26 Ağustos 2018 Pazar

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -12-

—Kimmiş? Ne istiyormuş? Hayır mı şer mi?
—Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete bakalım, dedim.” Allah
sonumuzu hayır getirsin.”
Anlamadı:
—Yarın bana bir kamyon karpuz seçer misin, diye gelmiş diye
açıkladım.
Dalga geçtiğimi sandı, daha evvel yaptığımız karpuz
muhabbetini de anımsadı belki
—İyiki birine bir karpuz seçtin, dedi.
Sohbet belki devam edecek, ben tüm gelişmeleri teferruatıyla
anlatacaktım ama karımın en sevdiği dizi başlayınca, o pek sevdiği minderi alıp televizyonun tam karşısına geçti, bağdaş kurup oturdu.
—Yarın ezanla çıkacağım ben, dedim.” Uyanınca merak etme”.
Anladım manasına başını salladı ama ne yalan söyleyeyim,
toparlanıp o saatte niçin dışarı çıkacağımı öğrenme gayreti içerisine girmemesine bozuldum. Bu ruh haliyle de ona bir şey demeden onu dizisi ile baş başa bırakıp gidip yattım.
Ertesi günü sözleştiğimiz saatte karpuz seçmemi isteyen o adamla buluştuk. Bir kamyonet dolusu karpuzu öğleye kadar seçtim. İşimiz bitince:
—Ben karpuzdan marpuzdan anlamam, dedim. “Öylesine, laf
olsun seçimi yapıyorum. Tekrar gelip beni zor durumda bırakma.”
—Bu iş en fazla birkaç ay yapılır abi, dedi. “Kârı kırışalım”.
—Anlatamadım herhalde, dedim asap dolu bir sesle.
—Eve geldiğim için bozulduysan, telefon numaranı ver ben seni
arayayım, dedi.
Lahavle çekip sustum. O da konuşmadı şehre gelinceye kadar. Kahvehanenin biraz ötesindeki cami kenarına çekti arabayı,
Arabadan iner inmez de bağırmaya başladı.
—Hüsnü Bey’in karpuzları geldi. Hüsnü Bey elleri ile seçti, koş
koş koş.
Başlar bizden tarafa döndü. Beni görenlerden bazıları seğirtip
yanımıza geldi:
—Hüsnü Bey hayırlı olsun…
—Yarı yarıya mı?
—Karpuzculuğa başladın ha. İyi olur inşallah. Şuradan bana
biraz büyüğünden ver bakalım.
Kırk yıldan beri bu mahalledeyiz. Herkes tanır. Bir anda, bana
da, bana da ver diyenler çoğaldı, itiraz edip ayrılamadım da, karpuzları seçip seçip isteyenlere vermek bana düştü, paraları toplamak da karpuzcuya. İkindiye kadar kamyoneti yarıladık. İkindiye doğru da iki üç tane el arabası ile gelenler oldu, Hüsnü Bey’in karpuzlarından almak için karpuzcu ile pazarlık ettikten sonra kamyonetteki karpuzları el arabalarına doldurup gittiler.
Karpuzcu:
—Yarın kaçta buluşuyoruz, dedi.
—Ne buluşması git Allah’ını seversen, dedim.
—Emeğin karşılığını vereceğiz, dedi.
Sağ bileğimden tuttu, elimi para önlüğüne daldırdı:
—Avuçla, dedi.
Çekmeye çalıştım müsaade etmedi.
—Avuçla Allah bereket versin iyi kazandık sayende. Parmağını
yalayacaksın tabi, payını alacaksın. Avuçla avuçlayabildiğin kadarıyla, ne çıkarsa helal olsun.
Madem öyle, işte böyle deyip avuçlayabildiğim kadarıyla
avuçladım “ tamam “ dedim, müsaade buyurdu, elimi çektim, puntolumun cebine koydum, bir şey demeden de hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.
Kısmetim bol olmalı avuçladıklarımın tamamına yakını ya ellilik
ya da yüzlükmüş,
Akşam yemeğinden sonra, kahvehaneye gittim. Herkes karpuzculuğa başladığımı(!) öğrenmiş.
—Yaaa, yok işle bir şey insaniyet namına adamcağıza yardım
ettik, dediysek de kimse inanmadı.
Ellerinde kanıt da var:
—O zaman o paralar ne?
Hayat böyle bir şey işte. Adamın para önlüğünden paraları
alırken çevremizde kimse yoktu, masada bulunanların hepsi o ya da bu şekilde konu hakkında malumat sahibi olmuşlardı.
Biri, merakına daha fazla dayanamayıp sordu:
-Sorması ayıp olmasın ama, kaç lira avuçlamışsın?
O an oradakilerin tümünün nefeslerini tutup benim vereceğim
cevabı beklediklerinden emindim:
Attım:
—Bin beş yüz
Oh oh, dediler, Allah bereket versin günde bin beş yüzden bir
aylık gelirimi hesapladılar…
Yan masada oturanlardan biri yanımıza geldi, selam verdi sonra
da:
—Ağalar dedi,” hani kulaktan dolma bir şeyler duyuyorum,
bakın isterseniz pazaryerinden bir sergi ayarlayayım sizin için, üçü geçmezseniz ayda her birinize bin beş iki bin ek gelir olur. ( Kaşlarıyla beni göstererek) madem arkadaş karpuz konusunda uzman, adı da çıkmış gelin bu fırsatı kaçırmayın.
Bir an masamızda bir sessizlik oldu. Devam etti o
—Benimki insaniyet namına.
Ercan Bey’in esnaflık yaşamı olduğundan, öneri getireni sordu:
—Kaça patlayacak bu bize.
Adam, insaniyetlik namına dedi diyecektik o sözün lafın gelişi
söylediğini anladık:
—Şimdi siz bu karpuz işini en fazla iki ay yaparsınız. İki ay için
beşe ikna ederim herifi, bana sakal diye iki verirsiniz olur.
Söylerlerdi de inanmazdım. Başa gelince anlaşılıyor. Orada
oturanlar coşku ile bir şeyler konuştular ama ben hiçbir şey duymadım. Bizim adımıza Ercan Bey, pazarladığı bitirmek için elini bize pazar sergisi ayarlama önerisi bulunan adamın ile birleşti, eller beş aşağı on yukarı koymak için hızlı hızlı sallandı, bunları gördüm. Anlaştılar, Allahları var ceplerinde ne varsa çıkartıp adamın kaporasını da verdiler. Ertesi gün bu saatte burada buluşmak üzere anlaştılar. Bizim semt pazarı da iki gün sonra idi. Yarın iş bitirilirse ertesi gün bana karpuz seçme işi kalmıştı.
İnşallah olmaz bu iş diye ertesi gün adam gelinciye kadar dua
ettim. Ama olmadı. Adam yanında başka bir adamla geldi, arkadaşlarla konuştular anlaştılar. Son ayrıntıları konuşurlarken de ben oradan ayrıldım.
Sözün özü, her şey yıldırım hızı ile oldubitti, benim cebimden beş kuruş çıkmadan bana karpuzları seçme işi kaldı. Seçme işi kaldı derken karpuza gitmek için gün saptandı. Saat altı da kamyonun başında bululmak üzere ayrıldık.

Karımın bu işten pek de hoşnut kalmadığı belli oluyordu. Ben
mümkün olduğunca konu hakkında ona bir şey söylemiyordum ama o en ufak ayrıntısına kadar karpuzdaki gelişmeleri öğreniyordu. Belliki içimizden biri her şeyi karısıyla paylaşıyor onun karısı da her şeyi benim karıma anlatıyordu.

Büyük gün öncesi erkenden kalktım. Duşumu yaptım. Bir güzel
giyindim. Tam dışarı çıkıyordum ki, karım kapıda göründü:
-Hayrola! Nereye?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder