28 Eylül 2015 Pazartesi


AĞLANACAK HALİMİZE GÜLERİZ
Hoşça kal ciğerim, Allahaısmarladık, dedim
Bye-bye (bay bay) demek için açtıysa da ağzını
Asılan çehremi görünce, belki korktu
Belki Türk olduğunu anımsadı Türkçeden utandı
Bayyy çirkinliğinden vaz geçti, güle güle ciğerim dedi.
Aklıma geldi celallendim gene bak
Dün de züppenin, sözüm meclisten dışarı, merci (mersi) diyecek olmuştu ama
Çatınca kaşlarımı ben, vazgeçti Fransızlaşmaktan
Gönül borcunu ödemek için
Teşekkür etti, sağ ol dedi, güzelleşti.

"Yaşa" yı " yaşasın"ı unuttu çocuklar
İspanyol'muş gibi her biri varsa "ole" yoksa "ole",
Birde" tamam ya da oldu" yerine
Öyle bir " okey" demeye başladı ki birileri
Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık...

Eşin yerini de partner almaya başladı neden bilmem
Televizyonlarda varsa partner yoksa partner,
Kerli ferli insanların ağzında
Partner aşağı partner yukarı
Sanırsınız ki partner, bulunmaz Bursa kumaşı

Efendim, niye mi gülüyorum?
Biz böyleyiz, ağlanacak halimize güleriz



25 Eylül 2015 Cuma

ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ

Biri bir yerde şu şiiri gördü:
“Epeydir düşlerini bu bayrama erteledi
Eş dost bekledi, merhaba dediklerinden bir selam
Telefona kaydı gözleri zaman zaman
Ne arayan oldu ne soran
İçi bir hoş oldu
Duygularını,
Ne siz sorun ne ben anlatayım.”
Şiiri okuyanın
İçi bir hoş oldu
Ahizeyi eline aldı, çevirdi numaraları
Merhaba, dedi bayramın kutlu olsun
Belki modaya uydu bir mesaj çekti
Bayramın bitmesine saliseler vardı
Çok sevindi bayramı kutlanan
Kendini değerli buldu.
Seviliyorum dedi hoş oldu
Mesele de zaten buydu.

24 Eylül 2015 Perşembe


VELİLERE ZORUNLU EĞİTİM ŞART

Şu ya da bu sebepten okulların açılma tarihi ertelendi. Bakam turizm dedi ama halkın ağzında pek çok gerekçe var.
Okullar açılmadan evvel velilerin mutlaka okullarda eğitime alınması gerekir.
Zorunluluk elbette ki hoş bir şey değil ama zorunluluk olmadan da pek çok şeyin yapılamadığı bir hakikat
Evet, okullar açılmadan veliler mutlaka zorunlu bir eğitime tabi tutulmalı, bu eğitime katılmayanların çocukları da okula alınmamalıdır.
Bu eğitimde velilere anlatılacaklardan bazıları şunlar olabilir.
1- Her çocuk farklıdır. Bu hakikatten hareket ederek çocuğunuzu bir başka çocukla kıyaslamayım. “Onun notları niçin daha iyi, o yapıyor da sen niye yapamıyorsun?” sözlerini şaka yolu ile bile olsa çocuğunuza söylemek ona da size de bir şey kazandırmaz.
2- Önemli olanın not değil öğrenmedir. Çocuğuna “ not, not, not.” deyip durursanız çocuğunuz bilgiden çok notu önemseyecek o notu alabilmek için de etik olmayan yollara bile başvurabilecektir. Çocuk bilirse, öğrenirse bugün değilse bile yarın kendinsin ve de sizin arzu ettiğiniz notları etik olmayan yollara başvurmadan almaya zaten başlayacaktır.
3- Okullar açıldıktan bir ay kadar sonra mutlaka okula geliniz. Çocuğunuz durumunu öğreniniz. Öğretmenlerinden duymak istemediğiniz şeyleri duyarsanız soğukkanlı olarak söylenilenleri değerlendiriniz, gerekli önlemleri alınız.
4- En başarısız çocuğun bile yapabileceği güzel şeyler vardır. Çocuğunuz yapamadıklarını değil yaptıklarını ön plana çıkartırsanız yapamadıklarını da şama aşama yapar duruma gelebilir.
5- Herkes okuyacak, öğretmen, doktor mühendis olacak diye bir kural yoktur. Bu gerçekten hareket ederek çocuğunuz yeteneklerini ve Allah vergisi özelliklerini aşırı zorlayarak onda noral bozukluğu yaratmamıza gerek yoktur. Önemli olan doktor ya da işçi olmak, öğretmen ya da manav olmak değildir. Önemli olan sevilen bir işi yapmak, yaptığın işi de en iyi yapmaktır.
6- Toplumun ve çocukların ahlak anlayışı hızla değişmektedir. Pek çok çocuk evde bir melekken okulda şeytana dönüşebilmekte ya da evde tam bir sorun olarken okulda örnek gösterilen bir öğrenci konumuna gelebilmektedir. Bundan ötürü, benim çocuğum bit şey yapmaz demek ya da şimdi okula gidersem dünya kadar şikâyet, işiteceğim düşüncesinden vazgeçmek zorundayız. Bu nedenle zaman zaman okula gidip çocuğunuz hakkında bildi almanızda fayda vardır. Unutmayınız perşembeden gelişi çarşambadan belli olur, sizin göremediğindi çocuğunuzun öğretmenleri görebilir. Okula gitmezseniz bunu öğrenemezsiniz.
Bunların böyle olduğunu pek çok veli bilir, bilir de gereğini yerine getirmez. Bunları bir kez daha hatırlatmakta fayda vardır. Unutmamalıdır ki bir kişi bir kişidir.

23 Eylül 2015 Çarşamba


BAYRAMLA GELEN MUTLULUK

Bir varmış bir yokmuş, Şehirlerden birinde yaşayan bir adamın kafası son günlerde çok karışıkmış.
Parkın yaşlı köpeği ne zaman kendisini görse ayağa kalkıp kuyruğunu sallıyormuş.
Bir hafta evvel parkta otururken arkadaşı şöyle demiş:
—Şu köşedeki yaşlı kara köpek ne zaman sen yanından geçsen zar zor ayağa kalkarak kuyruğunu sallıyor, neden ola ki?
Ekin Bey, o ana kadar böyle bir şeyin farkında değilmiş. Arkadaşının sözü üzerine dikkat kesilmiş, izlemiş, denemiş. Hakikaten de parkın yaşlı köpeği yemek verenleri görünce bile ayağa kalkmamasına rağmen kendisini görünce ayağa kalkıp kuyruk sallıyormuş. Bu durum Ekin Bey’i çok ama çok çok şaşırtmış. Bir kere bile olsun ona yiyecek verse ya da bir kere bile olsun onu sevse olur diyecekmiş ama bunlardan hiçbirini yapmamış. Zaten köpeklerden de çok korktuğundan, onlara yaklaşmazmış, neme lazım alışırlar malışırlar düşüncesi ile sevmez yemeleri için de bir şey vermezmiş.

Bir gün durumu evdekilere anlatmış, Bu duruma onlar da anlam verememişler. Evin genç oğlu Erkan ertesi günü sırf merak ettiği için parka gitmiş, Köpeği izlemiş. Yanından geçmiş. Başkaları yanından geçerken hiçbir tepki vermeyen köpek o yanından geçerken gözleri ile takip etmiş, kuyruk sallamış. Üstelik bunu her deneyişinde yapmış. Erkan bu durumdan hem etkilenmiş hem de korkmuş. Kafasında da bir sürü soru işareti oluşmuş.

Ekin Bey, köpek hakkında biraz bilgi edinirsem iyi olur diye düşünüp birkaç gün sonra parkın bakıcısına olup biteni anlatmış. Parkın bakıcısı:
— Hiç dikkat etmedim, dedikten sonra eklemiş: “ Bir geç bakayım ya…”
Ekin Bey, başını dik tutup hızlı adımlarla yürüyüp köpeğinin önünden geçmiş. O geçerken, yaşlı kara köpek her zaman yaptığı gibi ayağa kalkmış kuyruğunu sallamış. O uzaklaşınca da yerine yatmış.
Parkın bakıcısı gözlerine inanamamış. Koşmuş köpeğin yanına gitmiş, onunla konuşmuş sevmiş ama köpek oralı bile olmamış. Park bakıcısı buna hiçbir mana verememiş.
— Vallahi bunda bir şey var gardaş, demiş.
Hadise kulaktan kulağa yayılmış. Park ünlenmiş. Ekin Bey’e kutsiyetlik verenler bile olmuş. Gazeteler, televizyonlar olaya ilgi göstermiş, Ekin Bey de yaşlı köpek de park bakıcısı da bir anda popüler olmuş. Öyle ki bir girişimci bir akşam, ekibi ile birlikte Ekin Bey’in kapısını çalmış. Onlara uç bir teklifte bulunmuş. Siz teklifimizi bir düşünün bayram sonrası biz gene geliriz deyip gitmiş.

Teklifin şokunu saatler sonra Ekin Bey atlatır gibi olmuş. Kafasında toparladıklarını anlatmaya başlamak için birkaç kez öksürmüş ki telefon çalmış. Herkes irkilmiş. Herkesin gözü duvardaki saate kaymış.
Vahide Hanım’ın aklına hemen, bir süredir rahatsız olan annesi gelmiş. Ayağa fırlamış:
—Hayırdır inşallah, demiş korkuyla. “ Bu saatte.”
Erkan, annesini rahatlatmak için ilk aklına geleni söylemiş:
— Telefon sapığıdır. Gecen gece ben otururken de aradı.
Vahide Hanım, daha da telaşlanmış:
— Telefon sapığı mı? Ne diyorsun sen?
Bu sırada da Ekin Bey telefonun başına gitmiş. Derin bir nefes aldıktan sonra ahizeyi kaldırıp kulağına götürmüş,
— Alo, demiş.

Köy imamından gelen telefon herkesin keyfini kaçırmış ama kimse de cesaret edip yorum yapmamış. Bir süre sonra Ekin Bey, “ Sabah ola hayır ola, haydi herkes şimdi yatağa. “ demiş. Gitmişler, yatmışlar.

Evin genç kızı Gülcan hariç herkes sıkıntılı bir gece geçirmiş. Sabahleyin sessiz sedasız kahvaltı yapılmış. Salona geçilmiş. Herkes birinin bir şey söylemesini beklemiş. Beklenen ilk söz Ekin Bey’den gelmiş:
—Siz tatilinize gidin, ben köye gideceğim. Metin amcam için Emr-i Hak vaki olursa imam efendinin dediği gibi “Yaşarken gelmedin ölünce mi geliyorsun demesinler.”
Vahide Hanım, evlendiklerinden beri ilk defa bu kadar kötü bir gece geçirdiğine şahit olmuş kocasının dün gece. Hatta bir aralık pencerenin önüne geçip sessizce ağladığını görmüş. Böyle bir günde kocasının yanında olmak istemiş. Kocasına sokulup:
— Ben de seninle geliyorum, demiş.
Sonra da kapının ağzındaki valizlere bakmış. Çocuklarına dönerek belli belirsiz gülümsemiş:
—Bizler için de dinlenin, eğlenin. Abi kardeş keyifli bir tatil size iyi gelecek.
Gülcan on dokuz yaşında olmasına rağmen bugüne kadar babasının amcasını hiç görmemiş. Ortamı yumuşatmak gayesi ile babasına dönerek:
—Baba, demiş. “Amcanıza hitap etmem gerekse benim de Metin amca mı demem gerekiyor?”
Ekin Bey, âdeti olmamasına rağmen kızına itici bir cevap vermiş:
—Kusura kalma ama hiç gülecek halim yok.
Gülcan, cevaba bozulmamış ya da bozulduğunu hissettirmek istememiş. Babasının yanına gitmiş. Omzuna yaslanmış. Yaslanmadan önce de yanağına bir buse kondurmuş:
—Ben de sizinle geleceğim. Yarına çıkacağıma senedim mi var? Köyü ve Metin amcayı görmeden gidersem gözüm açık gider, demiş.
Vahide Hanım, kızmış:
—Mübarek gün ağzını hayra aç. Abuk sabuk konuşma.
Gülcan, elleri ile annesine öpücük göndererek:
—Ortamı yumuşatayım diye söyledim, demiş. “Niye kızıyorsun ki hanım sultan?”
Erkan, alnındaki gözlüğü gözüne indirmiş. Yapmacıktan ciddileşerek konuşmaya katılmış:
— Biliyorsunuz ben bu tatile kerhen, siz istediniz diye olur demiştim, Ben de sizinle gelip mübarek Metin emminin ellerini öpüp hayır duasını almak istiyorum.
Çocuklarının böyle bir günde babalarının yanında olmak istemeleri Vahide Hanım’ı çok mutlu etmiş. Ayağa kalkmış her nedense mutluluğunu ses tonuna yansıtmamaya çalışarak oğluna dönmüş,
—O zaman, demiş “Küpelerini çıkartıyorsun, ayağına bir pantolon geçiriyorsun Arabayı da sen kullanıyorsun.”
Ekin Bey ve ailesi önce bayramlaşmışlar sonra da otomobillerine binip az gitmişler uz gitmişler dere tepe geçip Metin Amca’nın köyüne de evine de erişmişler. Bayram ziyareti için gelenlerle hoş beş etmişler, bayramlaşmışlar. Sonra da köyün imamı bir köşede kendi hainde yatmakta olan Metin Amca’nın yanına gidip, bir ümit:
— Yeğenin geldi Metin amca, hanımı geldi, torunların geldi. Seni görmeye.
bayramlaşmaya, demişse de cevap alamamış.

Sohbetin kesildiği bir sırada Ekin Bey’in aklına ihtiyar köpek gelmiş. Olanları anlatmış. Bu arada odada bulunanlar Metin Amca’nın heyecanlandığını, bir şeyler söylemeye çalıştığını fark etmişler. İmam efendi hemen Metin Amca’nın yanına gitmiş, ellerinden tutarak eğilip kulak vermiş. Söylediklerini anlamaya çalışmış. Metin Amca yıllar evvel geçirdiği bir rahatsızlıktan dolayı sözcükleri zor anlaşılır bir şekilde telaffuz ediyorsa da imam efendi onun ne söylediğini fazla zorlanmadan çözebiliyormuş. İmam efendi bir süre sonra oradakilere dönmüş, Metin Amca’nın söylediklerini aktarmış:
— Ekin mi bulundu Ekin mi, diye soruyor. Ekin öyle yapardı diyor. Anladığım kadarıyla Ekin diye bir köpekleri varmış. Yıllar önce babası onu kovmuş, Yarın sabah seni burada görmek istemiyorum defol git, demiş. Ertesi sabah Ekin’i görememişler. Her yeri aramışlar taramışlar ama Ekin köpeği bulamamışlar. Metin Amca günlerce ağlamış bunun üzerine.
Kısa bir şaşkınlıktan sonra herkes kendine gelmiş. İmam Efendi, Ekin Bey’e dönüp sormuş:
— Senin anlattığın köpekten mi bahsediyor yoksa?
Orada bulunanlardan biri lafa karışmış:
— Ne söylediğinin farkında değil. Ciddiye almayın. Hem Ekin diye köpek mi olur?
Başka biri söze destek vermiş:
— Dursun Ağa doğru söylüyor. Baksanıza gitti gene.
Kadınlarda biri kızmış:
— Ne gitmesi, Ekin’e bakıyor.
Ekin Bey kadının sözü üzerine kalkmış. Amcasının yanına gitmiş. Hafifçe eğilmiş:
— Amca, demiş. “Ben geldim.”
Metin Amca, heyecanlanmış. Gülümsemiş. Doğrulmaya çalışmış:
— Ekin, sen misin oğlum? demiş.
Ekin Bey, dolu dolu gözlerle önce içeridekilere sonra amcasına bakmış. Sonra da amcasının ellerine sarılıp şöyle demiş:
— Evet amca, bayramın kutlu olsun. Vahide de, yeğenlerinde geldi seni görmeye.
Metin amca, yeğeninin de yardımıyla oturmuş. Zorlanarak merakla sormuş:
—Yoksa Ekin’i sen mi buldun?
Metin amcadaki değişim herkesi heyecanlandırmış. Kalkmışlar, yatağın etrafında halka oluşturmuşlar. Adeta nefeslerini tutarak Metin Amca’yı pürdikkat dinlemeye başlamışlar. Sözlerinin az da anlaşılır duruma gelmesi de bir mucizeymiş:
—Seni çok severdi, sen de onu severdin. O zamanlar 9 -10 aylıktın ne zaman Ekin’i görsen heyecanlandırırdım. O da seni koklar hatta elini yüzünü yalardı. Biz ne olur ne olmaz diye seni ondan uzak tutardık ama bazen de sana sokulmasına izin verirdik. Çok onurlu bir köpekti, en ufak bir şey söylersen alınırdı ama saygıda da kusur etmezdi. Ayağa kalkması seni görünce kuyruk sallaması bize olan saygısındandır.

Dinlenmek için bir an soluklanınca Metin Amca, Ekin Bey’in aklı aylar öncesine gitmiş. O gün, o parka ilk kez gitmiş. Banklardan birine oturduktan birkaç dakika sonra kocaman, kapkara bir köpek havlayarak kendisine doğru koşmuş. Ekin Bey çok korkmuş. ” Yaklaşma bana defol diye haykırmış. “ Köpek de birkaç saniye bekleyip Ekin Bey’e bakmış sonra da ağır adımlarla geldiği yere dönmüş.

Bütün bunlar olup biterken Metin Bey’in evi bayram ziyareti için gelenlerle dolmuş taşmış. Laf lafı açmış köpek konusu da arada kaynayıp gitmiş. Buraya, birkaç saatliğine gelen Ekin Bey ve ailesi, hiç kimse geçmişi deşmeyince bir hafta kadar köyde kalmışlar.
Ayrılık vakti gelince Ekin Bey “ Hoşça kal amca.” diyerek amcasının elini öpmüş, Amcası onların oraya geldiği günkünden çok çok daha iyiceymiş.
—O bahsettiğin köpek bizim Ekin olmalı demiş yeğenine. “Ne olur beni de götür bir bakayım. Ölmeden onu bir göreyim. Beni o parkın bir köşesine bir oturt, ben ona bir sesleneyim gelirse onu alıp geleyim gelmezse köyüme getir burada öleyim.”
İmam efendinin de telkini ile Ekin Bey amcasını o parka götürmeye karar vermiş. Bu arada köyde bulunan herkes de bu olayı duymuş. Hatta bazıları bazı medya kuruluşlarına durumu haber bile vermişler.

Ekin Bey ve amcası parka vardıklarında parkta yüzlerce kişi varmış. Metin Amca banklardan birine oturtulmuş. Nefesler tutulmuş, herkes susmuş. Yaşlı köpek de kalabalıktan ürkmüş parkın ücra bir köşesine sinmiş.

Metin Amca bir süre dinledikten son tüm gücünü toplayarak, yıllar evvel olduğu gibi seslenmiş köpeğine:
” Ekin, oğlum gel!”
Gözlemleyenler görmüş: Köpek irkilmiş.
“Ekiiiiin, haydi gel!”.
Köpek ayağa kalmış. Etrafına bakınmış.
Metin Amca’nın sesi iki metre öteden bile duyulmuyormuş ama köpeği heyecanlandığı aşikârmış.
— Ölmeden seni bir göreyim yavrum. Neredeysen çık gel bir.”
Köpek kendi etrafında dönmüş kulaklarını dikmiş. Kısık kısık birkaç kez havlamış sonra da kalabalığa aldırmadan koşarak Metin Amca’nın bulunduğu yere gidip bankın üzerine atlamış. Gözlerini Metin Amca’ya dikmiş.
Yaşlı adam, çok heyecanlanmış. Ellerini uzatmış:
—Ekin bu sensin! Babam adına özür dilerim senden. Hadİ gel…
Yaşlı köpek, yıllar öncesinde yaptığı gibi önce uzatılan ele patisini vermiş sonra da eskiden olduğu kendine has sesler çıkararak Metin Amca’nın yüzünü yalamaya başlamış. Bu hoş manzara oradakileri duygulandırmış, Gözlerden akan yaşlar ırmak olup parktan Metin Amca’nın köyüne yol olurken Metin Amca’nın oturduğu bank da kayık olup onları köylerine götürmüş.
İki yaşlı dost da bu moralle yaşamlarının bundan sonrasını mutluluk içerisinde geçirmişler.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

21 Eylül 2015 Pazartesi

BAL DEDE

Yağ sattı, bal sattı
Ustası öldü
Nal sattı
Bal dede 112 yaşındaydı, parktaydı
İzliyordu çocukları ağzı kulaklarındaydı
Dayanamadı, dedi ” Ben de oynayayım mı?”
Çocuklar, “olur” dediler hep bir ağızdan
Yaşı yetmişi bulanlar,
“ vay be “ dediler, denek ki yaş yetmişte iş bitmiyor
Melike kadın Dudu Kadın’a,
“ Böyle bir kocam olsun, dünya borcum olsun” dedi.
Ulaşamadığı ciğeri karalayan her yerde olur,
Onlar da bir şeyler dediler, bunamış dediler mesela
Duyanlarca Kaale alınmadı
Gözlerin ışıltısı ile mahal aydınlandı
Bal dede ebe oldu:
“Yağ satarım, bal satarım ustam ölmüş ben satarım…”
Oyun bitti mutlu oldu,
Zamana da uydu,
Yanındaki çocuğa” çak” dedi

***
GÜZEL SÖZ: Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir.

9 Eylül 2015 Çarşamba

TÜRKÇEYİ SEVEN ZAT


Başladı başlayalı programa
Bir kez olsun hoşa kalın çıkmadı ağzından
Allaha ısmarladık da hak getire
Varsa bay yoksa bay, baybay!

“Tamam” ı da unutmuş tamamen,
Söylenen her sözden sonra diyor ” okey.”
Tutturmuş birde
Partner aşağı partner yukarı.
Sanırsınız ki partner bulunmaz Bursa kumaşı

“Oley!” i de çok seviyor sağ olsun
Birde bir geliyooo, yapıyo deyişi var ki
Alfabemizde “r” yok sanki.

Bir sohbette demesin mi birde ben Türkçe aşığıyım
On tümcesinden altısında var anlatım bozukluğu
Üstelik de vurgusuz ve tonlamasız
Ya sabır Allah’ım
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

Efendim, niye mi gülüyorum?
Biz böyleyiz,
Ağlanacak halimize güleriz.


7 Eylül 2015 Pazartesi

BİLGEYMİŞ

Eskilerden biri vardı
Göğsüne götürerek ellerini “ tamam” derdi
Karşındaki binmişse küplere ve diyorsa ki:
İllaki bu böyle, dediğim dediktir çaldığım düdüktür
Derdi ona
“Ne diyeyim, öyle diyorsan öyle olsun…”

Cahile laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan güçtür.

Korkağın biri olsa gerek derdik alttan alır
Ya cahil, ya da yürekli değil
Fikri sabit, bakışı tekleri sakince dinlerdi
Savunurdu fikrini onlara karşı da
Muhatabının sesi yükselmeye başlayınca anlamsız
Başını eğerek bir yana, bir garip derdi:
“Eyvallah, canın sağ olsun.”

Cahile hendek atlatmak zor da
“Bilge “ olmak ondan kolay mı?
Eskilerden biri vardı; boş sanır, öyle bilirdik
“Derya” imiş sonra anladık…

4 Eylül 2015 Cuma

1 NİSAN

“Firkete oyası” gibisin dedi
İlk kez birinden iltifat mı duyurdum ne
“ Oya” var ya içinde Güngör’cüğüm
Yağlarım eridi bir hoş oldum
“ Hayır” ı da sevmem bilirsin
Her dediğini yaptırttı,
Amiyane olacak ama
Adeta posamı çıkarttı
Bir firkete oyası ile
Efendim
“ Bu kadar şey olamazsın mı?” diyorsun
Değilim zaten
Zokayı yuttun
Bugün 1 Nisan

3 Eylül 2015 Perşembe


PROVOKATÖR


Herkesin malumu dil bir anlaşma aracıdır. Cümle ve de cümleyi oluşturan sözcükler de anlaşmayı sağlayan araçlardır. Duygu ve düşüncelerimizi tam olarak anlatmak, bir haberi iletmek, bir iletinin neticesini eksiksiz olarak görmek için kullandığımız sözcüklerin ya da okunduğumuz, işittiğimiz sözcüklerin anlamını bilmemiz gerekir. Bunun böyle olmamasının sayılamayacak kadar mahsuru vardır.
Son gümlerde özellikle, bir kelimeyi çok sık duymaktayız: Provokatör
Sokağa çıkıp yüz kişiye şu soruyu sorunuz: Provokatör nedir?
Büyük bir olasılıkla verilen cevaplar birbiriyle yüzde yüz örtüşmeyecektir. Anlamımı bilmeyenler de olacaktır. Sözcüğün geçtiği cümleleri anımsayabilenler kelimenin anlamını tahmin edebildikleri kadarıyla söyleyeceklerdir. Provokatör sözcüğünün iyi bir şey olabileceğini söyleyenler de olacaktır.
Dört yaşındaki, bir çocuğa, okuma yazma bile bilmeyen bir teyzeye, bir üniversite hocasına hatta hatta Türkçeyi yeni yeni öğrenmeye başlayan bir kişiye ,” Kışkırtmacı nedir?” deyin size doğru cevap verecektir. Sözcükleri belki değişik kullanacaklardır ama kışkırtmanın ne anlama geldiğini, kime kışkırtmacı denildiğini, kışkırtmacılara karşı niçin dikkatli olunması gerektiğini size açıklayacaklardır.
Daha da ileri gidiniz, soru sorduklarınız bir kağıt kalem uzatınız, “ Şuraya provokatör” yazar mısınız deyiniz. Büyük bir olasılıkla pek azı doğru yazabilecektir. Doğru yazabilen belki de hiç çıkmayacaktır. Aynı çakışmayı “kışkırtcı” için deneyiniz. Yanlış yazan çıkmayacaktır belki de.
Milleti yapan yapı taşlarından biri dildir. Bir sözcüğün anlamımı yedi yaşından yetmiş yaşına kadar herkes anlayabiliyorsa o sözcüğün kökeni önemli değildir. O sözcük Türkçedir.
Yabancı sözcülüleri kullanmak üstünlük değildir.
Yabancı sözcükleri kullanmak, o sözcüğün anlamını daha etkili kılmaz.
Yabancı sözcükleri kullanmak, anlamayanlar anlamadığı için de anlamını tahmin ettiği için tehlikeli sonuçlar da doğurabilir.
Kışkırtmacı ( Kışkırtıcı) sözcüğü yerine söylenmesi de yazması da zor olan ve pek çok kişinin ne anlama geldiğini tam olarak bilmediği provakasyon sözcüğünü ısrarla kullanmak Türkçeye yapılan bir haksızlıktır.
Sözün özü, cümlelerimizde az kişinin anlamını bildiği sözcükleri değil çok kişinin ( mümkünse yüzde yüzünün) anlamını bildiği sözcükleri kullanmalıyız. Aksi takdirde iletmek istediğimizi tam olarak iletmeyiz karşımızdakine.
Toplumun tamamını düşünürseniz aşağıdaki cümlelerden hangisi dinleyen ya da okuyan için daha etkilidir?
Provokatörker iş başındaydı.
Kışkırtıcılar iş başındaydı.

1 Eylül 2015 Salı

ADRENALİNİ YÜKSELTECEKMİŞ!


Saatlerce, sözde
Kılı kırk yararak hazırlandı(!)

Gözlerinde rimel
Dudaklarında kıpkırmızı ruj
Bluz omuzlarda

Atkuyruğu saçlar
Etek kloj

Topuklu ayakkabılar da ayakta

Bindi bir alamete gidiyor kıyamete
Allah sonunu hayır getirsin.