9 Eylül 2018 Pazar

KARPUZCU HÜSNÜ’NÜN KARISI -18-


Boşa dememiş diyen, “Arayan bulur!”.
Avukatız, arayıp da bulamadığımız pek çok kişi oldu ama söz,
tam odama çıkarken otelde hakikat oldu: “Arayan bulur!”
— Hüsnü Bey, lobide bir bey sizi bekliyor
Allah Allah , dedim kendi kendime. Görevliye “ Kimmiş?”
demek de aklıma gelmedi.
Aşağıya indim. Etrafıma bakındım. Lobide oturan birkaç kişi
vardı ama hiçbiri tanıdık gelmedi. Resepsiyon görevlisi ile göz göze geldim, köşedeki masayı işaret etti başı ile.
Gayri ihtiyari saçımı başımı düzelttim elimle, üstüme başıma
baktım işaret edilen yere varıncaya kadar. Bir adamdı, bir şeyler okuyordu. Önüne geçtim, fark etti, göz göze geldik. Bu Mevlit Amca idi. Karımın amcası. Yıllar olmuştu görüşmeyeli, sever sayardım kendisini. Beni görünce bastonundan da destek alarak kalkmak istedi, buna olanak vermedim, saygıyla elini öptüm,” hoş geldiniz” dedim.
— Hoş bulduk, dedi.
Beni burada nasıl buldunuz demeyi düşündü isem de bir an,
vazgeçtim. Bir süre karşılıklı oturduk. O konuşmayınca havadan sudan konuşarak lafı açmak bana düştü.
—Nasılsınız Mevlit amca?
“İyiyim iyiyim” manasına gelecek şekilde başını salladı.
—İyi gördüm sizi, dedim. “Maşallah.”
İyiyim, iyiyim şükür manasına başını salladı tekrar.
Gene sustuk. Bir şey de demiyor. Bu yaşta arayıp tarayıp beni
bulduğuna göre ( Nasıl bulduğunu da merak etmiyor değilim ama sormak da nezaketsizlik olur diye düşünüyorum.)
—Sıhhatiniz sağlığınız iyidir inşallah.
Sıhhatin ile sağlığın bir arada kullanılmayacağını biliyorum ama
oldu işte.
Avukatım, ağzımda laf eder ama karşıdan da bir şey çıtlatmadan
da ne diyeceğimi bilemiyorum.
—Bir şey içer misiniz?
Önünde kahve fincanı vardı, işaret etti.
— İçtim dedi.” Sağ ol.”
Belli belirsiz:
—Afiyet olsun, dedim.
Cebinden tespihini çıkardı. Vallahi, yıllar önce Haç’tan bana
gelen benim de Mevlit Amca’ya hediye ettiğim bir tespihti bu. Bu kadar yıldır kaybetmemiş olması beni hem şaşırttı hem sevindirdi. Şu anda elinde bu tespihin olması, “ben seni seviyorum, benim için değerlisin “manasına da gelebilirdi pekâlâ. Yani, bunun tamamen bir tesadüf olması olanaksızdı. Bu bana verilen bir mesajdı.
Pos bıyıklarını sıvazladı, birazda alaylı sordu:
— Karpuz işi nasıl gidiyor?
Laf olsun diye “ iyi “ diyecektim ama birden çıkan meseleleri
anımsayıp “ hiç sormayın? Geldi başıma bir bela” der gibi iki elimi yanına açtım.
Mevlit Amca, meseleyi bildiğini göstermek için olsa gerek direkt
konuya, kendi anlatımı ile girdi. Bir cümle ile karımın derdini de döktü:
—Aynur Hanım “ Karpuzcu Hüsnü’nün karısı değil misin?”
deyince çıldırmış seninki.
“Aynur Hanım…”
“Karpuzcu Hüsnü’nün karısı”
“Kapıdan çıkarsan boşarım seni”
—Sen karının huyunu bilmiyor musun oğlum. Kırk yıllık karını
tanıyamadın mı?
Söyleyeceklerimi toparlamaya çalışırken, bir cümle daha etti
Mevlit amca:
— Senin karı deli de anası deli değil mi sanki?
- …
—Boşan ondan, yalama tükürdüğünü diyor.
- …
— Senden evvel karını isteyen biri vardı biliyorsun. Gerçi yıllar
evveldi ama bu hakikati değiştirmez. Boşan, seni ona satayım diyor.
Bazen insan kendini tutamıyor işte.
— Yuh, elli yaşındaki kadını.
— Benden duymuş olma lakin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder