1 Ağustos 2021 Pazar

 

O BİR CAN

“ Allah kahretsin” dedi “Her bela da her şansızlık da gelip beni buluyor. “

Vakit gece yarısına yaklaşmıştı.  Şehrin ücra köşelerinden birinde idi. Hava serinceydi yağmur da çiseliyordu.

 Az evvel Melih Bey’in arabasındaydılar. Hiç yoktan bir tartışmaya girmişler, Burak Bey “ Durdur arabayı ineceğim” demişti. Mithat Bey de beklenmedik bir şekilde arabayı durdurmuş, kapıyı açmış, “in” demişti.

Burak Bey sağına soluna bakındı. Aradığını da buldu. Küçük bir kedi yavrusu “ miyavlayıp” duruyordu. Aradığı oydu.

Burak  Bey “ yalpalayarak kedi yavrusunun  yanına gitti, eğilerek  “ Ne arıyorsun lan  bu saatte burada?” dedi. “Haydi yuvana.”

Yavru kedi miyavlamayı kesti.

“ Kulaklarını çektirme bana” dedi Burak Bey, “Şimdi bir köpek möpek gelir boğar seni. Söylemedi deme bana. Haydi dön inine. Bu saatte ne gezmesi bu? “

Burak Bey garip bir şekilde kendi kendine gülerek sözlerini sürdürdü :” Bu saatte hem de bu havada ne işin var sokakta? Şimdi yola da çıkarsın sen sarhoş bir şoför maazallah ezer seni. Yazık değil mi haydi yuvana.”

Yağmur hızlandı. Burak Bey parmakları ile saçlarını tarayarak, gelen bir araba görme umuduyla yola baktı. Görünürde araba maraba yoktu. Gelip gelmeyeceği gelse de durup durmayacağı da belli değildi. Morali bozuldu. Islık çalarak yürümeye başlamıştı ki yolun ortasında bir kedi gördü. Gidip baktı. Bu bir dişi kedi idi. Araba çarpmıştı, ölmüştü.

Burak Bey, bunun az evvel gördüğü yavru kedinin annesi olabileceğini düşündü. Yavru kediyi düşündü. O da biraz sonra yola çıkabilir, onu da bir araba gelip ezebilirdi.

Burak Bey kısa bir tereddütten sonra geri döndü yavru kedinin yanına döndü. Kedi yavrusu yolun kenarına gelmişti.  Sesini birilerine duyurmak istercesine miyavlıyordu. Belki iyice acıkmıştı, belki annesini arıyordu, belki korkuyordu. O da yaşamak isteyen bir candı.

Burak Bey, ellerini beline dayandı.

-Ulan, dedi “Şimdi ne yapayım ben seni? Burada böylece bırakıp gitsem muhtemelen ya kurda kuşa yem olacak ya da bir arabanın altında ezileceksin.  Kucağıma alıp götürsem kendimi taşıyamıyorum senİ nasıl taşıyacağım. Haydi, taşıyıp eve götürdük diyelim ben kendi karnımı zor doyuruyorum, senin karnını nasıl doyuracağım?

Kedi yavrusu miyavlamayı kesti. Söylediklerini anlıyormuş gibi ona bakıyordu. Ona bir şey söylemek istercesine birkaç kez miyavladı ona doğru birkaç adım  attı.

Burak  Bey, oflayarak eğildi   yavru kediyi kucağına aldı. Sevdi. Kendine, Mithat Bey’e  şansızlığın, içinde duruma    sayıp dökerek yürümeye başladı. Kedi yavrusunun titrediğini fark etti, üşümüş olabileceğini düşündü, ceketini çıkartıp onun üzerini örttü.

Yürürken, kucağında bir kedi yavrusu olduğunu unuttu. Uzaklardan gelen bir köpek uluması ile irkildi. Yavru kediyi anımsadı. Sesi sedası çıkmıyordu. Ceketi kaldırdı:

-Öldün mü lan, dedi.

Kedi yavrusu ölmemişti, uyuyordu. Burak Bey kucağında uyuyan kedi yavruna aşk ile sevgi ile baktı. Adını da Ömür koydu. Bir de türkü tutturdu:

“Dam üstünde çul serer

Leyli de yar  leyli de yar loy loy loy

Bilmem bu kimi sever

Aleylim leyli de yar loylu da yar loy loy loy…

                        ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder