6 Mayıs 2019 Pazartesi


AHMET ÇATLAYACAK ÖĞRETMENİM

Bir varmış bir yokmuş. Develer tellal pireler berber iken, tilkiler kargaların ağızlarından düşürdükleri peynirlerini yerken ben de annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken Ayça Öğretmen’in kadayıflarım dediği çocukları incir çekirdeğini bile doldurmayan bir sebepten ötürü önce birbirlerine girmişler sonra da onlardan bir grup meseleyi halletmesi için biricik öğretmenlerinin yanına koşmuşlar. Hepsinin, öğretmenlerine söyleyeceği bir şey varmış. Çoğu zaman yaptıkları gibi hep bir ağızdan konuşmaya başlamışlar. Ayca Öğretmen, kendini öğrencilerinden biraz uzaklaştırmış sonra da,
—Teker teker, demiş, her zamanki tatlı ve yatıştırıcı kadife sesi ile.
Özge atılmış:
— Ayaz ayıp ayıp şeyler söylüyor bana öğretmenim.
Sıla, Özge’ye destek vermiş:
—Evet öğretmenim ben de duydum. Annesine söyleyin de ağzına biber sürsün. Bizim ahlakımızı bozuyor ahlaksız çocuk.
Hüseyin, Ayaz’ın samimi arkadaşıymış. Özge’ye yaklaşma girişimleri hep başarısız olduğundan Özge’yi zor durumda bırakmak için lafa karışmış:
—Öğretmenim Özge’de Ayaz’a, Ayaz Aysun’a âşık diyor. Demesin. O da.
Hemen yanı başlarında bir grup veli varmış. Merve Hanım’ın, Aysun’u da bu okuldaymış. Ayaz Aysu’na âşık cümlesinden heyecanlanmış. Hüseyin’in yanına yanaşıp böğründe dokunarak sormuş:
— Hangi Ayşsun’a âşıkmış? Benim kıza mı? Kırarım onun bacaklarını
Hüseyin, şaşkın şaşkın kadına bakıp sormuş:
—Senin kız kim teyze?
Ayça Öğretmen, Merve Hanım’a bakıp gülümsemiş:
—Yok hanımefendi, demiş. Sizin kızdan değil bizim kızdan bahsediyor
Merak etmeyin siz.
Merve Hanım, Ayça Öğretmen’e çıkışmış:
— Hoca Hanım, bunlar daha bacak kadar çocuk. Bu yaşta aşk meşk mi olur?
Velilerden biri, kızlardan birine sokulup sormuş:
— Aysun da Hüseyin’i seviyor mu?
Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Soru sorulan öğrenci de dedikoduya meraklıymış:
—Yok, demiş. Aysun kantinde çalışan Yavuz abiye âşık ama Yavuz abi güvenlikçi ablayı seviyor.
Velilerden Selim, sinirlenmiş. Öğretmeni azarlamaya kalkmış:
—Hoca Hanım. Siz nasıl bir öğretmensiniz? Böyle abuk sabuk konuşmalara niçin müsaade ediyorsunuz? Vuramıyor musunuz ağızlarına iki şaplak? O onu seviyor muş da bu bunu bilmem ne yapıyormuş da. Bunun için mi geliyor çocuklarımız buraya Bunları mı öğretiyorsunuz siz bu çocuklara?
Kerim Bey, Selim Bey’e çıkışmış:
—Ne bekliyordun ki. Görmüyor musun dizileri. Kitap okuyan tek kişi var mı? Aşkla başlıyor aşkla bitiyor hepsi. Öğretmen ne yapsın? Toplum bu halde.
Tam o sırada oradan Zeynep Hanım ile oğlu Furkan geçmekteymiş. Zeynep Hanım, Furkan’ı dürterek Ayça Öğretmen’i göstermiş:
—Bak birde öğretmen olacağı diyorsun. Şu kadın buraya geddiğinde tıpkı benim gibi eti butu yerindeydi. İki yüz kilo vardı maşallah. Şimdi bak bir deri bir kemik kaldı. Ne hale koydu çocuklar kadını.
— Boşuna çeneni yorma anne. Hem kadın, ister dört yüz kilo olur ister elli kilo. Kendi tercihi.
— Oğlum vıcır vıcır şunlarla uğraşılır mı? Hem puanın tıpa da yetiyor. Doktor ol. Hoca olup ne edecen?
— Boşuna çeneni yorma anne. Ben kararımı verdim.
—Yavrum ben, senin iyiliğin için. Bak, ben diyorum kazkanadı sen diyorsun keçiboynuzu.
Çocuklardan Beyza, cinmiş. Anne ile oğlunun duyacağı şekilde öğretmenine sormuş:
—Öğretmenim ben diyorum kazkanadı sen diyorsun keçiboynuzu ne demek?
Ayça Öğretmen, Beyza’nın sorusuna vereceği cevabı ötelemiş. Kollarını açıp öğrencilerini “ Sonra konuşuruz bunları” diyerek sınıfa yönlendirmiş. Kendisi de öğretmenler odasına çıkmış. Bir bardak çay doldurmuş. Eline bir kitap almış. Tam okumaya başlamış ki, kapı açılmış öğrencilerinden biri, her zaman pireyi deve yapmakla ünlenen Oya içeriye girmiş:
— Öğretmenim koşun, demiş. Ahmet ya patlayacak ya da çatlayacak biraz sonra. Yine sınıfın altını üstüne getirecek.
Ayça Öğretmen, okumakta olduğu Keloğlan masalını masanın üzerine bırakarak konuşmuş
— Epeyce zamandır iyiydi. Yine ne oldu ki?
Oya, gözlerini koca koca açmış.
— Öğretmenim siz hala Keloğlan masalı mı okuyorsunuz?
Ayça Öğretmen,
— Ben masal okumasını severim, demiş gülümseyerek:
— Ama siz çocuk değilsiniz ki. Değilsiniz değil mi?
Oya’nın sorusu o kadar içtenmiş ki, öğretmeni gülümseyerek başını sallamaktan kendini alıkoyamamış. Ova’nın saçlarını karıştırarak,
— Sen beni öldüreceksin kız, demiş.
Sonra da sormuş:
— Ahmet’e ne oldu gene? Niye patlayacak? Ne yaptınız oğlana?
— Öğretmenim bu sefer siz bir şey yaptınız vallahi.
Öğretmen meraklanmış:
— Ben mi bir şey yaptım? Ne yaptım ki? Ne yaptım ben? Ben sınıftan çıkarken bir şey yoktu hem. Her şey yolundaydı.
Oya tam cevap verecekken soruya,, koşarak Murat gelmiş Nefes nefeseymiş:
—Öğretmenim Ahmet sağa sola dalaşmaya başladı. Ha patladı ha patlayacak. Gelin bir şey yapın Anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirecek gene. Gene kıskançlık krizi tuttu.
Öğretmen, Murat’ı yanına çağırmış. Eline omzuna koymuş:
—Yine üzerine gittiniz değil mi? Bir türlü olduğu gibi kabul edemediniz şu çocuğu çocuklar? Neyi kıskandı yine?
— Öğretmenim vallahi biz bir şey yapmadık. Siz sınıftan çıkınca önce oflayıp puflamaya sonra da gittikçe gerilmeye başladı. Huyunu biliyorsunuz yarışmayı kazamadığını alıştıra alıştıra söyleyecektiniz. Damdan düşer gibi söylediniz
Oya, sınıftaymış gibi parmak kaldırarak araya girmiş:
— Evet Öğretmenim. Ahmet birinci olacağından emindi. Sonucu öğrenince şoke oldu. Kıskançlık krizine girdi. Allah da onu öyle yaratmış değil mi öğretmenim?
Murat, Oya’yı öğretmenine fark ettirmeden itmiş:
— Ukala. Öğretmene akıl mı veriyorsun? Gıcık. Çokbilmiş.
