29 Eylül 2020 Salı

ANNEMGİLİN TUVALETİ - Babaanne! - Söyle guzum - Sen de annemgilin tuvaletini kontrol ettin mi? - Nettim mi? - Annemi istemeden diyorum. Tuvaletlerini de kontrol ettin mi? Akşam yemeğinden sonra ailece bir taraftan televizyon seyrediyorlar bir taraftan çay içiyorlardı. Meral, sorusuna açıklık getirdi: - Eskiden kız istemeye gitmeden önce habersizce kız tarafına gidilir bir vesile ile tuvalete, mutfağa falan girilirmiş. Baba, kızının okumaya ne kadar meraklı olduğunu biliyordu. Son zamanlarda da eski örf ve adetleri anlatan bir kitap okuduğunu görmüştü. Konuyu anladı. Annesine döndü: - Sahi anne, dedi. Çaktırmadan Emine’in evine gidip “ Sıkıştım bir tuvalete gideyim “ diye rol giderek tuvalete girip temiz mi pis mi diye kontrol ettin mi? Babaanne, bir anda yıllar öncesine döndü. Beş on saniye kıkır kıkır güldü. - Ben gitmedin amma, dedi Allah rahmet eylesin Fatma’yı gönderdiydim. Meral merak etti? - Fatma kim? - Fatma bizim komşuydu. Anneni şey yapmaya karar verince biz Fatma’yı gönderdiydim ben. Emine, araya girdi. Meral’e: döndü: - Suna halan bir gün önce Fatma Kadın yarın size gelebilir diye haber verdiydi. Sabaha kadar kaç kere tuvaleti, mutfağı, evi temizledik. Reklamlar bitti. Gözler televizyon ekranıma çevrildi. Sohbet kesildi.

5 Eylül 2020 Cumartesi

TUZAK

Pek çok son sınıfın son derslerinde yaşanan bir olayı o da yaşadı. Talebelerden biri malum suali yöneltti hocalarına:
—Hocam tecrübelerinize binaen bize son olarak ne tavsiye
edersiniz?
Hocalardan bazıları öğretmen adaylarına bolca tavsiyelerde
bulundular. Bazıları hiçbir şey tavsiye etmedi. Bazıları bazı anılarını paylaştı.
Baycan Hoca, öğretmen yetiştiren okullardan birinde hoca şu
anda. Yaşadığı bir hadiseyi öğrencilerine tavsiye olarak anlatıyor. “ Bu tavsiye benim bir kulağımdan girdi bir kulağımdan çıktı ama benim size önerim ciddiye alın ve benim düştüğüm tuzağa düşmeyin.” oluyor.
O gün hocalarını tavsiyesi şu olmuştu: Özellikle mesleğinizin ilk günlerinde öğrencilerinizin sorduğu hiçbir soruya cevap vermeyin. Bu soru” İki artı iki dört mü eder olsa bile olsa “demiş ve eklemişti “Zamanı gelince bu konuyu işleyeceğiz gibi sözlerle konuyu geçiştirin “
Sanırım öğretmenliğimin ikinci ya da üçüncü dersi idi. Sınıfa girdiğimde kara tahtaya bir problem yazılmıştı. Öğrencilerden biri “ Hocam şu soruyu kursta sordular. Konumuzla da ilgili, bir çözebilir misiniz” dedi. Hocamın nasihati aklıma geldi, soruya göz ucu ile baktım. Çözümü kolay bir soru idi, ancak özellikli bir soruydu. güzelce ve ayrıntılı olarak anlatabilir çocuklar üzerinde olumlu intiba bırakabilirdim.
— Elbette, dedim.
Tam soruyu çözmeye başlamıştım ki öğrencilerden sorular gelmeye başladı. Bir iki beş derken dikkatim dağıldı sorulara cevap verirken o özelliği de atladım böyle olunca da sorunun cevabı bir türlü çıkmamaya başladı. Derken öğrencilerden biri “ Müsaade buyurun hocam” diyerek kalktı. Soruyu çözdü. Sonra da “ Bunu bile çözemediniz hocam” gibi bir hava ile ve tuzakçı arkadaşlarının alkışları arasında yerine geçip oturdu. Bu arada malum öğrencilerin “ “ Bu konuya gelmemişler daha kızmayın hocaya” benzer cümlelerine nasıl karşılık vereceğimi düşünürken zil çaldı.
Hocamızın ne demek istediğini o an daha iyi anlamıştım ama olan olmuştu.

3 Eylül 2020 Perşembe

STATÜ

Hiç farkında değildim. Oturduğum bankın bir yerinde bir kitap. Sanırım biri unuttu gitti. Art niyetsiz elime aldım. Kitabın belli yerleri okunmuş. Bazı sözcüklerin bazı cümlelerin altı çizilmiş.
Altı çizilmiş sözcüklerden biri dikkatimi çekti. Bu sözcüğü duyduğum çok oldu ama ne anlama geldiğini bilmiyorum. Birkaç kez sözlüğe bakayım dedim ama belki üşendim belki gerek görmedim.
Statü bir kişinin toplum içindeki mevkii imiş. Kim bilir mevki kelimesinin sözlükte kaç anlamı var ama benim aklıma ilk gelen mekân oldu. Benim de her insan gibi toplumda bir statüm var tıpkı sizinki gibi. Yine aynı sayfada yer alan bir kelime daha dikkatimi çekti: Rol. Rol bir insandan beklenen statüsüne uygun davranışmış.
Bugüne kadar bunları öğrenmemiş olmam canımı sıktı.
Merak insanı vezir de eder rezil de eder demiş atalar. İnsanın başına ne gelirse meraktandır da demişler. Neyse şimdi bunun felsefesini yapacak değilim de “ statü “ ve “rol” ün ne olduğunu benden başka bilmeyenler de var mı acaba diye merak ettim.
Semih ile bir işim vardı. İşimi hallettikten sonra çay ikram etti, havadan sudan konuştuk. Bir aralık sordum:
—Senin bir statün var mı bu toplumda?
Ne sandıysa, statü kelimesinden ne anlam çıkarttıysa birden
sinirlendi. Açtı ağzını yumdu gözünü. Ne olduğunu anlamaya çalışırken ben çizmeyi de açtı gelmişimden geçmişimden söz etmeye başladı. Farkında olmadan sözlerine sesimi yükselterek karşılık verince ben daha da sinirlenmiş olmalı ki yumruklarını da devreye sokmuş. Şans işte bu esnada biri bir şey için gelmiş de araya girmiş. Girmiş diyorum çünkü hadisenin bir kısmını kendimden geçtiğim için anımsayamıyorum.

2 Eylül 2020 Çarşamba

BANA BİR AKIL VER MUSA ABİ

Dünden kavilleştirdiler. Musa Bey ilerlemiş yaşına rağmen erkenden kalktı. Etrafı toparladı. Günlük düzenine ilaveten birkaç şey daha yaptı. Duş aldı mesela. Uzun zamandır giymediği takım elbiselerini giymek için yerinden çıkardı. Tıraş oldu. Kendi yapamayacağı için pastaneden de birkaç şey getirtti.
Dün akşam üzeri uzun zaman beraber çalıştığı eski bir iş arkadaşı telefonla aramış, “ Musa Abi yarın gelip bir çayını içmek yarım saat kadar tecrübelerinden istifa etmek isterim “ demişti. Musa Bey hem eski bir arkadaşını göreceğinden hem de nedeni ne olursa olsun hatırlanmaktan çok mutlu olmuştu.
Musa Bey buluşma saatine bir saat kala tam tekmil misafirini karşılamaya hazır hale geldi. Öyle ki ne olur ne olmaz diye çaydanlığına su bile doldurdu.

Sevtap Hanım tam 15.30 da Musa Bey’in kapısını çaldı. Musa Bey, güler yüzü ile hoş geldiniz dedi, misafirini içeriye kabul etti. Uzun zamandır görüşmediklerinden yarım saat kadar hararetle sohbet ettiler, çaylar içtiler, pastaneden alınanları yediler.

Sevtap Hanım sohbetin bir yerinde sebebi ziyaretine geldi,
“ Musa Abi!” dedi. “Bilirim sen akıl vermeyi sevmezsin ama tecrübelerine de dayanarak bana bir akıl ver ne olur. Bir haftadır ne yapacağımı bilemez durumdayım.”

Musa Bey ile Sevtap Hanım uzun yıllar aynı iş yerinde çalışmışlar bu arada da epeyce bir süre Musa Bey Sevtap Hanım’ın amirliğini yapmıştı. Musa Bey emekli olunca da Sevtap Hanım onun yerine geçmişti.

Musa Bey,
—Estağfurullah dedi. “Seni böyle zor duruma sokan nedir?”
—Bilmiyorum duydunuz mu ama Yeter Hanım yurt dışına gitti.
Ben de onun yerine Ercüment Bey’i düşündüm. Genç, dinamik
çalışkan bir arkadaş. Ancak geçen gün bir şey olmuş.
—Olmuş dediğine göre birileri sana bir şeyler söylemiş. Sen
şahit olmadın yani olana.
—Evet, siz Binnur’u da tanırsın. Beş altı sene bizde çalışmıştı. O
söyledi. Anlattı.
—Ben de sana anlat demeyeceğim çünkü anlatmak istiyorsun.
Haydi başla bakalım.
—İşte Binnur Bey ve arkadaşları Ercüment Bey’e bir hayırlı
olsun yemeği vermişler. Ercüment Bey de yemek bitiminde çayları da makam odamda içelim diyerek onları iş yerine davet etmiş.
-???
—Bizim muhasebeciyi tanırsınız bizden iyi, asansör korkusu
vardır o nedenle de siz onun odasını birinci kata almıştınız.
Musa Bey, adı geceni hatırladı. Severdi kendisini. Sordu:
—Maşallah hala çalışıyor ha. Yaşlanmıştır epeyce.
—Öyle ama dinç, çalışmayı da seviyor.
—Senin gibi bir yöneticiye sahip olduğu için de çok şanslı. Eee,
sonra?
—Ercüment Bey, onun kapısından kafasını uzatmış, ona Galip
Bey’e yarım saat sonra odama gelin demiş.
—Eeee.
—Ercüment Bey’in odası 12. katta. Üstelik adamın asansöre
binmekten korktuğunu da biliyor.
—Haaa. Diyorsun ki odasına çağıracağına söyleyeceğini orada
söyleseydi.
—Ondan da vazgeçtim de Musa abi
Sevtap Hanım bir an sustu. “ Abi dediğim için kızmıyorsunuz
değil mi? dedi. Size olan saygından ve sevgimden.”
Musa Bey,
— Bilakis, dedi “Memnun oluyorum. Eeee sonra?”
—Yarım saat sonra muhasebeci Ercüment Bey’in odasına gitmiş,
kapısını çalmış Nefes nefese, bet beniz atmış bir şekilde “ Buyurun efendim, beni çağırmıştınız” demiş.
—Eeeee, sonra?
—Ercüment Bey, yanındaki arkadaşlarına hava atmak için mi?
bilmiyorum, koltuğuna kaykılarak “ Kazım Bey, dosyalar akşama masamda olacak değil mi. “ demiş. Kazım Bey de “ Hazırladım efendim. Şu anda bile getirebilirim “ demiş. Ercüment Bey de sesini yükselterek ve heceleyerek “ akşama “ demiş ve eklemiş.” Tamam gidebilirsin.”
—Benim tanıdığım Sevtap’ın kabul edemeyeceği bir davranışta
bulunmuş Ercüment Bey.
-…
—Bu durum seni çok rahtsız etmiş.
—Çok. Yani üzerinde hiç durmamalıyım, ikaz mı etmeliyim Ercüment Bey’i başka bir göreve mi atamalıyım?
—Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsem bıyık diyorsun.
—Siz bu sözü çok kullanırdınız, ben de kullanıyorum Musa abİ Aynen öyle. Şimdi ben ne yapayım? Bir amirin yaş almış çalışanına böyle davranmasını kabul edemiyorum da bu işe Ercüment Bey’den daha iyi yapabilecek biri yok elimde. Tecrübelerinize istinaden bana bir akıl verin. Lütfen.
Musa Bey, uzun sayılabilecek bir süre başını iki yana sallayarak
—Biliyorsun ki ben akıl okumayı ve de akıl vermeyi sevmem Sevtap, dedi.
Sevtap Hanım yalvarırcasına konuştu:
—Ama benim buna ihtiyacım var. Ben istiyorum.
Musa Bey, bir an düşündü. Aklına gelenleri süzgeçten geçirdi. Sonra:
-Madem bu hadise seni bu kadar rahatsız etti, Önce Kazım Bey ile sonra da Ercüment Bey ile olay hakkında konuş istersen.. Ercüment Bey’e bu davranışının nedenini sor. Bakalım ne diyecek. Kendini nasıl savunacak. Olay hakikaten olaya şahit olanın anlattığı gibi mi gerçekleşmiş. Binnur Bey belki olanı abarttı ya da art niyetli. Olay belki de üzerinde bile durulmayacak kadar basit bir şey.
— Sizce Ercümenet Bey Kazım Bey’in onurunu kırıp emekli olmasını ya da istifa etmesini mi istiyor? Yoksa arkadaşlarına hava atmak mı istedi? Ya da ne bileyim aklıma da bir şey gelmiyor ki.
Musa Bey, bilmem ki der gibisinden bir harekette bulundu.
Sevtap Hanım bir tarihte Musa Bey tarafından tatlı sert ikaz edilmişti. O anı hatırladı. Musa Bey’in de hatırlayacağını düşünerek manalı manalı gülümsedi:
—Yoksa ben de Ercüment Bey’i makamıma çağırıp bu
davranışından dolayı onu fırçalayayım mı? Ne dersiniz?
Musa Bey,boğazına gelen gıcığı temizledi.
—Zaman zaman amirler çalışanlarına fırça atar ama ben bunun doğru olup olmadığı hususunda kesin bir görüşüm yok, dedi.
Sevtap Hanın, Musa Bey’den akıl ya da öğüt almakta kararlıydı.
—Yoksa Ercüment Bey’in Kazım Bey’den özür dilemesini mi isteyeyim, özür dilerse konuyu uzatmayayım mı? Ne dersiniz Musa abi?
Bu esnada evin kedisi salana girdi. Etrafına bakındı. Yavaş adımlarla Musa Bey’in kucağına atladı.
Sevtap Hanım yerinden kalktı. “ Ay ay ne şeker şey bu böyle” dedi ve sordu “ Adı ne bu şekerin?”
Musa Bey tam soruya cevap verecekti, Sevtap Hanım’ın kendisine doğru uzanan elden rahatsız oldu kedi, Musa Bey’in kucağından aşağıya atladı. Miyavlayarak oradan uzaklaştı.
Musa Bey, iç geçirdi
—Evlenin artık Sevtap Hanım, dedi. Aksi takdirde benim gibi bir kedi ile baş başa kalırsın. Şu kedi de olmasa… Düşünmek dahi istemiyorum.
Sevtap Hanım, gülümseyerek karşılık verdi Musa Bey’e.
—Yani bana bu konuda bana yardımcı olamayacaksın. Beni kaderimle baş başa bırakacaksın.
Musa Bey, Sevtap hanım’ın ellerini avuçları içine aldı tane tane konuştu:
—Bana iki seçenekle gelirsen şunu yap bunu yap demeden hangi kararın sonucu ne olabilir bunların değerlendirmesini yapar son kararı sana bırakırım. Çok yaşadım, iyi olur Allah’tan kötü olur kuldan olur derler.
Sevtap Hanım ayağa kalktı. Musa Bey’in ellerini öptü.
—Her daim olduğu bibi sizden bir dal çiçek istedim siz bir
demet çiçek verdiniz “gerekli olanı al” dediniz. İyi ki varsınız dedi.
Musa Bey, “ Sen iyi bir yöneticisin daha da iyi olacaksın” dedi. Sevtap Hanım’ı binanın dış kapısına kadar uğurlayarak nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu bir kez daha kanıtladı.