1 Mart 2016 Salı

ADAM VE MESELE


Koltuğun kenarlarına tutunarak kalktı ve ellerini beline dayadı; soludu...

Terliklerini ayağına geçirdikten sonra pencerenin önüne gitti.

Perdeyi araladı, baktı. Hızlı adımlarla yürüyen birine takıldı gözleri ve gözden kayboluncaya kadar takip etti onu.
Perdeyi yavaşça kapatıp döndü. Ellerini pantolonun cebine soktu. Halının üzerindeki parçalanmış sözlüğe baktı: Kabı fırlamış, yaprakları dağılmıştı.

-“Çiftçi” demem için lügat kopya verdi bana sanki diye söylendi.
Sözlüğün yanına gitti; çömeldi. Topladı dağılan parçalarını sözlüğün. İçerisinde “haris” kelimesinin de bulunduğu yaprağı gördü divanın altında. Uzandı aldı. Buruşturulmuş, top yapılıp atılmıştı.

Düzeltti, sözlükteki yerini buldu, yerleştirdi.

— Her kaybedişte böyle yapacaksan vay halimize vay haline, dedi.

Lahavle çekti. Sinirli sinirli başını salladı. Sözlük elinde olduğu halde koltuğuna gidip oturdu.

— Kaç kere söyledim sana, dedi.”Kazanmak istiyorsan kaybetmesini de öğreneceksin.”

Yanındaki sehpanın üzerine yavaşça bıraktı sözlüğü. Parmaklarıyla oynadı, dişlerini sıktı ve başını salladı uzun uzun...

— Kaybetmenin de kazanmak kadar normal olduğunu idrak edebilmelisin artık, dedi. Rakibin sensen üstünse elbette kazanacak; ne var yani bunda? Küsmek. hırçınlaşmak, fırlatmak elindekileri sağa sola, iş mi yani bu...

Tespihini çıkardı, çekmeye başladı...

— Beklerdim ki, dedi; bundan böyle daha fazla çalışacağım, sana yetişeceğim hatta hatta geçeceğim diyebilesin... Tebrik edebilesin, kutlayabilesin beni... Beni veya bir başkasını her ne ise...

Oğlunun kımıldamaya başladığını gördü ve sustu. Bir sigara çıkarıp yaktı. Gözlerini tavana dikti. Karısı çaylarla beraber gelinceye kadar da öyle kaldı.

—Nefis olmuşa benziyor eline sağlık canım, dedi karısının uzattığı tepsiden çayını alırken.

— Afiyet olsun hayatım dedi, kadın.
Gülümsedi kadın... Masanın yanına gidip tepsiyi masanın üzerine bıraktı. Çayını aldı. Kocasının oturmakta olduğu koltuğun karşısında bulunan divanın üzerine çıkıp oturdu.

— Alptekin Bey’in hanımı telefon etti bugün, dedi.

- Eee, ne dedi?

—Yarın akşam bize gelmek istiyorlarmış da evde misiniz diye sordu.

— Evdeyiz değil mi?

— Hoşlanmazsın da pek.

—Yok muyuz dedin yoksa?

— Fehmi’ye sorayım dedim.

— Kaç kere dedim sana, böyle şeyleri bana sormana gerek yok.

— Sonra da surat asıyorsun ama en azından bana sorabilirdin diyorsun.
...
— Değil mi?

— Canım sende... Sahi ,sana atlatmış mıydım?

— Neyi anlatmış mıydın?

— Geçen akşam iş dönüşünde...

Çayını bitirmişti. Kalktı. Karısının da boşalan bardağını aldı, doldurdu geldi bardakları çayla.

— İşte geçen gün iş çıkışında; ben, Alptekin bir de Lâmi Bey, iki tek atmak için bir yere uğramıştık da...
- ...
— Şundan bundan konuşurken lâf lâfı açtı, derken, bir aralık Lâmi Bey yerinden kalktı, ellerini masanın üzerine koydu:”Sen yalan söylüyorsun” diye var gücü ile haykırdı. Alptekin Bey’in suratına...


Kadın, kocasının bu tür konuşmalarına alışıktı: Konuya ortasından başlamasına, sonra başa dönüp bitirmesine...

- Eeee!

— Dün arkadaşlara anlattım hadiseyi... Selçuk Bey’i tanırsın:”Lâmi Bey haklı” dedi. Ayten Hanım:”Saçma”dedi. Cumhur Bey Lâmi Bey’i iyi tanır; ben de onun vasıtasıyla tanımıştım zaten. O da:”Bilirdim ama bu kadar olduğunu bilmezdim doğrusu” dedi. Bununla da iktifa etmeyerek söylediğinin doğru olduğuna dair bir güzel yemin etti.

— O da yemin etmeyi pek seviyor herhalde

— Öyle, pek sever... Ona buna doğru yanlış demeden yemin eder durur. Bir gün korkarım çarpılacak.

— Çarpılsın da aklı başına gelsin canım. Zırt pırt yemin edip durulur mu? Sahi çayın altını kapatmış mıydın?
Kapatmıştı.

— İçecek miydin? İçeceksen yakayım.

Kalktı kadın:

— Bakayım da, dedi


Bardakları aldı. Mutfağa doğru yürürken:

— Sana da doldurayım mı? dedi.

—Doldur bakalım dedi Fehmi Bey. Birer bardak daha içelim.

Karısı dışarıya çıkarken o da ellerini çattı; uzun uzun esnedi sonra da gerindi...

— Sen içmiyor musun dedi Fehmi Bey karısın uzattığı çay dolu bardağı alırken.

— Canım istemedi, dedi kadın.
Çaydanlıkta bir bardaklık çay kalmıştı onu da kocasına doldurmuştu.

— Ben seni yalnız bırakmayayım sana arkadaşlık edeyim diye doldur demiştim, dedi Fehmi Bey.

— Olsun, dedi karısı belli belirsiz.
Divana oturdu kadın. Ayaklarını altına aldı. Severdi böyle oturmayı. Ayaklarını altına alıp geriye kaykılmayı.

— Sahi elli milyona mı almış Alptekin Bey o evi, dedi kadın.

—Vallahi öyle söylüyorlar.

— Konuşmadınız mı?

—Ne diyorum konuşmaya fırsat kalmadı ki... Adam öyle söyleyince şoke olduk.

— Peki, niye öyle söyledi?

— İşte bizde ondan şoke olduk ya. Orta da fol yok yumurta yoktu.
- …
— Fakat şaştım... Alptekin Bey sanki böyle bir şey bekliyordu.
...
—Ne kızdı, ne başka bir şey yaptı. Öyle durdu işte. Hayret bile etmedi. Rahatsız olmadı, o kadar insanın ”a” larından “u” larından...

—Fakat öyleymiş o,karşısında bulunan kişi sinirlenmişse, yüzüne tükürse “eyvallah”der, haklısın haklısın dermiş, sağ ol sağ ol der gibi...
- …
—Karısı:”Deli oluyorum” bu adamın huyuna “der...”Karşısındaki adam sinirlenmişse
bizimki olur bir kuzu” der.
- …
— Onun yerinde başkası olsaydı kaldırır indirirdi yumruğunu diyorum ben suratının ortasına.
—Yapmazmış o.
- …
— Korktuğundan falan değilmiş ha, karısı öyle söyler...

— İnsan insandan korkmaz tabii de yalnız... Sen olsan söyleyebilir misin öyle bir söz?

— Canım bana bakma sen; herkes ben olmaz ki...

—Fakat söyledi be! Tanışalı iki gün bile olmamıştı daha...
- …
— Ben tanıştırmıştım iki gün önce...

— Peki, ne konuşuyordunuz o an?

— Canım ne bileyim ben ne konuştuğumuzu?
...
— Aslında...

Oğlunun, konuşmak için fırsat kolladığını sezinleyince sözünün devamını getiremedi. Oğluna doğru yavaşça döndü:

— Bir şey mi söylemek istiyorsun, dedi.

— Bugünkü sözlükte kelime karşılığı bulma oyununda, dedi oğlu...”Bugünkü oyunda hep beni oyaladın sonra da düşündün... Ben saymıyorum bu oyunu...
...

— Tekrarlayacağız, kabul mü?

— Sadece son kelimeyi ama

— Ama...

—Aması falan yok...

Sözlüğü aldı Murat, rastgele açtı:

“Amfibol.”dedi









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder