor muyum bilmem amma
Kavgam dikiz aynasıyla.
Garibim,
Bula bula beni mi buldun deme
Haşpa dedirttirme bana, bak
Gözlerim bir yolda, bir sende
Zaman eskidi
Ben eskidi.
Aman Allah’ ım, oda ne
Çalışmaya başladı silecekler
Boşa mı desem
Gözlerimin feri mi parlasa
Geçip giden trenler mi yansam
Biraz sonra gelecek olan
O, o trene yapışıp
Kompartımanında bir yer mi bulsam.
Kavgam dikiz aynasıyla
1 Aralık 2012 Cumartesi
KONUŞMALI ŞİİR
Başladık oynamaya,
Bir kelime ondan
Anında yanıt benden
Soru ondan
Yanıt benden; düşünmeden, derken
Samimi ve içten...
- Deden.
- Gurur
- Çok mu gururluydu?
- Kimsenin gururuyla oynama derdi laf açılırsa
- Ninen
- İnanç
- Çok mu inançlıydı?
- Sen sen ol, kimsenin inancıyla dalga geçme derdi.
- Nasihat
- Tecrübeler kulak ardı edilmemeli.
- Öyle mi yaptın?
- ...
- ...
- Sana bir nasihat da bulunayım mı?
- Nasihat almaktan haz etmem ama; söyle hade...
- Sen sen ol, kimsenin guruyla oynama kimsenin inancıyla da alay etme.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)