3 Haziran 2019 Pazartesi


BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

**********************


DUA

Tarihini de saati de unutmam mümkün değil.11 Mart! Saat 11.30 ile 12 arası. Günlerden cuma.
Adam, kelimeleri cümleleri art arda sıralıyor. Doktorun önüne çekler uzatıyor, rakamlar yazıyor.
Ağlıyor, yalvarıyor. Zaman zaman ellerine sarılıyor, zaman zaman da ayaklarına kapanıyor.
Adamın gözyaşları sel! Doktor çaresiz. Ben ve yanımdaki dostum şaşkın.
Zaman zaman telefona sarılıyor, doktor mani oluyor.
— Yarım saate kadar helikopter indireyim bahçeye, diyor. “Bir saate kadar özel uçağı beş doktorla hava alanında hazır duruma getireyim “
Belli ki pek çok şeyi gerçekleştirebilecek durumda.
— Yapabileceğimiz bir şey mutlaka olmalı Rauf, diyor doktora. Yalvarıyor, yakarıyor, ağlıyor bağırıyor, belli ki yüreği yanıyor.
Doktorun insanüstü gayretleri biraz olsun etkisini gösteriyor. Adam sakinleşir gibi oluyor
- Ragıp, dostum, inan hastanemizin en iyi cerrahları en iyi hemşireleri ameliyathanede. Ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.
—Amerika’ya götüreyim
- Ragıp, kardeşim yani, şu an beklemekten başka yapacak bir şey yok
-Yaşayacak ama değil mi?
- Bilmiyorum, hastanemize getirildiğinde durumu pek iyi değildi. Bunu bilmen gerekiyor. Yani, yani Allah'tan ümit kesilmez denilen bir durum.
— Yapılabilecek hiçbir şey yok mu?
— Arkadaşlar ellerinden geleni yapıyorlar inan bana.
— Avrupa’nın en iyi doktorlarını birkaç saatte buraya yığabilirim.
— Biliyorum.
— Öyleyse niye tamam demiyorsun?
— Bak, sağ çıkarsa ameliyattan
Çıldırmışa dönüyor adam:
- Sağ çıkarsa ne demek Rauf? Kalbime mi indireceksin benim?
- ...
— Özür dilerim ama.
Bir şeyler söylemeye çalıştım, sesimi duyuramadım.
— Durumu çok ağır Zaten yani arabadan çıkartıp buraya gelinceye kadar birkaç kez kalbi durmuş. Doktor arkadaşlar bir şeyler yapmış.
— Peki, kaza nasıl olmuş? Altındaki cip dünyanın en iyi cipiydi. Yepyeniydi daha.
— Boş ver bunları şimdi dostum.
— Yalnız mıymış?
— İki kişi deha getirdiler, onları yaşatamadık.
— Yapılabilecek bir şeyler olmalı ama.
— Var.
— Söyle o zaman. Para pul, dünyanın en iyilerini buraya getireyim. Yetmezse isim ver, tüm servetimi önüne sereyim.
— Dua...
— Ne?
— Biz çıkalım arkadaşlarla, sen içinden geldiği gibi oğlun için dua et. Şu an yapabileceğin tek şey bu.
Dışarı çıktık. Rauf Doktor, derin bir iç çekti, kapıyı kapattı. Sözün tükendiği andı artık. Söyleyecek bir sözüm de yoktu gücümde. Allahaısmarladık der gibi Rauf'a dokundum. O da bir şey demedi, başını salladı "güle güle" manasında.
Dışarı çıkınca, arkadaşımla göz göze geldik. İkimizde konuşacak durumda değildik belki. Belki ikimizin de yalnız kalmaya gereksinimi vardı. Ayrıldık.
Bir cankurtaran geldi hastaneye. Onun arkasından bir tane daha geldi...
Elimde olmadan derin bir iç geçirdim. Nasıl bir iç geçirmiş olmalıyım ki yanımdan geçmekte olan biri, yüzüne baktı, kim bilir neyin var der gibisinden baş salladı.
Belgin'in uçağı on beş dakika kadar önce Avustralya'ya gitmek için havalandı İstanbul'dan. Şu anda onun için dua etmekten başka yapabileceğim hiçbir şey yok.
Babaannemi iki yıl evvel kaybettik. Rahmetli olduğunda 108 yaşındaydı. Kendimi bildim bileli, babama, anneme, kardeşlerime özellikle de biz kapıdan çıkarken dua eder " Güle güle gidin güle güle gelin güler yüzler bulun." derdi. Bunu duyardık da, kim bilir başka neler derdi:
Belki, Allah kötüye denk getirmesin, derdi.
Belki, Rabbim görünmez kazalardan belalardan korusun derdi.
Belki, verdiğin sadakalar yüzü gözü hürmetine ayağın taşa takılmasın, derdi.
Belki zihin açıklığı dilerdi, belki her şeyimizin yolunda gitmesini isterdi.
Dualarının faydası bize mi yoksa ona mı oldu bilmem ama en basit ifade ile dini inancı pek de olmayan Rauf arkadaşımın hiç tanımadığım yüreği kavrulmakta olan o babaya söylediği kelime bir gerçeği mi yansıtmakta yoksa öylesine ağızdan çıkan bir söz müydü?
— Dua!
Otobüs durağına iki bank koymuşlar. Hayret, bomboş. Kendimi çok yorgun hissettim birden. Oturdum birine.
Hay Allah. Arabam da hastanenin otoparkında kaldı. Daha doğrusu yaşadıklarım unutturdu. Arkadaş da anımsatmadı.
Elinde iki koltuk değneği ile epeyce de bir zorlanarak yürüyen yaşlı bir adam köşeden döndü. Gençken görsem, bu halde niye sokağa çıktın be adam der söylenir miydim acaba? O adam yerine başka biri çıksaydı şu anda önümden geçmiş olurdu. Onun buraya erişmesi belki yarım saati bulacak...
Hastaneye mi gidiyor acaba? Niye bir taksiye binip gelmemiş ki? Bunun oğlu kızı yok mu, girselerdi koltuğuna?
Aklım hala o sözcükte. "Dua"
Duadan başka yapılabilecek bir şey kalıyor mu bazen?
Yıllar önce bir olaya şahit olmuştum. Belki farkında olarak belki farkında olmayarak binlerce şahit olmuşumdur da belki bu aklıma geldi işte.
Genç bir delikanlı ile genç bir kız yürürlerken yan yana ( üzerlerindeki giysiler liseli olduklarını gösteriyordu.) yanlarında, iki üç gençten başka bir ifade gerekir ama iki üç genç belirdi. Kızın yanındaki gence omuz vurarak kızdan biraz uzaklaştırdılar. Sonra içlerinden biri, net duydum, " Niye bu kadar yakışıklısın lan sen." diye bağırdı. Ve üçü birden delikanlıya saldırdılar.
Saniyeler içinde delikanlı kanlar içinde yere yığıldı.
Babaannemin, " Allah kötüye denk getirmesin." temennisi ve duası, aklımda kalıcı izler bırakacak olan kötü bir olay yaşamama set oldu mu acaba?
İnsanoğlu bazen ne kadar çaresiz kalıyor değil mi? Dua, o andaki çaresizlik durumunda ya da olası çaresizlik anlarında ona kuvvet, kuvvet veriyor mu diyeceğim ama...
Cep telefonum uyarma hatırlatma sinyali verdi. Açıp baktım, üç saat sonraki önemli bir randevuyu anımsatıyordu.
Bu durakta niye kimse yok sahi? Bu durak... Kafamı kaldırdım, durak levhası sökülmüş. Belli ki durak kullanım dışı kalmış.
Ezel Hanım ile buluşacağım. Bürosu on sekizinci katta. Taksiye bineceğim. Şoförün iyi olması için dua etmekten başka çarem var mı? Şoför iyi çıktı diyelim, bu sabah gazete de okudum sarhoş bir şoförün kullandığı bir araç köprüden uçup alt yoldan geçmekte olan bir özel otonun üzerine düşmüş. Biri çocuk iki kişi ölmüş.
Ezel Hanım'ın bürosu on sekizinci katta. Mecburen asansörle çıkacağım. Üçüncü kata vardığımda ya da dördüncü kata binada yangın çıkmayacağını asansörün olduğu yerde kalmayacağını kim iddia edebilir?
Mecburen herkes gibi ben de taksiye bineceğim, asansöre bineceğim, şunu yapacağım bunu yapacağım. İpler nereye kadar elimde olacak. Kişileri, olayları, kendimi nereye kadar kontrol etme olanağı var ki? Direksiyonu başkasına bıraktığım anda yapabileceğim tek şey dua etmek değil mi? Kötüye gidişin durması için, kötüye denk gelmemek için, şansın yanımda, yanında olması için. Kemin def edilmesi için dua etmek, durup beklemekten ya da her şeyi kendi seyri içinde takibini izlemekten az da olsa iyi değil mi?
Genç bir kadınla, yanında genç bir delikanlı yanıma yaklaşıyor. Bir adres soruyorlar. Anımsar gibiyim ama emin değilim. Şuradan yürüyün şöyle dönün ışıkları geçin diyeceğim ama dedim ya emin değilim. " Kusura bakmayın anımsayamadım." diyorum. Büyük bir olasılıkla biraz sonra birisine daha soracaklar, sordukları kişi belki bilmediği halde aklınca bir yeri tarif edecek... Bu kadın ve bu delikanlı için doğru kişiye adres sormaları için dua etmekten başka yapılabilecek bir şey var mı?
Delikanlı, annesinin koluna giriyor. Şu dakikalarda dünyanın bin bir yerinde kim bilir kaç anne kaç baba oğluna ya da kızına tecrübelerini aktarıyordur. Onlara nasihat veriyordur, aman oğlun şunu yapma aman dikkatli ol.
Oğlan ya da kız da çok asi değilse demeyelim de iyi yetiştirilmişse diyelim şöyle diyordur:
— Merak etme anneciğim.
— Sen hiç kaygılanma baba. Gözün arkanda kalmasın. Ben ne yapacağımı bilirim.
Ben yapacağımı bilirim diyen evladının arkasında her an olamaz ki anne baba.
O anne babanın bazıları günün bir saatinde televizyonun başına geçtiklerinde ya da gazeteyi ellerine aldıklarında " annem söylemişti, babam uyardım " diyerek gözyaşı döken bir kişinin haberi ile karşılaştığında oğlu ya da kızı için dua etmekten başka bir çaresi var mı?
Karşıdan gelen genç adam oğluma ne kadar da benziyor. Birden gözümde tüttü.
Cep telefonunun cebimden çıkartıyorum. Oğlumun telefon numarasını çeviriyorum. İşte açtı, sesini duymak ne güzel.
Havadan sudan konuşuyoruz.
Konuşmamız biterken,
- Kendine iyi bak, diyorum. “Duanı üzerimizden eksik etme.”
Şaşırdı. Belki de ilk defa " dua" sözünü bu anlamda benden duydu. Belkide ilk defa " Babam ihtiyarlamaya başladı galiba" diye aklından geçirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder