FİİLİMSİLER İLE İLGİLİ ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR:
1-Aşağıdaki eklerden hangisi isim-fiil türetmez?
a)- me b)-uş c) –mak d)-en
2- Aşağıdakilerden hangisinde bilgi yanlışı vardır?
a) Fiilimsi ekleri yapım ekidir.
b) Fiilimsiler yan cümlecik kurar.
c) isim-fiiller ek-fiil alarak cümlede yüklem olabilirler.
d) Fiilimsi ekleri fiil kök ya da gövdesine geldikleri için birer çekim ekidir.
3- Aşağıdaki fiilimsi ekleri gruplandırılsalar hangisi tek kalır?
a) –en b) –dik c) – ası d) –ip
4- Aşağıdaki cümlelerden hangisinde adlaşmış sıfat fiil vardır?
a) Görünen köy kılavuz istemez.
b) Keratalar el öpmeye gelmişler.
c) Yukarıdan gelenler nerede?
d) Koşa koşa git gel.
5- Fiilimsilerde fiil kök ya da gövdelerine getirilen ekler vardır. Aşağıdaki fiilimsilerden hangisi fiil kök ya da gövdesine doğrudan getirilmemiştir?
a) Okumak güzeldir.
b) Buraya gelirken mi düşmüş?
c) Baka baka gitti garibim.
d) Düşer düşmez gördüm onu
6- Aşağıdakilerden hangisinden fiilimsi türetilemez?
a) gez b) aç c) sez d) baz
7- Aşağıdakilerden hangisinde bilgi yanlışı vardır?
a) Fiillerin mastar şekilleri aynı zamanda birer isim-fiildir.
b) Zarf-fiiller yükleme soracağımız nasıl ya da ne zaman sorularına cevap verir.
c) Sıfat-fiillerden sonra birer isim gelir ve sıfat fiiller o ismi niteler .
d) Fiilimsilerin olumsuzu yoktur.
8- -dik, -ecek ve –miş ekleri hem sıfat-fiil eki hem de zaman eki olarak kullanılabilir. Aşağıdakilerin hangisinde bu eklerden biri hem sıfat fiil eki hem de kip eki olarak kullanılmıştır.
a) Gelecek günler bizi güldürecek inşallah.
b) Düğündekilerin hepsi tanıdık insanlardı.
c) Sararmış yapraklar içimi hüzün ile doldurdu.
d) Yarın taşıyacakmış kitaplarını.
9- Aşağıdakilerden hangisinde fiilimsi yoktur?
a) Bayramda geldi ama, oturmadan kalktı.
b) Epeyce bir süre durmaksızın yürümüş Mustafa.
c) Bakkaldan bir de çekecek al bana.
d) Bayram harçlığını aldı ve de koşarak uzaklaştı.
10- Aşağıdakilerden hangisi zarf-fiil eklerinden değildir?
a) –madan b)- esiye c) –maksızın d) –ar
11- Aşağıdakilerin hangisinde yan cümlecik yoktur?
a) Küçük kedi akşama kadar zıplayıp durdu.
b) Buraya gelen çocuklar sizinkiler gibi değildi.
c) Çalışmaya geldik.
d) Armut piş ağzıma düş.
12- Aşağıdakilerden hangisi çekim ekidir?
a) –an b) –ası c)-mez d) – se/-sa
13- Bazı –dik ve –ecek ekleri ile türetilen sıfat fiiller iyelik eki aldıkları zaman cümlede isim-fiil özelliği gösterirler. Aşağıdakilerden hangisinde buna örnek vardır?
1-Bu alternatifi düşünmeyeceğini niçin söylemedin?
2-Tanıdık insanlar hoşnut etti beni.
3-Merak etme yarın da gelecek günler güzel olacak.
4-Bunun böyle olduğunu sana kim söyledi?
a) 1-2 b) 2-3 c) 3-4 d) 1-4
14- Aşağıdakilerden hangisinde yer alan –me eki olumsuzluk ekidir?
a) Kazma gibi adammış dediklerine göre.
b) Tarlayı kazmaya kim gitmiş?
c) Yedi tane gözleme almış garibim.
d) Orayı bari gözleme Hıdır.
15- Aşağıdaki fiilimsilerden hangisi ek-fiil almıştır?
a) Tek derdi ders çalışmaktı.
b) Koşmadan duramaz o.
c) Geçmiş günler için bu kadar da üzülme ne olur.
d) El elden üstündür.
16- İsim fiil eki almış bazı sözcükler cümlede sıfat olarak kullanılabilir. Aşağıdakilerden hangisinde buna benzer bir örnek mevcuttur?
a) Takma kilitleri yanına almayı unutma.
b) Çıkışlar nerede?
c) Bu kadar zaman bunu yazmak için mi bekledin?
d) Hayır onu da alma lütfen.
Cevap anahtarı: 1-a 2-d 3-d 4-c 5-b 6-d 7- d 8-a 9-c 10- d 11-d 12- d 13-d 14-d 15-a 16-a
***
GÜZEL SÖZ:
HİÇ KİMSEYE GURURLA BAKMA O DA KENDİNE GÖRE GÖRKEMLİDİR.
( nixami)
30 Ekim 2012 Salı
29 Ekim 2012 Pazartesi
YENİ ŞİİRLER YAZMAYA SOYUNMAK
Yeni şiirler yazmaya soyundum
Soğuk bir kış gününde
Beş ayrı saatte beş ayrı yerde…
Kelimeler dudaklarımdaydı Hisar Park’ta
Saat 4.15’ti, zifiri karanlıktı her yan
Sılam gelince aklıma
Kâinatta bir o yer var sandım
Zamk oldu tutundu kelimeler dudaklarıma
Ve ayrılırken oradan ellerim böğrümde
Gözyaşları dökülüyordu yanaklarıma…
Ulus insanları ilham vermiştir hep bana
Aynı neticeye erişmek umuduyla
İnince Hisar Park’tan Ulus’a
O gün o saatte dört insan gördüm heykel önünde
İkisinin elleri cebindeydi biri dalgın
Biri ile göz göze geldim o demde
O gözler tuttu mısraları
Saat 5’ti
Hoş, alımlı bir kadın sabahın beşinde
Ulus Heykeli’nin önünde, benim gibi sancılı mı ne?
Altındağ şiir akşamının tadı
Dün akşamdan damağımdaydı
Yunus Emre Kültür Merkezi’nin önünde
Salonun içinde gibi gözlerim
Şairlerin birbirinden güzel şiirleri
Dinleyenler arasında kimler yoktu ki
Çoluk çocuk genç yaşlı
Gran tuvaletli şiir âşıkları
Ve yaşamına renk katmaya çalışan meraklılar ve
Her şiir sonrasında kopan alkışlar
Tufan oldu da geldi yanıma sanki
Aldı dudaklarımdan dökülmek üzere olan mısraları
Gerçek şairlere ayıp olacak şimdi dercesine.
İşkembe çorbacısında işkembe içmeyeli yıllar oldu
Karşı bulvarda bir işkembeci, dopdolu bu saatte
İçlerinde ben de olmalıyım, gidermeliyim özlemimi derken
Mısralar bir başka rahatsız etmeye başladı;
Döküleceklerdi artık, tutmak olanaksızdı
Hafızam zayıftı, kâğıt kalem çıkartmıştım ki not için
“Amca ”dedi biri, “Kalemini verir misin bir dakika.”
Amca diyen amcam yaşındaydı, gülmeli mi ne etmeli
Bildiği o kadardı, saf… Kalemi uzattım, mısralar uçtu.
Saat sekiz olmuştu.
İnat inat bende
Getirileri mi çok oldu götürüleri mi derseniz
Tartışmam, mevzu bu değil inadım inat
Şiir yazmaya soyundum bugün, şiir yazılacak
Gelirse ilham dökeceğim dudaklarımdan güzel oldu diyeceğim
Gelmezse, alt alta üst üste edeceğim kelimeleri ve dizeceğim;
Kaşıktan dönenin kaşığı kırılsın
İlhamı bekleseydim dünden bugüne
Alkışlar dört şiirime olurdu, o da belki.
24 Ekim 2012 Çarşamba
( : BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN : )
ELLER BİRLEŞTİ GÖNÜLLER ŞENLENDİ
Bayramın son saatleriydi
Rast geldiler yolda
Kelamın en basiti ile
Araları limoniydi yıllardır
Onlar bir gruptu, o tek
Gruptan biri mi el uzattı ona sarıldı
O mu gruptan birine bilinmez.
Hava serindi, ter boşandı her yanından
Birkaç dakika bir asır gibi geldi ona
Eller birleşti ayrıldı,
Eller öpüldü yanaklar öpüldü
Sıra kendilerine geldi,
Eller titredi,
Benizler değişti
Madem bugün “bayram”dı,
Birinin ilk adımı atması elzemdi belki
Büyüktü, “ öp bakayım” der gibi
Elini uzatması şık kaçmayabilirdi ama
Başını hafifçe eğip kaldırarak gülümsedi
“ Bayramın mübarek olsun” dedi
Bu kutsal günde, daha da küçülmek olacaktı
Selamı, selamsız bırakmak onun için
Öptü dedesinin elini…
Eller birleşti gönüller şenlendi.
ELLER BİRLEŞTİ GÖNÜLLER ŞENLENDİ
Bayramın son saatleriydi
Rast geldiler yolda
Kelamın en basiti ile
Araları limoniydi yıllardır
Onlar bir gruptu, o tek
Gruptan biri mi el uzattı ona sarıldı
O mu gruptan birine bilinmez.
Hava serindi, ter boşandı her yanından
Birkaç dakika bir asır gibi geldi ona
Eller birleşti ayrıldı,
Eller öpüldü yanaklar öpüldü
Sıra kendilerine geldi,
Eller titredi,
Benizler değişti
Madem bugün “bayram”dı,
Birinin ilk adımı atması elzemdi belki
Büyüktü, “ öp bakayım” der gibi
Elini uzatması şık kaçmayabilirdi ama
Başını hafifçe eğip kaldırarak gülümsedi
“ Bayramın mübarek olsun” dedi
Bu kutsal günde, daha da küçülmek olacaktı
Selamı, selamsız bırakmak onun için
Öptü dedesinin elini…
Eller birleşti gönüller şenlendi.
KELİME DAĞARCIĞIMIZI ZENGİNLEŞTİĞRELİM Mİ?
PORTFÖY: Kazanç sağlamak için oluşturulan değerlerin tümü
MÜTEŞEBBİS: Girişimci
TEŞEBBÜS: Girişim
İŞLETME: Sermaye yatırılarak kurulan kuruma verilen ad
ÖNGÖRÜ: Bir şeyin ilerisini kestirme
GİRİŞİM: Bir işe girişme
FİSKOS: Başkalarının duyamayacağı şekilde alçak sesle ve gizi konuşma
FONKSİYON: İşlev, görev
LİTERATÜR: Kaynak, edebiyat
BİSKÜVİ: Un, süt vb. karışımla yapılan bir pasta çeşidi
HAŞA: Bir şeyin asla kabul edilmediğini anlatan bir söz
HİN: Cin fikirli olma, zekasını hoş olmadık şeyler için kullanan kimse
AFERİN: Eskiden talebelere verilen takdir kâğıdı, övme
ZIRZOP: Şımarık ve de ölçüsüz davranışlarda bulunan, huysuz
***
Güzel Söz:
İnsan her şeyi icat edebilir, mutlu olma sanatını asla.( Napoleon)
PORTFÖY: Kazanç sağlamak için oluşturulan değerlerin tümü
MÜTEŞEBBİS: Girişimci
TEŞEBBÜS: Girişim
İŞLETME: Sermaye yatırılarak kurulan kuruma verilen ad
ÖNGÖRÜ: Bir şeyin ilerisini kestirme
GİRİŞİM: Bir işe girişme
FİSKOS: Başkalarının duyamayacağı şekilde alçak sesle ve gizi konuşma
FONKSİYON: İşlev, görev
LİTERATÜR: Kaynak, edebiyat
BİSKÜVİ: Un, süt vb. karışımla yapılan bir pasta çeşidi
HAŞA: Bir şeyin asla kabul edilmediğini anlatan bir söz
HİN: Cin fikirli olma, zekasını hoş olmadık şeyler için kullanan kimse
AFERİN: Eskiden talebelere verilen takdir kâğıdı, övme
ZIRZOP: Şımarık ve de ölçüsüz davranışlarda bulunan, huysuz
***
Güzel Söz:
İnsan her şeyi icat edebilir, mutlu olma sanatını asla.( Napoleon)
23 Ekim 2012 Salı
BU BAYRAM DA
Zaten telefonun başındaydı
Çalmasıyla aldı ahizeyi eline seksenlik adam
Alo demeden “alo,” dedi oğlu “ Baba nasılsın?”
Bir senedir bugünü bekliyordu ulu çınar
— İyiyim oğlum, dedi titreyen sesi ile
“ Gelirken ablana da uğra, enişten gelmedi ise onu da al gel...”
Onu da kaç senedir görmüyordu çok özlemişti
Onlar Antalya 'ya gitti baba.
Neyse, dedi baba, diyecek başka bir şeyi varmış gibi
“Sen akşama kalmadan çocukları al da gel bari.
Anan sevdiğin börekten yaptı.”
Ya baba dedi oğlu, çocuklar çok ısrar etti de
Biz de İzmir’deyiz, bayramını kutlamak için aradım”
…
Baba, anaya baktı; ana anladı.
“Geçen bayramda da gelmediler
Giderken alo da demediler” diyecek oldu
Üzülmesin diye yuttu
Bir semt ötedeydi oğlu
Pek de ırak değildi kızı
Suçlu aramanın bilinmez var mı manası
Baba mahzunlaştı
Ana ağladı...
Zaten telefonun başındaydı
Çalmasıyla aldı ahizeyi eline seksenlik adam
Alo demeden “alo,” dedi oğlu “ Baba nasılsın?”
Bir senedir bugünü bekliyordu ulu çınar
— İyiyim oğlum, dedi titreyen sesi ile
“ Gelirken ablana da uğra, enişten gelmedi ise onu da al gel...”
Onu da kaç senedir görmüyordu çok özlemişti
Onlar Antalya 'ya gitti baba.
Neyse, dedi baba, diyecek başka bir şeyi varmış gibi
“Sen akşama kalmadan çocukları al da gel bari.
Anan sevdiğin börekten yaptı.”
Ya baba dedi oğlu, çocuklar çok ısrar etti de
Biz de İzmir’deyiz, bayramını kutlamak için aradım”
…
Baba, anaya baktı; ana anladı.
“Geçen bayramda da gelmediler
Giderken alo da demediler” diyecek oldu
Üzülmesin diye yuttu
Bir semt ötedeydi oğlu
Pek de ırak değildi kızı
Suçlu aramanın bilinmez var mı manası
Baba mahzunlaştı
Ana ağladı...
22 Ekim 2012 Pazartesi
YUNUS GİBİ
Uzatın ellerinizi Yunus gibi
Bir kere “merhaba” diyene, siz de bin kere deyin
Susanlardan da kaçmayın ha, onlara da açın kucak
Yunus’un torunlarını da yakışan bu olacak.
Söylemek bile fuzuli gülme öyle
Bir ulu ne demiş:” Varsın tekrar olsun, iyiyi söyle”
Yunus da seslenmemiş mi bize şöyle:
“ Ben gelmedim kavga için
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.”
14 Ekim 2012 Pazar
KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI
10.BÖLÜM
Boşa dememiş diyen, arayan bulur. Avukatız, arayıp da bulamadığımız pek çok kişi oldu ama söz, tam odama çıkarken otelde hakikat oldu: Arayan bulur.
- Hüsnü Bey, lobide bir bey sizi bekliyor, dedi.
Allah Allah , dedim kendime. Görevliye “ kimmiş?” demek de aklıma gelmedi.
Aşağıya indim. Etrafıma bakındım. Lobide oturan birkaç vardı ama hiçbiri tanıdık gelmedi. Resepsiyon görevlisi ile göz göze geldim, köşedeki masayı işaret etti başı ile.
Gayri ihtiyari saçımı başımı düzelttim eliyle, üstüme başıma barkım, işaret edilen yere varıncaya kadar. Bir adamdı, bir şeyler okuyordu. Önüne geçtim, fark etti, göz göze geldik. Bu Mevlit Amca idi. Karımın amcası. Yıllar olmuştu görüşmeyeli, sayardım kendisini. Beni görünce bastonundan da destek alarak kalkmak istedi, buna olanak vermedim, saygıyla elini öptüm,” hoş geldiniz” dedim.
- Hoş bulduk, dedi.
Beni burada nasıl buldunuz demeyi düşündü isem de bir an vazgeçtim. Bir süre karşılıklı oturduk. O konuşmayınca havadan sudan konuşarak lafı açmak bana düştü.
- Nasılsınız Mevlit amca?
“İyiyim iyiyim” manasına gelecek şekilde başını salladı.
- İyi gördüm sizi, dedim. Maşallah.
İyiyim, iyiyim şükür manasına başını salladı tekrar.
Gene sustuk. Bir şey de demiyor. Bu yaşta arayıp tarayıp beni bulduğuna göre ( nasıl bulduğunu da merak etmiyor değilim ama sormak da nezaketsizlik olur diye düşünüyorum.)
- Sıhhatiniz sağlığınız iyidir inşallah.
Sıhhatin ile sağlığın bir arada kullanılmayacağını biliyorum ama oldu işte.
Avukatım, ağzımda laf eder ama karşıdan da bir şey çıtlatmadan da ne diyeceğimi bilemiyorum.
- Bir şey içer misiniz?
Önünde kahve fincanı vardı, işaret etti.
- İçtim dedi. Sağ ol.
Belli belirsiz:
- Afiyet olsun, dedim.
Cebinden tespihini çıkardı. Vallahi, yıllar önce Haçtan bana gelen benim de Mevlit Amca’ya hediye ettiğim bir tespihti bu. Bu kadar yıldır kaybetmemiş olması beni hem şaşırttı hem sevindirdi. Şu anda elinde e bu tespihin olması, “ben seni seviyorum, benim için değerlisin “manasına da gelebilirdi pek ala. Yani, bunun tamamen bir tesadüf olması olanaksızdı. Bu bana verilen bir mesajdı.
Bıyıklarını sıvazladı, birazda alaylı:
- Karpuz işi nasıl gidiyor, dedi.
Laf olsun diye “ iyi “ diyecektim ama birden çıkan meseleleri anımsayıp “ hiç sormayın?” der gibi iki elimi yanına açtım.
Mevlit Amca, meseleyi bildiğini göstermek için olsa gerek direk konuya, kendi anlatımı ile girdi. Bir cümle ile karımın derdini de döktü:
- Aynur Hanım “ Karpuzcu Hüsnü’nün karısı değil misin” deyince çıldırmış seninki.
“Aynur Hanım…
Karpuzcu Hüsnü’nün karısı
Kapıdan çıkarsan boşarım seni”
- Sen karının huyunu bilmiyor musun oğlum. Kırk yıllık karını tanıyamadın mı?
Söyleyeceklerimi toparlamaya çalışırken, bir cümle daha etti Mevlit amca:
- Senin karı deli de anası deli değil mi sanki?
- …
- Boşan ondan, yalama tükürdüğünü diyor.
- …
- Senden evvel karını isteyen biri vardı biliyorsun. Boşan, seni ona satıyım diyor.
Bazen insan kendini tutamıyor işte.
- Yuh, elli yaşındaki kadını.
- Benden duymuş olma ama.
DEVAMI VAR…
10.BÖLÜM
Boşa dememiş diyen, arayan bulur. Avukatız, arayıp da bulamadığımız pek çok kişi oldu ama söz, tam odama çıkarken otelde hakikat oldu: Arayan bulur.
- Hüsnü Bey, lobide bir bey sizi bekliyor, dedi.
Allah Allah , dedim kendime. Görevliye “ kimmiş?” demek de aklıma gelmedi.
Aşağıya indim. Etrafıma bakındım. Lobide oturan birkaç vardı ama hiçbiri tanıdık gelmedi. Resepsiyon görevlisi ile göz göze geldim, köşedeki masayı işaret etti başı ile.
Gayri ihtiyari saçımı başımı düzelttim eliyle, üstüme başıma barkım, işaret edilen yere varıncaya kadar. Bir adamdı, bir şeyler okuyordu. Önüne geçtim, fark etti, göz göze geldik. Bu Mevlit Amca idi. Karımın amcası. Yıllar olmuştu görüşmeyeli, sayardım kendisini. Beni görünce bastonundan da destek alarak kalkmak istedi, buna olanak vermedim, saygıyla elini öptüm,” hoş geldiniz” dedim.
- Hoş bulduk, dedi.
Beni burada nasıl buldunuz demeyi düşündü isem de bir an vazgeçtim. Bir süre karşılıklı oturduk. O konuşmayınca havadan sudan konuşarak lafı açmak bana düştü.
- Nasılsınız Mevlit amca?
“İyiyim iyiyim” manasına gelecek şekilde başını salladı.
- İyi gördüm sizi, dedim. Maşallah.
İyiyim, iyiyim şükür manasına başını salladı tekrar.
Gene sustuk. Bir şey de demiyor. Bu yaşta arayıp tarayıp beni bulduğuna göre ( nasıl bulduğunu da merak etmiyor değilim ama sormak da nezaketsizlik olur diye düşünüyorum.)
- Sıhhatiniz sağlığınız iyidir inşallah.
Sıhhatin ile sağlığın bir arada kullanılmayacağını biliyorum ama oldu işte.
Avukatım, ağzımda laf eder ama karşıdan da bir şey çıtlatmadan da ne diyeceğimi bilemiyorum.
- Bir şey içer misiniz?
Önünde kahve fincanı vardı, işaret etti.
- İçtim dedi. Sağ ol.
Belli belirsiz:
- Afiyet olsun, dedim.
Cebinden tespihini çıkardı. Vallahi, yıllar önce Haçtan bana gelen benim de Mevlit Amca’ya hediye ettiğim bir tespihti bu. Bu kadar yıldır kaybetmemiş olması beni hem şaşırttı hem sevindirdi. Şu anda elinde e bu tespihin olması, “ben seni seviyorum, benim için değerlisin “manasına da gelebilirdi pek ala. Yani, bunun tamamen bir tesadüf olması olanaksızdı. Bu bana verilen bir mesajdı.
Bıyıklarını sıvazladı, birazda alaylı:
- Karpuz işi nasıl gidiyor, dedi.
Laf olsun diye “ iyi “ diyecektim ama birden çıkan meseleleri anımsayıp “ hiç sormayın?” der gibi iki elimi yanına açtım.
Mevlit Amca, meseleyi bildiğini göstermek için olsa gerek direk konuya, kendi anlatımı ile girdi. Bir cümle ile karımın derdini de döktü:
- Aynur Hanım “ Karpuzcu Hüsnü’nün karısı değil misin” deyince çıldırmış seninki.
“Aynur Hanım…
Karpuzcu Hüsnü’nün karısı
Kapıdan çıkarsan boşarım seni”
- Sen karının huyunu bilmiyor musun oğlum. Kırk yıllık karını tanıyamadın mı?
Söyleyeceklerimi toparlamaya çalışırken, bir cümle daha etti Mevlit amca:
- Senin karı deli de anası deli değil mi sanki?
- …
- Boşan ondan, yalama tükürdüğünü diyor.
- …
- Senden evvel karını isteyen biri vardı biliyorsun. Boşan, seni ona satıyım diyor.
Bazen insan kendini tutamıyor işte.
- Yuh, elli yaşındaki kadını.
- Benden duymuş olma ama.
DEVAMI VAR…
7 Ekim 2012 Pazar
3 Ekim 2012 Çarşamba
KARPUZCU HÜSNÜ’MÜM KARISI
9.BÖLÜM
Gittim. Çok şey konuştular. Şanstan bahsettiler, talih kuşundan bahsettiler, benden bahsediyorlar… Söyledikleri her şey bir kulağımdan girdi ötekinden çıktı. Söylediklerini elbette işittim ama hiçbirinden bir şey anlamadım. Vücutça orada vardım beyince yoktum.
Kendilerime göre planlar yapmışlar, yeni pazarlar oluşturmuşlar. Hatta bazıları ihracata bile başladılar. Amaçlar büyük. Ümitler büyük.
Benim aklım başka yerlerde, kasıldığımı sanmışlar.
Anladığım kadarıyla, bir maden bulduklarına inanmışlar, bu madeni ürkütmek de istemiyorlar. Ne de olsa yıllardır tanıyorlar beni. Kırmazı çizgimi bildikleri gibi zayıf yönlerimi de biliyorlar.
Konuştular, konuştular…
“Karpuz sezonu bitmeden vurgunu vuralım.” dedi biri, kim olduğunu çıkartamadım.
Para güç, para kuvvet, para kapalı kapılardan çoğunu açabilecek bir araç.
Aralarında konuşmuşlar, anlaşmışlar benim karpuz seçiminde bir numara olduğuma inanmışlar. Karpuzları yüzde 99,88’ın bu mevsimde çok iyi olacağımı kime inandıracaksın?
Sanırlar ki ben iyi karpuz seçiyorum, alanlar memnun, müşteri de müşteri sergiler içerisinde sergi çekiyor adımız da öyle ya da böyle çıktı, garantimiz oldu farklında olmadan. Bir yazı bir sesleniş, satışı arttırıyor:
- Hüsnü Bey’in karpuzları bunlar.
Alanlardan, alıp da memnun olmayanlar da var mutlak. Alanlardan bazıları da reklâmlara kanıyor. Satıcı avazı çıktığı kadar bağırıyor, yırtınıyor adeta.
- Hüsnü Bey’in karpuzları bunlar!
Neden Mehmet beyin demiyor, neden Abdürezzak Bey’ in neden Güngör Hanım’ın karpuzları demiyor da yırtınırcasına Hüsnü Beyin karpuzları diyor. Elbette bir bildiği var. Elbette karpuzuna güveniyor. Elbette…
Payımı avucuma sıkıştırdılar. Böyle şeylere alışlık değilim. Utandım
“Yarın ezan okunurken burada buluşalım.” dediler.
Üç kamyon karpuz seçecekmişim.
Biri…
Oralarda pazarlayacaklarmış
“Hüsnü Bey’in karpuzları bunlar.”
Bana güveniyorlar. Karpuz uzmanıyım(!) ya, oysa bu böyle değil. Zaman karpuz zamanı. Kabak çıkması kafana saksı düşmesi gibi bir şey.
Bana inanmışlar, karpuzla beni eşleştirmişler.
- Hüsnü Bey’in karpuzları bunlar… Koş koş koş, kaçırma, bitmeden yetiş. Hüsnü Bey’in karpuzları.
Hayatta böyle bir şey işte. Kader ne getirecek bilinmiyor.
Yılların Avukat Hüsnü’sü birkaç gün içinde oldu Karpuzcu Hüsnü Bey.
Avukat Hüsnü Bey, Karpuzcu Hüsnü.
Karpuzculuk da en az avukatlık kadar saygın bir meslek demem neyi değiştirir.
Biri avukat Hüsnü Bey, biri Karpuzcu Hüsnü
Yıllarım avukat Hüsnü bey’i idik, otuz bilmem kaç yılda bu unvanı elde ettik, birkaç günde Karpuzu Hüsnü olduk, mahallede tanımayan kalmadı. Avukat Hüsnü Bey’i tanımayan vardı belki amma Karpuzcu Hüsnü’yü tanımayan yok.
Devamı Pazartesi Günü…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)