22 Mayıs 2022 Pazar


 

SONU BİLİNMEYEN HİKAYE

 

Akşam yemeğindeydiler. Cenk Bey çok sevdiği çubuk makarnayı ustalıkla çatalına toplarken, Nesrin çatalını tabağına bıraktı. Konuştu:

- Babacığım.

- Efendim kızım.

- Biri var.

Cenk Bey ağzına götürmekte olduğu çatalı t abağına bıraktı. “ Bu ne diyor” der gibisinden karısı Nazik’ e baktı. 

Cenk Bey böyle bir şey beklemiyordu. Kızından gözlerini kaçırarak sordu:

- Ben tanıyor muyum?        

- Sanmam.

Cenk Bey ne diyeceğini şaşırmıştı. Kelime bulmakta, cümle kurmakta zorlanıyordu:

- Peki sen tanıyor musun?

- Anlamadım?

- Tamam daha fazla konuşursam daha fazla saçmalayacağım.

-Yani.

- Ne demiştin?

- Biri var demiştim.    

- Peki, kim?       

- Efendi bir çocuk. Üniversite mezunu. İki dil biliyor.

- Kızım böyle şeyler için yaşın küçük değil mi?

Nazik Hanım güldü. Bu durum Cenk Bey’in gözünden kaçmadı.

Cenk Bey elinde olmadan sinirlendi. Karısına:

-Gülmeni gerektiren bir şey mi söyledik? dedi.

Karısı gülmenin dozunu arttırarak:

-Sen yanlış anladın, dedi.

-Neyi yanlış anladım?

Nesrin de anladı.

-Babacığım aklına neler geliyor, dedi.

-Doğru dürüst anlatırsanız anlayacağım.

Nazik Hanım:

-Geçen gün bizim kız birilerine rastlamış.

- Kime?

- Hade bebeğim tabağına koyduğun makarnayı yut ondan sonra anlatacağım.

- Hayır efendim şimdi anlatacaksınız. Boğazımdan nasıl geçecek ki onlar?

Nazik Hanım:

-Sen bilirsin dedi. Yemeğini bitirdi. Sonra da ekledi. “ Elime sağlık. Pek de güzel olmuş.”

Nesrin :

-Eline sağlık anne dedi. O da yemeğini bitirdi.

Cenk Bey ya sabır çekerek yemeklerin bitirilmesini beklemişti.

Nazik Hanım kocasının sabrını daha fazla zorlamadı:

-Haydi Nesrinciğim, dedi.” Anlat.”

Nesrin: “ ya babacığım” diye söze başladı. Nazik Hanım da kızına iyice sokuldu. Hatta elini kızının omzuna koydu:

-Geçen gün tam okula gidiyordum. Bir Fransız aile orada birilerine bir şeyler soruyor fakat yanıt alamıyordu. Çünkü kimse dil bilmiyordu.

- Kızım sen Fransızca biliyorsun. Yardım etseydin.

Nesrin babasına karşılık vermedi. Sözünü sürdürdü:

-Bu arada kâğıt toplayıcı bir genç onlara yaklaştı, “ Ben size yardımcı olayım” dedi Fransızca. Yardımcı da oldu. Çok güzel bir Fransızcası vardı.  Herkesin ağzı bir karış açık kâğıt toplayıcına bakıyorlardı. Ben de çok şaşırmıştım.

Fransızlar oradan uzaklaşırlarken ben de ayaküstü birkaç dakika konuştum onunla. Üniversiteyi derece ile bitirmiş. Fransızcanın yanında İngilizce de biliyormuş. Bir türlü iş bulamamış. Bakmakla yükümlü olduğu beş tane kardeşi varmış. O da bu işe başlamış.

Cenk Bey, sözün nereye varacağını anlamakta zorlanmadı:

-Adresini aldın mı, ya da cep telefonu numarasını.

-Almadım da hemen hemen her gün yani bazen görüyorum.

Nazik Hanım araya girdi.

- Geçen gün Nesrin bana da gösterdi. Evde atılacak bazı şeyler vardı. Hakikaten çok kibar, efendi, güler yüzlü bir çocuk.

- İçeri almadın inşallah. Bitli midir, pireli midir?

- Tabi ki hayır. Kapıdan verdim, bu arada biraz da konuştuk.

Salonda kısa bir süre derin bir sessizlik oldu.

Nazik Hanım:

-Bebeğim, dedi kocasına. “Hani diyorum ki bu çocuğu işe alsan. Topluma kazandırsan. Sen seversin böyle işleri. Hem okumuş yazmış bir delikanlı.”

Nesrin, babasına sarıldı:

-Evet babacığım.

Cenk Bey yerinden kalktı. Salonun içerisinde git gel yaptı. Sonra da “Peki” dedi.

Cenk Bey’in “ peki” sine karısı Nazik “ iyiliksever kocacığım “ diyerek Nesrin de alkışla tepki verdi.

Cenk Bey,

-Görürseniz bir daha söyleyin benim fabrikaya gitsin, iş isteme formunu doldurup bıraksın. Kısmetse olur.

Nesrin!in keyfi kaçtı, suratı asıldı. “ Ölme eşeğim ölme” desene dedi. “ Şimdiye kadar eminim form doldurmadığı yer kalmamıştır.”

Nazik Hanım,

-Forma ne gerek bebeğim” dedi. “ Sen oranın patronu değil misin? Cenk Bey zaman zaman fevri çıkışlar yapan bir adamdı. Bu huyunu hiç sevmezdi.

Birden yerinden kalktı. Karısının karşısına dikildi. İşaret parmağını göstere göstere konuştu:

-Bak hatun ben bu işletmeyi aldığımda kapısına kilit vurulmak üzereydi. Ben ne yaptım? İşini bilen bir ekip kurdum. İşi eşe dosta arkadaşa değil uzmanına işi bıraktım. Aldığımız kararlardan ödün vermedim. Bunun neticesinde de adım adım büyüdüm. Bak Nazik sen bile yarın ben de senin iş yerinde çalışmak istiyorum desen iş başvuru formunu doldur derim. Arkadaşlar bu formları incelerler gerekli gördüğü arkadaşları çağırıp  ön görüşme yaparlar  diğerlerine de en geç bir ay içinde neden görüşmeye çağrılmadığına  dair bir mektup yazarlar. Ben, bu benim karım yarın işe başlayacak gereğini yapın demem.

Nazik;

-Tamam canım bir şey demedik, dedi.

-Diyemezsin tabi, dedi. O bahsettiğiniz delikanlı için de bu geçerli. Gitsin, formu versin. Olur olmaz gerisine ben karışmam.

Sabahtan beri ha yağdı ha yağacak denilen yağmur yağmaya başladı. Cenk Bey koltuğunu pencerenin önüne çekti. Perdeyi hafifçe araladı. Nesrin, babasının yağmur yağarken pencere önüne oturmayı sevdiğini bilirdi. Babasının “ şimdi birde Türk kahvesi olsa” demesini beklemeden kahvesini yapmak için mutfağa yollandı.

 


                                       

14 Mayıs 2022 Cumartesi

 


KİTAPLARI SEVMEYEN ÇOCUK

Bir varmış , bir yokmuş kitapları ve kitap okumayı  hiç ama hiç sevmeyen bir çocuk varmış.

Günlerden bir gün halasına kuzeni Ertuğrul’la biraz oynamak biraz ders çalışmak için gitmiş.

Akşama kadar hoşça vakit geçirmiş.

Akşam televizyon seyrederlerken hala el çırpmış

Hala:

-Haydi bakalım herkes kitabını alsın köşesine çekilmiş.

Herkes yeni bir kitap ya da dünden kalan kitabını alarak köşesine çekilmiş. Hala da televizyonu kapatıp eline bitirmek üzere olduğu İngilizce bir kitabı alıp köşesine gitmiş.

Figen:

-Televizyonu açabilir miymiş? Ben kitap okumayı sevmem,

Herkes ters ters Figen’e bakmış: Kuzenlerden Ertuğrul’a içinden “Okumamayı sevseydin okuduğunu anlar, okuduğunu da anlatabilirdin,  demiş.

Fiğen, can sıkıntısında dolayı Eruğurul’a hitaben:

-Öğretmenin verdiği ödevleri bitirdin mi demiş

Ertuğrul:

-Görmüyor musun kitap okuyorum, demiş okuduğu kitaptan başını kaldırmadan.

Ertuğrul’un suratı asılmış:

Eniştesi hem okuyor hem notlar alıyormuş.

Halası gözlüklerini takmış kendinden geçmiş kitabını okurken.

Üniversitede de okuyan büyük kuzeni, bir bilim insanı edasıyla top sakalını sıvazlıyor, zaman zaman kıkırdayarak okuduklarına gülüyormuş.

Yaşıtı Ertuğrul akalarını uzatmış, çoraplarını çıkarmış kitabına gömülmüş. Bu kitabı iki defa da okumuyormuş.

Birden bir sarsıntı olmuş. Aksallı, nur yüzlü ihtiyar bir adam elinde bastonu ile orada bitivermiş. Figen ilk adapta korktuysa da bir süre sonra korkusu yitmiş.

Dede, seni görmek için az geldim uz geldim, dere tepe geçip geldim, demiş. “

-Beni görmek için mi geldin?

- Ya duyduğuma göre hiç kitap okumaz, en fazla elli sözcükle konuşurmuşsun. Konuşulanların pek azını anlar, kailime hazinen yetersiz olduğundan da fikirlerini tam olarak izah edemezmişsin.

Figen utanmış, yüzü kızarmış kendini savunma gereği hissetmiş:

-Ama hep teşekkür belgesi alıyorum,demiş.

-Aksakallı nur dede, gülmüş-

-Herkes o dediğin belgeden alıyor şimdi. Eskiden o belgeyi almak için göbeğimiz çatlardı

Aksakallı nur dede, “ neyse” demiş süzülerek oradan ayrılmış.

Figen gözlerini ovuşturmuş. Belli ki özü geçmiş.  Bu anda da halası ellerini çırpmış.

-Bugünkü okuma saati bitti demiş. Çay demlemeye gidiyorum.

 

Çaylar gelinceye kadar da bir kişi hariç ( ki o hala okumaya başlamamış) devam etmiş.

 Gökten düşen elmalardan hiçbiri de onun (Figen'in) başına düşmemiş.


4 Mayıs 2022 Çarşamba

 

                                                                                                                                                                                                                                                             

HAYDİ, TATİLE ÇOCUKLAR

 

Bütün imkanlarını kullanarak bir tatil köyünde yer ayırttı. Müjdeyi evdekilere vermek için adeta koşarak eve gitti. Gayesi çocukların"

Beklentisi önce sevinçle “ yaşasın” diye bağırcıklar sonra da kendisini öpücüklere gark edeceklerdi.

Öyle olmadı. Üç çocuğu da suratlarını astlar. Bir köşeye çekildiler. Baba,  anneye anne babaya baktı. Anne bilmiyorum manasında bir harekette bulundu.

Baba:

-Çocuklar anlatın bakalım, sorun nedir?

Çocukların temsilcisi

-Baba, anne biz sizlerle bayrama gitmek istemiyoruz, dedi.

Salonda bir süre sessizlikten sonra baba çocukları karşına geçip  koltuğa  toplayıp oturttu.

-Burayı gitmeyi siz bizden istediniz, dedi. Birkaç saate kadar yola çıkacağız.

Çocuklar babalarının huyunu bildiklerinden hazırlıklıydılar. Ceplerinden birer kâğıt çıkardılar.

Altı yaşındaki Fatma başladı.

-Biz anneannemizi ve dedemizi çok özledik.

- Beş yıldır görmüyoruz. Belki seneye ve sorası hiç göremeyeceğiz, Tıpkı babaannem ve büyükbabamı gibi.

-Sanırım bizim gibi sizlerin de gözlerinde tütüyorlardır onlar

- Biz de siz de  daha yıllarca tatile gidebiliriz.

-Babaannem öldü ama anneannem ve dedem yaşıyor. Bu durum  sizi ırgalandırmıyor olabilir ama biz bu bayramı onlarla geçirmek istiyoruz.

-Onları sevindirmek istiyoruz.

-Onları sevindirmek bizi de sevindirerek

-Bu kadar bizim söylemek isledikerimiz.

Fatma’ın gözleri bir aralık annesine kaydı. Annesi ağlıyordu.

 

SON