23 Nisan 2019 Salı


YİNE GÜNEŞ DOĞACAK
Çoluk çocuk, torun torba sahibi Mualla Nine, çoluğum çocuğum olsaydı ne işim vardı benim buralarda diyen Sıdıka Nine’ye manalı manalı baktıktan sonra iyice küçülen adımları ile huzur evindeki odasına çekilmiş. Dakikalarca odasının içinde gezinmiş. Eskilere gitmiş. Zaman zaman gülümsemiş, zaman zaman gözleri dolmuş. Zaman zaman dalıp gitmiş. Sonra da entarilerinden birine almış, ondan anneannesinin kendisine yaptığı gibi bez bir bebek yapmış. Bu bebeği iki sene evvel doğduğunu uzak bir akrabasından öğrendiği ama hiç görmediği torununun torunu yerine koymuş. Sevgi ve şefkatle öptükten sonra uyutmak için ayağına yatırmış uyuması için bir taraftan sallamaya bir taraftan da ona bir masal anlatmaya başlamış.
“Evvel zaman içinde saman kalbur içinde ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken büyük kentlerin birinde yaşayan bir anne ile bir de kızı varmış benim yakışıklı oğlum. Annenin adı Fatma kızın adı da Hatice’ymiş. Hatice’nin babası bir süre önce ölmüş. Onun ölümünden birkaç gün sonra da Hatice’nin üvey annesi Fatma Hanım değişmeye başlamış. Artık eskisi kadar Hatice ile ilgilenmiyor her fırsatta ona “ Seni seviyorum.” demiyormuş. Hatice, “Öküz öldü ortaklık bozuldu.” atasözünün bir kez daha kanıtlanmak üzere olduğunu düşünüyormuş.
Hatice, günlerden bir gün uzun uzun mütalaada bulunmuş, senin anlayacağın şekilde düşünmüş. Doluya koymuş almamış boşa koymuş dolmamış sonra da içinde hiçbir şüphe kırıntısı kalmaması için ince eleyip kalın dokuyarak kendince bir plan yapmış. Bu planı uygulayacak sonuç düşündüğü gibi çıkarsa üvey annesinin kendisini kovmasını beklemeden evi terk edecekmiş.
Esranur Daşpınar, Fatma Hanım’ın en çok sevdiği genç şairlerden biriymiş. O, onun şiirlerimi ezbere de bilirmiş. Bunu bilen Hatice, planlarından birini bunun üzerine oturtmuş. Esranur’un “ Bir Güneş Doğacak” isimli şiirini ona okumuş. Yanlış hatırlamıyorsam benim güzel oğlum, şiir şöyleymiş:

Yine güneş doğacak
Gecenin karanlığı üstümü örten
Bir battaniye gibi olsa da
Ben yine üşüyorum
Sabah olana kadar da üşüyeceğim
Biliyorum yıldızların saçtığı ışık
Beni ısıtmaya yetse de
Ben yine üşüyeceğim
Üşümeye devam edeceğim.
Gökyüzündeki ay
Koskocaman bir fener olsa da
Ben yine korkuyorum
Korkuyorum işte karanlıktan
Ama ben, yine de
İdare edeceğim dolunayın ışığıyla
Çünkü biliyorum ki bir gün
Yine Güneş doğacak
Yine aydınlatacak dünyamı.”
Şiiri tıpkı şimdi benim sana okuduğum gibi okuduktan sonra “ Kızın, yazmış olduğu bu şiirle şiir yarışmasında birinci oldu.” demiş “aferin”ini de almış ama Hatice’nin istediği aferin bu aferin değilmiş.
Hatice, bir saat, iki saat hatta bir gün hatta gel zaman git zaman, yapmış olduğu bu şeyin ne kadar yanlış olduğu hususunda annesinin kendisini uyarmasını beklemiş. Bu olmayınca da tam olarak hatırlayamadığı bir atasözünden hareketle annesine bir şans daha vermenin doğru olduğunu düşünüp Esranur Daşpınar’ın bir şiirini daha benim şiirim diye bir fırsatını bulup okumuş annesine. Bak, bu şiirde aynen şöyleymiş:

BİLMİYORUM
Bilmiyorum ne hayatı
Ne de hayatın başıboş benliğini
Sadece görüyorum, kadersiz ruhları
Ve yalnız yaşayan umutları
Tanımıyorum ne kendimi
Ne de anlamsız yüzleri
Korkuyorum sadece kendimden
O kapkaranlık gözlerden

Yaşanır sandım bu fani dünyada
Yanlış bildim yanlış anladım hayatı
Anladım l, şimdi bu boşlukta
Benden geriye kalan tek şey
Yalnızlıktan arta kalan hatıralar”

Ve sonra oğlum, Hatice bununla da yetinmeyerek:
— Anne, dün akşam yazdığım bu şiir bir şiir yarışmasına göndereceğim. Ne dersin? diye sormuş.
Fatma Hanım’ın o dakikalarda canı gerçekten burnundaymış. Kalkmış, ağzının ucuyla, “İçinden nasıl geliyorsa öyle yap.” Demiş, balkona çıkmak için kapıya doğru yönelmiş. Tam kapıdan çıkarken, Hatice, şiirin hakiki sahibinin adını annesine, olur a unutmuştur diye, anımsatmak istemiş: Anımsatacakmış ki annesi “ Kızım bu şiir Esranur Daşpınar’ın şiiri, ben yazdım diye nasıl dersin?” desin.
- Anne ya, bu şiir sence biraz Esranur Daşpınar’ın şiirine benziyor mu?
Fatma Hanın, durmuş, dönmüş, sonra da azarlar gibi çıkışmış kızına:
- Git Esranur’a sor. Ne bileyim ben Esranur’un şiirine benziyor mu benzemiyor mu? Tövbe tövbe!
Hiç beklemediği bir tepki ile karşı karşıya kalmak kelimenin tam anlamıyla Hatice’yi şoke etmiş. Hiç kıpırdamadan dakikalarca olduğu yerde öylece kaldıktan sonra kanepeye uzanmış. Bir süre sonra da gözleri kapanmış. Uyumuş. Uyandığında hava kararmış. Karnı da acıkmış tabii. Ağır adımlarla odadan çıkıp salona geçmiş. Salon ışıkları yanmıyormuş. Elektrikleri yakmış. Annesi pencerenin önüne oturmuş, dışarıyı seyrediyormuş. Işıklar yanınca toparlanmış üvey annesi:
— Kalktın mı, demiş. Sonra da eklemiş. “ Karnın acıktıysa bir şeyler hazırlayayım sana.”
Fatma Hanım’ın yasak savar gibi sorduğu bu soru üzerine Hatice, şüphesinde haksız olmadığı konusunda kesin karara varmış. Üvey annesine cevap vermeden odasına gitmiş. Amcasını aramış. Onların yanına gelmek istediğini söylemiş, ondan olur cevabını alınca da uyuyup zihnini dinlendirmek için yatmış. Ertesi gün erkenden kalkmış, üvey annesinin hazırladığı sabah kahvaltısından bir lokma bile almadan okula gitmiş. Arkadaşlarıyla vedalaşmış. Sonra da öğretmeninin yanına varmış. Öğretmeni kendisinin durumunu biraz biliyormuş. Düşündüklerini, planladıklarını i öğretmeni ile paylaşmış. Ondan helallik isteyip elini öpmüş, “ Allaha ısmarladık” demiş.
O ana kadar sözünü kesmeden Hatice’yi dinleyen Güngör Öğretmen, Hatice’nin elini avucuna almış,
— Demek ki üvey annen artık seni istemiyor, demiş.
— Evet öğretmenim.
—Yarın gidiyorum dedin
— Evet öğretmenim.
— Annene söyledin mi gideceğini?
— Bugün söyleyeceğim öğretmenim. Belki de bir mektup bırakırım. Onunla konuşmak istemiyorum artık. Ondan nefret ediyorum. Üvey anne işte, ne olacak.
Güngör Öğretmen’in daima tebessüm eden yüzü asılmış. Birkaç saniye Hatice’nin gözleri içine baktıktan sonra:
— Ben de yarın istifa edeceğim, demiş.
Hatice bu habere çok şaşırmış. Hayretle de sormuş:
— Nasıl yani öğretmenim?
— Basbayağı, istifa edeceğim. İstifanın anlamını biliyorsun değil mi?
— Niye ama?
— Çünkü ben iyi bir öğretmen değilim.
Hatice itiraz etmiş:
— Hayır, siz çok iyi bir öğretmensiniz. Biz sizi çok seviyoruz.
Öğretmeni, Hatice’nin yüzüne acır gibi bakmış:
— Söylediklerinden anlıyorum ki ben size pek bir şey verememişim.
Hatice yine itiraz etmiş:
—Hayır, bu doğru değil ama. Siz bize çok şey öğrettiniz.
Bu sefer de Güngör Öğretmen itiraz etmiş, başını iki yana sallayarak:
— Hani?
Hatice, ne söyleyeceğini bilememiş. Öğretmeninin ne söylediğini tam anlayamamış. Öğretmeni, Hatice’ye doğru biraz eğilmiş, biraz da sert, biraz da alaylı:
— Görüyorum ki, Hatice Hanım, annesini gözlemlemiş, yargılamış, cezasını kesmiş, demiş; sonra da sesini biraz daha yükselterek eklemiş:“ Yargısız infaz yapmayı mı öğrettim ben size Hatice? “
Ve de sonra hiçbir şey demeden Hatice’nin yanından ayrılmış Güngör Öğretmen.
Hatice, yaşı küçük olmasına rağmen aklı büyük kızlardanmış. Kalem kaşlarını çatarak dudaklarını büzüştürmüş. Öğretmeninin son söylediği cümleleri içinden yineleniş: “ Hatice Hanım, üvey annesini gözlemlemiş, yargılamış, cezasını kesmiş. Yargısız infaz yapmayı mı öğrettim ben size?”
Hatice bir süre yalnız kalıp düşündükten sonra öğretmeninin pek de haksız olmadığı kanaatine varmış. “ Hatice Hanım sizden özür diler öğretmenim.” diye söylenmiş sonra da üvey annesine söyleyeceklerini kurgulaya kurgulaya eve gitmiş. Çok yorulmuş. Üzerindekileri bile çıkartmadan kendini divanın üzerine atmış. Orada da öylece uyuyakalmış. Uyandığında üzerinde battaniye varmış. Bu durumdan üvey annesinin birazcık bile olsa kendisini sevdiği sonucunu çıkartıp sevinmiş. Tuvalet i için kalkmış. Annesinin odasının önünden geçerken kapının aralık olduğunu görmüş. Gayriihtiyarî gözleri içeriye kaymış. Gecenin bir yarısında üvey annesi pencerenin önündeymiş ve de gözyaşı döküyormuş. Hatice, ilk defa için için ağlarken görmüş üvey annesini. Yavaşça içeri girmiş. Kırgınlığını unutup ona sokulmuş. Ona olan kızgınlığını bir an için unutup “ Anneciğim” demiş. “ Ne oldu?”
Fatma Hanım daha fazla gizleyememiş olanları. Hatice’ye sarılmış, olanları anlatmış. Sorunların olası sonuçlarını düşünmekten hiçbir şey düşünmez hale geldiğini ifade etmiş. Farkında olmadan kendisini de ihmal etmiş olabileceğini gözyaşları içerisinde vurgulamış. Senden bir dakika bile ayrılmaya dayanamayan ben, senden yıllarca ayrı kalmaya nasıl dayanacağım?” demiş. “Zaman zaman tüm öfkemi senden çıkarttığım için beni bağışla “ diyerek özürler dilemiş. Soluklanmak için bir an durup kızının yüzüne baktığında kızından beklemediği bir tepki görmüş:
— Bunları benimle şimdiye kadar niye paylaşmadın anne ya? Ben de ne sandım?
Hatice’nin içten gelen tatlı sert çıkışı Fatma Hanım’ı etkilemiş hatta tüm kaygı ve korkusunu bir anda unutturup güldürmüş. Kızının saçlarını okşayarak:
—Vay, demiş. “Benim küçük kızım büyümüş de benden hesap soruyor.
Hatice, üvey annesine sıkıca sarılmış Sabaha kadar da orada hiç konuşmadan öylece kalmışlar.
Sabahleyin her zamankinden erken gitmiş okula Hatice. Kapıda öğretmenini beklemiş. Öğretmenini görünce koşarak yanına gitmiş. Öğretmenine her şeyi kâh duygulanarak kâh gülümseyerek kâh utanarak kâh gözlerinden birkaç damla yaş akıtarak anlatmış. Sonra da öğretmeninin gözleri içine bakarak sormuş:
— Öğretmenim siz bize yardım edebilir misiniz acaba?
Öğretmeni elindeki, çantayı yere bırakmış iki eli ile Hatice’ni bir elini avuçlarına almış:
— Şimdi, demiş “ Ben sana bir kâğıda eski bir talebemin adresini yazacağım. Yarın annenle oraya git. Sanırım o size bu konuda yardımcı olacaktır.
Güngör Öğretmen hemen oracıkta küçük bir kâğıda öğrencilerinden birinin adını, adresini yazmış. Hatice, çok sevinmiş, öğretmeninden izin alarak koşa koşa eve gitmiş. Annesinin elinden tutup öğretmeninin verdiği adrese götürmüş. Güngör Öğretmenin eski öğrencisi Fatma Hanım ile Hatice’yi çok iyi karşılamış. Onları dinlemiş. Fatma Hanım’ın sorunu Fatma Hanım için deve kadar olmasına rağmen Güngör Öğretmenin talebesi için pire kadarmış. Çünkü o, o konunun uzmanıymış. Birkaç saat içinde Fatma Hanım’ın sorununu halledivermiş. Sonra da gökten üç elma düşmüş, herkes mutlu olmuş.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder