29 Ocak 2010 Cuma


GAZETECİ

Kendini bildi bileli köşesinde
Doğruları yazdı, güzeli yazdı
Bu kadar emek boşa
Bir kişi bile okumuyor beni derken
Laf olsun torba dolsun misali
Bir şeylet yazdı bir gün
Abuk sabuk

***
Güzellikleri için
Bir gün bile aferin demeyenler
Tefe koyup çaldılar onu
Yüzlerce mektup aldı okuyucularından
Telefonlar ile arandı.

***
Hayatının bilmecesi bu oldu bunun
Çareyi istifada buldu.

27 Ocak 2010 Çarşamba

O PARKTA

Sağda solda kimsecikler yoktu
Bunalmıştı genç kadın
İki çift laf etmek için
Yan bankta oturan bir adama
“ Mehaba” dedi.

Gözleri parladı adamın bir garip
“ Merhaba” dedi bir acaip
Yanaştı hemen, yılıştı hemen.

Art niyetsiz bir kadın durup dururken
“ Mehaba” demişti insan sandığına
Havadan sudan konuşup kafa dağıtmaktı amacı
“ Mehaba” da denilebilirdi aynı saflıkta kendisine ama
Adam adam değildi ki...

25 Ocak 2010 Pazartesi

YARDIM İSTEMEK/YARDIM ALMAK/MUTLU OLMAK


Pek çok insan yardım istemek konumuna düşmek istemez. Oysa yardım istemek isteyenden ziyade istenen için gereklidir. Bir insanı mutlu etmek istiyorsak ondan yardım talep etmeliyiz. Ve istediğimiz bu yardım ereğimiz doğrultusunda onun kolaylıkla, hade bilemediniz fazla zorlanmadan yapabileceği bir şey olmalı tabii. Aksi bir durum hem yardım talep için hem de yardım talep edilen için sıkıntı yaratabilir.
Şöyle bir düşününüz, birisine yardım ettiğiniz zaman kendinizi ne kadar mutlu hissedersiniz değil mi? Mecalsizseniz canlanıverirseniz, artık işe yaramıyorum gibi bir duyguya çoktan beri kapılıyorsanız” bende daha iş var “diye düşünüp heyecanlanırsınız. Zor durumda olan birisinini işini kolaylaştırdığınız için keyiflenirsiz. Örnekleri çoğaltmak olası.
İstediğiniz yardımın mutlaka atla deve olması gerekmez. Hatta yardıma hiç ama ihtiyacınız yokken bile yardım istenilebilmeli bazen, sırf karşındaki insanı bahtiyar edebilmek için.
Mesela, evdesiniz. Elinizde bir iş var. Ve yorulmasına asla kıyamadığınız anneniz, dedeniz her neyse...
Sırf onu mutlu kılmak için ona şunu diyebilisiniz belki:
“ Anneciğim, dedeceğim... Canım çok istedi, bir çay koysanız da içsek.
Belki bazıları şunu diyebilir:
“ Büyüğe, hele hele yaşlıya iş buyurmak.. Tövbe yarabbi...”
“ Sonra da sağda solda bana, bana iş buyuruyor desin ha... Yoook.”
Unutmayınız, istisnalar kaideyi bozmaz; çayı ocağa koyarken de, çayı demlerken de sizinle beraber yudumlarken de kendisini iyi hissedecektir o, büyük bir olasılıkla.
Bir konuda çok bilgili olabilirsiniz. Cevabını bildiğiniz bir şeyi, bildiğinden emin olduğunuz birine bir hele hele yanında biri varken, ona sormanız onu ne hale getirir?
Belki şu anda “ Beni ne hale getirir? “ diyorsunuz ama bir an için onu ve kendinizi düşününüz.
“farzımuhal,” Arapça mı Farsça mıydı Leman Hanım, hatırlıyor musunuz?”
İşin şeytanlığına kaçıp. “ Bilmiyorum? “derse ne olacak da diyebilirsiniz elbette ; bir park düşününüz, aylardan kasım. Güneş yüzünü göstermiş. Parkta tek tük insan. Ve bankın birinde elinde baston yaşlıca biri. Yanaştınız “Selamunaleyküm” müsade isteyip yanına oturdunuz.
“ Bu ayda böyle bir hava, maşallah” dediniz ve eklediniz, “ Siz bilirsiniz ; eskiden bugünlerde diz boyu kar olurdu buralarda değil mi?”
“Oooo” dedi , ilgi gösterdiniz. Bir kaç küçük soru sordunuz.
Gözlerine bakınız, mutluluğunu okudunuz mu?
Zamanınız varsa onu dinleyiniz, büyük bir olasılıkla o gün kendisini çok daha hoş hissedecektir.
Empati kurunuz. Biri sizden yardım talep ettiğinde o yardımı yerine getirdiğiniz zaman kendinizi berhudar hissedersiniz. Sizin dışınızdakiler için de bu böyledir. Bundan ötürü zaman zaman birilerinden yardım istekte fayda olabilir birini mutlu etmek istiyor ve de bu hazzı yaşamak istiyorsanız. Tabi şimdi “ iyi güzel de şimdi ; şöyle de denilebilir tabii , ben ondan yardım istedim; o da bana yardım etti, ben kendimi ona borçlu hissedeceğim ; yarın belki o da benden bir şey isteyecek bir konuda; ya benim yapmak istemediğim bir şey olursa bu”
????
O da doğru.
Yani ?
Olasılıklar nihayetlenir mi? Olasılıkları dizginleyememek olacak şey mi? Düşündüğün olasılık gerçekleşirse, “hayır” dersin olur biter. Hayır demek benim için o kadar kolay değil diyorsan ki mümkündür, herkeste akıl çoktur; herkes de kendinin doktorudur...

14 Ocak 2010 Perşembe

? ? ? ? ? ŞİİR ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ?



HEYHEY

Heyheyleri tuttu bir kere
Haklı olmak ne değiştirir
Alttan almalı
Öfke baldan tatlıymış unutmamalı
Varsın, açsın ağzını yumsun gözünü.



“””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””

7 Ocak 2010 Perşembe


T O P A Ç
Satılmış, gazetesini okuyan yetmş altılık dedesine her zaman olduğu gibi sormuş:
Ben dışarı çıkıyorum oynamaya, bir şey istiyor musun?
Dedesinin “Güle güle git, güle güle gel “cevabına alışıkmış Satılmış.
Bu sözü duymak için bir süre beklemiş. Dedesinden ses gelmeyince, sorusunu yinelemiş:
Ben dışarı çıkıyorum oynamaya, bir şey istiyor musun dede?
Evet, demiş dede okuduğu gazeteden gözlerini ayırmadan.
Tamam, demiş Satılmış. Güle güle gideceğim güle güle geleceğim.
Hayır bugün onu istemeyeceğim.
Böyle bir cevap beklemiyormuş Satılmış. Meraklanmış. Ayakkabılarını çıkartmış, dedesinin yanına seğirtmiş:
Ne isteyeceksin dedeciğim, diye sormuş.
Bir tane olsun bir yüz güldürmeni istiyorum eve dönmeden.
Yüz mü güldürmemi istiyorsun dede?
Evet. Suratı asık, canı sıkkın birinin yanına gideceksin, onun yüzünü güldüreceksin.
Nasıl güldüreceğim dede?
Onu ben bilmem, ona sen karar vereceksin. Ama birde şartım var.
Birde şartınız mı var. Ama dede bu da nereden aklına geldi? Ben nasıl güldüreyim somurtan birini.
Dede, torununun gözleri içine bir süre bakmış. Satılmış’ın keyfi kaçmış. İstemeye istemeye sormuş soğuk bir sesle:
Şartınız ne ?
Ama böyle surat asarsan olmaz bu.
Ama ben bunu nasıl yapayım dedi. Ben palyaço muyum? Nasıl güldüreyim elin insanını?
Güldür dediysek kahkahalar attır demedim yakışıklı oğlum. Gözlerinde biraz ışıltı yarat, yüzünde de hafifçe bir tebessüm yeter. Kabul mü?
Dede ben nasıl yapayım bunu?
O zaman yapma. Sordun da onun için dedim ben.
Satılmış’ın keyfi biraz daha yitmiş. Suratı da beş karış olmuş. Bir şey demeden dedesinin yanından ayrılmış, ayakkabılarını giyip evden de çıkmış. Çıkmasıyla birlikte de Birlik ile göz göze gelmiş.
Birlik , elindeki topaç’ı göstererek “ baaaak “ demiş.
Satılmış bakmış.
Ne o? demiş keyifsiz keyifsiz.
Koni biçimindeki küçük oyuncağı ilk defa görüyormuş Satılmış. Canı çok sıkkın olmasına rağmen merak edip sormuş:
Anneannem verdi. Çevresine ip sarılarak döndürülüyormuş. İp almaya gidiyorum gelsene benimle.
Ver bakayım.
Anne annem kimseye verme, dedi. Dedesinden hatıraymış. Ona da onun dedesinden kalmış.
Bir yere götürmeyeceğim bakıp vereceğim.
Olmaz
Satılmış, sesini yükseltmiş:
O zaman niye gösterdin ki.
Sana vereyim diye değil herhalde. İp alalım da oynarız hade.
Satılmış, dudak bükmüş, omuz silkmiş. Bir şey demeden oradan ayrılmış.
Dedesinin sözleri sürekli aklındaymış Satılmış’ın. Birini güldür… birini güldür… birini güldür.
Oturdukları evin hemen alt tarafında bulunan parka kadar gitmiş. Giderken de insanların yüzüne dikkatli dikkatli bakmayı ihmal etmiyormuş, suratı asık birini saptayıp en azından onu tebessüm ettirmek için.
İlk olarak kaldırımın kenarında oturup sağa sola bakan bir çocuğu gözüne kestirmiş. Çocuğun canı sıkkınmış. Belli oluyormuş. Belli ki ağlamış da. Yüzünde gözlerinden akan yaş izleri varmış.
İlk olarak onda şansını bu çocukta denemeye karar vermiş Satılmış.
Yanına iyice sokulup çocuğun çömelmiş..
Merhaba, demiş. Ne oldu?
Yok bir şey.
Ağlamışsın.

Suratın da asık.

Güldüreyim mi seni?
Çocuk ayağa kalkmış. Satılmış’ın yüzüne dik dik bakmış. Sonra da, dişleri arasından tiz bir sesle:
İstemez, demiş; akabinde de arkasını dönmüş, hızlı adımlarla oradan uzaklaşmış.
Satılmış, çocuk oradan uzaklaşıncaya kadar oradan onun arkasından bakmış. İlk denemesi başarısızlıkla sonuçlanmış. “ İki şans daha” demiş. Kalkmış, sallana sallana yürümeye başlamış. “En azından dedeme denemediğimi söylerim” demiş. “ Sözünün dinlendiğini öğrenince mutlu olur.”
Satılmışın çok değil iki şansı daha varmış. Satılmış bunun bilinci içerisindeymiş. Ne yapayım ne yapayım derken birden” buldum” diye haykırmış. Şimdi demiş Melahat öğretmenimin yanına gidersem beni görür görmez yüzü güler. Dedeme derim ki” Melahat öğretmenime gittim, yüzünü güldürdüm.”
Melahat öğretmenin oturduğu evi biliyormuş Satılmış. Sanki kuş olup uçmuş onun evine varmış. Kapıyı çalmış.yüreği küt küt ederek Çalarken de dualar ediyormuş Allah’a.
“Allah’ım, inşallah Melahat öğretmenin suratı asıktır.”
Biliyormuş ki Satılmış, Melahat öğretmen karalar bile bağlamış olsa bir öğrencisini görürse birden yüzünde güller açar.
Satılmış heyecanla kapıda durmuş biraz ve kapı açılmış. Açılmış ama Melahat öğretmenin yüzü asık değilmiş. Melahat öğretmen mutluymuş. Zorlama bile yapılsa bunun aksini söylemek olanaksızmış.
Melahat öğretmenin tebessüm eden yüzünü gören Satılmış’ın yüzü asılmış. Melahat öğretmen, Satımışın bu haline dayanabilir mi? Hemen onu içeriye almış, derdini sormuş. Satılmış da olup biteni bir bir anlatmış, anlatmakla da kalmamış:
Öğretmenim, demiş ben şimdi gideyim, tam beş dakika sonra geleyim. Siz
suratınızı asın, ben size bir şeyler söyleyeyim siz de gülün.
Melahat Öğretmen, elinde olmadan Satılmışın bu sözlerine kıkırdayarak gülmüş. Böyle bir şeyin yapılabileceğini, ancak bunun pek de etik olmadığını söylemiş. Söylemekle de yetinmemiş nedenini SaIılmış’a dili döndüğünce anlatmış.
Satılmış cevaptan tatmin olmuş.
“Peki öğretmenim”, demiş hiç olmazsa şu soruma yanıt verin.
Melahat öğretmen, satılmışın küçük elini tutmuş.
Söyle, demiş.
Bu ikinci denemem mi, yoksa sayılmaz mı *
Melahat öğretmen, sorunun cevabını Satılmış'tan almak istemiş:
-Sence ?
- Sizi güldüreceğimden emindim ama ben öğretmenim.
Yani beni güldürmek için geldin.
Evet öğretmenim.
O zaman bana sorarsan, bir şansın daha kaldı…
Ama öğretmenim ben…
Melahat Öğretmen.
Ben dedeni tanırım, demiş. Gelişmelerden beni haberdar et, gerekirse ben dedenle konuşurum.
Melahat öğretmen, Satılmış'ı kapıya kadar geçirmiş, yanaklarından öperek uğurlamış.
Satılmış, Melahat öğretmenin evinden ayrıldıktan sonra sanki bir evin kapısını tıklatıyormuşçasına kafasına vurmuş:
Haydi çalış, demiş kafasına. Başka şey olsa çalışırsın. Dökersin hünerlerinin tümünü.
Genç bir delikanlı, tebessüm ederek Satılmış’a:
Hayır ola, demiş. Ne oluyor?
Satılmış, bir kabahat işlemiş gibi kızarmış. Hafifçe kafasını öne düşürrmüş yürümüş.
Düşüne düşüne az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Bir de ne görsün: Birlik.
Soğuk sayılabilecek bir havada kan ter içindeymiş. Elinde topaç, topaçı çevirmeye çalışıyormuş. Çevirmeye çalışıyormuş ama beceremiyormuş. Yaşlı bir dede ile yaşlı bir nine de köşede onun o durumunu seyrediyorlarmış. Birlik belli ki bu durumdan keyifsizmiş. İhtiyarlar kendisini izlemiyor olsa belki de topacı çevirmeyi beceremediğine bu kadar üzülmeyecekmiş.
Satılmış, bir Birlik'in yüzüne bakmış bir dedenin yüzüne. Bir Birlik’in yüzüne bir ninenin yüzüne. Nine’nin yüzü biraz gülüyormuş ama dedenin yüzü asık gibiymiş...
Satılmış, birden heyecanlanmış. “ Tamam” demiş. “Bu iş oldu.”
Aklınca, topaç’ı Birlik’ ten ben çevirim diye alacak, çeviremeyince de Birlik tebessüm edecekmiş. Böylece de kendisi asık bir suratı güldürmeye muvaffak olmuş olacakmış
Birlik, nazlanmamış. Satılmış’ın istemine olumlu cevap vermiş hemen. Verirken de öyle bir tavır takınmış ki bundan herkes çok kolaylıkla “ Çevir de görelim.” manasını çıkartabilirmiş.
Satılmış, bir süredir Birlik’i izlediğinden önce ipin topaca sarılması gerektiğini öğrenmiş. Sonra da ne yapılacağını…
İlk denemesi başarısız olmuş… Satılmış gülmemiş, Birlik de gülmemiş.
İkinci deneme başarısız olmuş. Birlik gülmeyince Satılmış'ın canı sıkılmış ama belli etmemeye çalışmış.
Üçüncü denemede topaç Satılmış ayağına çarpmış. Satılmış’ın canı çok yanmış. Yanında Birlik olmasa “ah!” diye haykıracakmış ama onu da onuruna yedirememiş.
Satılmış, suratını buruştura buruştura topacı yerden almış. Bunun güleceği müleceği yok diye düşünmüş, topaçı tam Birlik ’e iade edecekken dede ile göz göze gelmiş. Dede, hem beden dili ile hem de söz ile topaçı istemiş.
Satılmış birazcık başaramamanın mahcupluğuyla, birazcık da korkarak dedenin yanına gitmiş. Giderken de Birlik’e göz ucuyla bakmış. Birlik’in bakışı tehditkarmış. O topaca el koyarsa dede, ve de alamazsan geri onu sen ben sana gösteririm der gibiymiş.
Dede, topacı almış. Yanındaki karısına doğru hafifçe eğilerek ona bir şeyler söylemiş. Karısı da tebessüm ederek ve de “seni gidi seni” der gibisinden dürtükleyerekten başını sallamış.
Dede, topacı şöyle bir evirip çevirmiş. Birlik'i de çağırmış. Onlara göstere göstere ipi topaca sarmış. Bir taraftan da çaktırmadan dua ediyormuş. Yıllar yıllar sonra topacı çevirebilecek miymiş. Bu endişe ile yüzü gerginmiş. Ya çeviremezse… Kendisi çocuklara gülmemiş ama Allah bilir çocuklar karınlarını tuta tuta kahkahalarla kendisine gülerlerse…
Nine, altmış yıllık kocasını tanımaz mı? Nefes alışından hissetmiş kocasının hissettiklerini. Onun omzuna dokunarak ona cesaret vermiş.
Çocuklar dikkatli dikkatli dedeyi izliyorlarmış. Onun her hareketini beyinlerine nakş ediyorlarmış. Derken, dede hafifçe eğilmiş; topacı fırlatmış ipi çekmiş… Çocuklar şaşkınmış, dede mutluymuş. Çünkü topaç hem “vınnnn” a benzer bir ses çıkartarak inanılmaz güzellikte dönüyormuş.
Satılmış, dedeye bakmış bir an. Az evvelki gergin yüzünde yeller esiyor gözleri ile beraber yüzü de gülüyormuş dedenin.
Birlik hayretler içinde topaç bakarken, nine kocası ile gurur duyuyor, Satılmış’ın da koltukları kabarıyormuş.
Derken, hava hafiften bir rüzgar esmiş, o rüzgâr uzak bir yerlerden üç elma getirmiş. Biri Satılmış’ın başına düşmüş, biri Satılmış’ı mutlu eden dedenin başına. Öteki mi, öteki de bu masalı okuyan, bu masalı beğenen ve de beğenmeyenlerin başlarına düşmek için onların sayısı kadar parçaya bölünmüş.

4 Ocak 2010 Pazartesi

BİLGİ DAĞARCIĞIMIZI ÖLÇELİM Mİ?
1
Ben seni pekmez sandım
Yüreğim yakmaz sandım
Yediğim tuz ekmeği
Başıma kakmaz sandım
2
Ey dağlar ulu dağlar
Çeşmeli sulu dağlar
Burda bir yiğit ölmüş
Gök gürler bulut ağlar
Aşağıdaki altı soruyu yukarıdaki parçalara göre cevaplayınız.
1- Birinci manide mani söyleyen kime benzetiliyor?
a) tuza b) ekmeğe c) pekmeze d) tuza ve ekmeğe
***
2- İkinci dörtlükte mani söyleyen kimlerle konuşuyor?
a) dağlarla b) gökle c) bulutla d) kendisiyle
***
3- 2. maninin hangi mısrasında kişileştirme vardır?
a) 1.mısrada b) 2.mısrada c) 3. mısrada d) 4.mısrada
***
4- 1. manide kaç tane ünsüz yumuşaması vardır?
a) 1 tane b) 2 tane c) 3 tane d) 4 tane
***
5- 2.maninin ikinci kelimesi için aşağıdakilerden hamgisi doğrudur?
a) türemiş kelimedir b) basit kelimedir c) yapım eki almıştır d) eylemdir
***
6- 2.manide kaç tane ulama vardır?
a) 3 b) 2 c) 1 d) ulama yoktur
***
7- Aşağıdakilerden hangisinde bilgi yanlışı vardır?
a) Olmuş ya da olabilecek olayları anlatan fazla da uzun olmayan anlatı türüne hikaye ya da öykü denir.
b) Okuyanda ya da dinleyende güzel duygular uyandıran ve mısralardan oluşan edebi türün genel adı nazımdır.
c) Genellikle manzum olarak yazılan insan dışı varlıklarla insanlara ders vermeyi gaye edinen anlatı türüne masal denir.
d) Oynanmak için yazılan edebiyat türünün adı piyestir.
***
8- Aşağıdakilerden hangisi Türkçe kökenli kelimelerin sonunda bulunmaz?
a) sert sürekli ünsüzlr b) sert süreksiz ünsüzler c) yumuşak sürekli ünsüzle d) yumuşak süreksiz ünsüzler
***
9- Aşağıdakilerden hangisinde hem yapım eki hem de çekim eki vardır?
a) kediler b) Yunanistan c) kitapçılar d) öğrenci
***
10- Aşağıdaki sözcüklerden hangisi hangisinin yerine kullanılamaz?
a) öykü- hikaye b) piyes-oyun c) şiir-nazım d) roman-efsane
***
11- Aşağıdakilerden hangisi birbirinin yerine kullanılabilir?
a) kafiye- redif b) şair- yazar c) vecize- atasözü d) nesir-düz yazı
***
12- Aşağıdakilerden hangisini ortak kök (ikili kök) olarak kullanabiliriz?
a) yüz b) koş c) oku d) ders
***
“ Karac’oğlan eydür dosta darılmaz
Hasta oldum hatırcığım sorulmaz
Vatan tutup bu yerlerde kalınmaz
İlleri var bizim ile benzemez.”
Aşağıdaki dört soruyu yukarıdaki dörtlüğe göre cevaplandırınız.
13- Dörtlüğün teması nedir?
a) Vatan sevgisi b) Dost özlemi c) Sıla özlemi d) Gurbet acısı
***
14- Dörtlüğün kafiye dizilişi aşağıdakilerden hangisidir?
a) a/a/b/a b) a/b/a/b c) a/a/a/a d) hiçbiri
***
15- Dörtlükte, toplumsal ilişkiler içinde yaşamak isteyen insanın özlemi hangi dizede dile getiriliyor??
a) 4 b) 3 c) 2 d) 1
***
16- İlk iki dize arasında ne çeşit bir kafiye vardır?
a) yarım b) tam c) zengin d) tunç
***
17- Aşağıdakilerden hangisi haber kipine örnek değildir?
a) çalışmış b) çalışmalı c) göçtü d) göçer
***
18- Tam bir teşbihte kaç unsur vardır?
a) 1 b) 2 c) 3 d) 4
***
19- Aşağıdakilerden şıklarda yer alan kelimelerden hangisini birbiri yerine kullanamayız?
a) teşbih- benzetme b) teşhis- kişileştirme c) intak-konuşturma d) öznel- objektif
***
20- Aşağıdakilerden hangisi sıfat yapan “ki” yoktur?
a) Evdeki hesap çarşıya uymaz. b) Şuraki çocuk kim? c) Çantadaki ne oldu? d) Gözlerindeki yaşlar kurumadı daha.
***
21- Aşağıdakilerden hangisitüremiş bir fiil değildir?
a) gözle b) ağlatma c) koştuk d) sevin
***
22- Aşağıdakilerden hangisi oluş fiilidir?
a) morarmak b) kırmak c) yürümek d) zıplamak
***
23-
“Dayanıyordu” sözcüğünün mastar şekli................................. dir
Yukarıdaki cümlenin boşluğu aşağıdakilerden kangisi ile doldurulabilir?
a) dayanmak b) dayanır c) dayanmalı d) dayansa
***
24- Aşağıdakilerden hangisi çekimli fiil olabilir?
a) bin- b) koş- c) at d) köpük
***
25- Türkçemizde kaç çeşit “ki” vardır?
a)1 b)2 c) 3 d) 4
***
26- Aşağıdakilerden hangisinde bilgi yanlışı vardır?
a) İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy'dur.
b) Makalede esas olan ileri sürülen düşünceleri kanıtamadır.
c) Yaşanmış ya da yaşanma olasılığı olan olayları teferruatlı olarak kurgulayan edebiyat türlerinden biri de romandır.
d) Çalıkuşu Reşat Nuri'nin en önemli romanlarından biridir?
***
27- “ Don Kişot” isimli roman hangi ülkeye aittir?
a) Türkiye b) Fransa c) İspanya d) İngiltere
***
28- Aşağıdakilerden hangisinde anlatım bozukluğu yoktur?
a) Kardeşimin saçları epeyce büyüdü. b) Bir iş için resim çektirdim. c) Marketten yemek için simit ve ayran aldık. d) Dünyada en çok konulan beş dil arasında Türkçemiz de var.
***
29- Tam bir teşbihte kaç unsur vardır?
a) 1 b) 2 c) 3 d) 4
***
30- Aşağıdakilerden şıklarda yer alan kelimelerden hangisini birbiri yerine kullanamayız?
a) teşbih- benzetme b) teşhis- kişileştirme c) intak-konuşturma d) öznel- objektif
******************** ???????????????????????????????? *********************

2 Ocak 2010 Cumartesi


******************************
VELHASIKELAM
Velhasıkelam ;
Anladık, uzatmayınız artık; tamam da dedik işte
Nasrettin’in hoşgörüsü varsa da bizde
Mevlana'nın torunlarındanızsa da
Tadında bırakmak gerek;
Sabır taşı da değiliz ki mübarek.
******************************

1 Ocak 2010 Cuma

ŞİŞE ve MİSAL
Çat kapı çalmak adeti değil idi
Uzun uzun anlatmak olanaksız şimdi
Çaldı kapısını olmayacak bir saatte onun kapısını
Ve dedi: “ Ben geldim...”
Buyur etti yürekten kapısı çalınan;
Derli topluydu evi
Derli topluydu kendisi
Bu durum gösteriyordu ki kapıyı çalan için;
Ya bir yere gidecekti kapısı çalınan
Ya biri gelecekti...
Özür diledi kapıyı çalan, hemen gidebileceğini de söyledi
Güldü muhatabı, “ Niye ki?” dedi. “Buradayım işte”
“ Tamam da” dedi gelen. “ Bu saate, ev düzgün sen düzdün...”
Cevap, olması gerekendi,
“ Ne var bunda? Doğru olanı bu değil mi?”
Kem küm etti gelen,
“ Ne bileyim” dedi. “ Ben de benim ev de böyle olmaz hiçbir zaman,
yoksa sen hep böyle misin?”
Anlayana sivrisinek saz idi; tıngırdatmanın ^tam zamanı idi:
“ Dersin ya benim için, dört ayağı üzerine düşer o hep ”
“...
“ Sen süre istersin hazırlanmak için her zaman her yerde ”
“...
“ Oysa ben hazırımdır olabildiğince , her duruma her zaman her yerde .”