28 Nisan 2019 Pazar




YÜZ LİRA BEŞ KURUŞ

Bir varmış bir yokmuş. Mintan iliklerinin elmastan yapıldığı bir ülkede Ova adında bir de adam varmış. Günlerden bir gün Ova, İspanya’dan getirdiği gösterişli giysisi ile tüm çarşıyı dolaştıktan sonra bir sokağa girmiş. Burnunu silmek için ipekten imal edilmiş mendilini çıkartmış. Çıkartırken de nasıl oldu ise mendilin arasına giren bir beş kuruş bulunduğu yerden çıkıp yere düşmüş. Olaya şahit olanlardan yere düşen para alınacak diyenler de olmuş alınmayacak diyenler de.
Ova, etrafına bakınıp, bir çocuk aramış. Görseymiş,” Şu parayı al da bana ver.” diyecekmiş ama olmamış.. Kendisi de eğilip parayı almaya üşenmiş.
Beş kuruş, hakir görülerek yerden alınmamasına çok alınmış. Beni bu kadar niye aşağılıyorsun, beni niçin almıyorsun gibi sözler sarf etmeyi de kendisine yakıştıramadığından kibarca,
— Beni burada unuttunuz, demiş Ova’ya.
Ova, beş kuruşa bakmış, gülmüş, geri dönmüş, alım gücüne bakmadan ukalalık yapmaya kalkıyor diye düşünüp beş kuruşun üzerine basıp çamura gömmüş. Sonra da:
— Burada bekle sen şekerim demiş ve de eklemiş:” Gelir alırım bir gün kadayıfım.”
Bu esnada oralarda uçmak olan küçük bir sinek hem olanları görmüş hem söylenenleri duymuş. Ova’yı kastederek, “ Gelip alacaksın zaten kadayıfım.” dedikten sonra uçmuş, camı açık olan bir taksiden içeri girip taksimetresine konmuş, ona bir şeyler söylemiş.
Ova, az yürümüş uz yürümüş, dere tepe düz yürümüş, derken bir grup arkadaşını görmüş. Merhaba demek için onlara yaklaşmış ama bu durum gruptakilerin pek hoşuna gitmemiş. Biliyorlarmış ki onlar, o yine bir punduna getirip, ya kendilerini söz ve hareketleri ile aşağılayacak ya küçük görecek ya da kendisinin onlardan üstün olduğunu ima edecek.
Gruptakiler Ova’nın selamını almışlar ama mekânlarına buyur dememişler. Ova bir süre öyle bekledikten sonra “ Balık yemeye gidiyordum arkadaşlar.” demiş. “ Haydi, siz de gelin. Bendensiniz.”
Gruptakiler birbirlerine bakmışlar sonra da birbirlerine gaz verip “olur” demişler. Ova da hemen havasını atmış, bir taksi çağırmış Taksiye binmişler. Yola koyulmuşlar. Göz açıp kapayıncaya kadar da varacakları yere varmışlar. Ova, kasılarak, sürücüye sormuş:
— Ne vereceğiz?
Şoför, suratsız bir adammış. Cevap verme yerine taksimetreyi işaret parmağı ile göstermiş: Taksimetrenin yazdığı ücret, yüz lira beş kuruşmuş.
Ova, göstere göstere cüzdanını çıkartmış “ Fransa’dan” deyip cüzdanının menşeini arkadaşlarına söylemiş. Cüzdanından yüz lira çıkartmış, sallamış, şoföre uzatmış. Şoför parayı almış, bakmış, sonra da suratını buruşturarak taksimetreyi işaret ederek homurdanmış:
—Yüz lira beş kuruş yazıyor gördüğün gibi. Beş kuruş daha vereceksin.
Ova, şoförün hem bu hareketine hem de beş kuruş istemesine şaşırmış. İçinden “ Adama bak, beş kuruşu bile istiyor” demiş. Demiş ama üzerinde de hiç para yokmuş. Üfleyip püfleyerek kredi kartını çıkartmış, şu beş kuruş için yaptığına bak, dercesine, sert bir sert tonu ile:
— Yüz lirayı ver buradan al, demiş.
Şoför, cebinden bir sakız çıkarmış. Ağzına atmış. Birkaç kez çiğnedikten sonra, kredi kartlı elinin tersi ile itmiş,
— Kredi kartı geçmez burada.
Ova sinirlenmeye başlamış. Burnu hafiften kızarmış. Olur a kösede bucakta beş on kuruş kalmıştır düşüncesi ile ceplerini karıştırmış ama yokmuş.
— Beş kuruşu nerede bulayım ben, demiş. “Dilenciye versen almaz”
.Bununla da yetinmeyerek tüm ceplerini ters çevirip şoföre göstermiş Ova:
— Var da mı vermiyorum?
Şoför, sakızı birkaç kez patlatmış:
— Taksimetre yüz lira beş kuruş diyor, Taksimetreye söyle beş kuruşu silerse vallahi kabul. Ama yok, biz senin gibileri iyi biliriz silmiyorum derse de ona karışmam.
“ Biz senin gibileri biliriz.” sözü Ova’nın hiç de yabancı olmadığı, zaman zaman da kullanmaktan keyif aldığı bir sözmüş.
Şoför benim diyen babayiğidin bile bulaşmak istemeyeceği bir bedene sahipmiş. Bundan da kuvvet alarak söylendikçe söyleniyor, Selim Bey’in renkten renge girmesinden gizli bir keyif alıyormuş. Adeta, edersen bulursun sözünü kanıtlamaya çalışıyormuş.
— Adam cüzdanına bir bakar taksiye binmeden. Ne iş be! Hayır, taksi benim olsa! Patron o parayı isteyecek. Senin beş kuruşu ben niye cebimden vereyim ki?
Üzerindeki elbise İspanya’dan cüzdan İtalya’dan Allah bilir ayakkabı uzaydan ama gariban şoföre gelince beş kuruş vermemek için bin takla. Senin gibiler yüzünden memleket bu halde be.
— Gördün işte şoför bey. Vallahi beş kuruş yok. Arkadaşlara sor ben zengin bir adamım. Yarın beş bin lira vereyim.
— Benim senin beş bin liraya ihtiyacım yok. Bana beş kuruş lazım.

Her yörenin örf ve adetleri vardır Bu yörede de taksiye binildiğinde taksiye davet eden parayı ödermiş. Bir başka kişinin parayı ödemesi ya da eksik parayı ne şekilde olursa olsun tamamlaması çok büyük ayıp sayılırmış. Bu nedenle Ova’nın düşürüldüğü duruma çok üzülmelerine rağmen arkadaşları çıkarıp beş kuruş veremiyorlarmış.
Gizlendiği yerden olup bitenleri izleyen küçük sinek bu kadar ders bu adama yeter deyip taksimetreye de şoföre de teşekkür ederek açık camdan kimseye sezdirmeden uçup gitmiş. Şoför de bu işin tadını daha fazla kaçırmamak gerektiğini düşünüp, kapılarını açmış:
— Başımın gözümüm sadakası olsun, inin, demiş.
Huylu huyundan vazgeçmez de demişler o ülkede, bir musibet bin nasihatten iyidir de… Ova, yaşadığı bu musibetten ders alarak olumsuz huylarından tümü ile vazgeçmemiş ama zımparalayarak biraz olsun katlanılabilir hale getirmiş. Hatta o beş kuruşu bulmuş, çerçeveletmiş görkemli yazıhanesinin gözle görülür bir yerine asmış.
Bir de elli yıl sonra, taksideki arkadaşlarına, bu olaydan hiç kimseye hiçbir zaman bahsetmedikleri için şunu söylemiş.” Adam gibi adamlar sayesinde adam gibi adam olma yolunda yürür olduk. Sağ olun.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder