23 Nisan 2012 Pazartesi

ARKASI YARIN….




Oluyor bazen işte. Rakıp ile iddiaya girdik: Kaliteli takım elbisesine.

Laf lafı açtı, mevzu Feyyaz Bey’e gelip dayandı.

- Yürütemez, dedim ben.

- Nasıl yürütemez, dedi kendinden emin.

Düzelttim:

- Yani yürütür de sağlığından olur. Bu yaştan sonra değmezdi bence.

Onun için, yıllardır bugün için yaşadığını söyledi Rakıp. İtiraz etmedim sözüne. Pek çok insanın amiyane bir söylemle balıklama üzerine atlayacağı bir görevdi üstlendiği görev ama herkes de her işi sağlıklı yapamaz ki.

Emekli adamız. Vakti nasıl öldüreceğiz.

Tutturduk meselenin ucundan: yapardı yapamazdı, yapardı yapamazdı derken kahvehanedeki birkaç kişi de katıldı aramıza, konuyu öğrendiler gaz verdiler.

İddiaya tutuştuk. O kazanırsa ben ona bir takım kaliteli elbise alacağım ben kazanırsam o bana bir takım kaliteli elbise alacak.

Tam “ tamam” derken karşılıklı yan masadan itiraz geldi. Samimiyetimiz yok, hatta konuşmuşluğumuz yok. Belli ki bir taraftan çayını yudumlarken bir taraftan da bize kulak misafiri olmuş:

- Ucu açık iddia olmaz.

Sanki ona soran oldu. Sanki iddia uzmanı. Korktuğumdan değil, üzerine vazife olmayan insanlardan pek hazzetmem de bu sözlerim ondan.

Masamızdakilerden Berrak Bey söylenileni anlamadı:

- Ucu açık iddia da ne?

Adam, ciddi bir havaya büründü bir anda, çok mühim bir şey söyleyecekmiş, tarihi bir karar açıklayacakmış gibi, yerinden kalktı genzini temizleyerek yanımıza geldi, havalarda hepimizi bir süzdü sonra,

- Üç ay, beş ay bir ay beş sene, her neyse bir zaman koymazsanız iddia havaya gider.

Masadakiler sözü makul buldular. Herkes, ben ve Rakıp hariç, bir süre önerdi, birinin önerdiği bir süreye bir diğeri karşı çıktı, karşı çıkanların içinde nedenini söyleyenler oldu, yükselen alçalan sesler, hararetli tartışmalar masamızı ve masamızın çevresini, ayaktakileri kastediyorum, bir hayli arttırdı hatta öyle ki birkaç kişi dışında tüm kahve müşterisi aramız katıldı.

Hatta öyleki masadakilerden biri Selami Bey’ i çok iyi tanıdığını, müsaade buyururlarsa Selami Bey’i takip edip iddiayı kimin kazandığını kendisinin söyleyebileceğini ifade etti.

Sözün özü biz bir anda devre dışı kaldık, konuşuldu, tartışıldı, kararlar alındı ve de bize de usulen soruldu, onaylattırıldı: “ Tamam mı beyler, sözümüz söz mü?”

Kahvehaneden keyifsizce ayrıldıktan sonra, açılışı yapıldığında pek beğenilen ama şimdi bakımsızlıktan mezbeleye dönen parkta bir süre oturdum.

Yok, Selami Bey’e göre bir iş değil o. Hiç yoktan keyfini kaçıracak. O, o işin adamı değil çünkü. Şimdi ona kafayı takacak, buna kafayı takacak, onu düzeltiyim derken berikini bozacak, berikini düzeltiyim derken birini kızdıracak. Maazallah sağlığından olacak. Benim korkum bazılarının bıyık altından gülerek ima ettikleri gibi onu kıskandığımdan mıskandığımdan değil. Tamam, o görev bana verilmek istenseydi ben de kabul ederdim ama ikimizin karakterleri farklı. Ben Hoca’nın biraz sonra anlatacağım mini hikâyesini benimsemişim, başkalarının dediği, doğru ya da yanlış, bana vız gelir tırıs gider ama Selahattin için bu geçerli değil. Herkes her şeyi söyleyecek o da her şeyi kafasına takacak. Akabinde de yani yeme de yanında yat olacak.

Hikâye malum efendim de gerisi yarına… Süre bitti…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder