26 Haziran 2019 Çarşamba

BİR KASA HAMSİ

Çocuk işte. Koşarak ve bağırarak içeriye girdi. Tencere başındaki babaannesine seslendi:
—Babaanne kız. Bi adam, kınalı saçlı bir teyze arıyo.
Mevhibe kadının saçları yıllardan beri kınalıydı. Mahallede herkes ona kınalı saçlı teyze derdi..
Mevhibe kadın, torununa:
—Yemek yapıyom, dedi. “Kimmiş git sor? Napçakmış beni?”
Ceren, altı yaşlarındaydı. Konuşkandı. Hareketliydi.
Meraklıydı da. Koşarak gitti. Koşarak geldi.
—Lazımmış, dedi.
Mevhbe kadın, çorba karıştırıyordu: Söylendi. Başını kaldırmadan
—Lazım olmaz kuzum, dedi. “Git sor. Ne istiyorsa söylesin açık açık. İşim gücüm var benim. “
Ceren:
—Elinde kocaman bir kasa var, dedi. “Onu verecekmiş.”
Mevhibe kadın Ceren’e bakarak sordu:
—Ne kasası? Ne kasası verecekmiş ki bana?
Ceren sinirlendi:
—Ne bileyim ben ya. Öyle dedi işte.
Babaanne ocağın altını söndürdü. Kaşlarını
çattı. İşaret parmağını sallayarak.
—Büyüklere karşı yalı malı konuşulmaz dedi. “Ses de
yükseltilmez. Kaç kere anlattım bunu ben sana. Anlatmadım mı?
Ceren başını öne eğdi. Cevap vermedi.
Mevhibe kadın, Ceren’in yanından geçerken
gönlümü almak için başını okşadı” Bi daha yapma öyle kızım” dedi.

Mevhibe kadın, elleri arasında bir kasa olduğu halde kapının dışında bekleyen düzgün giyimli tıraşlı adama dikkatlice baktı. Çıkartamadı.
—Buyur oğlum, dedi”. Kimi aradın sen?”
Adam “ tanımıyorum “der gibisinden bir harekette
bulundu:
—Burayı tarif ettiler. Kınalı saçlı nur yüzlü altın dişli bir
kadın, dediler bana ama. Siz misiniz?
Adam iyice yorulmuştu. Biraz olsun dinlenmek için
kasayı yere bıraktı. Az evvelki sözlerinin devamını getirdi:
—Caninin altındaki ikinci ev dediler.Ev burası. Senin
saçların kınalı. Dişlerin de altın mı? Mevhibe kadın güldü “tövbe tövbe,” diye söylendi. “Bir yaşıma daha girdim. “ Ve sordu:
-Adı yok muymuş o garının.? Adı neymiş. Kimin
nesiyniş kimin fesiymiş?
Ceren, babaannesine sokuldu. Onun duyacağı şekilde:
—Karı denmez, ayıp.” dedi. “Hanım de.”
Adam, Mevhibe kadının altın dişlerini görmüştü. Aradığı
kadın buydu işte.
Kestirmeden işi bitirmek istedi.
-Nereye bırakayım kasayı teyze.?
—Ne var ki onda?
—Balık. Bir kasa hamsi. En irisinden. Ellerimle seçtim.
Mevhibe kadın şaşırdı:
—Oğlum benim balıkla ne işim olur. dedi. Ben kimseden balık malık istemedim. Üstelik bir kasa. Git götür ver sahibine. Biri bizimle oynaşmak istiyor galiba.
Adam
—Yok teyzeciğim dedi. Ziya Bey öyle oynaşacak moynayacak adam değildir.
—Ziya Bey de kim ola ki? Ben öyle birini tanımıyom.
Yan komşulardan biri pencereden olanları izliyordu. Meraklandı terliklerini ayaklarına geçirerek aşağıya indi. Yanlarına geldi? Sordu:
— Ne oluyor Mevhibe? Bu adam da kim?
— Ne bileyim Sultan. Bi kasa hamsi getirmiş illa verecem sana diyor.
—Ucuz bir şeyse al. kız.yeriz. Hamsinin tam zamanı .
Ceren, mızmızlandı. Babaannesini çekiştirdi:
— Ben hamsi istemiyorum, dedi.” Ben yemem.”
Sultan kadın, Ceren’in kafasına hafifçe vurdu:
— Sen sus, dedi. Sana soran mı oldu cadı? Bir anlayalım ne oluyor?
Sultan kadın adama döndü:
— Oğlum sen şu işi batan anlat, dedi. “Bunların anlaması biraz kıttır. Sen bana bi anlat hele”
Mevhibe kadın, söze alındı, sesini yükselterek:
— Niye bizim anlamamız kıtmış, dedi. “Sen pek mi akıllısın Sultan?”
Adam,
- Teyzeler sonra tartışırsınız bunu, dedi.”Kasayı nereye bırakayım. Arabayı uygunsuz yere bıraktım. Başına bir şey gelir. kapıları da kilitlemedim hemen döneceğim diye.
Adam, Ziya bey’in verdiği notu anımsadı. Hızla ceplerini karıştırdı. Zarf içine konulmuş notu buldu:
—Size bir de kağıt yazmıştı, dedi. Zarfı uzattı.
Mevhibe kadın Sultan kadın’ın dedikoduya meraklı
olduğunu çöpten çöp dağları yarattığını bildiğinden telaşlandı.
-Aaa, ne münasebet dedi. “Ne mektubu? Ben evli barklı
kadınım? Götür ver mektubu sahibine.”
Sultan kadın, Mevhibe kadının kulağına eğildi
—Kız senin bildiğin mektuplardan değil bu, dedi. Kasayı
niye gönderdiğini yazıyo herhalde.
Mevhibe kadın:
—Öyle mi diyorsun, dedi.
—Öyle tabi dedi Sultan kadın, şalvarını çekerken. Zarfı
aldı. Yırttı. İçindeki kâğıdı çıkarttı. Mevhibe kadına uzattı:
—Oku bakalım, dedi. “Ne yazmış.
Mevhibe kadın, güldü:
—Kız saf mısın sen? dedi. Benim okuma yazmam mı var,
Sultan kadın kızdı:
—Geçen yıl okuma yazma kursuna gitmedin mi sen?
dedi. Hiç mi bir şey öğrenmedin? Ver şunu bana.
Sultan kadın, kağıdı aldı. Uğraştı, olmadı, okuyamadı:
Adam “ çattık” der gibisinden bir harekette bulundu. Gülümseyerek:
—Kâğıdı bana verir misiniz hanımefendi, .dedi.” Ziya
bey’in yazısı biraz okunur da.”
Ceren, Sultan kadını dürtükledi:
—Bana ver, ben okurum dedi.
Sultan kadın suratını eğerek:
— Bizim okuyamadımızı sen nasıl okuyacan kız, dedi.
Ve kağıdı adama uzattı:
Adam, yazılanları içinden okudu. . Sonra da Mevhibe
kadına dönüp sordu:
-Teyzeciğim birkaç gün önce siz yoldan geçen bir
adama ekmek arası hamsi verdiniz mi?
Mevhibe Hanım bir an düşündü. Olayı anımsadı. Açıklama da getirdi:
-Ben balık kızartıyordum şurada, herifin biri de ne
bileyim kapının önünde bekliyordu. Ben de hani burnuna kokmuştur, bir yerleri falan şişer diye ekmek arasına birkaç hamsi koyuverdiydim. Yazık açmış. Bir defada azına soktu hepsini.
Sulatan Kadın, “aaa’” diyerek elini ağzına kapattı:
—Tanımadığın bi adama hamsi ekmek mi verdin sen
kız.Başkasının yanında deme. Tefe koyup çalarlar. “Elin adamına kuyruk mu sallıyorsun?”, derler.
Mevhibe hanım, dikleşti:
— Senin için kötü. Verdim ne var bunda? Kapının ağzında
ydı, Bekliyordu burnuna kokmuştur belki de açtır da isteyemiyordur dedim.
—Bana ne bağırıyon? Ben senin eyiliğine. bir gören
olduysa diye korktum. Evli barklı karısın sen. Millet yanlış anlar.bu yaşta kocasız kalırsın maazallah! Bak bana
Adam araya girdi.
—Kınalı saçlı, altın dişli, bol dilli teyzeciğim, dedi. O balık
verdiğin adam zayıf ve bastonlu bir adamdı değil mi?
—Hem de ne zayıf oğlum. Bir deri bir kemik. Onun için şey yaptım zaten.
—İşte ne yaptıysan teyzeciğin, dedi. Ziya Bey, benim
patronum. Git ver dedi ben de getirdim. Balıklar buraya mı koyayım yoksa içeriye mi götüreyim?
Sultan kadın telaşlandı. Sözlerini elleri ile de
destekleyerek adama.
— Dursun orada dedi. Biz alırız içeriye. Kocası olmayan
karının evine girilir mi, Tövbe tövbe.
Adam bir şey diyecekti, vaz geçti.
—Afiyet olsun, dedi sonra da kendi kendine. Gülerek arabasına doğru yürüdü. Arabasın kapısını açarken onlara baktı. Hala oradaydılar. Hararetle konuşuyorlardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder