13 Ocak 2011 Perşembe

NASİHAT ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ

İmkan olsa da ondan bahsederken bir çırpıda olumsuz pek çok niteliği ardı ardına sıraladığınız, yanlış davranışlarından ötürü pek de keyif almadığınız, not olarak “sıfır” verdiğiniz bir kişi ile birbirinizi tanımadan hal yarenliği etme fırsatı yakalasanız, yani ön yargısız, büyük bir olasılıkla söylediği her şeyin altına imzanızı atarsınız. Onun söylediklerinden ilham alarak kendinize çeki düzen verme kararı bile verebilir, “ Haklısın geçmişi silip yarınlara bakmakta fayda var.” diyebilirsiniz. Sohbetin mevzuna göre zaman zaman da ” tabii ya, yani, bence… “ gibi bir girizgâhtan sonra atasözlerinden, özlü sözlerden, deyimlerden uygun olanı da içine katarak cümlenizi öyle ya da böyle nihayete erdirebilirsiniz.
“ Zararın neresinden dönersen kardır.”
“Elbette, varacağın yeri saptamamışsan yelkenliye binmeden, hiçbir rüzgâr sana yardım edemez.”
“ Ağlamayan bebeye meme vermezler.”
“ İnsan sadece kendi deneyimlerden değil başkalarının deneyimlerinden de ders çıkartmalıdır.”
“ Saygının yüzde ellisinden fazlasının kaynağı korkudur.”
“ İstenmeyen aş ya karın ağrıtır ya baş.”
“ Taşıma suyla değirmen ne zamana kadar döner?“
“ Alışmışız azizim, armut piş ağzıma düş.”
“ Elbette boşa dememişler, insanlar kılık kıyafetleri ile karşılanırlar ama insanlıkları ile uğurlanırlar, dikkat etmek lazım.”
“ Perşembenin gelişi çarşambadan belli, ben mi anlatamıyorum o mu anlamıyor ya da anlamak istemiyor.”
“ Boş ver, boş ver deliyi boylasın yalıyı…”
“ Kös kös nereye kadar. Değil mi?”
“ Kendine yapılmasını istenmediğini başkasına yapma.”

Nasihat, insanların duymaktan pek de haz etmedikleri bir şeydir. En küçük insandan (yaşça) en büyük insana kadar, hatırı sayılır kadar çok, pek çok insan nasihat almaya başlayınca içinden de olsa “ ya sabır” çekmeye başlar. Belli belirsiz dudakları kıpırdar: Benim aklım yok sanki nasihat verene bak sen.” der.
Ve de genellikle de genç insanlar, özellikle ebeveynlerinin öğütleri karşısında sinirlenirler, söylenenlerin doğru olduğunu ve böyle bir nasihati hak ettiklerini bilmelerine rağmen kendilerinden istenilenlerin tam zıddını yapabilirler, kendilerine zarar verebileceğini bile bile.
İnsanoğlunu anlamak pek de kolay değildir. Belki de hayatın tadı tuzudur bu. Nasihat dinlemekten keyif almayan insanlardan tamamına yakını eline fırsat geçer geçmez nasihate başlar. Bu, direkt olduğu gibi endirekt de olabilir:
“ Dilini biraz törpüle... Unutma ki kılıç yarası iyileşir dil yarası iyileşmez.”
“ İyi hoş da, üzerine de alınma ne olur, Sultanahmet'te dilendi, Ayasofya’da dağıttı senin gibi. .”
“ Azizim, başkalarını bu kadar düşünme. Bak, sen öldükten sonra mezarının başına gelip haykıracağım, demedim mi ben sana yemeyene yiyiverirler giymeyene giyiverirler diye..."
“ Şunu unutuyorsun zaman zaman sen. Ne demiş büyüklerimiz, aç bırakma hırsız çok söyleme arsız edersin. “
Nasihat etmek belki de bir gereksinim. Hayat kavgasının içinde insanlar yaptıklarının, yaşadıklarının tam manasıyla farkına varamayabiliyorlar. Oysa tarafsız bir göz yapılanları daha iyi analiz edilebiliyor, ekilenleri dolayısıyla da biçilecekleri görebiliyor ve de belki “ Ben sana dememiş miydim” keyfini yaşamak, belki de gördüğü halde uyarı yapmamanın rahatsızlığını hissetmemek için nasihat vermekten kendini alıkoyamıyor.

Nasihat edilenin, nasihatten hoşlanmıyor olmasının sebeplerinden biri aklının yol göstericiliğine, neyin yanlış neyin doğru olduğunu bilmesine rağmen, kazandığı deneyimlere ve de başkalarının yaşadıklarından yapmış olduğu çıkarımlara rağmen nasihat edilir olma konumuna düşmüş olması olabilir.
Herhalde bütün mesele şu: Önemli olan doğruları bilmek değil, doğruları uygulamaktır ve de herhalde uygulama, bilmekten çok çok daha zordur. Söz misali, trafikte hatalı sollamanın ölümle bitebileceğini, alkollü iken araç kullanılmaması gerektiğini, hızın felaket getirdiğini her ehliyet sahibi bilir ve onu bilenlerden bazıları bildiğini ya da bildiklerini uygulamadığı için bir yerde ya yaşamdan kopar ya da yaşamdan kopartır. Her çalışan, daha yukarılara çıkmak için neler yapması gerektiğini bilir, bunları yapmadığı için de ilerleyen yıllarda başkalarına neler yapması gerektiği hususunda nasihat verir.
Rastgele yüz insan seçin, “ İyi insan iyi vatandaş” konusunda yazılı bir anlatım çalışması yaptırın, onların yazdıklarını okurken gözleriniz dolar, işte iyi insan bu, iyi vatandaş bu dersiniz ama ne yazık ki “ işte bu” dediklerinizden bazıları, belki de çoğu için pek çok insan “ İnsan demeye bin şahit ister” demektedir ya da onların başları devletle az ya da çok beladadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder