31 Temmuz 2014 Perşembe

KARABASAN


Sonunda bunu da yaptı
Gündüzün bir vaktinde
Müsvedde kâğıdı gibi
Atıvereceğine yerlere onu
Açtı kapısını buyur etti.


Karalahanadan yapılmış bir şeyler uzattı önüne mutfakta
“Kara gün dostları kara günlerde belli olur karaağacım.” dedi
İlk lokma ağza götürülürken denilecek ilk lâf olmamalıydı bu
Çatalı elinde kalakaldı, gözleri korkuyla örtüştü gözleriyle.


30 Temmuz 2014 Çarşamba

YÜZ LİRA BEŞ KURUŞ

Bir varmış bir yokmuş. Mintan iliklerinin elmastan yapıldığı bir ülkede Selim adında bir de adam varmış. Günlerden bir gün Selim İspanya’dan getirdiği gösterişli giysisi ile tüm çarşıyı dolaştıktan sonra bir sokağa girmiş. Burnunu silmek için kâğıt mendilini çıkartmış. Çıkartırken de nasıl olduysa kâğıt mendilim arasına giren bir beş kuruş bulunduğu yerden çıkıp yere düşmüş. Olayı görenler hemen iddiaya tutuşmuşlar. Kimleri beş kuruş alınacak demiş kimileri alınmayacak…
Selim, etrafına bakınmış bir çocuk aramış. Görseymiş,
— Şu parayı ver bakayım bana diyecekmiş ama.
Beş kuruş, hakir görülerek yerden alınmamasına çok alınmış. Beni bu kadar niye aşağılıyorsun, beni niçin almıyorsun gibi sözler sarf etmeyi de kendine uygun bulmadığından kibarca,
— Beni burada unuttunuz, demiş.
Selim, beş kuruşa bakmış gülmüş geri dönmüş, burun kıvırarak üzerine basarak çamura gömmüş bununla da yetinmeyerek
— Burada bekle sen şekerim demiş ve de eklemiş:” Gelir alırım bir gün.”
Tam bu anda da olaya şahit olan bir uç uç böceği Selim’e gelip alacaksın zaten” demiş ve de hızla uçmuş camı açık olan bir taksiden içeri girip taksimetresine konmuş, ona bir şeyler söylemiş.
Salih Bey, az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş derken bir grup arkadaşını görmüş. Merhaba demek için onlara yaklaşmış ama bu durum gruptakilerin pek hoşuna gitmemiş. Biliyorlarmış ki onlar, bir fırsatını bulursa Selim bir punduna getirip, ya kendilerini söz ve hareketleri ile aşağılayacak ya küçük görecek ya da kendisinin onlardan üstün olduğunu ima edecek.
Gruptakiler Selim’ in selamını almışlar ama mekâna buyur dememişler. Selim bir süre öyle bekledikten sonra “ Balık yemeye gidiyordum arkadaşlar” demiş. Haydi, siz gelin. Bendensiniz.”
Gruptakiler birbirlerine bakmışlar sonra da birbirlerine gaz verip olur demişler. Selim de adetten olduğu gibi bir taksi çağırmış Taksiye binmişler, yola koyulmuşlar. Göz açıp kapayıncaya kadar da varacakları yere varmışlar. Varınca da Selim, sürücüye sormuş:
—Ne vereceğiz?
Şoför suratsız bir adammış. Cevap verme yerine taksimetreyi göstermiş: yüz lira beş kuruş.
Selim, cüzdanını çıkartmış “ Fransa’dan” deyip cüzdanının menşeini arkadaşlarına söylemiş sonra da , yüz lira çıkartıp şoföre uzatmış. Şoför parayı almış beklemiş. Selim , “ yüz lira.” Demiş. Şoför, taksimetreyi işaret ermiş:
“Yüz lira beş kuruş”
Selim, şoförün bu hareketine çok bozulmuş İçinden “ adama bak, beş kuruş istiyor” demiş. Demiş ama Selim’in üzerinde ne beş kuruş varmış ne de kâğıt para. Kredi kartını çıkartmış “ beş kuruş için yaptığına bak” dercesine:
— Yüz lirayı ver buradan al, demiş.
Şoför, cebinden bir sakız çıkarmış. Ağzına atmış. Birkaç kez çiğnedikten sonra, kredi kartlı eli itmiş<.
— Kredi kartı geçmez burada.
Selim burnundan soluyarak çaresizlik içerinde olur a kösede bucakta beş on kuruş kalmıştır düşüncesi ile ceplerini karıştırmış ama nafile.
Düştüğü durum Salih’i hem terlemeye hem de sinirlendirmeye başlamış. Sesini yükselterek:
— Beş kuruşu nerede bulayım demiş, tüm ceplerini ters çevirmiş, “ Var da mı vermiyorum?”
Şoför, sakızı birkaç kez patlatmış:
— Taksimetre yüz lira beş kuruş diyor, “ Taksimetreye söyle beş kurulunu, silerse vallahi kabul. Ama yok, biz senin gibileri iyi biliriz silmiyorum derse de ona karışmam.”
“ Biz senin gibileri biliriz.” sözü Salih Bey’in hiç de yabancı olmadığı zaman zaman da kullandığı bir cümleymiş.
Selim, bu dakikaların bir an önce bitmesini istiyormuş ama şoför de eline geçirdiği bir fırsatı kaçırmak istemiyormuş adeta:
— Adam cüzdanına bir bakar taksiye binmeden. Ne iş be! Hayır taksi benim olsa! . Patron o parayı isteyecek. Senin beş kuruşu ben niye cebimden vereyim ki?
Selim , “ Dilenciye versen yüzüne tükürür adamın yaptıklarına bak…diye içinden geçirmiş ama yüksek sesle söyleyememiş.
— Üzerindeki elbise İspanya’dan Cüzdan İtalya’dan Allah bilir ayakkabı da Almanya’dan ama gariban şoföre gelince beş lira vermemek için bin takla. Senin gibiler yünden memleket bu halde be.
— Gördün işte şoför bey. Vallahi beş kuruş yok. Yarın beş bin lira vereyim.
— Benim senin beş bin kiraya ihtiyacım yok. Bana beş kuruş lazım.
Yanında arkadaşları olmasa Selim, hüngür ağlayıp rahatlayacakmış ama…
Her yörenin örf ve adetleri vardır Bu yörede de taksiye binildiğinde taksiye davet eden parayı ödermiş. Bir başka kişinin parayı ödemesi ya da bu an olduğu gibi paranın eksik kalması halinde eksik parayı tamamlaması çok büyük ayıp sayılırmış. Bu nedenle Salih’in düşürüldüğü duruma çok üzülmelerine rağmen arkadaşları çıkarıp beş kuruş veremiyormuş.
Gizlendiği yerden olup bitenleri izleyen uç uç böceği selim’e daha fazla kıyamamış. Arka caddede taksi bekleyen birini alıp kaldırımın kenarına bırakmış.
Şoför, biraz ilerisinde bekleyen yeni müşteriyi görünce kapıları açmış, yolcular inerken de bir kez daha herkesin duyabileceği şekilde söylenmiş:
— Başımın gözümüm sadakası oldun
Huylu huyundan vazgeçmez de demişler o ülkede, bir musibet bin nasihatten iyidir de… Salih de yaşadığı bu musibetten ders alacak olumsuz huylarından vazgeçmemiş ama törpüleyerek biraz olsun katlanılabilir hale getirmiş. Hatta o beş kuruşu bulmuş çerçeveletmiş ofisinin gözle görülür bir yerine asmış.
Bir de elli yıl sonra taksideki arkadaşlarına, bu olaydan hiçlimse ye hiçbir zaman bahsetmedikleri için şunu söylemiş.” Adam gibi adamlar sayesinde adam gibi adam olma yolunda yürür olduk.”






26 Temmuz 2014 Cumartesi


BU BAYRAM DA


Zaten telefonun başındaydı
Çalmasıyla aldı ahizeyi eline seksenlik adam
— Alo demeden “alo,” dedi oğlu “ Baba nasılsın?”
Bir senedir bugünü bekliyordu ulu çınar
— İyiyim oğlum, dedi titreyen sesi ile
“ Gelirken ablanı da uğra, enişten gelmedi ise onu da al gel...”
Onu da kaç senedir görmüyordu çok özlemişti



- Onlar tatile gitti baba.
"Neyse"dedi baba, diyecek başka bir şeyi varmış gibi
“Sen akşama kalmadan çocukları al da gel bari.
Anan sevdiğin börekten yaptı.”
- Ya baba dedi oğlu, çocuklar çok ısrar etti de
Biz de İzmir’deyiz, bayramını kutlamak için aradım”


Baba, anaya baktı; ana anladı.
“Geçen bayramda da gelmediler
Giderken alo da demediler” diyecek oldu
Üzülmesin diye yuttu
Bir semt ötedeydi oğlu
Pek de ırak değildi kızı
Suçlu aramanın bilinmez var mı manası
Baba mahzunlaştı
Ana ağladı...

Bayramınız kutlu olsun.

17 Temmuz 2014 Perşembe


HODRİ MEYDAN

Densizmişim
Ansızın çalarmışım kapıyı
İnfilak et de görelim.

***

Güzel söz Şükür zenginliğin süsüdür.( Hz. Osman)

16 Temmuz 2014 Çarşamba


DANGIL DUNGUL

Biri geldi
Yeni âmiriniz dangıl dungul dedi
Az düşünür çok konuşuruzu kanıtlamak için olacak
Otuz çalışan kafa kafaya verdi
Dangıl dungulun daniskasını tartıştı
Bir hafta,
Şartlandırdılar kendilerini
Dangıl dungula (!) dangıl dungul davranarak
“Hoş geldiniz!” dediler
Akşam olmadan da ellerinde “çıkışlarını” gördüler.

***
GÜZEL SÖZ: İnsanı vaktinden önce yıpratan tek şey tembelliktir.( HZ.ALİ)


15 Temmuz 2014 Salı


MUSTAFA CECELİ ve YARIŞMACILARI ÜZERİNE

Herkes meraklanmıştı, kaydı izleyince meraklar daha da arttı. Açıklama gecikince de her kafadan bir ses çıkmaya herkes kendince yorumda bulunmaya başladı. Şov yapan da oldu, bakalım altından ne çıkacak bunun diye düşünen de.

Amir A Bey, seyirciler arsından kalktı, kürsüye doğru yürüdü, konuşmalar kesildi. Amir A Bey, mikrofonun önüne geçince de salona tam bir sessizlik hâkim oldu.

Amir A Bey her zamanki Amir A Bey’di. Tıraşlıydı, şık ve temiz giyimliydi, ciddiydi. İlerlemiş yaşına göre epeyce bir dinç gözüküyordu.

“ Arkadaşlar” diye sözüne başladı ve de sürdürdü:
“Hepimiz yaşamımızın belli aşamalarında seçici belli aşamaların da seçilen olabiliyoruz. Gördünüz üç küçük yarışmacıyı. Seçilen bir şarkıyı seslendirdiler sonra da nefeslerini tutarak sonucu beklemeye başladılar.”

Amir A Bey sustu, kayıttan bir bölümü tekrar gösterdi. Sonra da konuşmasına kaldığı yerden sürdürdü:

“ Bilmem ki dikkat ettiniz mi? Sonucu, Ceceli açıklamadan küçük yarışmacılardan biri hareketlendi. Sözüm bazılarınıza amiyane gelecek belki ama kendini pazarlama girişiminde bulundu. Jüri de buna göz yumdu. Arkadaşlar, bir yerlere gelmek istiyorsanız kendinizi pazarlamak yani satmak zorundasınız. Ben jüride olsaydım oyumu bakın altını çizerek söylüyorum ilk etapta Selim’e- ismimi yanlış anımsıyorsam beni affetsin- vermezdim. Ama jüri müsaade edince Selim kendini öyle bir sattı ki bu aşamadan sonra da ona oy vermemezlik yapamazdım. En azından, onu seçmezsem şimdi seyirci kıyameti kopartır derdim. Arkadaşlar, bir yere gelmek istiyorsanız, arzularınıza kavuşmak istiyorsanız, sizler adınızı ne koyarsanız koyun fırsatını bulunca kendinizi tanıtmak, satmak, pazarlamak zorundasınız.”

Salandakilerin büyük bir çoğunluğu birbirini az ya da çok tanıyorlardı. İçlerinde yarışmayı izleyenler de vardı. Onlardan “ Adam doğru söylüyor” diyenler oldu, bıyık altından gülenler oldu, “ Bu konuda ben de yol kat etmeliyim her şey ortada kendimi satamadığım için bu durumdayım “diye hayıflananlar oldu, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar demişler yakında onuncu köydesin Amir A Bey diyenler oldu. Amir A Bey’in “ Bunamaya başladığıma hüküm vermeyenler de olmadı değil.

Amir A Bey, salondakilerin düşünmesini hatta kendi aralarında kısa süreli de olsa fikir teatisi yapmaları için bir süre bekledikten sonra da konuşmasına devam etti.

“ Dostlar, keşke jüride bulunanlar başta Ceceli olmak üzere Selim fazladan konuşmaya başlayınca onu kırmadan onu sustursalardı. Ya da Selim’in şovu bittikten sonra diğer iki küçük yarışmacıya birkaç soru sorarak onlara da ne bileyim bir söz hakkı ya da kendilerini fazladan tanıtabilme olanağı verselerdi. Ya da kim kazandıysa, sonucu açıkladıktan sonra küçük yarışmacıya mikrofonu teslim etselerdi. Arkadaşlar, tercih edilmeyen iki küçük yarışmacı yarışmanın kurallarını bildikleri için ilk etapta emin olun fazla üzülmeyeceklerdi. Ceceli Ağabey Selim’i tercih etti, bu onun doğal hakkıdır diyeceklerdi. Şimdi, içinizden bazıları, “ ooooooo sen de amma mesele yapmışsın ihtiyar bu konuyu diyorsunuzdur ama.” Selim’e fazladan ek süre verilmesini, kendi bestesini okumasına olanak verilmesini hoş karşılamayacaklardır. Hele hele sonucun bu ek süreden sonra açıklanmasını. Burada bulunan ve amir konumunda olan arkadaşlara mini bir hatırlatma oldun bu.”

Amir A Bey, sustu. Herkes sustu. Amir A Bey herkesin duyabileceği bir şekilde derin bir iç geçirdi. Meraklar arttı. Bir işareti ile görüntüsü büyük ekrana yansıdı.

Amir A Bey, göz ucu ile önce ekrana sonra saatine baktı sonra da:
“ Arkadaşlar” dedi, “konuşmamı bitirmeden evvel bana soru sormak isteyen varsa buyursun sorsun… Beş kişiye söz vereceğim.”
Parmaklar kalktı. Gözler parmak sahiplerine döndü. AmirA Bey, soru soracak beş kişiyi saptadı sonra da ilkine sorusunu sorması için söz verdi:

“ Beyefendi kefeninize kaç cep yaptırdınız? Bu birinci sorum. İkinci sorum da dünyaya kazık çakmayı nasıl becereceksiniz? Bildiğim kadarıyla yaşınız yüze yaklaştı. Ciddi de sağlık sorununuz var. Bu hırs niye?”

Salonda bir uğultu koptu. Tüm gözler bir soruyu sorana bir deAmir A Bey’e baktı. . Amir A Bey derin bir soluk aldı. Birkaç saniye bekledi. Sonra da soruyu cevapladı:

“ Kefenin cebi olmadığını biliyorum. Bu nedenle de kefenime cep yaptırmak gibi bir girişimde bulunmadım. Ben ölmeyecek gibi dünya için yarın ölecek gibi de ahiret için çalışanlardanım. Değişik bir soruydu sağ ol.”

Amir Bey A gülümsedi, az evvel saptadığı ikinci kişiye sorusunu sorması için söz verdi.
“ Efendim iki gün evvel 86 yaşınıza girdiniz. Bu dinçliği neye borçlusunuz?”
“ Şimdi, hepinizin bildiği gibi yeni bir yapılanma içerisindeyiz. Bir süre sonra bazılarınızla mesai arkadaşlığımızı bitireceğiz. Bazı arkadaşlarımız sizin ifadenizle koltuk sahibi olacaklar. Bazı arkadaşlarımızda başka birimlere geçecekler. Cevat Bey, az evvelki suali duydunuz. Alınmadım. Sinirlenmedim. Adını söyle bakayım sen de demedim. Arkadaşlarıma da ilk soruyu soran kimdi diye sormayacağım. Bu aşamaya gelmem çok kolay olmadı ama geldim. Bu arada önümüzdeki ay ilk fotoğraf sergimi açacağım. Bunun heyecanı yaşama sevimcimi arttırıyor. Size vereceğim cevap bu kadar olsun şimdilik.

Ön sırada oturanlardan biri ilk alkışı verdi, gerisi geldi. Amir A Bey, hafifçe eğilerek mutluluğunu gösterdi sonra da saptadığı üçüncü kişiye:
“ Buyurun efemdim.” dedi Sizin sorunuzu alayım”

Söz verilen kadın ayağa kalktı, adını soyadını söyledi çalıştığı birimi söyledi sonra sert bir ses tonu ile sorusunu sordu:
“ Bizim birimde çalışan bir Murtaza Bey vardı. Sizi tanımadığı için size “ Babalık birine mi baktın.” dediği için gözünüzü kırpmadan işten kovdunuz onu. Bu davranışın babacan görüşünüzle de az evvel yaptığınız açıklama ile örtüşmüyor.. Hep böyle acımasız mısınızdır?

Salonda bir uğultu koptu. Tüm gözler soruyu soran kadına döndü. Amir A Bey de dikkatlice baktı kadına. Olayı anımsamaya çalıştı, anımsadı da. Gerçekten de geldiğinin ilk günü yani dünün öncesi birimleri dolaşırken biri kendisine “ Birine mi baktın babalık?” demiş o da ona gülümseyerek ve de omzuna dokunarak, “ öylesine” diye karşılık vermişti.

Amir A Bey, kadına döndü:
“ İşine son nu verilmiş o kişinin?”
“ Bırakın bu ağızları beyefendi.”

Amir Bey, ön sırada oturandan biri ile Aynur Hanım’la göz göze geldi. Aynur Hanım bir şey söylemek için müsaade istiyordu. Amir Bey:
“ Aynur Hanım” ın söylemek istediği bir şey var sanırım deyip dikkatleri oraya yönlendirdi. Aynur Hamı kalktı: Salondakilere döndü:

“ Murtaza Bey’in işten çıkartıldığı doğrudur ama bu işin gerekçesi Sabiha Hanım’ın ifade ettiği şekilde değildir. Bunun aynı gün olması tamamen bir tesadüftür. Murtaza Bey bazılarınızın da bildiği sebepten ötürü defalarca sözlü olarak uyarılmış bununla da yetinilmeyerek beş defada kendisini düzeltmesi için yazılı olarak ikaz edilmiştir. Beyefendi de de müsaade ederse hemen hakkında hazırlanan dosyayı getirtebilirim. Amir A Bey haksız bir suçlama ile karşı karşıyadır.”

Amir A Bey başı ile Aynur Hanım’a teşekkür ettikten sonra dördüncüye söz verdi.
“ Beyefendi sizi dikkatle izliyorum. En önde oturmam hasebeyle de şu anda keyfinizin kaçtığını gözlemleyebiliyorum. Bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?

Amir Bey, gülümsedi.
“ İnsanlara zaman zaman konuşmaları için fırsat verilmesi gerekir. Konumum itibariyle benim böyle bir fırsata gereksinimim yok ama böyle bir soru gelmişken bir şeyler söylemek isterim. Beyefendinin saptaması doğrudur. Bir anda haksız bir suçlama ile karşı karşıya kaldım. Bu de keyfimi kaçırdı. “

Amir A Bey, soludu. “Son soru hakkını arka sıralarda oturan genç bir arkadaşıma vermiştim.” dedi. Gözlüklerinin camını sildi. En arkadaki koltuk sırasının en köşesinde ayakta duran genç bayana, keyifsiz bir ses tonu ile:

“ Sen de söyleyeceklerini söyle sonra da bu toplantıyı bitirelim” dedi.
Meraklıların gözler genç bayana döndü.

“ İsmim Hatice. Stajyer olarak buradayım ve de işletme okuyorum. Şu anda bölüm birincisi olmak için çalışıyorum.”

Hatice sesinin titrediğini farketti.. Derin bir nefes aldı. Faydasını da gördü:
“ Burada son iki yalda dört kez üst kademe yönetimi değişmiş. Bu bazı beklentilere birimin yanıt veremediğini gösteriyor. Müsaade ederseniz ben bu konuda bir çalışma yapmak ve de hazırladığım raporu size sunmak isterim.”

Amir Bey bir an düşündü. Yüzünde beliren manalı gülümsemeyi ön sırada oturanlar fark etti. Amir Bey, genç bayana “ buraya gel” işareti yaptı. Hatice, yerinden kalktı aksayarak Amir Bey’in yanına gitti. Amir’in Bey’in uzattığı eli sıktı. Amir Bey, Saliha Hamım’a baktı, Saliha Hanım’da olası sözü beklediğinden Amir Bey’e bakıyordu.
“ Saliha Hamım, kızımıza her türlü yardımı yapmanızı rica ediyorum.”
“ Elbette efendim. Kendisiyle bugün görüşeceğin.”

Amir Beyi Hatice’yi gülümseyerek tepeden tırnağa süzdü. Elinden tuttu.Sonra da son sözlerini söyledi:
“ Sözün özü, kanallar arasında dolaşırken Mustafa Ceceli ile yarışmacılarını gördüm. İlgimi çekti, hiç aklımda olmamasına rağmen onlardan hareket ederek sizlere akıl vermeden bir şeyler söylemek için bu toplantıyı yaptım. Yaşamımda ilk kez yüzüme karşı bir çalışanım örtülü bir anlatımla “ öl artık “ dedi. Bilmem ki bu arkadaşıma fi tarihinde bir kötülük yaptım da elime böyle bir fırsat geçmişken duygumu ifade edeyim dedi. Belki de çok şakacı bir arkadaş beni de öyle gördü, oysa onu hiç tanımıyorum. Haksız yere birilerini suçlamaktan hep korktum ama bir arkadaşımız haksız yere suçladı beni. Cesaretinden dolayı tebrik mi etmek lazım yoksa bu konumun önemi bana hatırlattığı için teşekkür mü etmek lazım bilmiyorum. En az elliniz bana soru sormak için parmak kaldırdı, beş kişi seçtim biri bu kızımızdı. Hiç görmedim stajyermiş, belki kendinizi pazarlamasını biliniz sözümden esinlenerek kendini tanıttı bir öneri getirdi, şimdi burada. Birincilik çabam var demeydi Saliha hanımla konuş ilgilensin derdim,” sadece.
Amir A Bey, cüzdanını çıkardı, cüzdanından kartvizitini çıkardı, Hatice’ye uzatırken de
“ 12 Aralık’ta İstanbul’daki büromda seninle hazırladığın rapor hakkında yüz yüze konuşmak isterim.” dedi. Not alması içinde asistanına işaret etti.

Amir Bey, salondan ayrılırken:
Yürekten alkışlayanlar oldu.
“ Adam bunamış ya…” diyenler oldu.
Oflayıp puflayanlar oldu.
“ Adam haklı kendini pazarlayamazsan ne uzarsın ne kısalırsın” diye düşünüp “ Ben de boş değilim ama kendimi satamadığım için yerimde sayıyorum” deyip geleceği için ümitlenenler oldu.
Yanındakine dönüp: “ Herif ne söylemeye çalıştı sahi” diyenler oldu.
“ İşte adam dediğin böyle olur.” diyenler oldu.
“ İşte adam dediğin böyle olur(!) “ diyenler oldu.
Veysel Bey, yanındaki arkadaşına:
“ Arzu Hanım işten çıkarılacaklar arasındaydı, giderayak yaptı yapacağını” gene dedi.
Melisa Hanım:
“ Rahmetli kaynanam ne zaman kafama bir şey taksam” takma kafana bir şeyler bir şeylere vesile olur hayat sürer g,der derdi.” edi. “ Kadın yüz yirmi yaşına kadar yaşadı.” dedi.
“ Yani?”
“Hatice bizim birinde stajyer. Gıcık olduğu şarkıcı da Mustafa Ceceli.”
“ Yani?”
“ Yanisi var mı kız Vesile oldu devlet kuşunu Hatice’nin başına kondurdu.”
“ Atıyorsun!”
“ Haydi bir çay içelim de işimizin başına dönelim. Felsefe yapmanın sırası değil şimdi.”
“ Felsefe yapan ben miyi sen misin? Kadına bak!”

***

Güzel Söz: İnsanın dostu yoktur. Saadetine ortak olmak isteyen vardır.(Napolyon

11 Temmuz 2014 Cuma


DORU AT

Doru bir at oldu özlemim hep
Nice sıkıntılara katlandım onun için
Nice nice sabırlar çektim
Öfke ile çok kalktımsa da
Hakim oldum kendime
Dolu bir ata sahip olmaktı muradım
Öfke ile kalkarsam zarar ile oturacaktım
Hayal olacaktı belki o doru at
Emek vermeden olur mu doru at dedim
Sıkıntılara göğüs gerdim,
Meyvesini toplamadım sabrın dersen nankörlük olacak
Nankörlük etme diyenlere

Bir gün bir teneffüste görmüştüm onu, âşık olmuştum
Yedi yaşında ya vardım ya yoktum
Onun özlemi ile yandım tutuştum
Bir amacın olsun demişti ölmeden üç gün önce dedem
Vasiyetini başım üstüne ettim
Dedim, ben doru ata erişmeliyim

Çamurlu yollardan geçtim kirletmedim üzerimi
Gözlerimdeki feri de doru at özlemini de yitirmedim hiç
Nice kez sendelediysem de kapaklanmadım yere kalkmamak üzere
Henüz yaşım ne ki, dün oldu daha seksen iki
O doru at aşkı hala içimde
Onun için ayaktayım ben
Seni teneşir paklar artık diyenlere inat
Önce, doru atımı göreceğim
Sonrası Allah kerim.