10 Mayıs 2019 Cuma


DİKKAT SÜMÜKLÜBÖCEK VAR
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, saman kalbur içinde, develer tellal pireler berber iken, ben de annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken insan sayısının az eşek sayısının çok olduğu bir ülkede yaşayan Göz isimli bir eşek varmış. Bu eşek çalışkan mı çalışkan bir eşekmiş ama son birkaç gündür içine düşen bir kurt sebebi ile bir türlü kendini işine veremiyormuş. Aklı fikri sıpası Kulak’taymış.
Akıllı bir eşekmiş Göz. Herkese akıl verirmiş. Konu yavrusu olunca aklı sağlıklı çalışmamış ya da o öyle düşünmüş. Akıl akıl üstündür deyip meseleyi komşusu deveye açmış. “Bana bir akıl ver.” demiş.
Deveye ilk defa akıl soruluyormuş. Deve bundan çok mutlu olmuş. İyi bir akıl verirsem eşeğe herkes benden akıl istemeye başlayabilir belki deyip bu fırsatı iyi değerlendirmek istemiş.
— Korkun ne eşek kardeş? demiş. Bir daha söyler misin korkunu bana?
Eşek, korkusunu bir daha söylemiş.
Deve, bu işten kesinlikle yüz akı ile çıkmak istediğinden konuyu enine boyuna düşünmek gayesi ile yarına kadar Göz’den müsaade istemiş, Göz de ona “tamam” demiş.
Deve o akşam yörenin en yaşlı devesi Höyük’ü bulmuş. Höyük deve iyice yaşlandığı için yakınları tarafından bir huzur evine bırakılmış. Yıllardır oradaymış, aranılıp sorulmamasını zaman içerisinde kabullenmiş kabuğuna çekilmiş.
Höyük Deve, genç bir devenin kendisini aradığını duyunca çok şaşırmış. Hele hele kendisine akıl danışılmasından, dünyalar kadar mutlu olmuş. Yeniden doğmuş, yaşama adeta yeniden tutunmuş.
Genç deve ertesi günü Göz eşekle düşündüklerini paylaşmış. Göz eşek bunları niye düşünemediğine şaştıysa da üzerinde durmamış. Genç devenin yardım önerisini memnuniyetle kabul etmiş.
O akşam genç deveyi evinde misafir eden Göz eşek onu oğlu Kulak ile tanıştırmış.
Genç deve ile sıpa birkaç gün içinde dost olmuşlar. Birbirlerini ile her şeylerini paylaşmaya başlamışlar. Daha doğrusu sıpa paylaşmaya başlamış. Ve günlerden bir gün sıpa genç deveyi büyük, gösterişli malikânelerin bulunduğu bir yere götürmüş. Malikânelerin bir yerlerinde yazan uyarı yazılarını göstermiş:
Dikkat köpek var.
Dikkat yavrulu dişi aslan var.
Alarm var.
Kaplan var.
Karınca var.
Malikânelerin birinde de koskocaman bir yazı:
Dikkat sümüklüböcek var. Sakın girmeyin.
Sıpa, genç deveyi dürtükleyip sormuş:
— İçeriye girip sümüklüböceğe merhaba demeye var mısın?
— Nasıl yani?
— Aslanı, kaplanı, köpeği anlarım da sümüklü böcekten bekçi mi olur? Gel şu sümüklüböceği bir görüp dalgamızı geçelim. Sümüklüböceği malikânesine
koruyucu olarak alana da unutamayacağı bir ders verelim.
Gül eşek, sıpasını iyi tanıdığından sümüklüböceği merak edip bu malikâneye girmeye çalışacağını genç deveye söylemiş, sen yanındayken böyle bir teklifte bulunursa ya onunla gir ya da bunun doğru bir davranış olmadığı huşunda onu ikna et demiş.
Genç deve, tıpkı sıpa gibi sümüklüböceği çok merak etmesine, malikânenin kapısının da açık olmasına rağmen içeriye girmeye korkmuş. Özellikle kapının açık olması onun kafasında soru işareti oluşturmuş Genç deve, sıpanın kulağından tutmuş, bir köşeye çekmiş başkasının ikametgâhına izinsiz girmenin doğru olmadığını, uyarı yazılarına dikkat edilmesi gerektiğini, bazı söz ya da sözlerin avı oltaya çekmek için bir araç olabileceğini ona anlatmış. Genç devenin sözleri sıpanın annesinden ve ailesinden duyduğu uyarı ve nasihat sözleriymiş. Sıpa, birdenbire ortaya çıkan bu devenin annesi ile ilgisi olabileceğini anlamış. Onun gözetiminden kurtulmak için, devenin söylediklerinden ikna olmuş gibi yapmış bununla da yetinmeyerek ona uzun uzun teşekkür etmiş.
Ve günlerden bir gün sıpa bir fırsatını bulup kişinin başına ne gelirse meraktan gelir sözünü kanıtlamak istercesine “sümüklü böcek var” uyarısının bulunduğu malikânenin önüne gitmiş. Etrafında defalarca dönmüş. Bir süre sonra da daha fazla kendisini tutamamış bahçenin aralık bırakılan kapısından içeriye yavaşça süzülmüş. Etrafına bakınmış. Seslenmiş:
—Sümüklüböcek kardeş. Sümüklüböcek kardeş.
Cevap gelmemiş. Sıpa, biraz ilerlemiş sesini azıcık yükselterek yine seslenmiş:
—Sümüklüböcek kardeş. Ortaya çık da biraz oynayalım. Burada dur dur canın şey olmuştur.
Yine cevap gelmemiş. Sıpa sesini biraz daha yükselterek tekrar selenmiş. Sıpa kulaklarını oynatmış, kuyruğunu sallamış, doğrusunu söylemek gerekirse içeriye girerken az da olsa kötü bir sürprizle karşılaşabileceği olasılığının yok olduğunu düşünerek gülümsemiş. Atlayıp zıplayarak büyük bahçenin içerinde birkaç kez tur atmış. Bu arada da malikânenin giriş kapısının da açık olduğunu görmüş. İçeriye girip bir bakayım ne var ne yok diye aklından geçirmiş, geçirmekle de kalmamış düşündüğünü gerçekleştirmiş. Kapıdan adımını atar atmaz da neye uğradığını şaşırmış. Bu zamana kadar hiç görmediği bir yaratık kendisini yakalamış havaya kaldırmış. Sıpa, çaresizlik içerisinde, annesinin ve de genç devenin öğütlerini ve uyarılarını dinlememenin pişmanlığı ile çırpınmaya yaratığa yem olmamak için ona yalvarmaya başlamış.
O andan sonra da bu sıpanın hilayesi başka sıpalara ders olması için anlatılmaya başlanmış. Ders çıkartan sıpalar mutlu olurken ders çıkartmayan, aklına estiğini yapan sıpaların başları yaşamları boyunca dertten kurtulmamış. Gökten üç elma düşmüş, akıllı insanların tahmin ettiği gibi üç elmanın üçü de başkalarının yaşamlarından ders çıkartmasını bilenlerin başına düşmüş.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder