12 Temmuz 2016 Salı

BAŞLARINA GELECEK VARMIŞ

Muhsune Hanım, çığlık atarak ter içinde zıpladı yataktan. Epeyce bir süre kendine gelmek için çaba saffetti. Rüyasında birileri boğazına yapışmış, “ Maç iki sıfır mı bitti? Zavallı adamı kandırdın kadın! diye dakikalarca bağırmıştı.
Muhsune Hanım, yataktan kalktı. Mutfak musluğunda elini yüzünü yıkadı. Kendisini kötü hissediyordu. Ölecekmiş gibi bir his her hücresini kaplamıştı. Ne yapacağını bilememenin çaresizliği içerisindeydi. Ne olur ne olmaz diyerek geceliğini çıkartıp bir şeyler giydi üzerine. Bilgisayarını açtı. Arama motorunda dünkü maçın sonucunu aradı. Sonuca bakması hiç de kolay olmadı. Dünkü milli maç gerçekten de iki sıfır bitmişti.
Muhsune Hanım, habere manasızca sevindi. İçindeki kaygı ve de korku biraz olsun kayboldu. Sabahleyin bir televizyon kanalında bir kadının anlattıkları aklına geldi. Bir gün biri rasgele telefonda kendi numarasını aramış bunun akabinde aralarında önce arkadaşlık sonra aşk doğmuş ve bu durum evlilikle bitmişti. Bundan sonra yaşananlar ise kimine göre tam bir kara mizah kimine göre ise trajedi idi.
Mahsune Hanım olayın ilk bölümünden ilham alarak kafasında bir telefon numarası oluşturdu. Böyle bir numara varsa ortaya çıkabilecek olası sonuçları kafasında ölçtü biçti. Sonra da cesaretini toplayıp oluşturduğu numarayı aramaya karar verdi.

İlk çalışta telefonun açılması Muhsune Hanım’ı hem heyecanlandırdı hem de telaşlandırdı. Dili dolaşarak karşısındaki adama bir şeyler söylemeye çalıştı ama olmadı. Muhsune Hanım, zaman zaman bazılarından “dondum kaldım ne kımıldayabildim ne de ağzımı açabildim” sözünü duymuştu ana u sözlere yaşamı boyunca hiç itibar etmemişti. İlahi bir güç bunun olabileceğini göstermek istemişti sanki. Telefon suratına kapanıncaya kadar kendisine edilen ağzı açılmamış küfürleri, hakaretleri dinledi. Ne bir şey söyleyebildi ne telefonu kapatabildi karşısındaki telefonu kapatıncaya kadar.
Böyle bir olasılık ürettiği olasılıklar arasında yoktu. Gözü aynaya kaydı. Yüzü, biraz utançtan, biraz sinirden biraz yaptığı saçmalıktan kıpkırmızı olmuştu. Bu yaşa kadar asla kabul edemeyeceği sözleri hiç tanımadığı bir adam ardı ardına sıralamış kendisi de bunları kuzu kuzu dinlemişti. Yaşadıkları gayriihtiyarî Muhsune Hanım’ın sinirlerini bozdu. Önce kıkırdadı sonra kahkahalar atmaya başladı. Bir süre sonra kelimenin tam anlamıyla gülme krizine tutuldu. Bir iki beş dakika derken kapı çalındı. Hızlı hızlı çalındı. Aynı zamanda yumruklanıyordu da kapı Ve de birileri sesleniyordu:
— Muhsine Hanım! Muhsune Hamım! İyi misiniz? Açın kapıyı.
Muhsune Hanım bir gayretle toparlandı. Belliydi ki gecenin bu saatinde çılgınca attığı kahkahalardan komşuları rahatsız olmuştu. “ Belki de “Bu saatte ne bu böyle, kudurdunuz mu? “ dememek İçin endişelenmiş gibi davranıyorlardı.
Muhsune Hanım, kapıya koştu ses verdi:
—İyiyim iyim Özür dilerim.
—Açın kapıyı bir.
—Gerek yok. Gerçekten iyiyim. Bir şey oldu da birden. Tutamadım kendimi. Kusura kalmayın.
—Ne oldu?
—Bir şey olmadı. Merak etmeyin. İyiyim görüyorsunuz.
— Az evvel bir şey oldu dediniz ama. Hem görüyorsunuz da ne demek. Açın kapıyı bir görelim, rahatlayalım.
Muhsune Hanım, yavaşça kapıyı açtı. İpek Hanım, davet edilmeyi beklemeden içeriye girdi. Kocası Mete Bey de onu takip etti.
İpek Hanım’ın içten telaşlandığı aşikârdı. Sordu:
— Karı koca uykudan fırladık. Ne oldu öyle?
— Ya kusura bakmayın. Biri şey yaptı da Sinirlerim bozuldu.
— Kim ne yaptı gecenin bu saatinde Muhsune Hanım Polise haber verelim.
— Polise gerek yok. Geçti zaten.
-…
— Biri küfür etti, benim de şeyin bozuldu.
-…
— Sağ olun. Ben anlatırım size yarın İpek Hanım.
Mete Bey, karısının kolundan tuttu. Kulağına eğildi.
—Haydi gidelim, dedi. İçeride erkek arkadaşı falan var herhalde. O etmiştir.
Mahsune Hanım, Mete bey’in söylediğini duydu. İçeriye almazsam kurt düşer içlerine diye düşündü. Onun için de:
—Girin girin, dedi. Ben de bir çay koyayım. İçeriz. Benim için de iyi olur.
Girdiler. Çay konuldu. Demlendi. Oradan buradan suya sabuna dokunulmadan konuşuldu.
Sohbetin bir yerinde İpek Hanım:
—Kusura bakmayın, dedi. Korktuk. Biliyorsun Oya Aydoğan da gülerken öldü. O geldi de aklımıza birden. Ne olur ne olmaz dedik. Seni de severiz bilirsin.
Mahsule Hanım belli belirsiz “sağ olun, eksik olmayın” dedikten sonra devam etti:
—O gülerken ölmedi Bir şey yerken öldü. Boğazına bir şey takılmış. Çıkartmak için öksürürken de damarlarından biri şey olmuş, Allah kimsenin başına vermesin.
İpek Hanım birden ayağa kalktı. Elindeki çay bardağına sehpamım üzerine sertçe bıraktı. Burnundan soluyarak kocasına döndü:
—Kalk Mete, dedi. “İyilik de yaramıyor karıya.”
Mete Bey, ne olduğunu anlayamadı. Mahsune Hanım da anlayamadı.
İpek Hanım önde kocası arkada Mahsune Hanım da onun arkasında dış kapıya doğru seğirttiler. İpek Hanım kapının koluna elini attı, kapıyı açtı. Eşikten de adımını atacakken Mahsune hanım’a döndü, tepkisin nedenini açıkladı:
—Beni bozmasan olmaz Ha gülerken ha öksürürken ne fark eder ki?
İpek Hanım da manasızca dikleşti:
—Çok şey fark eder ama onu idrak edebilecek kafa sende yok.
Mete Bey, olanlardan hala bir mana çıkartamamanın şaşkınlığı içerisindeydi. Bunun bir şaka olabileceği aklına geldi:
— Hanımlar kamera şakası yapıyorsanız yayınlamasına asla müsaade etmem bilesiniz.
İpek Hanım ayakkabılarını eline aldı. Dışarıya çıktı:
—Bir daha buraya ayak basarsam Allah benim belamı versin, dedi.
Mete Bey, Mahsune Hanım’a doğru eğilip:
—Ne olur kusura bakmayın deme gereği duydu. “Bazen oluyor buna böyle.
İpek Hanım, kocasının söylediklerini işitti. Elindeki ayakkabıları Mete Bey’in ayakları dibine fırlatarak kükredi:
—Bazen buna oluyor demek ne Bay Mete?
Karşıdaki daire kapısı açıldı örtüldü.
Bina yöneticisi ses vermeden merdiven basmaklarında belirdi.
En üst katta oturanlardan Şuayip Bey boğuk sesi ile orta yere bağırdı:
—Densizler! Gecenin bu saatinde nedir bu? Başınıza gelecek mi var?
Belikli başlarına gelecek varmış. Önce bir gürültü koptu sonra da bina sallanmaya başladı. Zelzele oluyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder