31 Ocak 2015 Cumartesi

ADIN OSMAN’MIŞ!
Dursun Bey:
“Şu kapının yanında oturan kim?” dedi.
Harun, işaret edilen yere baktı. Bıyıklarını parmakları ile sıvazladı. Çayından bir yudum aldıktan sonra da soruyu cevapladı:
“ Vallahi, sakalı olmasa Vehbi’nin eniştesi diyeceğim ama.”.
Yan masada Derviş vardı, tekti. İstemeyerek de olsa konuşulanları işitebiliyordu. Merak etti. Öksürerek boğazını temizledikten sonra:
“ Vehbi’de kim ola ki?” dedi.
Harun, kendince kasılıp cevap verdi:
“ Kim olacak, Dudu kadının kocasının kayın biraderi.”
Derviş, Harun Bey' den zaten haz etmezdi, sesini yükselterek:
“ Dudu kadın da kim? Bizim köyden değil herhalde.”
“ Herhalde yani. Üst köyden, Ayfer’in kaynanasının kardeşi...
Derviş, ayağa kalktı, kendi kendine söylenerek uzaklaştı.
“Sana bir şey soranda kabahat zaten. Bilmem kimin de bilmem kimi. La havle ve la kuvvete…”
Dursun Bey’in gözü, kapının yanında oturan sakallıyı bir yerden ısırıyordu.
“Harun, ben bu adamı bir yerden tanıyorum” dedi. Demin Vehbi’nin eniştesine benzettin ama uzaktan yakından alakası yok onun ile. Bir kere bu köyden değil.
“ Bana da öyle gibi geliyor da, satıcı falan mı ola ki ?”
Dursun Bey, kendi ile konuşur gibi fikir hakkında düşüncesini söyledi:
“Bu saatte satıcı olmaz .” Birkaç saniye düşündü sonra da “ Dur Fazıl’a soralım” dedi. Hemen akabinde de selendi, seslenirken de eline çırptı.
Fazıl, kirli bardakları çalkalıyordu. İşine ara vermeden sesleniş hakkında fikir yürüttü:
“ Çayları mı tazeleyeyim Dursun Dayı? ”
“ O sonra, gelsene buraya bir dakika sen.”
Fazıl, “Emret dayım.“dedi. Demesi ile de elindeki bardakla Dursun Bey'in yanına seğirtti. Esas duruşa geçti.
Dursun Bey, gayriihtiyarî Fazıl’ın duruşuna gülümsedi. Fazıl, askerden henüz gelmişti.
“Rahat …” dedi Dursun Bey. Fazıl, rahata geçince de söyleyeceğini söyledi: “ Bak ne diyeceğim,
şu kapının yanında oturan kim?”
Fazıl, kaşlarını çatarak bir an için kapıdan yana baktıktan sonra:
“Hangisi dayım?”
“Kapının yanında kaç kişi var Fazıl? Deli etme adamı.
Kapıdan biri başını uzattı:
“ Selamünaleyküm ağalar... Fazıl dışarıdayım, bana çift bardaklı bir çay.”
Fazıl selam vereni sesinden tanıdı. Epeyce yüksek sesle:
“ Herkes namına aleykümselâm muhtar emmi” dedi. Ses tonunu biraz düşürdü. Harun’a göz kırptı : “Dursun dayıyı halledeyim, hemen.”
Söz, Dursun Bey'i kızdırdı:
“ Ne biçim konuşuyorsun bazen Fazıl.” dedi. “ Halledeyim malledeyim.”
Harun, Dursun Bey’le şaklaşmaktan keyif alırdı. Yapmacıktan Fazıl’a kızdı.
“ Evet, yani oğlum, maazallah biri duyar yanlış anlar.”
Durmuş Bey, suratını olabildiğince buruşturarak: “ Tamam tamam” dedi. “ Uzatmayın.
Fazıl’a döndü:
“Tanıyor musun?
“ Kimi dayı?
Durmuş Bey, ya sabır, çekti. “ Defol git” demeyi geçirdi içinden bir an ama vazgeçti.
“ Şu kapının yanındaki sakallıyı?”
Fazıl, Durmuş Bey'in kulağına doğru eğildi.
. “Niye sordun Dayı. Hayırdır?”
“ Niye sordumsa sordum. Tanıyor musun tanımıyor musun?”
“ Valla ne yalan söyleyeyim dayı, tanımıyorum. “
Harun, lafın uzamasından sıkıldı.
“Yaa, sana zahmet olacak ama Fazıl” dedi. Çaktırmadan, uyandırmadan bir öğrenip gelsene kimmiş?”
“ Lafımı olur emmiler. Siz şu bardağıma mukayyet olun.”
Fazıl, bardağı masanın üzerine bıraktı. Ellerini arkasına bağladı. Ağır ağır ocağa gitti, Muhtar’ın çayını doldururken…
Dursun bey, bu adamı bir yerlerden çıkartacağından emindi.
“Hiç tanıdık gelmiyor mu sana Harun? “
Harun bir yerden çıkartır gibi olmuştu. Dursun Bey’e sokuldu, zor duyulabilecek bir sesle:
“ Bu, Osman olmasın” dedi. Heyecanlandı da: “ Vallahi o. Oturuşundan çıkarttım.”
“ Hangi Osman?
“ Yaa hangi Osman işte. O Osman, aklına gelen Osman”
“ Yok canım.”
“ Vallahi o. “
“Ya o nasıl gelsin buraya. Delirdi mi, kim kabul eder onu buralarda. Tükürükle boğarlar.”
“ Ben onu bunu bilmem, bu o. Bak Fazıl da geliyor, öğrenmiştir çocuk.”
Dursun Bey, Fazıl’ın yanlarına yaklaşmasıyla atıldı.”
“Kimmiş? Öğrenebildin mi?
“Vallahi dayı, adı Osman’mış galiba.
Dursun Bey Harun Bey ile göz göze geldi. Heyecanı arttı. Kaygısı da…
Dursun Bey, “ tamam” dedi çaycıya. Sen git.
“ Başka bir emrin dayı?”
Dursun Bey, bir an evvel gitmesi için Fazıl’ın masaya bıraktığı bardağı da eline tutuşturarak“ “Yok yok. Sağ ol.” dedi İşine bak sen.”
Dursun Bey, ağır ağır masanın üzerine de dayanarak oturmakta olduğu sandalyeden kalktı:
“Varalım bakalım yanına bir, gerçekten o mu?” dedi.
Harun, telaşlandı, kolundan tuttu:
“Delirdin mi, otur yanına “
“Dur hele bir, merak ettim gerçekten o mu?”
Birden karar değiştirdi Harun. Dursun Bey’in koluna bıraktı:
“Hade bakalım öyleyse,” dedi. “Öğren de gel.”
Dursun bey, derin bir nefes aldıktan sonra beş büyük adımla adamın yanına vardı:
“Merhaba, “ dedi
“Merhaba,” dedi adam kendine çeki düzen vererek, yer gösterdi “Buyurun.”
Dursun bey, sandalyeyi çekip oturduktan sonra direkt sordu.
“Kimlerdensin?”
Adam, bir an duraksadı. Böyle bir soru beklemiyordu. Dursun Bey’in ses tonundan da, gözlerinden de ürkmüştü biraz.
“Buralardan değilim”
“Ya?
-…
“Misafir misin?”
“Öyle sayılır.”
“Adın Osman’mış…”
“Ne olmuş?”
“Gerçekten Osman mısın diye merak ettik de.”
Sakallı adamın sesi gayri ihtiyari yükseldi:
“ Niye ki? On binlerce Osman var ülkede.
Durmuş Bey’in de sesi yükseldi:
“Ananın adı Hacer mi?”
Adam, cebinden sigara paketini çıkardı, bir sigara çıkarıp yakacaktı, yasak aklına geldi vazgeçti.
“Siz beni birine benzettiniz herhalde, dedi Beş dakika soluklanalım dedik şurada…
“ Laf oyunu yapma. Ananın adı Hacer’mi?
Masanın yanına, Haldun yanaştı. Fazıl yanaştı, dip masada oturan Emin ile Satılmış ayağa kalktılar,
Muhtar, kapıdan kafasına uzattı.
Adam, çevresine bakındı. İç cebinden nüfus cüzdanını çıkardı. Ana hanesine parmağını koyarak gözüne sokmak istercesine Durmuş Bey’e gösterdi.
“ Ne biçim yermiş burası be. Bir bardak çay içelim” dedik. Nüfus cüzdanını cebine koydu. Etrafına bakındı: Dip masadan ayağa kalkanlar oturmuşlardı. Fazıl ocağına giderken, Haldun da hemen yanındaki sandalyelerden birine oturmuştu. Muhtar’ın canının sıkıldığı yüzünden anlaşılıyordu. Dursun Bey, rahatsız oldu durumdan. Kapıya yöneldi. Sakallı da cebinden bir onluk çıkardı, masaya bırakırken de Fazıl’a herkesin duyacağı bir şekilde seslendi.
“ Üzeri kalsın.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder