22 Nisan 2019 Pazartesi


MASALCI NİNE “BİTMEMİŞ MASALI”I ANLATIYOR

1.BÖLÜM
Bir varmış bir yokmuş. Mahallenin birinde bir Masalcı Nine varmış. Her hafta başında parka gider masal anlatırmış. O hafta başında da tam saatinde parkın kapısından içeriye girmiş. Onu gören çocuklar hemen oyunlarını bırakmışlar, Masalcı Nine’yi dinlemek için yerlerini almışlar. Masalcı Nine, bugün anlatacağı masala özel olarak hazırlanmış. Bu nedenle de bir elinde bir çanta diğer elinde bir değnek varmış. Bu durum çocukların da gözlerinden kaçmamış. Cesaretini toplayabilenler çantanın içindekileri öğrenmek istedilerse de Masalcı Nine’den bir cevap alamamışlar. Bazıları değneğe özel anlam yüklemiş, korkmuş. Masalcı Nine, “ Bugünkü masalıma başlamadan evvel bir şeyler söylemek istiyorum size “ deyince de çocukların merakı artmış. Çocuklar, Masalcı Nine sözlerinin devamını hemen getirmeyince de kendi aralarında fısıldaşarak konuşmaya başlamışlar. Masalcı Nine’nin de öngörüsü bu olduğundan konuşulanlara kulak kabartmış:
—Geçen hafta çok konuştuk ya. Bu hafta da konuşursak değneği kafamıza vuracak. Dikkat edin.
— Çantada ne var ki?
— Ne olacak, çevreyi kirletenler utansınlar diye onların attıklarını toplamıştır.
— Saçmalıyorsun. Onlar utanır mı? Utansalar atarlar mı yediklerini içtiklerini yere? Hem çantaya konur mu onlar?
— O da doğru be. Öyleyse ne?
— Bence bu son masalı. Çantada bize hediye var. Annem söylediydi, köye gidecekmiş artık. Şimdi onu açıklayacak.
— Ha!
Konuşmalar kesilmeyince, Masalcı Nine öksürmüş. Çocuklar susmuş. Masalcı Nine çocukları süzdükten sonra konuşmaya başlamış:
—Çocuklar, adını anımsayamadığım ülkelerin birinin kuytu bir köyünde bir Masalcı Dede varmış. Her canlı gibi o da bir gün bu dünyadan göçmüş. Göçmeden evvel de bir vasiyette bulunmuş. Demiş ki, “Adıma bir masal yarışması düzenleyin tüm servetimi de bu yarışmada birinci gelene verin.
Para ile imanın kimde olduğu bilinmez derler. Siz de küçük bir köyde yaşayan bir Masalcı Dede’nin ne serveti olur demeyin. Masalcı Dede’nin servetinin boyutu inanılması güç bir meblağmış. Bir kişinin yedi göbeğini bir elleri yağda bir elleri balda olacak şekilde geçindirebilirmiş. Böyle olunca da göz açıp kapayıncaya kadarlık bir süre içerisinde yarışma haberi dünyanın dört bucağında duyulmuş. Milyonlarca kişiyi heyecanlandırmış. On binlerce kişi masal yazmak için kâğıda kaleme sarılmış.
Zaman su gibi akıp gitmiş, sayılı günler gelip geçmiş, yarışma süresi bitmiş. Sonuç açıklanınca da jürinin korktuğu başına gelmiş. Kızılca kıyamet kopmuş. Üzerine farz olan da farz olmayan da elin ağzı torba değil ki misali eğri-doğru, yalan-yanlış, bilen-bilmeyen herkes fikir beyan etmiş.
2.BÖLÜM
Çocuklardan biri çok heyecanlanmış,
—Birinci gelen masalı mı anlatacaksınız şimdi bize?
Masalcı Nine,
—Evet, demiş. “ Şimdi size bu masalı anlatacağım.”
Az evvelki çocuk, saclarını yana atarak “ yaşasın “ diye haykırmış, alkışlamaya başlamış. O alkışlayınca diğer çocuklar da alkışlamIŞ. Masalcı Nine de bu işe, bu coşkuya pek şaşmış. Masala başlamadan söyleyeceği daha başka şeyler de varmış ama onların hepsi aklından çıkmış gitmiş. Böyle olunca da mecburen, “Masala başlıyorum öyleyse.” deyip masala başlamış.
3.BÖLÜM
Bir varmış bir yokmuş sevgili çocuklar. Ben, annemin beşiğini sallarken sizin hiç görmediğiniz bir kişi, hiç görmediğiniz bir yere gitmiş, hiç görmeyeceğiniz birine bir şeyler söylemiş. Söz söylenen:
— Haydi git, kimse uğraşamaz şimdi seninle, deyip söz söyleyeni terslemiş.
Terslenmek, her zaman olduğu gibi terslenenin hoşuna gitmemiş. Ortam da kalabalık olunca hoşnutsuzluğu daha da artmış. Terslenen, hemen, o an orayı terk edip gitmek istemişse de kendisinde bir emanet varmış. Orta yere,
— Dediğimi yaparsan, seni şeyin şeyi yapacam dediydi bana, demiş.
Suzan Kadın, kapının girişinde ayakta duranlardanmış. Adnan'ın söylediğini duymuş, kayıtsız kalamamış:
— Kim ne yapacakmış seni Adnan?
Adnan, Suzan Kadın’a dönüp sualine yanıt vermiş:
— Onu unuttum da, bana şey dediydi Âdem Dayı, git benim hatuna söyle…”
— Benim karıya söyle mi dedi? Sultan’a mı?
Adnan, ciddiye alınmanın keyfi ile az evvelki mutsuzluğu mutluluğa dönüşmüş. Günde en az beş kez fırçaladığı inci gibi bembeyaz dişlerini göstererek başını sallamış:
— Heee! Ama hatun dediydi, karı demediydi.
— Ne zaman dediydi?
— İşte, üç beş saat kadar önce dediydi
Suzan Kadın, duymayanlara haberi ilk veren olmak istercesine ellerini kaldırarak yüksek tondan orada bulunanlara seslenmiş:
— Durun! Buraya bakın. Adnan, bir şey diyor.
Süer, Adnan’ı pek severmiş. Onunla zaman zaman şakalaşır, zaman zaman da kızdırırmış. Her durumda da onun söylediklerine pek gülermiş. Karşı köşede olmasına rağmen ayak parmakları üzerinde yükselip Adnan’a seslenmiş:
— Gene ne diyorsun koçum?
Sultan Kadın’ı, kalabalığın bir anda Adnan’a odaklanması öfkelendirmiş. Elleri ile dışarıyı işaret ederek nezaket kurallarının dışına çıkmış:
— Eğlence arayanlar dışarı çıksın, Burası düğün evi mi be!
Adnan, kalabalığı yararak Sultan Kadın’a yaklaşmış, af diler gibi:
— Âdem Baba sana bir haber gönderdiydi de onu haber verecektim ben sana, demiş.” Gusura galma ırahatsız ettim.”
Sultan Kadın, karakaşlarını çatarak ve de bir boğa gibi burnundan soluyarak:
— Âdem baban yok, demiş. “Âdem baban kayboldu.”
Adnan, Sultan Kadın’ın yüzüne bir süre donuk donuk baktıktan sonra yarım bıraktığı sözünü tamamlamış:
— Âdem emmim git şeye, haaa, Sultan’a söyle beni marak etmesin, üç beş saate kadar gelecem dedi, sonra da sakın unutma diye tembihledi bana. Onu söylemeye geldiydim ben.
Sultan Kadın, Adnan’ın sözlerini ciddiye almamış. Ses tonuna da bunu yansıtmış:
— Ne zaman dedi bunları sana? Rüyanda mı?
— Söylemeyi unutmazsan sen, seni şeyin şeyi yapacam da dedi bana ama ben o şeyi unuttum
Kazım, Adnan’a tahammül edemeyenlerdenmiş. Bağırmış:
— Atın şunu dışarıya, bir de bununla mı uğraşacağız be!
Adnan’ın yanında bıyığı yeni terleyen bir genç varmış. Biri emir verse de yapsam der gibi duruyormuş. Kazım'ın sözlerini emir telakki etmiş Adnan’ın kolundan sıkıca tutmuş, dış kapıya doğru itmiş. İterken de azarlamış:
— Haydi yürü, çık dışarı.
Köylünün, Aksakallı Dede’si, hadiseyi duyar duymaz oraya gelenlerdenmiş. Geldiğinden beri, konuşulanları dinliyor, olanları izliyormuş. Kendisine verilen payeden de kuvvet alarak ağırlığını koymuş:
— Durun hele bir. Bir dinleyelim çocuğu.”
Kazım, anında karşılık vermiş Aksakallı Dede'ye:
— Nesini dinleyeceğiz bunun? Herkes burnundan soluyor zaten.
Aksakallı Dede davudi sesliymiş. Hiddetlenince sesinin etkisi daha da artarmış.
— Nicelerini gördüm ben en akıllıyım diyeni cebinden çıkartır evladım, deyip Kazım’ı susturmuş.
Adnan, birinin kendisine arka çıkmasına sevinmiş. Yüzü gülmüş, gözleri parlamış. Sağındakileri solundakileri ite ite Aksakallı Dede'nin yanına varmış. Ellerini göğsüne kavuşturup:
— Buyur dede, demiş.” Emrin mi var bana?”
Aksakallı Dede sormuş:
— Söyle bakayım bana, bugün mü gördün Adem babanı sen?
Biraz düşünmüş Adnan. Başını kaşımış sonra da, gülümseyerek:
— Heee, demiş. “Aşamdan sonra gördüm”
— Nerede, nerede gördün oğlum?
Adnan, uzaklarda anlamında bir işarette bulunduktan sonra kendine göre olabildiğince ciddi : “Git şey anana de dedi bana.” demiş. “ Yanında da kocaman kara bir enik vardı. Enik benim yüzümü de yaladı.
Aksakallı Dede, Adnan’ın gözleri içine bakmış:
— Sultan Ana’na mı?
—Ha işte dede, Sultan Ana’na de, yemeklerini yesinler benim ecele gitmem lazım, dedi.
— Fakat akşam geçeli çok oldu yavrum. Gece yarısı oldu zaman.
Adnan, bu söz üzerine, başını öne eğmiş ağlamaklı olmuş:
— Ben oyuna dalmışım, unutmuşum.
Adnan’ın cevabı gülüşmelere yol açmış.
Aksakallı Dede, odayı süzmüş. Bu süzüş oradakileri kendilerine getirmiş. Aksakallı Dede’nin isteği de buymuş zaten. Susmuşlar.
— Bana sorarsanız Adnan uydurmuyor, demiş Aksakallı Dede. “Belli ki, köpeği ile bir yere gitmiş.”
Kazım, Aksakallı Dede’nin Adnan’ın sözüne itibar etmesine bozulmuş:
— Şunun sözüne mi inanıyorsun dede, demiş.
Aksakallı Dede, torunu yaşındaki birinin ukalaca yorumuna aldırmamış:
— Uydurma değil, uydurma değil bu da, dedikten sonra da Sultan Kadın’a dönüp ondan bir istekte bulunmuş: “ Dışarı çık da Sultan Kadın, şu köpeğinize bir seslen bakalım.”
Sultan Kadın, Aksakallı Dede’nin sözü üzerine, pek de hızlı olmayan adımlarla dışarıya çıkmış. Kapının ağzından, yasaksavar gibi köpeğine seslenmiş. Hiç beklemeden de dönüp:
—Yok, demiş. “Kuş olsa uçardı sesimi duysa. “

Vedat, hemen atılmış, sağ işaret parmağını yanı başındaki adamın sırtına sürterek:
—Nah şuraya yazıyorum, demiş. “ Onların başına mutlaka bir şey geldi. Gelmeseydi şimdiye çoktan dönerlerdi. “
Vedat’ın ilk cümlesi ve hareketi Adnan’a ilginç gelmiş. Aksakallı Dede’nin sırtına işaret parmağını sürterek
—Nah şuraya yazıyorum, demiş
Sonra da seğirterek Sultan Kadın’ın yanına gitmiş, el çırpmış:
— Senin koca gitti, senin herif gitti, demiş
Akabinde de,
— Deli Adnan gidiyoo artık, güle güle deyip ellerini kaldırmış mekândakileri selamlayarak oradan ayrılmış.
4.BÖLÜM
Masalcı Nine masalın birinci bölümünü bitirdiğinden susmuş. Derin bir of çekmiş. Çocuklar da of çekmiş. Masalcı Nine “ Size ne oluyor?” gibisinden başını sallamış. Çocuklar da başını sallamış. Masalcı Nine gülmüş. Çocuklar da gülmüş. Masalcı Nine, çantayı açmış çocuklar heyecanlanmış. Çocuklardan birini yanına çağırmış ,” Sen burada böylece duracaksın zaman zaman Abakay Hanım zaman zaman da Metin Bey olacaksın” demiş. Ardın da çantadan bir şeyler çıkartıp yeri geldiğinde kullanmak üzere bir yerlere bırakmış. Ve de zaman zaman anlatarak zaman zaman canlandırarak hazırladığı masalın ikinci bölümüne geçmiş:
Saat gecenin dördüydü.
Tuvalet ihtiyacı için kalkan Abakay Hanım, kocasının çalışma odasındaki ışığı görünce kapıyı vurarak içeriye girdi:
— Hayrola hayatım bu saatte, dedi.
— On ikide kalktım, bir kelime bile yazamadım Yazamıyorum.
— Olmayınca olmuyor. Haydi, yatağa. Uyu biraz. Yarın işe gideceksin.
— Yarın akşama kadar teslim etmem gerekiyor bunu.
— Yarın yazarsın lokumum.
Metin Bey, “ Başlayacağım şimdi senin lokumundan.” diyecekti demedi. Elindeki tespihi yere fırlatıp çıkıştı:
— Ne diyorsun sen Abakay? Bir aydır doğru dürüst bir kelime bile yazamıyorum Sinirden keçileri kaçıracağım. Yüzlerce masalı bir çırpıda bitiren ben bir masalı bitiremiyorum ya! Bittim sanki.
Abakay Hanım’ın içinden “ Bana ne bağırıyorsun?” diyerek odanın kapısını çarpıp oradan çıkmak geldi ise de, iç sesini dinlemedi. Aksine, tatlı bir gülümseme ile içeriye girip kocasının yanına vardı, kolunun birini onun boynuna attı:
— Akıl vermek gibi olmasın da yeni bir masala başlayıver. Ya da ne bileyim başlayıp da sonunu getirmediğin bir sürü masalın var, onlardan birini bitir, dedi. Ses tonu sevecendi, yol göstericiydi.
— Hayır efendim. Bu masal bitecek. Ya bu masal bitecek ya ben biteceğim.
— Söyle, sana çay mı yapayım kahve mi?
Metin Bey, karısının kolunu omzundan atıp sert sert karısına baktı. Kaşı ile gözü ile masanın üzerinde durmakta olan yarısı dolu çay bardağını işaret edip çirkinleşti. Bununla da yetinmedi:
— Kör müsün? Şuradaki çayı görmüyor musun? İçim dışım çay oldu, kahve oldu, sen hala çaydan meydan bahsediyorsun kadın. dedi.
Abakay Hanım, kırıcı bir tepki vermemek için kocasına, içinden ona kadar saydı Uygulamasının faydasını da gördü. Kocasının yanağına bir öpücük kondurdu. “ Bir şekiİde halledersin sen, üzme kendini. Ucunda ölüm yok ya…” dedi.
Abakay Hanım’ın yaklaşımı ve tatlı dili, tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır sözünü bir kez daha ispatlamak istercesine Metin Bey’i yumuşattı. Metin Bey, karısının elini tutup gözlerinin içine baktı, romantik takıldı:
— Geçen gün bana bir şiir okumuştun, okurken içim bir hoş olmuştu, Okusana bir daha onu.
Abakay Hanım, şiiri de şiir okumasını da severdi. Onun için şiir demek akan suların durması demekti. Metin Bey de bunu bildiği için, bir bakıma özür dileme amacıyla böyle bir şey istemişti. Şiir sözünü duyan Abakay Hanım heyecanlanıp sordu:
— Hangisiydi ki o?
— Adını anımsayamadım yalnız, genç bir şairin şiiri olduğunu söylemiştin. Adı da Azra mıydı, Esra mıydı, ne?
Abakay Hanım, gözlerini kıstı el parmaklarını çıtlattı.Çocukluğundan beri bir şey anımsamak istese hep böyle yapar çoğu kez de faydasını görürdü. Yine gördü, keyiflendi:
— Hatırladım, dedi “Esranur Daşpınar’ın bir şiiriydi. Okurken gözlerin dolmuştu.”
—Haydi kabak çekirdeğim. Şakı da üzerindeki gamı atayım bir.
Esranur Daşpınar ismini hatırlayan Abakay Hanım için şiiri anımsamak zor olmadı. Nazlanmadı. Kadife sesi ile şiiri okudu:

Hani içimde gizleyip
Bir sır gibi saklarsın ya yaşadıklarımı
Hani, ne çekersen çek
Kimse anlamaz ya acılarını
Gözlerinde akan tek bir damla boyaya bile
Hiçbir kimse bakmazsa hani
İşte, her kim yaşarsa böyle bir hayatı
Anlar bu dünyadaki
Yalnızlığın anlamını.

Metin Bey, karısının beklediği alkışı vermedi. Yerdeki tespihi aldı. Parmaklarına doladı. Masanın üzerinden dolmakalemini ve bitiremediği masalı da aldı. Üst pijamasının bir cebine dolmakalemini öteki cebine bitiremediği masalı koydu. Pijamasının üstünü çıkarttı. Askıya astı. Odadan çıktı. Birkaç dakika sonra üzerinde güneş resmi olan, papatya resmi olan bir de baykuş fotoğrafı bulunan bir gömlek olduğu halde içeriye girdi, girerken de :
—Haydi kabak çekirdeğim benim, lokumuna Esranur’dan bir şiir daha oku da gönlümüz iyice tatlansın, dedi.
Abakay Hanım’ın çocuk ruhu uyandı Masanın üzerindeki kâğıtlardan bir tane aldı. Düzgünce katlayarak cebine koydu. Ellerini tükürüğüyle ıslattı, kaşlarını, saçlarını düzeltti. Esas duruşa geçti. Gözlerinin önüne yüzlerce dinleyici getirdi. Başı ile selam verdi onlara. Az evvel geceliğinin cebine koyduğu kâğıdı çıkardı. Açtı. İlkokul öğrencisi edasıyla şiiri okumaya başladı:

Sayfalar yetmez ağıtlarıma
Belki de aklar düşer kara saçlarıma
Her gün dans eden bu benliğim
Belki de bugün dans etme diye
Kapanır ayaklarıma...

Bedenimi karlar doldursun
Ruhumu rüzgâr savursun
Geriye kalan işlerimi ise
Alevler yakıp kavursun
Diyeceğim…

Şiir bitince Metin Bey de çocuklaştı. Avuçlarını patlatırcasına alkışladı. “ Bravo! Aferin! Yaşa! “ dedi Daha da ileriye gdip coşkuyla avazı çıktığı kadar “Oley” de diyecekti, karısının“ Oley kadar taş düşsün başına, mahvettiniz Türkçeyi ”diye söyleneceğinden korktu vaz geçti.
5.BÖLÜM
Masalcı Nine sustu. Çocukları tek tek süzdü. Bir saniye üç saniye beş saniye yüz saniye derken Nazlı daha fazla dayanamayıp sordu:
— Sonra Masalcı Nine?
Bu soru Masalcı Nine’nin beklediği ve de istediği soruydu. Tertemiz tatlı gülüşünü ile gözlerinin ışığını kavuştırdu,
— Sonrası yok Nazlı kızım, dedi. “ Masal bitti.”
6.BÖLÜM
Masalcı Nine’nin Nazlı’ya verdiği cevap çocuklar için sürpriz oldu. Şaşırdılar. Akıllarından geçeni söylemeye başladılae:
— Ne biçim masal bu ya!”
— Bence ne biçim olduğu için kazanmış.
— Masalın başlığı bitmemiş masal dı. Masal da bitmemiş işte.
— Türk mü yazmış masalı?
— Nasıl yani?
— Dinlemedin mi sen masalı?
— Dinledim.
— Nerenle dinledin? Masalı yarım bırakanın isimi Metin’di. Metin Türk ismi değil miydi? Abakay da öyle.
— He yaaa, hiç dikkat etmemişim. Vallahi kahramanları da Türktü.
— Ben kazanmayanları merak ettim ya. Bu masal böyleyse, onlar nasıldı kim bilir?
— Bence, Masalcı Nine uydurdu bu masalı. Yarışma marışma hikaye
— Sen fesatsın oğlum. Niye uydursun ki?
— Neyse ne. Değişik geldi bana. Çok beğendim. Bayıldım.
— İki gözüm önüme aksın ben bir şey anlamadım.
—Çocuklar susun. Ayıp. Çaktırmadan bizi dinliyor.
—Bemce masalcı nine masalı anlayalıl diye adaptasyon yaptı.
—Türkçe konuş. Adaptoyon ne?
—Lügat diye bir şey var.
—Lügat ne?
—Sözlük, sözlük. Bunu da bilmiyorsan.

7.BÖLÜM
Masalcı Nine, birkaç kez öksürdü. Çocuklar sustu. Masalcı Nine, kınalı saçlarını göstermek istiyorcasını başını açtı, başörtünü düzeltip yeniden başına bağladı. Sonra da şöyle bir açıklamada bulundu:
— Çocuklar, yarışma için on binlerce kişi kaleme sarılmış ama bunlardan yarısı bir kelime bile yazmadan vazgeçmiş, bir kısmı başlamış bitirememiş, bir kısmı yazmış benim yazdığım kazanmaz deyip masalını yarışmaya göndermekten vazgeçmiş, bir kısmı yazdıklarını birilerine okutmuş onlar beğenmedikleri için masallarını yırtıp atmış, bir kısmı adresi yanlış yazdığından yazdıkları yerine ulaşmamış, ulaşanlardan bazıları kurallara uymadıkları için elenmiş. Kimine göre jüriye üç beş masal kimine göre bir masal ulaşmış.
8.BÖLÜM
Çocuklar gülüştü. Hayıflananlar oldu:
— Ayyyy! Ben de bir defasında bir masal yazdım ama kazanamam diye göndermemiştin
— Geçen ayki resim yarışmasını da Sevinç kazandıydı ya, Demek ki sadece o katılmış.
— Bizde de bir hikâye yarışması vardı. Veli’ye gösterdim. Dudak bükünce ben de yırttım attım. Kıskandığım için öyle dedim demiş, Şamil’e.
— Valla ben bundan sonra tüm yarışmalara katılacağım. Ne kaybederim ki?

9.BÖLÜM
Masalcı Nine, “ Kuzucuklarım!” dedi birkaç kez Adile Naşit’i taklit ederek. Çocuklar sustu.
Masalcı Nine, her zaman değilse bile zaman zaman masal bitiminde dinleyicilerine/izleyicilerine aşağıdaki soruyu soruları sorar alacağı cevap ya da cevapları da heyecanla beklermiş. Cevaplar onu bazen keyiflendirir bazen üzer bazen de şaşırtırmış. Bazen de hayal kırıklığına uğratırmış.
— Anlattığım bu masaldan kim ne çıkarttı? Kim söyleyecek?
Cevaplar bazen anında bazen dakikaler sonra gelirmiş. Günler sonra gelen cevaplar bile olurmuş.
Bu sefer cevap Şakir’den anında gelmiş:
— Yazarken de daldan dala atlayacağız öğretmenim yani Masalcı Nine. Yazdığımızdan kimse bir şey anlamayacak, tıpkı anlattığınız bu masal gibi. Birde… Birde şey, bizden başka yarışmaya katılan olmazsa iyi olur.
Orada bulunanlar Şakir’i alkışlamışkar. Alkışkar sürerken bir şey olmuş. Çocuklardan biri tüm gücü ile bağırmış

10.BÖLÜM
— Her koyun kendi bacağından asılır. Herkes kendisinden sorumludur.
Çocuklar bir anda el ele tutuşup masalcı nine içerisinde alacak şekilde daire oluşturmuşlar.
Çocuğun kurduğu cümleler, masalcı ninenin çok sevdiği çok da kullandığı cümlelermiş. Durup dururken çocuklar tarafından kullanılması Masalcı Nine’yi hem şaşırtmış hem de taklit edildiğini sanıp bozulmasına neden olmuş.
Çocuklar Maslcı Nine’nin etrafında el çırparak dönmeye de başlamışlar. Mevlüt, pişmiş aşa su katmış çocukların daha evvel hazırlayarak az sonra sergileyecekleri gösteriyi bekleden:
—İyiki doğdun Masalcı Nine, iyki varsın, doğuml günün kutlu olsun diye bağırmış.
Gökten kocaman elmalı bir pasta düşmüş, dileyen dilediği kadar yemiş.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder