8 Aralık 2019 Pazar



SONUNA KADAR OKUTMAK
Rica minnet izin aldım iş yerinden.
Yıllar sonra ilk kez güzel bir hafta sonu yaşayacaktım. Şimdi, diyeceksiniz ki, nasıl yani?
Belki birden kafanızda eşimle dostumla piknik yapacağımı düşüneceksiniz. Belki sevgilimle el ele deniz kenarında yürüyeceğim kanısına kapılacaksınız. Belki… Sonu yok tabii ki bu belkilerin. Çünkü yapacağımın plâncısı benim. Siz ancak kendi hayal dünyanızda, kendi kültürünüzle, birikiminizle ve yaşam felsefenizle yorum getirebilirsiniz. İşte o kadar.
Ukala tiplerden hoşlanmazsanız, az evvel ifade ettiğim düşünceleri ukalalık olarak yorumlayabilir, bundan sonra dile getireceklerimi okumayabilirsiniz. Bu sizin en doğal hakkınız. Benim nasıl ki dilediğimi dilediğim şekilde ifade etme özgürlüğüm varsa sizin de benim ifade edeceklerimi okumama hakkınız var. Saygı duyarım. Bilmem bana katılacak mısınız, bu, saygı duyma sözü de son zamanlarda moda oldu. Herkes birbirine “saygı duyarım” diyor:
“Söylediklerine saygı duyuyorum.”
“Yaptıklarını tasvip etmiyorum; ama saygı duyuyorum.”
“Bir şey demiyorum size, saygı duyuyorum beyefendi.”
Saygı duymaya bu kadar hevesli olanlardan birine, biri çıksa da “Niçin?”dese ne cevap verir merak ediyorum doğrusu.
Ben bir şair değilim. Ama bazen ilham gelir, gelen ilhamı da geri çevirmem. İşte şu anda ilhamlardan biri de geldi. Geleni geri çevirmek olmaz. Bakalım ne der ne derse güzel der:
“Ben talip olmadım bu işe
Öneri sizdendi
Ellerimi ovuşturmadım
Haykırmadım hazırım diye
Hatta kendimce bir üslupla
Kırmamadan sizi
Affımı istirham ettim,
O kadar ısrar ettiniz ki neden bilmem
Kasıt ararsınız belki de
Kızamazsınız bana
Saygılarım satırlara.”

Buyurunuz birkaç sual size ( Parantez içerisindekiler sizin olası cevaplarınızdır.)
— Beğendiniz mi? ( eh, fena değil.)
— Ne demek istiyorum şiirimde? ( Yani şey, bu şiirde sen anlatmak istiyorsun ki.)
— Bende bir şeyler var mı, ne dersiniz? ( Bunu cevaplamak bana düşmez.)
Efendim, istirham ediyorum; yumunuz gözlerinizi. Hayal gücünüzü zorlayınız. Gözlerinizin önüne kadınlar getiriniz, erkekler getiriniz, çocuklar getiriniz sürü sürü ve bunlardan bazılarını ( yukarıdaki sorulara yukarıdaki gibi cevap vereceklerini düşündüklerinizi) tutup öne çekiniz ( itebilirsiniz de). Şiirsel düşüncenize ( ne demekse) güveniyor musunuz; bunlar gerçekten aradığınız insanlar mı; seçiminiz doğru mu, onların şu anda hiçbir açıklama yapılmadan bir adım öne çekilmeleri hem onlarda, hem oraya çekilmeyenlerde ne gibi fırtınalar yarattı? Şu anda “ Sen de bitten yağ çıkarmaya çalışıyorsun.” diyenlerden misiniz?
Sahi, bitten yağ çıkartmak diye bir deyim var mıydı? Varsa doğru yerde, doğru şekilde kullandım mı? Görüyor musunuz başıma gelenleri? Pimpiriklinin biriyim zaten, taktım bu deyimi (tekrar vurguluyorum, varsa) kafama. Var mıydı böyle bir deyim, varsa yerinde ve doğru kullanmayarak dilimize bir kötülük de ben mi ettim. Böyle bir deyim yoksa ( o zaman ben üretmiş, uydurmuş, oluyorum) tutacak mı?
Sen, ya sabır çekerek ellerini kütürdeten, “ Ne diyor bu adam (Adam olduğumu nereden biliyorsun?) ya…” diyorsun benim için değil mi? Müsaade buyurunuz açıklayayım (not: Az evvelki cümlelerimi hikâyemin sonunda tekrar kullanacağım.)
Yarım saattir canım öyle bir çay istiyor ki. Eşime söylesem ( yukarıdaki paragrafa açıklık getirmesin diye karıma ya da kocama demiyorum) muhakkak ki yapar. Metin’e söylesem o da yapar. Arzu’ya söylesem! Aman Allah’ım! Bak, Allah için, yapmam demez demesine de bir süre sonra siz “ is-te-mi-yo-rum; vazgeçtim” diye haykırırsınız. Söylediğimin doğru olduğunu görmek istiyorsanız benden size müsaade Arzu’yu bulunuz ve ondan bir şey isteyiniz.
Kimin söylediğini anımsamıyorum (Hatırlamıyorum deseydim daha mı iyi olurdu acaba?) biri bir işin yapılmasını istemiyorsan işi başkasına havale et demiş. Çay işini başkasına havale etmektense kendim demleyeyim en iyisi
. Bu düşünceyle yazıma ara verip mutfağa gittim. Çaydanlık ocağın üzerindeydi ve sıcaktı. Su mu kaynatılmıştı çay mı demlenmişti. Korkarak kontrol ettim. Sonuç mu?
Çay eski değildi
Şimdi akla gelen ikinci soru, içilip bitirilmiş miydi yoksa demlenmesi mi bekleniyordu? Üçüncü soru evdekilerce içme eylemi nihayetlendirilmişse niçin bana da teklif edilmemişti. Teklif edilmemesinin de iki nedeni olabilirdi kanımca: Ya bana değer verilmiyordu bu evde artık ya da yazı yazdığım bilindiği için kafamın dağılmasından endişe edilmişti. Kapı çalınsaydı da “çaaay!” denilseydi kafam dağılır mıydı? Kızar mıydım öneri getirenlere? Memnun mu yoksa namemnun mu olurdum? Hemen bunlar geldi aklıma “dem”e bakarken. Hem rahatladım, hem üzüldüm. Rahatladım çünkü böyle düşünmelerini adam yerine koymama olasılığına tercih ettim. Üzüldüm çünkü nasıl anlatsam şimdi, niçin kızmamdan endişe etmişlerdi? Hoşuma gitmeyen bir şey söyledikleri zaman kızdığım düşüncesi kafalarında yerleşmişse bazı şeyleri benimle paylaşmıyorlar demekti ki bu, ne büyük bir tehlike… Nice büyük felaket kızılacak endişesiyle yaşanılmış bir olumsuzluğun güvenilecek kişilerle paylaşılmamasından doğmuyor mu?
Bir anda, hemen bir fikir geldi aklıma. Bardaklar aldım raftan (dört bardak), tepsiye koydum çayları doldurdum bardaklara. Salona geçtim:
— Çaylar! dedim.” Var mı isteyen?”
Oğlum:
— En açığını bana bırak, dedi.
Kızım:
— Ben istemiyorum, dedi ve de “Ne zaman?” denilmiş gibi ekledi” Belki sonra.”
Eşim:
— Ben isterim, dedi. “Yanına da iki bisküvi olsaydı.”
Çayları dağıtıp odama geçtim. Teybe Neşet Erbaş’tan bir kaset koydum. Sazlı sözlü oyun havaları. Oynanmaz mı? Kalktım oynamaya başladım. İçeri girerken kapıyı örtmeyi unutmuşum, kızım koşarak girdi içeri. Başladı bana eşlik etmeye. Oğlum da oturduğu yerden elleri ile tempo tutuyordu.
On beş dakikalık bir boşalımdan sonra odamda tekrar yalnız kaldım.
Verlaine’nin hoş bir sözü vardır: Yanlış anımsamıyorsam şöyleydi:”Düzyazı yürüyüştür, şiir danstır.”
Dansımı yaptım biliyorsunuz, düzyazımı nihayetlendirmedim. Taş çatlasa 30 dakika içinde bunu gerçekleştirmem gerekiyor. Yani yazımı bitirinceye kadar yeni bir mola hakkım yok. Bak, şu anda, sen” “Gene ukalalık yapıyorsun. “diyor olabilirsin ( Olabilirsiniz demediğim için kızmadınız inşallah). “Belki yazın bitti, belki iki cümle, belki iki kelime düşüncelerini aktarman, bir başka ifade ile hikâyene nokta koyman için yeterli.”
“ Olabilir mi?”
“Elbette.”
“Böyle olunca da bu yarım saatlik süre içerisinde değil bir, yüz defa bile mola verebilir misin?
“O kadar değil de, verilebilir tabi.”
“O zaman niçin yeni bir mola hakkım yok diyorsun?”
“Senaryoyu sen yazdın, sen yorumluyorsun.”
Yukarıdaki olası konuşmadan sonra hâlâ oluşturmaya çalıştığım şu öyküyü okutabiliyorsam size kendimi başarılı addediyorum. Çünkü iyi yazı, benim kanımca, sonuna kadar kendini okutabilen yazıdır. Öyle ya da böyle olması ayrıntıdır, tartışılabilir.
Ya sabır diyerek ellerinizi kütürdeterek okuduysanız da başarıdır, zevkle okuduysanız da başarılıdır, başka şeyler düşünerek okuduysanız da başarıdır. Bunun aksini söylemek, kıskançlıktan öte bir anlam ifade etmez. Ama şu sıralarda neler düşünüyorsanız, ne gibi güzel cümleler (!) sarf ediyorsanız onu bilmem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder