19 Temmuz 2016 Salı

BABAMA BİR ŞEYLER OLDU!
— Bir yere mi gideceksin baba? dedi İsmail Bey.
Baba Galip Bey, cevap vermek için kımıldanırken Şahika girdi salona:
— Herkese benden günaydınlar, dedi. Kahvaltı masasına geçip oturduktan sonra da ortaya sordu:
—Annem nerde beyler?
İsmail Bey, alaylı cevap verdi:
—Size kahvaltı hazırlıyorlar büyük hanım.
Şefika, bozuntuya vermedi, zor duyulur bir sesle:
— Bize diyecektin herhalde baba, dedi.
Cevap verilmesine olanak vermeden de dedesine döndü:
—Bir yere mi gidiyorsun dedeciğim?
Galip Bey, oğlunun aksine Şefika ‘nın değişik üslubundan hoşlanırdı. Gülümseyerek cevap verdi:
— Az evvel baban da aynı şeyi söyledi, nereden çıkarttınız bunu?
— Anlayalım dede, yoksa ha…
İsmail Bey, kendini tutamadı bu sefer. Sesini yükselterek:
— Kızım sen kime çektin Allah’ını seversen, dedi. Ne biçim konuşuyorsun dedenle?
Galip Bey torununa sahip çıktı:
—Sana çekmiş. Sabah sabah kızı fırçalıyorsun gene. Hem ne var yani olamaz mı?
Saniye hanım, çaydanlıkla içeriye girerken söze karıştı:
— Sabah sabah sohbet mi ediyorsunuz kavga mı, Allah’ınızı severseniz?
İsmail Bey, kızının koluna hafifçe dokunarak:
— Kızım çaydanlığı bari al annenin elinden.
Saniye Hanım, tatsızlık istemiyordu:
— Getirdim canım ne olacak, dedi. “Varma kızın üstüne.” Çayları doldururken de Galip Bey’e “ Hayrola baba” dedi. “ Bir yere mi gidiyorsun?
Galip Bey azıcık sesini yükselterek:
—Buyurun buradan yakın dedi. “Nereden çıkarttınız bir yere gideceğimi? Sözleştiniz mi hepiniz?”
—Hani ne bileyim özene bezene tıraş olmuşsun. Banyo da yaptın kalkınca. Takımlarını da giymişsin.
Galip Bey’in az evvelki neşesi kayboldu Sesini biraz daha yükselterek sohbete son noktayı koydu:
—Biri ile buluşacağım var mı diyeceğiniz. Gelirse, buluşacağım, gelmezse size de yok bana da. Yok oldu mu merakınız. Tatmin oldunuz mu?
***… …
İsmail Bey saat on bire doğru aradı karısını. Kızdı:
— Neredesin yahu? Sabahtan beri kaçıncı arayışım bu.
Karısının cevabı da sert oldu:
—Nerede olacağım, buralardayım.
—Nasıl buralardasın?
—Basbayağı buralardayım işte.
—Tamam tamam. Babamdan haber var mı?
—Nasıl yani?
—Ne demek nasıl yani Saniye? Geldi mi?
—Bir yere mi gitmişti?
—Dışarı çıkmadı mı?
—Çıktı.
—Ee onu diyorum işte! Çıktı da geldi mi?
— Öf be İsmail. Ben de bir şey var sandım. Rahat bırakın adamcağızı.
—Ne yapıyoruz ki adama, merak ettik. Suç mu insanın babasını merak etmesi?
— Daha on dakika oldu çıkalı. Ocakta yemek var. Var mı merak ettiğin başka bir şey?
—Yok yok tamam. Haa, bir gelişme olursa beni ara tamam mı?
—Tamam tamam ararım güle güle.
Saniye hanım, yavaşça telefonu kapattı.” Bunların hepsi deli” diye kendi kendine söylendi. “Merak edilecek bir şey olsa merak etmezler.”
Mutfağa gitti. Akşam için yeşil fasulyeleri çıkartmıştı. Yıkamak için elden geçirmeye koyuldu.
*** …
Galip Bey, eve çok sinirli döndü eve. Kimse ona bir şey soramadı. Kimsenin de sesi çıkmadı.
Herkes, yatıncaya kadar televizyonun karşısında sus pus oturdu. Bir aralık Şefika “ Gelmedi herhalde “ diyecek gibi oldu, dedesinin öksürmesiyle de sustu.
Galip Bey, geçen ayın yirmi dokuzunda yetmiş altı yaşına girmişti. Oğlu, gelini ve toruna kendisine küçük hediyeler almışlardı. Gerek oğlunun gerekse gelininin aldığı hediyelere” ne gerek vardı” dercesine teşekkür etmiş, Şaika’ninkine ise içten gülerek karşılık vermişti. Galip Bey karısını on dört yıl önce kaybetmişti. O günden bugüne burada yaşıyordu. Ev kendisinindi. Oğlu ve gelini kendisine çok iyi davranıyorlar, adeta gözlerinin içine bakıyorlardı, ama Galip Bey mutsuzdu. Mutlusuzluğunun hıncını kasıtlı olmasa da zaman zaman evdekilerden çıkartıyor, hayatı hem kendine hem de çocuklarına zehir ediyordu. İsmail Bey, pijamalarını giyerken:
— Görüyor musun şu kadının yaptığını, dedi.
— Gelmedi herhalde değil mi? dedi Saniye Hanım.
— Ne bileyim gelmedi mi yoksa kavga mı ettiler.
İsmail Bey nadiren sigara içerdi. Bir tane yaktı, yatağın kenarına ilişti:
—Oysa sabahleyin ne kadar mutluydu.
—İğneleyici sözleri bile bir hoştu değil mi?
—Bir ağzını ara bakalım neler oldu. Yani istiyorsa evlendiririz de.
—Evlenmeye kalkınca engel olmayacaktık, değil mi?
—Ne bileyim. Oldu işte.
— On yaşında bebesi de olurdu şimdi.
—Şahika’nın kime çektiği belli oluyor şimdi ha. Bu yaşta ne çocuğu?
—Niye, olamaz mı? Sedat Bey, seksen yaşında çocuk sahibi oldu.
—Yani seninle de şöyle bir konuşmaya gelmiyor ha. Haydi, söndür de ışığı yatalım. Sabah ola hayrola demiş atalarımız…
***
Galip ertesi gün sabah ezanı ile uyandı. Kimseye haber vermeden, abdest alıp evden çıktı. Namazını kıldı camide. Meseleyi bilen Fadıl Bey’le ayaküstü konuştu, “ Olsaydı iyi olurdu.” dedi. Onun, “ Belki bir aksilik çımıştır da onun için arayamamıştır “ sözü aklına yattı.” Dünkü saatte bir daha git istersen oraya” tavsiyesi makul geldi. Fadıl Bey’e, “ Zaten bir şey beklemiyorum ki, olursa diye düşündüydüm ama, ne gidecem” dediyse de ondan ayrıldıktan sonra dinlene dinlene epeyce bir yürüdükten sonra oraya gitti.. Parkın önüne varınca köstekli saatine baktı. Saatin 13.30 olmasına daha iki saat vardı. Bereket versin ki hava parkta iki saat oturmaya müsaitti.
Galip Bey, iki saat kadar oturdu parkta. Çaycı Mehmet’ten bir çay aldı. Çayla beraber bir de sigara içti. Hafta da üç sigara içerdi. İlkini haftanın ilk günü kullanmış oldu. Saat 13.30 olsu, 13.42 oldu.
Yavaş yavaş kalkmaya hazırlanırken, beklediği sesi yanı başında duydu:
— Merhaba amcacığım!
Heyecanla döndü, hafifçe de doğrularak karşılık verdi
— Merhaba, hoş geldin!
— Kusura bakmayın dün gelemedim, bugün de hani içimden bir ses gelmemi söyledi sanki buraya.
— Estağfurullah olur böyle. Hem söz vermemiştiniz ki. Belki demiştiniz, belki olur.
— Öyle de olsa… Bulamasaydım üzülürdüm. Çünkü yarın ayrılıyorum, telefonunuzda yok hani, haber vereyim.
— Gidiyorum dediniz, Hayırdır inşallah. Ne tarafa?
— Altı aylığına İsveç’e gideceğim. Buradan ayrılınca belli oldu. İşlemler falan, Dün gelemedim.
— Zararı yok evladım. Aman öyle olsun. İngiltere’de ölü sayısı seksene çıkmış diyorlar doğru mu?
— . Terör bu amca. , kimi nerede ne zaman vuracak belli olmuyor ki…
—Doğru, doğru.
— Eee Galip Amca!
-…
— Sormuyorsun hiç, ne oldu diye.
Galip Bey biran gözlerini kıstı, bekledi:
—Ben seni kırmamak için bir şey demedim ama senin sesin ve tavrın sanki olmuş gibi.
— Olsa sevinir misin?
— Valla doğruyu söylemek gerekirse bir şey diyemem şimdi. Olsa da altından kalkabileceğimden emin değilim. Malum.
— Eski topraksın sen. Nice gençleri cebinden çıkartırsın. Hele hele çağımız gençlerini.
Galip Bey, utanır gibi oldu. Belli belirsiz “ Estağfurullah” dedi.
— Peki, olmasa üzülür müsünüz?
— Beklentim olmadığından üzülmem herhalde. Otursana kızım. Yer senden sağlam.
Genç Kadın, gözlerinin içi parlayarak geçen gün tesadüfen tanıştığı Galip Bey’e hayranlıkla baktı.
— Olursa aşım suyu olmazsa başım suyu diye bir söz vardır bizim oralarda kızım.
— Karnesini bir alsın, dediler. Malum, haftaya karne günü.
— Haaaa!
— Siz telefon numaranızı ya da adresinizi verirseniz Mevlüt’ün karnesinde de matematik gene zayıf olursa düşünecekler sizi.
— Anladım
— Vallahi ben hepsini söyledim, Burada tesadüfen tanıştığımızı, emekli bir matematik öğretmenizi olduğunuzu.
Genç Kadın, Galip Beyin ellerinden tuttu. Galip Bey, utandı mahçup oldu.
— Sağ ol evladım, dedi. “Hani sen dedin de böyle biri var, ders verir misin diye. Paranın önemli olmadığını da söyledin değil mi?”
Genç kadının adı Aysun’du. Yardımcı doçentti. Çantasını açtı. Çıkarttığı kâğıt parçasını kalem ile birlikte Galip Bey’e uzattı. Gülümseyerek:
— Şu kâğıda adını soyadını telefon numaranı ve adresini yazıver amcacığım, dedi.
Galip Bey, kâğıdı aldı. Bir süre bekledi sonra da kâğıdı biraz da mahcup bir ifade ile iade etti:
—Gözlüğümü yanıma almamışım çıkarken. Sana zahmet olacak ama ben söylesem de sen yazıversen.
***
KİM NE DEMİŞ?
Nezaket hiçten gelir fakat her şyi satın alır.( V.PAUCHET)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder