11 Ağustos 2011 Perşembe

PERŞEMBENİN GELİŞİ

Cırcır böceği ile karınca hikâyesini çoğumuz biliriz. Mekteplerde okutulur, anne babalar da anlatır. Hülasa etmekte fayda var: Cırcır böceği yarını fazla düşünmeyen ve de gününü gün eden bir varlık… Özellikle yazın, edebiyatımızda da çoğu zaman gençlik yılları olarak addedilir, sürekli şarkı söyler, oynar.. Karınca ise çalışır kış için ( edebiyatımızda yaşlılık günleri olarak addedilir) hazırlık yapar. Ve göz açıp kapayıncaya kadar da kış gelir. Cırcır böceği de çaresizlik içerisinde karıncanın kapısını çalar “ Aman der, bana biraz yiyecek biraz da yakacak. ” Ne kadar etiktir tartışabilir ama karıncanın cevabı mealen yürek yakan cinsindendir:
“ Yazın, ben çalıştım sen yattın dostum. Aklın sıra hoşça vakit geçirdin şimdi de zorca vakit geçir bakalım. Benden sana zırnık olamaz. Ektiklerini biç.
Çevrenize şöyle bir bakınız pek çok cırcır böceği vardır:
Mesela O Bey ya da Şu Hanım. Çalışırlar kazanırlar karınca kararınca fakat bu kazancın sürekli olacağını sanırlar ve de köşeye üç beş kuruş atmazlar kış günleri için. Vur patlasın çal oynasın hayat felsefesidir onlar için. Amma velâkin keser döner sap döner misali işler ters gitmeye başlar günün birinde. Ve atalarımızın o güzel sözü akıllarına gelir: Sakla zamanı gelir zamanı… Sakla samanı gelir zamanı da, onlar o samanı saklamadıklarından bin pişmandırlar artık. Ve de iş işten geçmiştir, son pişmanlık fayda etmemektedir.
Mesela şu ya da bu talebe. . Onlar için okul hoşça vakit geçirme mekânıdır. Nasıl olsa öyle ya da böyle sınıfı geçeceklerini ya da geçirileceklerini bilirler. Onlar için Ayşe’nin belli bir amacının olması, Fehmi’nin bilgi heybesini doldurma çabası içinde bulunması bir anlam ifade etmez. Okul bulamadıkları öğretmen bulamadıkları ya da aileleri okula göndermediği için sınıf atlayamayacak pek çok yaşıtı olduğunu akıllarının uçlarına bile getirmezler okulda oldukları sürece. . Onlar için zamanın bir kıymeti yoktur, onlar için mektep dalga geçme yeridir. Hele hele sınıfında kendi gibi düşünen birkaç kafadar buldularsa öğretmenlerini üzmek, arkadaşlarının eğitim görme haklarını ellerinden almak, ailelerini çaresiz bırakmak onlar için bir zaferdir (!) adeta. Sen, istediğin kadar onlara cırcır böceği ile karınca hikâyesini anımsat bir kulaklarından girer ötekinden çıkar.
Ve gün gelir ekilenler biçilmeye başlar.
Bilgi almayı değil de sınıf geçmeyi erek edinenler iş için imtihana girer imtihandan çıkar ana aldıkları puan istenilenin altındandır. Okulda aldıkları şişirme notlar onlara bir şey kazandırmamaktadır.
Evet, okulda ıslık çalmışlar oynamışlar, dalga geçmişler, okullarının ve eğitimcilerinin kıymetini idrak edememişler alınması gerekli bilgileri önemsememişler böyle olduğu için de
umduklarını değil ektiklerini biçmeye başlamışlardır artık. Onlar için söylenecek tek şey belki de geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye atasözümüzdür.
Ve onlar muhakkak ki yeterli eğitimi göremeyen biriyle karşılaştıklarında onlardan duyacakları “ Bizim oralarda okul yoktu öğretmen yoktu, çok istedim ama ailem okutmadı” sözleri içlerini bir başka acıtacak “Bizim vardı ama kaç para…” pişmanlığını yürekten hissetmelerine sebep olacaktır.
Pişmanlık, insan hayatının her aşamasında öyle ya da böyle vardır. Atasözleri bu bap da da kendilerinden sonra gelecek kuşak için yol göstericidir. Son pişmanlık fayda etmez diyen atalar, zararın neresinden dönersen kar da demişlerdir.
Haddizatında perşembenin gelişi çarşambadan belli olmaktadır. Bunun içindir ki bugünün insanları yarınlarda bugünkü büyükleri için, “ Söyledikleri her şey doğruymuş, söyledikleri bir bir çıktı” demekte ve onların söylediklerini önemsemedikleri için çoğu kez pişmanlık duymaktadırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder