26 Nisan 2012 Perşembe


GÜZEL SÖZ

Kim gülüyorsa, başkasına gülüyordur

Kim ağlıyorsa, kendisine ağlıyordur.

( Hint Atasözü)


***

YEDİ GÖBEKTİR


Ebeveyninin

Yedi göbek sözü deli etti hep onu

Yedi göbekten öyleyiz

Yedi göbektir böyleyiz



Yaşlanmaya mı başladı artık ne

Göğsünü gere göre her fırsatta,

Biz yedi göbektir böyleyiz

Biz yedi göbekten böyleyiz, demeye başladı da!



25 Nisan 2012 Çarşamba

ARKASI YARIN-2-




Hoca’nın şu fıkrasını bilen ve de benimseyen birinin antidepresan almasına hacet var mıdır acaba?

Fıkra mealen şöyle:

Hoca bir gün dağdan torunu ile beraber eve dönmektedir. Yanlarında da eşekleri vardır. Dede torununa kıyabilir mi, torununu atmış eşeğin üzerine kendisi de eşeğin yularından tutmuş. Bir süre sonra köylülere rast gelmişler. Köylüler çocuğa çıkışmışlar, torununa gerekli terbiyeyi vermediği için de hocayı ayıplamışlar: Neymiş efendim, niçin bacak kadar çocuk eşekteymiş de yaşlı başlı adam yürüyormuş, olacak işimiymiş bu?

Çocuk utanmış söylenenlerden, Hoca’nın da kafası karışmış. Çocuk eşekten inmiş Hoca eşeğe binmiş. Bir süre gittikten sonra başka köylülere rast gelmişler. Köylüler Hoca’yı azarlamışlar adeta: “ Bu ne biçim dedelik?” ; “ Küçücük çocuk yürütülür mü?”

Hoca, ne olur ne olmaz başkalarına rast geliriz yolda diye oradan ayrılır ayrılmaz söylenenlerden de ders çıkartarak eşeğe binmiş, torununu da kucağına almış. Ve bir süre sonra yine köylüler… Buradakilerde Hoca’yı vicdansızlıkla suçlamışlar iki kazık kadar insanın beraberce eşeğe binmelerini insanlık dışı bulmuşlar ve de bu düşüncelerini açık açık ifade etmişler Hoca’nın yüzüne

Hoca bu, yaşananları değerlendirmiş, kalan seçenekleri gözden geçirmiş ve geriye kalan seçeneği hayata geçirmiş.

Köye yaklaştıklarında başka köylülere rast gelmişler Hoca ile sevgili torunu. Köylüler ne dedenin ne de torunun eşeğe binmeyi akıl bile edemediklerini görüp onların akılsızlıklarına kahkaha ile gülmüşler.

Şimdi ben biliyorum ki Rakıp , sağ adım atsa birileri sol adım atmalıydı diyecek, sol adım atsa burada sağ adım atılmalıydı diyecek. Rakıp da her denileni kafaya takacak. Değmezdi, bu yaştan sonra böyle bir stresin altına girmeye hacet yoktu. Bu işi söylentileri kaldırabilecek, kulak ardı edebilecek birine bırakmalıydı, teşekkür ediyorum ben bu işi istemiyorum diyebilmeliydi…

Yoksa Rakıp değişmeye kara verdi de onun için mi böyle bir teklifi kabul etti?

O kimdi sahi, adam yedi de neysen yetmiş de odur tezini çürütmek için yetmiş yaşından sonra pek çok huyunu değiştirmişti. Yoksa Rakıp onun öyküsünü okuyup da…

Nasrettin Hoca, hakikaten de fıkrada anlatıldığı gibi bir gün geçirmiş midir bilinmez ama fıkra fevkalade anlamlı, anlayabilene tabi…

Yazımı, benim göremediklerimi görür düşüncesi ile bir arkadaşıma okutmak istedim. Sağ olsun kırmadı, “ hay hay” dedi. Okudu, bir kez daha okudu, bir kez daha okudu sonra da, gayet ciddi:

- Köylüleri bu kadar aşağılama, dedi.

Dilimizde güzel bir söylem vardır, en azından benim hoşuma giden, “ Buyurun buradan yakın.”

Bu yazıdan da köylüyü aşağılama gibi bir anlam

23 Nisan 2012 Pazartesi

ARKASI YARIN….




Oluyor bazen işte. Rakıp ile iddiaya girdik: Kaliteli takım elbisesine.

Laf lafı açtı, mevzu Feyyaz Bey’e gelip dayandı.

- Yürütemez, dedim ben.

- Nasıl yürütemez, dedi kendinden emin.

Düzelttim:

- Yani yürütür de sağlığından olur. Bu yaştan sonra değmezdi bence.

Onun için, yıllardır bugün için yaşadığını söyledi Rakıp. İtiraz etmedim sözüne. Pek çok insanın amiyane bir söylemle balıklama üzerine atlayacağı bir görevdi üstlendiği görev ama herkes de her işi sağlıklı yapamaz ki.

Emekli adamız. Vakti nasıl öldüreceğiz.

Tutturduk meselenin ucundan: yapardı yapamazdı, yapardı yapamazdı derken kahvehanedeki birkaç kişi de katıldı aramıza, konuyu öğrendiler gaz verdiler.

İddiaya tutuştuk. O kazanırsa ben ona bir takım kaliteli elbise alacağım ben kazanırsam o bana bir takım kaliteli elbise alacak.

Tam “ tamam” derken karşılıklı yan masadan itiraz geldi. Samimiyetimiz yok, hatta konuşmuşluğumuz yok. Belli ki bir taraftan çayını yudumlarken bir taraftan da bize kulak misafiri olmuş:

- Ucu açık iddia olmaz.

Sanki ona soran oldu. Sanki iddia uzmanı. Korktuğumdan değil, üzerine vazife olmayan insanlardan pek hazzetmem de bu sözlerim ondan.

Masamızdakilerden Berrak Bey söylenileni anlamadı:

- Ucu açık iddia da ne?

Adam, ciddi bir havaya büründü bir anda, çok mühim bir şey söyleyecekmiş, tarihi bir karar açıklayacakmış gibi, yerinden kalktı genzini temizleyerek yanımıza geldi, havalarda hepimizi bir süzdü sonra,

- Üç ay, beş ay bir ay beş sene, her neyse bir zaman koymazsanız iddia havaya gider.

Masadakiler sözü makul buldular. Herkes, ben ve Rakıp hariç, bir süre önerdi, birinin önerdiği bir süreye bir diğeri karşı çıktı, karşı çıkanların içinde nedenini söyleyenler oldu, yükselen alçalan sesler, hararetli tartışmalar masamızı ve masamızın çevresini, ayaktakileri kastediyorum, bir hayli arttırdı hatta öyle ki birkaç kişi dışında tüm kahve müşterisi aramız katıldı.

Hatta öyleki masadakilerden biri Selami Bey’ i çok iyi tanıdığını, müsaade buyururlarsa Selami Bey’i takip edip iddiayı kimin kazandığını kendisinin söyleyebileceğini ifade etti.

Sözün özü biz bir anda devre dışı kaldık, konuşuldu, tartışıldı, kararlar alındı ve de bize de usulen soruldu, onaylattırıldı: “ Tamam mı beyler, sözümüz söz mü?”

Kahvehaneden keyifsizce ayrıldıktan sonra, açılışı yapıldığında pek beğenilen ama şimdi bakımsızlıktan mezbeleye dönen parkta bir süre oturdum.

Yok, Selami Bey’e göre bir iş değil o. Hiç yoktan keyfini kaçıracak. O, o işin adamı değil çünkü. Şimdi ona kafayı takacak, buna kafayı takacak, onu düzeltiyim derken berikini bozacak, berikini düzeltiyim derken birini kızdıracak. Maazallah sağlığından olacak. Benim korkum bazılarının bıyık altından gülerek ima ettikleri gibi onu kıskandığımdan mıskandığımdan değil. Tamam, o görev bana verilmek istenseydi ben de kabul ederdim ama ikimizin karakterleri farklı. Ben Hoca’nın biraz sonra anlatacağım mini hikâyesini benimsemişim, başkalarının dediği, doğru ya da yanlış, bana vız gelir tırıs gider ama Selahattin için bu geçerli değil. Herkes her şeyi söyleyecek o da her şeyi kafasına takacak. Akabinde de yani yeme de yanında yat olacak.

Hikâye malum efendim de gerisi yarına… Süre bitti…

19 Nisan 2012 Perşembe

KÜPTÜK KÜRE OLDUK

Küptük küre olduk

Aşama aşama aştık yolları
Duyduk duymamazlığa geldik
Gördük görmemezliğe geldik
Doğru mu yaptık,
Tartışılır

Kelli felliler gördük
Doğru oturdular eğri konuştular
Eğri oturup doğru konuşanlar da gördük
Şaştık kaldık

Gün oldu,
Boşa koyduk dolmadı
Gün oldu
Doluya koyduk almadı
Yontulduk böylece
Şimdi anladık.

Nice olamaz denilenler oldu
Tövbe istiğfar ettik
Hoş görür olduk vesselam
Piştik, huzur bulduk

18 Nisan 2012 Çarşamba

KELİMELERİN GÜCÜ

Bir kelimeydi söylediğim:
“Aferin…”

Koltukları kabardı
Yürüyüşü değişti
Gözleri parladı
Kendine güveni geldi
Ama biraz da abarttı hani,
“ Ben buyum işte!”

Geçen gün de,
Hırslandırmak için sadece,
“Yani, bunu da beceremiyorsun ya “demiştim
Vallahi art niyetim yoktu sözümde amma
Süklüm püklüm olmuştu birden,
Omuzları çökmüştü
Yürüyüşü değişmişti
Gözlerindeki fer kaybolmuştu
Ama biraz da abartmıştı hani…

Oysa o, aynı o idi
Ben de aynı ben idim
O beni tanırdı, ben de onu.

17 Nisan 2012 Salı

ONUN HİKÂYESİ

Yedi düvel, nazar düğmesin derdi aşkına
O aşk ki saf o aşk ki yüceydi
O aşk belki de Yardanın isteği idi…

Öyle bir kısraktı ki tutulduğu
Diriydi, doruydu, severdi şahlanmayı
Öyle de bir kişnerdi ki bazen
Diken diken olurdu tüyleri de
Zihni yarılırdı an an
Bağdaş kurmak isterdi gönlü göğe.

Ve bir gün
Öyle bir çifte yedi ki o, o kısraktan
Neye uğradığını şaşırdı
Düştü yere
Akbabalar, tilkileri kurtlar, sırtlanlar ayılar sardı dört bir yanını…

O,
Olmaz, olmazı bilip kabul edenlerdendi
Ayakta ise hala şimdi
Gördüklerinden de ders aldığı içindir…

16 Nisan 2012 Pazartesi

NASİP

Nasıl oldu kendi de şaşırdı
Bir anda tökezledi
Elindeki döner ekmek düştü yere
Buz kesti hadise onu
Nasıl da iştahlanmıştı
İlk ısırık için akıyordu ağzının suyu
Bir de değil iki ayran almıştı
Ne de güzel giderdi döner ekmekle ayran.

Hiddetlendi,
Alıp kenara bile koymadan döner ekli ekmeği
Söylendi yürüdü
Bir adım üç adım beş adım derken
Hâkim olamadı kendine
Dönüp bakmak istedi bir kez daha döner ekmeğine

Ve döndü baktı,
Tüyleri diken diken oldu, suratı bir hoş oldu
Bir deri bir kemik kalmış bir köpek
Döner ekmeğini yiyordu.

15 Nisan 2012 Pazar

TATLI DİLLİ ŞİRİN ÇOCUK

Doğruya doğru,
Teyzesi yaşındaydı
Teyze diyebilirdi yardım umduğu kadına rahatlıkla
Yuvarlanan topun arkasından koşan çocuk amma,
Örf gereği, saygı gereği, sevgi gereği
Teyze diyenlerin çok olmaya başladığı bir zamanda
“Tutabilir misiniz topu abla?” dedi
Gaye dışı bu söz kadını mutlu etti…

Gel de, ablayı teyzeye yeğleyen
Bu tatlı dilli şirin çocuğu yeme şimdi!

11 Nisan 2012 Çarşamba

BOŞVERDİ, RAHATLADI!


Elin ağzı torba değil ki dikesin
Herkes her şeyi diyordu,
Kızdı olmadı, olan kendine oldu
Sövdü olmadı, küfürbaza da çıktı adı
İftira dedi ama, çamur da izini bıraktı
Baktı olmadı, olmayacak, gelmeyecek sonu
Güldü geçti,
Oh be, dünya varmış!

10 Nisan 2012 Salı

MORUK

Koskoca bir elek aldı bugün eline
Koskoca
Yumdu gözlerini,
Başladı çitilemeye beynindekileri
Su gibi aktı dakikalar
Aklananlar oldu, kapkara kalanlar oldu
Göz kırpanlar da oldu renk değiştirenler de
Nefreti olan o belirdi birden
Bu iyiliğime sakın dercesine
Dedi, ekşiterek suratını nefreti
Tertemiz bir sayfa açsana kendine.

Topaç oldu birden beyni
Döndü döndü, aldı götürdü geri onu
Geçmişinden gözler gördü
Umut dolu yüzler gördü
Omzundan tutma hazır eller gördü,
Onu gördü,
Açmayacağım kendime temiz bir sayfa dedi nefretine
Omuz silkti nefreti, “keyfin bilir” dedi, çekti gitti.

Hava bedavaydı, derin bir nefes aldı
Elini yüzünü yudu, bir bardak da soğuk su içti
Güneş ısıtmaya başladı iliklerini birden
İstediklerini de geçiriverdi elekten

Herkes gibi onunda yanlışları olmuştu,
Pişmanlıkları doruk yapmamıştı da değildi hiç amma
Bir köpek çıktı meydana birden bir de kedi,
Kokladılar topacı sonra dönüp baktılar ona
Kuyruğunu salladı köpek,
Bir tarihte simidinin yarısını bana vermiştin dedi,
Kedi, köpeğe göz kırparak ekledi
Beni bundan kurtarmıştın bildin mi?

Yüreği pır pır etti birden
Gözleri de gülüverdi
Usulcacık, seslendi yüreğine
“ elekten düşen gördün
İyi şeyler de yapmışsın bak…

Az evvel bir yerlerde yağmur mu yağdı ne,
Bu güzel toprak kokusu da ne
Bir günde yaşlı bir kadını elinden tutup karşıya geçirmişti
O da ona “ Sağ ol!” demişti.

Parktaydı,
Küçük bir çocuk karşısındaydı
Gülümsüyordu
Kafası karmaşık olan ona bakıyordu,
O baş salladı “ Hayrola ne oldu?” der gibisinden
Çocuk işte, saf ve temiz
Nereden niye geldiyse aklına,
Belki birine benzetti
Belki içine doğdu
Belkide şöyle bir oyun geldi, oynamak istedi
Yarı dökülmüş dişerini göstere göstere
“ Seni seviyoım ben moruk” dedi
Şimdi arkamdan “ ben senin…” der korkusu ile tabanlarını kaldırdı

“ Moruk” u topaça sarıp uzaklara fırlattı, moruk denilen
Sevgiyi aldı, içti, can suyu buldu.

9 Nisan 2012 Pazartesi

CİDDİ ŞİİR

Olmayacak bir şey değil gibiydi
Onun için bir an ona münasip geldi
O da onu gözü kapalı kabul etti.

Bir nevi kafa tutmaktı bu, bildi, gene de
Kerhen de olsa: “ Bu sefer de böyle oluversin.” dedi.

Gülmezdi böyle şeylere amma
Bugün komiğine gitti pek, şaşırttı herkesi.

Hayır, bu da gerekli bu tekdüzelikte
Ne bu böyle, hep ciddi hep ciddi!

8 Nisan 2012 Pazar

AĞLADI

Bir şey-ler oldu,
Belki geçmişinden bir şeyler anımsadı
Belki bir derdi depreşti
Orta yerde
Başladı ağlamaya

Herkes bir hoş oldu, dondu kaldı
Herkes mazisinde bir yerlere gitti bir an
Bir kişi yanaşıp da yanına
Omzuna dokunmaya cesaret edemedi

Şen şakrak biriydi
Gam kasvet uğramazdı belli ki yanına
Elide açıktı gönlü de
Bu gözyaşları sana yakıştı mı be diyeceğim amma!

6 Nisan 2012 Cuma

YARAMAZ ÇOCUK

Bu sınavdan puan ya da puanlar alacağım dedim dedeme,
Hoşuna gitti söz, aferin dedi sıvadı sırtımı
Ne amaçla dediğimi bilseydi
Seni gidi köftehor derdi mutlak
Sonra mı?

Sonrasını,
Ne siz sorun ne de ben söyleyeyim!



GÜZEL SÖZLER :

İYİLİK ET DE DENİZE AT, BALIK BİLMEZSE HALİK BİLİR( TÜRK ATASÖZÜ)

KİTAPSIZ BÜYÜYEN ÇOCUK, SUSUZ YETİŞEN AĞACA BENZER ( ÇİN ATASÖZÜ)