— Yüreğin varsa yüksek sesle söylesene bunları
— Ben bunları öğretmene değil sana söylüyorum.
— Öğretmenin sözleri bir kulağından girip ötekinden çıkıyor. Öğretmenimiz böyle sözler söylemeyin demiyor mu?
Ayça Öğretmen, tam, “ Ne söyleniyorsunuz? ”diyecekken öğretmenler odasının kapısı tekrar açılmış:
Sacide içeriye girmiş.
Veysel Öğretmen’in kalın bir sesi varmış. Öğretmenler odasında o da varmış o dakikalerda. Gözleri gazetede kulakları konuşulanlardaymış. Onu tanıyan tüm öğrenciler ondan çok korkarlarmış. Veysel Öğretmen bunun nedenini bir türlü çözememişse de zaman zaman bunun keyfini çıkarmıyor da değilmiş kendince. Sacide’yi biraz korkutmak istemiş. Sacide’ye,
—Buraya gel bakayım, demiş.
Sacide korkmuş. Önce kendi öğretmenine sonra Veysel Öğretmene bakmış. Bacakları titreyerek yanına yanaşmış. Beti benzi kül gibi olmuş. Veysel Öğretmen, Sacide’nin çok ama çok korktuğunu anlayınca kıyamamış, Üzerine gitme düşüncesinden vazgeçmiş. Sacide’nin özenle örülmüş saçlarına bakmış.
Gönlünü almak için:
— Ne güzel saçlar bunlar. Annen mi ördü? demiş.
Sacide bir an öğretmenine bakmış. Sonra başını öne eğmiş. Veysel Öğretmenin sorusunu ağlamaklı cevaplamış:
— Annem öldü öğretmenim. Saçlarımı teyzem ördü.
Veysel Öğretmen yılların yaşam tecrübesine rağmen söyleyecek birkaç kelime bulamamış. Bir yutkunmuş. İki yutkunmuş.
Kısa bir sessizlik olmuş öğretmenler odasında.
Murat, öğretmenine dönerek:
— Biz gidelim mi öğretmenim, demiş.
Oya, Murat’ın kulağına eğilmiş:
—Öğretmen Keloğlan masalı okuyor. Allah bilir Cin Ali de okuyordur, demiş. Sınıfa söyleme sonra sınıfa yetiştirirler.
Murat, Oya’yı dürtmüş:
—Sen söyle demi. İspiyoncu. Hem ayıp mı Keloğlan okumak?
Oya, elini sallayarak, öffflemiş:
— Benim arkamdan niye koşup geldin ki?
Öğretmen, öğrencilerini dışarıya çıkarmak için ayağa kalkmış. Onlara sınıfa gitmelerini söylemiş. Sonra da Veysel Öğretmen’e dönerek şöyle demiş:
—Veysel Öğretmenim siz yılların öğretmenisiniz. Kim bilir neler yaşadınız. Çocukların şimdi patlayacak dedikleri Ahmet’le ilgili bana yardımcı olabilirseniz çok sevinirim.
Veysel Öğretmen Ayça öğretmenin Ahmet ile ilgili anlattıklarını can kulağıyla dinlemiş. Sonra da,
—Müsaade edersen yarınki son dersine gireyim, demiş.
Göz açıp kapayınca kadar bir zamanda yarın olmuş, Son ders saati gelip çatmış. Ayça Öğretmenin saate bakıp durması öğrencilerin de dikkatini çekmiş. Onlardan biri bunun nedenini sormak için parmak kaldırmış ki kapı çalmış. Ellerinde birer davul olduğu halde sınıfa üç kişi girmiş. Bunlardan biri Veysel Öğretmenmiş. Bu duruma çocuklar da Ayça Öğretmen de çok şaşırmış.
Veysel Öğretmen, Ayça Öğretmeni ve sınıfı selamladıktan sonra, kara tahtanın önüne geçmiş.
—Çocuklar, bilirim sizler beni sevmezsiniz, Benden korkarsınız. Derin dondurucudan daha soğuk bir öğretmenimdir Şimdiye kadar böyle olmam bundan böyle de böyle olmamı gerektirmez, demiş ve susmuş.
Ayça Öğretmen de çocuklar da sözün nasıl devam edeceğini merak etmişler. Veysel Öğretmen’in de istediği buymuş zaten. Dikkatlerin tamamen üzerinde toplandığını düşündüğü bir anda da, gözlerini koca koca açarak,
— Belki bazılarınız kırkından sonra azanı teneşir paklar diye içinizden geçireceksiniz ama beni değişmeye karar verdim uşaklar, demiş. “Bakın mesela davul çalacağım.”
Arda atılmış:
— Davulcu mu olacaksınınız öğretmenim?
Sınıf gülmüş. Veysel Öğretmen kızmamış çocuklara.
— Evet, demiş ve eklemiş: “ Siz beni hiç davul çalarken gördünüz mü?”
Tüm sınıf hep bir ağızdan:
— Hayır, demiş.
— O zaman görün demiş, Veysel Öğretmen. Davulu sırtından indirmiş. Tokmakları eline almış. Davulu çalmaya başlamış. Çocuklardan bazıları kıkır kıkır gülmüş, bazıları kulaklarını tıkamış. Bazıları birbirlerine bakmış. Yarım dakika kadar sonra Veysel Öğretmen çalmayı bitirip davulu yere bırakmış. Alkışlayanlar olmuş.
Talebelerden biri,
— Biraz daha çalsaydınız öğretmenim, demiş. Çok güzel çalıyorsunuz.
— Dedem bile bundan güzel davul çalar, demiş bir başkası.
Bir başkası bir fıkrayı anımsayıp:
—Gamze Gamze olalı böyle bir işkenceye tabi tutulmadı demiş.
Veysel Öğretmen, işaret parmağını sınıfa doğru sallamış,
—Ben öğretmenim, söylediğiniz her şeyi duyuyorum ona göre, demiş ve de sormuş:
“ Yahu çocuklar eski Veysel Öğretmen mi istersiniz şu dakikalarda gördüğünüz Veysel Öğretmen mi ?”
Soruya tepki anında gelmiş:
— Bu Veysel Öğretmeni
Veysel Öğretmen ile beraber içeriye giren Ekmel Bey, araya girmiş:
—Size bir sır vereyim mi çocuklar Veysel Öğretmeniniz hakkında, demiş ve eklemiş. “ Yalnız aramızda kalacak Veysel Öğretmenini duymayacak.”
Çocuklar, Veysel Öğretmen burada nu nasıl olacak gibisinden gülüşmüşler.
Ekmel Bey, davulla üç dakika kadar süren bir gösteri yapıp mini bir konser vermiş. Çocuklar o kadar çok beğenmişler ki bu sunumu alkışlamaktan avuçları kızarmış.” Bir daha, bir daha “ diye bağırmışlar.
Ebru, yanındaki kız arkadaşının kulağına fısıldamış:
—Valla atalar kızı boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır demişler. Ben böyle bir davulcu bulursam koca diye alırım.
Arkadaşı cevap vermiş:
—Senin de aklın fikrin kocada be bu yaşta,
Ekmel Bey, alkışlar için çok teşekkür etmiş. Sonra, Veysel Öğretmen’e dönmüş.
Çocuklar meraklanmış. Ekmel Bey, çocuklara dönmüş:
— Kendisi böyle çalamıyor ya, çatlıyor patlıyor, tırmaklarını mırnaklarını yiyor kıskançlıktan demiş.
Ve sözünü biter bitmez kahkahalarla gülmüş: Sonra da sormuş:
— Değil mi?
Veysel Öğretmen:
— Değil, demiş.
—Yemin et.
—Değişmeye karar verdim dedim ya az evvel Ekmel. O andan itibaren seni kıskanmıyorum da çatlamıyorum da patlamıyorum da. Senin söyleminle cırnaklarımı yemiyorum.
Ekmel Bey, ellerini çırpmış, çırparken de “Veysel Öğretmene bir alkış” deyip onu alkışlatmış. Sonra da çocuklardan bir şey istemiş:
—Çocuklar gözlerinizi bir yumun. Ben açın demeden de açmayın
Çocuklar gözlerin yummuş.
Ekmek Bey, tane tane çocuklardan istediğini söylemiş:
— Şu huyumdan pek de memnun değilim. Veysel öğretmen gibi yapabilir sevmediğim huyumu değiştirmek için uğraş verebilirim dediğiniz bir huyunuz varsa kendi kendinize söz verin bakayım.
Ekmek bey, Veysel Öğretmen ve Ayça Öğretemen ve Veysel Öğretmenle gelen üçüncü kişi çocukları sözmüş. Bazılarının dudakları kıpır kıpır oynamış. Bazıları başını göge kaldırmış, bazıları öne düşürmüş. Biraz sonra da Ekmek Bey, davulun tokmağına vurmuş, “Gözlerinizi açın.” demiş. Çocuklar hemen kendi aralarında konuşmaya başlamışlar:
—Sen ne söz verdin kendine. Hangi huyunu değiştireceksin?
— Ben her huyumdan memnunum.
— Ben derslerde artık konuşmayacağım.
— Bence sen burnunu silip mendilini yere atma. Öğretmen hep bana toplatıyor başkansın diye
— Rasim de atıyor.
— Rasim’den sana ne?
Veysel Öğretmen, konuşmaya başlayınca çocuklar susmuş.
—Ya çocuklar demiş, Anneler günü için yapılan şiir yarışmasında birinci gelen şiiri okutacak birini bulamadım. İçinizde ben okurum diyen biri var mı?”
Ahmet ayağa fırlamış:
— Ben, ben varım öğretmenim.
Sırma, önündeki arkadaşını dürtüklemiş:
— Gene neye atladı bu ya. Kaçırdım
Arkadaşı, dudak bükmüş:
— Okunacak bir şiir mi varmış ne. Onu okumak istiyor.
Sımıfa giren üç kişiden biri olan Asuman Hanım hareketlenmiş. Veysel Öğretmenin yanına gelmiş. Çocuklara bir şey söylemek istediğini ifade edip Veysel Öğretmenden müsaade istemiş. Müsaadeyi alınca da çocuklara aynen şunları söylemiş:
— Çocukları sizleri izlerken içimden bir şeyler akıp gitti. İlkokulda da ortaokulda da lisede de hep kürsüye çalmak şiir okumak, konuşma yapmak istedim. Başka şeyler de yapmak istedim, Belki utandım, belki kendime güvenemedim, belki korktum. Belki bedenselimi engel yaptım her neyse sonuç böyle bir şeye çok istemem rağmen hiç talip olmadım. Şunu söylemek istiyorum, az evvelki değişme hususunda bu konuyu düşündeyseniz, Veysel öğretmenin önerisine olumlu cevap vererek mücadeleye başlayın. Koskoca sınıftan bir parmak kalktı. Ben eminin yarınız bu şiiri okumak ister. Şimdi ben aynı soruyu soruyorum, anneler gününde kürsüye çıkıp ödüllü bir şiiri okumak isteyen yok mu içinizde?
Asuman Hanım son cümleyi öyle bir söylemiş ki sınıfın yarısından çoğu az evvelki sözlerin de etkisiyle anında parmak kaldırmış. Parmak kaldıranların gözleri ışıldamış. Parmak kaldırmayı başarabilmek bile içlerinde güzel duygular uyandırmış.
Veysel Öğretmen kalkan parmaklardan çok mutlu olmuş. İlk parmak Ahmet olduğundan onu yanına çağırmış. Bunun nedenini de çocuklara izah ederek onların kırılmamasını sağlamış. Cebinde Yaren Daşpınar’ın ödüllü şiirini çıkartmış Ahmet’e vermiş. Ahmet şiiri okumuş. Şiir şöyleymiş:

ANNEMİZ VAR YANIMIZDA
Gönülleri bir çiçek bahçesi
Annen sana vermiş en güzel yeri
Onun kıymetini çok iyi bilmeli
Hayatımızın parçası anneler çok önemli

Sıcacık kucağı ve nefesi
Hayata sıkıca bağlar seni
Uçurumdan biri tutmuş gibi sanki
Zor anımızda bile sevgi dolu gelir sesi

Ev işleri biter gece yarısında
Anneler evlatları için hala ayakta
O sevgi dolu yürek var ya
Değişilmez dünyalara!

Yaralanırsak koşar annemiz buraya
İlaca bile gerek yok, annemiz vardır yanımızda
Bir öpücük bir sarılış verdiği anda
Yeniden doğar, geliriz dünyaya.
Kucağında uyuduğu anda
Sevgi dolu hayallere uçarsın onunla
Uyanmak gelmez içinden asla
Çünkü annemiz vardır yanımızda.

Azıcık uzak olsak ona
İçimizde bir hasret kalır sonra
Dayanılmaz hale gelince
Dayanamayız koşarız ona

Sormaya gerek yok, annem her şeyde
Kalbimin yüreğimin en güzel köşesinde
Hiçbir şey onu almaya cesaret edemez bile
Melek annem, kalbimdeki en güzel yerde.
Yaren Daşpınar

Ayça Öğretmenin çocukları, yiğidi öldür hakkını ver sözünü kanıtlamak istercesine, şiiri çok güzel seslendiren Ahmet’i alkışlamışlar. Birkaç cılız alkış bekleyen Ahmet bu işe çok şaşırmış. Koltukları kabarmış. Tam bu anda Sacide yerinden kalkıp sert ve kararlı adımlarla Ayça Öğretmen’in yanına gelmiş. Etkileyici bir ses tomu ile:
—Bu şiiri ben okumak istiyorum, demiş.
Sınıf bu duruma çok şaşırmış. Gözler Ahmet’e çevrilmiş. Ahmet’in hele hele bu kadar alkıştan sonra öğretmenin daha bir şey demeden, bağırıp çağıracağını, kıyameti kopartacağını daha da ileri giderek Sacide’ye “ Pişmiş aşa niye su katıyorsun” diyerek şiddet uygulamaya kalkacağını tahmin etmişlerse de beklenmedik bir şey olmuş. Ahmet, Sacide’ye yanaşmış:
— Okuyabilecek misin Sacide? demiş.” Acın yeni ya onun için söyledim.”
—Müsaade edersen okumak istiyorum, demiş Sacide.”Okuyabilirim. Belki ağlayarak okurum ama olsun. Okurum.”
Ayça Öğretmen duygulanmış. Saclde’ye sarılmış, saçlarından öpmüş. Sınıf ayağa kalkarak Sacide’yi sevgiyle, coşkuyla alkışlamış. Gözlerinden yaşlar akan da, dalgasını geçen de olmuş. Gözlerinden yaşlar akanlar, ağlamanın insani bir özellik olduğunu bilip kabul ettiklerinden utanmamışlar. Dalgasını geçenler ise, ne yapalım bizim de huyumuz bu” deyip bu düşüncede teselli aramışlar.
O günden sonra Ahmet, Veysel Öğretmen’in “ Ben değişmeye karar verdim.” sözünden ve kararlılığından ilham alıp kıskanma huyundan vazgeçmek için karar almış. Zaman içerisinde de epeyce yol kat etmiş. Kıskançlıktan çatlayacak duruma hiç gelmemiş.
Gökten üç elma düşmüş, biri Sacide’nin biri Veysel Öğretmen’in( Ayça Öğretmen’in diyenler de var) biri de Ahmet’in başına.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder