11 Ekim 2018 Perşembe

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -22-

Birden, değişik bir şekilde burnunu çekerek sordu:
— Ne iş yapıyorsun sen?
Sesi yumuşak çıkmıştı. Biraz rahatlar gibi oldum.
— Avukatım, dedim.
Sordu:
— Dava mı kaybettin?
—Yok,
— Bir avukat bu saatte burada ne arar?
— Öylesine.
— Uyuyordun.
— İçim geçmiş.
— Bu masalları sen benim dedeme anlat.
Birden bir büyük şefkatiyle, elini cebinden çıkartıp omzuma attı.
— Otur, dedi.
Oturduk mecburen.
—Anlat dedi ” Rahatlarsın.”
Bir şeyler anlatmalıydım bu adamdan kurtulmak için de ne? Çenem düşüktür. Edebiyatım da kuvvetlidir. Kuvvetlidir de
aklıma anlatacak bir şey gelmiyor. Adam da gözlerimi suratına dikmiş konuşmamı bekliyor.
—Yahu dedim, “Belki inanmayacaksın ama bir karpuz işine
bulaştık başımıza gelmedik kalmadı. Hanımdan bile olduk.”
İlgisini mi çekti, rol mü yaptı bilmem, heyecanlanır gibi oldu,
yanıma biraz daha sokuldu:
—Nasıl yani?
Benim de anlatma ihtiyacım vardı belki:
—Bir gün, dedim…
Başlattım anlatmaya.
Ben anlattıkça “ ha!” dedi, ben anlattıkça “hı!” dedi bazen güldü
bazen “ yapma yahu!” dedi “ eee sonra” dediği de oldu, yani, ben anlattım o anlattıklarımı masal dinler gibi zevkle dinledi.
Ve sonra söyleyeceklerimi bitirip,
— İşte böyle, dedim.
— Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun? diye sordu.
— Bilmem, dedim. “Sen olsan ne yaparsın? Ne önerirsiniz
bana?”
Ellerimi tuttu.
— Estağfurullah halaoğlu, dedi. “Ben kim koskoca avukata akıl
vermek kim. Böyle olduğuma bakma ben haddimi bilirim.”
Böyle olduğuma bakma, ben haddimi bilirim sözü bir anda içimi
acıttı. Kendime hâkim olamadım sordum:
— Sen ne iş yapıyorsun?
— Arkadaşlar serseri der, birkaç hısım akraba var bazen
sülalemin yüz karası derler bazen “ pislik” diye bahsederler. Kendimize göre bir yol tutturduk, kendimize göre bir düzen kurduk gidiyoruz işte.
Bir an sustu:
— Bazı şeyleri kanıksadık. Kanıksayınca işler daha iyi kolay
oluyor.
Kanıksadık sözcüğünü ben bile kullanmam. Sözcük adamın hiç
de boş olmadığını göstergesi. Biraz daha kaşısam mı ki?
—Bir kâğıt bir de kalem versene bana, dedi.
Sesi inanılmaz değişmişti. Biraz da titrer gibiydi. Ceplerini karıştırdım. Bankamatik fişi buldum. “ Bu olur mu? “ dedim.
Az evvelki ses tonu ile
— Kalem, dedi.
Yanında her zaman kalem bulunurdu, uzattım.
El fenerinin de yardımıyla bir şeyler yazdı. Önce kalemi uzattı.
Sonra kâğıdı verdi.
—Kaybetmeyeceğin bir yere koy, dedi.
—Kaybetmem ver, dedim.
—Nereye koyacağını görmeliyim, dedi. Sesi ürkütücüydü.
Cüzdanını çıkardım.
—Arasına koyarım, dedim. “Kaybolmaz.”
Kâğıda göz atacak gibi oldum,
—Yarın oku, dedi.
—Tamam dedim. Cüzdanıma koydum. Cüzdanı cebime koymak
üzereyken:
-Bir çorba parası varsa, dedi. “Biraz ilerde işkembeci var da.”
Böyle kişilere de dilencilere de para vermek âdetim değildir.
Cüzdanda biraz para var. Yok desem diye aklımdan geçirdim.
Lüzumsuz efeliğin bu aşamada ve bu yerde bir manası yoku. Cüzdanıma baktım. On liralık da vardı, elli liralık da yüz liralık da.
Bir onluk aldım cüzdandan, uzattım:
—Yeter mi, dedim.
—Eyvallah, dedi. Parayı aldı siftah yapan esnaf havası ile
yüzüne sürdü.
Ayaktaydı:
—O kâğıttaki kadına git, beni zirzop Hüsnü gönderdi de. Bu
Kağıdı da ona ver, yazımdan tanır beni.
Adama bak, resmen dalga geçiyor. Utanmasa Karpuzcu Hüsnü
diyecek.
Döndü, birkaç adım yürüdü.
—Gitmezlik etme, dedi. “Bana anlattıklarını aynen o herife de (
Az evvel kadın demişti. Alkol işte, şişede durduğu gibi durmuyor.)
anlat,”dedi. Sana bol bol akıl verir o.
Manasız bir söz işte.
Birkaç adım daha gitti durdu. Döndü. Yanıma geldi. Burnumun
dibime kadar iyice sokuldu.
—Bak gitmezlik etme dedi. “Dua edersin sonra bana. Bak baba,
gitmezsen ölümü öp”.
Belli az evvel isminin başında söylediği lakabı unuttu. Sarhoş
işte.
—Beni şey gönderdi de. Her neyse işte. yazımdan tanır zaten.
Hatırlamaya çalıştı, olmadı gene. Sıkmak için elini uzattı. Elimi
vermesem olmaz. El sıkıştık
—Sadece Hüsnü gönderdi desen de olur ( tesadüf onun adı da
Hüsnü imiş.) Tahmin eder benim gönderdiğimi.
Tamam.“tamam “demedim. O anlama gelecek şekilde başımı salladım. Birden ani bir hamle ile ensemden tuttu kendine doğru çekti
yanaklarımdan “ oh!” diyerek öptü. Sonra geri çekildi. Yürüdü birkaç adım sonra dengesini kaybetti düştü, kalktı. Belki de bozuntuya vermemek için “ Oy farfara farfara /ateş düştü şalvara/ ağzım dilim kurudu kız yalvara yalvara” diyerek uzaklaştı.
O gözden kaybolur kaybolmaz da arkama bile bakmadan ben
oradan ayrıldım.

***
Devamı Var

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder