PÖH ÖRDEK
Bir varmış bir yokmuş. Eğri çayın kenarında yaşayan Murat
adlı bir adam varmış. Birilerine küstüğü için memleketinde, önce yaşama küsmüş
sonra da sılasını terk ederek R. beldesine gelmiş, çadır kurup yerleşmiş. Daha
sonra da buraya, su yaşam olduğundan, nereden geldikleri belli olamayan bir kaç
aile daha gelmiş.. Böylece de burada 15-20 nüfuslu minicik bir mahalle oluşmuş.
Sonradan gelenler, Murat kendilerine ilgi göstermeyince, hoş geldiniz
demeyince, biz bari doğrusunu yapalım deyip Murat’a ilgi göstermeye
çalışmışlar, ona sıcak davranmışlar, ikramda bulunmuşlar, konuşmaya çalışmışlar
fakat nafile.. Her ne kadar Murat onlara kötü bir söz söylememiş, olumsuz yanıt
vermemiş ama sıcak da davranmamış doğrusu. Hele hele “ Kimin kimsen yok mu
senin?” sorusu ile karşılaşınca yanıt vermek istemediğini açık seçik
hissettirmiş
Murat yine bir sabah evinin önündeki söğüt ağacının altına
oturmuş bacaklarını uzatmış, gözleri uzaklarda bir yere dikmiş.
Biraz ötedeki su biriktintisinin üzerinde birkaç ördek varmış.
Yüzüyorlarmış. Murat'ın gözleri zaman zaman onlara kaysa da onları görmüyormuş.
Ördeklerden Pöh, yanında yüzen ördeğe bir şey söyledikten
sonra sudan çıkmış. İki yana sallana sallana yürüyerek Murat’ın yanına gitmiş.
Karşısına geçip oturmuş. Gözlerini gözlerine dikmiş. Epeyce
bir süre onun” Ne var, ne bakıyorsun öyle?” demesini beklemiş. Beklemiş ama
boş... Böyle boş boş bekleme ile bu işin olmayacağını kanaat getirip , kuyruğu
ile Murat’ı dürtmüş.
Dürtülmenin etkisiyle Murat kendine gelip irkilmiş. Ördeği
görmüş. Hiddetle, ona bir tekme vurabilirmiş ama, o kadar ve o kadar mutsuzmuş
ki bunu yapmayı bile canı çekmemiş. Başını iki yana sallayıp ördeğin duyacağı
bir şekilde ” Ya sabır Allah!” demiş.
Ördek , Murat’la konuşmaya kararlıymış. Olası tepkileri de
göze alarak:
- Hayrola, demiş. Karadeniz’de gemilerin mi battı?
Murat, değişik bir duyguya kapılmış o an. Konuşmak istemiş.
Bu şaşırtıcı bir durummuş aslında. Çünkü Murat bir aydır bırakın biri ile
kendisi ile bile konuşmamış.
- Gemilerim batsa bundan iyi. Verirsin paraları yenisini
yaptırırsın.
- Ne oldu ki?
- Hangi birini anlatayım be ördek.
- Birinden başla. Dinlerim.
- Dinleyince ne olacak?
- Ördek bir kaç paydak adım atıp Murat'a biraz daha
yaklaşmış.
- Bilmem ki, önce bir dinleyim de...
- Kimler dinlemedi beni be ördek. Teker patladı ya, yol
gösteren çok oluyor.
- Ben sadece dinleyeceğim. Yol mol göstermeyeceğim. Akıl
dersen bende yok ki sana vereyim.
- Murat dakikası dakikasına uymayan bir adam olmuş. Birden
kızmış. Doğrulur gibi olmuş ama doğrulmamış. Sesini yükselterek:
- Ve acıyacaksın bana, demiş. Yükselen bir ses tonu ile de
devam etmş, “ Kimsenin bana acımasını istemem ben.”
Ördek, tüylerini kabartmış. gagası ile tüylerini düzeltmiş:
- Ben de istemem kimsenin bana acımasını ama, Fırat ister.
Onun için de ben ona hep acırım.
- Ne demek yani şimdi bu. Fırat kim?
-Hiç, laf olsun torba dolsun diye söyledim.
- …
- Ne o, niye baktın ki öyle?
- Belanı benden mi arıyorsun diye.
- Dün gece senin söylediklerini işittim. Ağladım,
kahroldum, yüreğim parçalandı, uyumadım sabaha kadar.
Murat, şaşırmış bu sözlere. Dün gece bir aralık bahçeye
çıkınca çam ağacının dibine oturmuşmuş da içi geçmişmiş. O zaman sayıklamış
olabilirim diye aklına gelmiş. Küplere binip “ Nerede dinledin? Utanmadın mı?
Bu yaptığın ayıp değil mi? Sen beni mi izliyorsun uzaktan uzağa terbiyesiz. ?”
dememiş.
- Sen gene kuvvetli adammışsın. Senin yerine ben olsam daha
da perişan olurdum, demiş ördek.
- Sen gene kuvvetli adammışsın” sözleri hoşuna gitmiş
Murat'ın. Ördeğin, “Ben senin yerine olsam perişan olurdum, sözleri de...” Ve
yumuşamış biraz.
- Ne yapacaksın hayat böyle işte. Kimine kavun veriyor kimine
kelek, demiş.
- Çok mağdur olmuşsun anladığım kadarıyla.
-Mahvettiler beni.
- Sanırım, seni bu hale düşürdükleri için perişandırlar şimdi
ha, ne dersin?
Murat, ördeğin biraz önce sarfettiği sözlerde biraz alay,
biraz acıma hissetmiş hissetmiş ama ördeğin nereye varacağını da merak
ettğinden sohbeti kesebilecek bir söz söylemek istememiş.
Ayaklarını bedenine doğru çekmiş, gözlerinden birini,
gözüne bie şey kaçmış gibi ovuşturmuş sonra da kendi kendine söylenir gibi,
- Bana yaptıklarını her fırsatta anımsatacağım, saniye bile
huzur bulamayacaklar, demiş Pöh'e.
- Senin dünyadan koptuğunu düşünüp düşünüp kahrolacaklarını
düşünüyorsun. Onları cezalandırdığını düşünüyorsun yani.
Murat, bu sözler üzerine Pöh ördeğin ağzında bir bakla
olduğuna yüzde yüz kanaat getirmiş. Düşüncelerini tam olarak yansıtacak
kelimeler düşünmüş, bulamamış. Bulamamış çünkü kitap okumaktan pek de haz etmediğinden kelime hazinesi pek zayıfmış Murat'ın İköğretim öğretmenleri
Murat'a iki kelimeyi bir araya getiremiyorsun, söylenenleri doğru ne anlıyorsun
ne de düşündüklerini doğru anlatabiliyorsun biraz kitap oku demişler demesine
de sık sık, bu sözler onun bir kulağından girmiş bir kulağından çıkmış.hep Şu
anda da onun sıkıntısını çekiyormuş doğrusu. Duygularını ifade edebilecek
kelime bulamayınca da mecburen yavan bir cümle kurmuş.
- Ne demek istiyorsun yani?
- Senin böyle , ne bileyim kendini salıvermen onları pek
enterese etmeyebilir diye düşünüyorum ben.
- Nasıl yani? Ne demek istiyorsun sen? Ben burada böyleyken
onlar orada keyif mi çatıyorlar? Bu dağ başında inzivaya çekilmem vicdanlarını rahatsız etmiyor mu?
- Ne desem boş be Murat. Ben böyle düşünüyorum.
-Murat, gözlerini Pöh ördeğin gözlerini dikmiş bir süre.
Değişik bir ses tonu ile biraz da kibar olmayan bir ifade ile demiş ki ördeğe :
- Bana bir şey mi söylemek istiyorsun sen Ördek bozuntusu?
- Sürekli olarak, ah şöyle yapsaydım, vah böyle yapsaydım
deyip gözyaşı döküyorsun da.
- Yaşamayan bilmez.
Murat sıkılmış sohbetten. Ayağa kalmış. Gözlerini koca koca
açarak:
- Sen kimsin? diye kükremiş.
- Ördek bozuntusu...
- Madem sürekli ah vah çektiğimi biliyorsun , niçin ah vah
çektiğimi de bilirsin sen.
- Biliyorum.
- O zaman niye ukalalık ediyorsun?
- Olmaması gerekli bazı şeyler olmuş Murat diyeceğim, ördek
kafanla bana akıl mı veriyorsun diyeceksen?
- Eeeee...
Ördek Pöh de ayağa kalkmış. Silkinmiş. Bir, gölcükteki
ördeklere, bir Murat'a, bir gölçükteki ördeklere bir Murat'a baktıktan sonra da
:
- - Kaç gündür banyo yapmıyorsun sen? deyivermiş.
- ...
- Buraya geleli üç-beş yıl oldu sen. O günden bugüne
bir kez olsun yıkandın mı?
- …
Ördek Pöh’e annesi “ her şeyi tadında bırakması
gerektiğini” çok iyi öğretmiş. Ördek Pöh, gözlerinden, jest ve mimiklerinden
Murat’a yeni soruların sorulmaması gerektiğini, üzerine daha fazla gidilmemesi
gerektiğini anlamış. Ama ona, ona göre bir şey daha denilmesi gerekiyormuş. Bu
son derece mühimmiş Pöh ördeğe göre. Riskliymiş ama bazen de bazı risklerin
göze alınmasının gerekliliğini de öğrenmiş büyüklerinden Pöh ördek ve
söyleyeceğini de söylemiş:
- Seni bir yere götüreyim mi?
Murat, söz ile değil de beden dili ile bu soruya , soru ile
karşılık vermiş. Beden dili ile “Nereye?” dediğini Murat'ın ,Pöh ördek anlamış.
Ve,
- Götür dersen annemi çağıracağım, demiş.
- Murat, annenin niye bu işe karıştırıldığını anlayamamış:
- O niye?
-Ben seni oraya kadar taşıyamam. Annem ile beraber götürüp
göstereceğiz.
-Kimi ya da neyi, ya da kimleri, neleri?
Pöh ördek, götürüp göstereceği gidecekleri yeri ve
görecekleri yeri soğuk kanlılıkla söylemiş. Tahmin ettiği gibi de Murat 'da
bedensel değişikler anında gerçekleşmiş.
Masal bu. Masalda her şey mantıklı olur mu?
Pöh ördek, Murat' ta oluşan stresi ve stresin
getirdiklerini normal bulmuş. Murat'ın şu anda gaza ya da desteğe ihtiyacı
olduğunu hissetmiş.
- Bazen, bazı şeyleri görüp kabullenmek gerekir, demiş.
Murat, “ hade “ sözüne itaat etmeye hazırmış o an. Ördek de
bu durumu saptamış
kafasını bir an için göle çevirmiş annesi ile göz göze
gelmiş. Annesi saatini gösteriyormuş. Söylemeye çalıştığı: “ Haydi artık bağla
şunu, gideceksek gidelim, gitmeyeceksek gitmeyelimmiş.” Yani, Pöh Ördek macera olsun diye burada değilmiş. Yaptığından ve yapacağı konuşmalardan annesi
haberdarmış. Büyük bir olasılıkla annesi zaman zaman Pöh ördeği ve Murat'ı şu
ana kadar gözlemiş.
Pöh Ördek, annesine kendi dilleri ile “anladım” işaretini
yaptıktan sonra ,
- Menteşe kapanır birileri içinde kalır birileri dışında
kalrr, demiş hemen akabinde de eklemiş,“Yaşın bu hakikati bilecek ve de
kabullenecek kadar ileri.”
Murat, yıllar evvel taa çocukluğunda özellikle de çok çile
çekmiş babaannesinden sık sık duyarmış bu sözü. Gerçi rahmetli babaannesi bunun
anlamını ona anlatmış anlatmasına ama, Murat'ın hafızasından silinmiş zamanla.
Pöh ördeğe, bu ne demekti dememek için zihnini zorlamış, sözün anlamını
anımsamaya çalışmış. Bunu tahmin eden pöh ördek ona yardımcı olmak için bir
cümle daha söylemiş:
- Kapılar kapanınca kapı içinde kalanların da kapı dışında
kalanların da mutlulukları da kendilerinedir mutsuzlukları da, ilk ayak budur.
- İkinci ayak?
- Teferruat ve olasılık.
Sürekli olumsuz şeyler düşündüğü için belki de sağlıklı
düşünme yeteneği dumura uğrayan Murat anlaşılması pek de kolay olmayan Pöh
ördeğin sözlerine söz olarak karşılık verememiş gene , sadece “ al da yorumla”
dercesine başını uzun uzun ve yavaş yavaş bir aşağı bir yukarı sallamış birkaç
kez.
Ve birden gökten üç elma düşmüş. Biri pöh öerdeğin başına,
biri pöh ördeği iyi yetiştiren annesinin başına biri de biraz sonra hayata
minnacık da olsa yaşama ve insanlara daha positif bakmaya başlayacak olan
Murat'ın başına.
Ve, onlar ermiş muradına biz
çıkalım kerevetine...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder