24 Nisan 2019 Çarşamba


T O P A Ç

Evvel zaman içinde saman kalbur içinde, bir yerlerde Satılmış isminde bir çocuk yaşarmış. Oynamak için her dışarıya çıkış öncesinde dedesine,
— Oynamak için dışarı çıkıyorum dedem, bir şey istiyor musun, der her defasında da ondan aynı cevabı alırmış:
— Güle güle git, güle güle gel yavrum benim.
Bu sefer bu sözü duymak için bir süre beklemiş Satılmış. Dedesinden ses gelmeyince de sorusunu yinelemiş:
— Oynamak için dışarı çıkıyorum dedem, bir şey istiyor musun?
Dede:
— Evet, demiş okuduğu gazeteden gözlerini ayırmadan.
— Tamam, demiş Satılmış. “Güle güle gideceğim güle güle geleceğim.”
— Hayır, bugün onu istemeyeceğim.
Böyle bir cevabı bu yaşına kadar hiç duymamış Satılmış. Meraklanmış. Ayakkabılarını çıkartmış, dedesinin yanına koşup sormuş:
— Ne isteyeceksin dedeciğim?
— Birini güldürmeni isteyeceğim
— Birini güldürmemi mi isteyeceksin dede? Kimi?
— Belli bir kişi yok. Bir bebek de olabilir, boyacı da olabilir, bir işçi olabileceği gibi Başbakan da olabilir bu kişi. Suratı asık, canı sıkkın birinin yanına gideceksin, hoş birkaç söz söyleyeceksin ya da ne bileyim onu rahatlatacak, mutlu edecek bir şey yapacaksın, bir şekilde işte, yüzünde bir gülücük oluşturacaksın.
— Tamam da bunu nasıl yapacağım ki? Belki, git başımdan canım zaten burnumda diyecek. Belki de tüm hırsını benden çıkartacak.
— O da kısmet evladım. Kısmetten öte yol derler büyüklerimiz.
— Ama dede bu da nereden aklına geldi şimdi? Her zaman güle güle git güle güle gel derdin sen.
Dede, tatlı tatlı torununun yüzüne bir süre bakmış. Sonra da,
— Sen sordun ben söyledim, demiş. “ Hem sesini yükselterek beni şaşırtma öyle.”
— Sesimi yükseltmedim de dedeciğim. Ben yapamam bunu.
— O zaman hayır de.
— Küsmez misin?
Dede, ayağa kalkmış. El emeği göz nuru ile vucuda getirdiği tespihini yeleğinin cebinden çıkartmış. Bir taraftan çekmeye bir taraftan da ağır adımlarla odanın içerisinde dolaşmaya başlamış. Satılmış, dedesinin tavrından tedirgin olmuş. Korkarak sormuş:
— Bir şey mi oldu dede? Niye kızdın?
— Kızdım, korktum, endişelendim. Bil bakalım niye?
— Niye dede?
Deniz, Satılmış’ın ikiziymiş. Okul notları Satılmış’ınki kadar yüksek olmadığından zaman zaman da olsa onun” ben senden akıllıyım” imalarına maruz kalır, buna da üzülürmüş. Bütün bunlar olup biterken oradaymış. Yeni romanı için bir şeyler düşünüyormuş. Fırsat bu fırsat deyip Satlmış’a hitaben:
—Küsmez misin diye sordun ya onu şey yaptı dedem, demiş.” Dedem bize hep demiyor mu, ‘ Hayır demeyi mutlaka becerebilin evletlerım’ ‘diye.”
Satılmış, söylenileni tam anlayamamış. Bu durum Deniz’i daha da keyiflendirmiş. Sözlerine, vurgulayarak açıklık da getirmiş:
—Sırf darılmasın dedem diye, dedemin istediğine hayır diyemedin ya akıllım. Dedem ona kızdı. Bir şeyi istemiyorsan hayır diyeceksin. İstemeye istemeye evet demek yok.
Satılmış, bildiklerinin Deniz tarafından ders verircesine telaffuz dilmesinden rahatsız olmuş. Çokbilmiş diye söylenmiş. Sonra da evden çıkmış.
O gün pırıl pırıl parlayan bir Güneş varmış. Satılmış’a iyi gelmiş bu. Birden yanı basında Birlik’i görmüş:
Birlik, elindeki topaç’ı göstererek “ Baaaak! “ demiş.
Satılmış bakmış.
— O ne?
Koni biçimindeki küçük oyuncağı ilk defa görüyormuş Satılmış.
— Anneannem verdi. Çevresine ip sarılarak döndürülüyormuş. İp almaya gidiyorum gelsene benimle.
Satılmış, topacı incelemek için elini uzatmış:
— Ver bakayım.
— Anneannem kimseye verme, dedi. “Dedesinden hatıraymış. Ona da dedesinden kalmış.”
— Bir yere götürmeyeceğim bakıp vereceğim.
— Hayır!
Satılmış, kızmış:
— O zaman niye gösterdin ki?
— Sana vereyim diye değil herhalde. İp alalım da çevirelim hadi.
Satılmış, dudak bükmüş. Bir şey demeden oradan ayrılmış. Gayesi okul bahçesine gidip oradaki arkadaşları ile oynamakmış. Her zaman, oraya giderken hızlı adımlarla yürürmüş ama bu kez bir taraftan aheste aheste yürüyor bir taraftan da mutsuz birini görür müyüm diye göz ucuyla etrafına bakınıyormuş. Şansı yaver gitmiş, çok geçmeden böyle birini görmüş. Kalbi küt küt diye vurmuş.. Kendisinden biraz küçük bir çocuk suratı beş karış olduğu halde kaldırımın kenarında oturuyormuş.
Satılmış, tüm cesaretini toplayarak onun yanına gitmiş, gülümseyerek:
— Merhaba, demiş.” Ne oldu?”
Çocuk, Satılmış’ı tanımadığından belki,
— Yok bir şey, demiş.
— Canın sıkkın. Ağlamışsın da.
Çocuk sinirlenmiş, ayağa kalkmış:
— Sana ne?
Satılmış, ters cevaba ters cevap vermemiş. Kendisine sevimli bir hava vermeye çalışarak şöyle demiş:
— Güldüreyim mi seni?
Çocuk, Satılmış’ın yüzüne dik dik bakmış. Dişleri arasından tiz bir sesle:
— İstemez, demiş. Sonra da “ Deli mi ne” diye söylenerek kaçar gibi oradan uzaklaşmış.
Satılmış, gözden kayboluncaya kadar çocuğun arkasından bakmış. Biraz da morali bozulmuş. Biraz da morali düzelmiş. İlk denemesi başarısızlıkla sonuçlanmış olması moralini bozmuş ama dedesinin arzusunu yerine getirmek için yaptığı girişim de moralini yükseltmiş.
Satılmış, bazı filmlerde gördüğü bir sahneyi çocuk aklı ile taklit etmiş: Başını kaşımış, kendine soru sormuş:“ Evet şimdi, ne yapmalıyım da sonuca erişmeliyim?”
Satılmış’ın gözleri birden ışıldamış. Aklına parlak bir fikir gelmiş. Kendisini bu parlak fikirden ötürü tebrik etmiş.
Melahat Öğretmen’inin yanına giderse şimdi, Melahat Öğretmen’in canı sıkkın bile olsa onu görür görmez yüzünde güller açacak, o da eve gidince, dedesine “ Birinin yüzünü güldürdüm.” diyebilecekmiş göğsünü gere gere.
Melahat Öğretmen’in oturduğu evi biliyormuş Satılmış. Ağır adımlarla hem oraya doğru yürümeye hem de düşünmeye başlamış. Düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş taşınmış bir plan yapmış. Planı gereği eline yüzüne biraz toprak çalmış, toprakları tükürüğü ile ıslatmış. Saçlarını dağıtmış. Hatta gömleğinin yakasını azıcık yırtmış. Melahat öğretmen onu bu halde görünce korkacak korkunca da yüzünde gülücükler varsa bile o gülücükler yok olacakmış. Satılmış, kapı açılır açılmaz gözünü de kapayacakmış ki öğretmeninin güler yüzünü değil onun endişe dolu suratını görsün. Sonra da, “şaka yaptım” diyecek, öğretmeni de bu duruma gülecekmiş.
Satılmış, nefes nefese öğretmeninin evine varmış kapısını çalmış. Gözlerini kapatmış. Bir kaç saniye sonra kapı açılmış. Satılmış da birkaç saniye sonra öğretmeninin yüzündeki korkuyu ve endişeyi görmek için gözlerini açmış ama öğretmenin yüzünde tam bir kızgınlık ifadesi varmış. Satılmış, korkuyla sormuş:
— Ne oldu öğretmenim? Niye öyle bakıyorsunuz bana?
- …
— Ben sadece şey yapmak istemiştim.
Öğretmeni, gel bakayım benimle deyip Satılmış’ı içeriye almış. Ona, her şeyi anlattırmış. Satılmış, anlatacakları bitince öğretmeninden bir şey istemiş:
— Öğretmenim, Ben şimdi gideyim, tam beş dakika sonra geleyim. Siz suratınızı asın, ben size bir şeyler söyleyeyim siz de gülün.
— Yani iş birliği yapıp dedeni kandıralım,
Satılmış, hafifçe dilini çıkararak tatlı bir yüz ifadesi ile sormuş:
— Olmaz değil mi?
Melahat Öğretmen gözlerini koca koca açmış, Satılmış’ın burnunun ucuna dokunmuş sonra da sormuş:
— Sence?
— Ama öğretmenim, aklıma bir şey gelmiyor ki... Dedeme de eve gidince kimseyi güldüremedim demek istemiyorum. Ne yapacağım şimdi ben?
Melahat Öğretmen, bunun üzerine,
— Sana bir şey söyleyeyim mi? demiş.
Satılmış, öğretmeninin kendisine aklı verip yol gösreteceğini sanıp çok sevinmiş. Kollarını yana açarak:
— Evet öğretmenim, demiş. “Söyleyin lütfen.”
— Dedenin senden böyle bir şey istemesinin mutlaka bir sebebi vardır. Öğrenince benimle de paylaşır mısın?
Satılmış, hayal kırıklığına uğramanın etkisi ile
— Tamam öğretmenim, demiş. Sesi cansız çıkmış.
Bundan birkaç dakika sonra da Melahat Öğretmen Satılmış’ın yanaklarından öperek onu uğurlamış.
Satılmış, apartmanın kapısından çıkınca kafasına birkaç kere vurmuş, yüksek sesle mırıldanmış:
— Haydi çalış. Başka şey olsa çalışırsın. Dökersin hünerlerinin tümünü.
Delikanlının biri tam bu anda Satılmış’ın yanından geçiyormuş, gülerek
— Hayrola, demiş. “Ne oluyor?”
Satılmış, bir kabahat işlemiş gibi kızarmış. Hafifçe kafasını öne düşürmüş, hızlı adımlarla yürümeye başlamış. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Bir de ne görsün: Birlik, bir parkta kan ter içinde topacını çevirmeye çalışırken yaşlı bir dede ile yaşlı bir nine oturdukları banktan onu izliyorlarmış.
Satılmış, ellerini pantolonunun cebine sokarak bir Birlik’e bakmış bir dedeye bakmış, bir de nineye bakmış. Nine’nin yüzü biraz gülüyormuş gibiymiş ama dedenin yüzünde düşünceli bir ifade varmış. Suratı da asıkmış.
Satılmış’ın kafasında bir şimşek çakmış. Heyecanlanmış. “ Tamam” demiş. “Bu iş oldu.” Koşarak Birlik’in yanına gitmiş. “ Bir de ben deneyeyim mi?” demiş.
Birlik, nazlanmamış. Satılmış’ın talebine olumlu cevap vermiş. Verirken ki sesi
“ Dene de gör, al boyunun ölçüsünü” der gibiymiş.
Satılmış, bir süredir Birlik’i izlediğinden yapacaklarını az da olsa biliyormuş.
İlk denemesinde başarısız olmuş Satılmış. İkinci denemesinde de başarısız olmuş Bozulmuş, bozulduğunu belli etmemeye çalışmış. Birlik’e bakmış. Alaylı da olsa gülümsemediğini görmüş.. Gülümsemezsen gülümseme diye söylenmiş içinden.
Üçüncü denemesinde bir de şansızlık yaşamış Satılmış. Topaç ayağına çarpmış. Canı fena yanmış. Yanında Birlik olmasa “ah!” diye avazı çıktığı kadar bağıracakmış ama sözde erkeklik onuru buna mani olmuş. Göz ucuyla Birlik’e bakmış. Birlik’in bu durumuna da gülmümsediğine görüp şaşmış. Bir anlam verememiş.
Bu esnada da dede ile burun buruna gelmiş Satılmış. Dedenin elinde ayağına çarpıp öteye giden topaç varmış. Satılmış dedenin topacı kendisine vereceğini sanmış ama öyle olmamış. Dede, Birlik’e, yanıma gel işareti yapmış. Bu arada nine de ayağa kalkmış birkaç adım atarak onlara yaklaşmış.
Dede, Satılmış’a geçmiş olsun demiş. Birlik’ten “ Müsaade eder misin oğlum bir de ben çevireyim?” diyerek topacı çevirmek için izin istemiş.. İzni alınca da karısına bakmış, el sallamış “ Şimdiki çocuklar topaç çevirmesini ne bilsin sultanım.” demiş ve de topacı birkaç kez, beni mahcup etme çocukların önünde der gibisinden sıvazlamış. Bir kez de öpmüş. Sonra da çocuklara göstere göstere ipi topaca sarmış. Gözlerini yummuş ve topacı fırlatmış.
Çocuklar “ vınnn…” diye dönen topaca hayranlıkla bakmışlar. Dedeyi alkışlamışlar. Nine kocası adına sevinmiş. Yüzünde gülücükler açmış. Dede de mutluluktan kıkırdamış. Bende daha çok iş var diye düşünüp moral bulmuş, ruhen gençleşmiş. Baykuş, Satılmış’ın dedesini Satılmış’ın yaptıkları ile ilgili bilgilendirip onu sevindirmek için havalanırken gökten üç elma ile bir şiir düşmüş. Şiirin adı Ölçeklerin Dili, yazanı da Esranur Daşpınar’mış.


ÖLÇEKLERİN DİLİ
Güllerin kırmızısı olanı
Anlatır insana sevginin en büyüğünü
Hele o bembeyaz hanımeli
Bağlılığının sonsuza dek süreceğini.

Çok hoş ve saf olanı papatyalardır
Bazen beni en iyi yansıtan
Onlardır temiz bir kalbi
En doğru anlatan.

Doğru, çiçekler de anlatırlar
Aşkı, umudu, mutluluğu
İnanmıyorsunuz ama
Onların da bir dili var.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder